M. Turgay Köse

Zengin çorba tarifi

3 Nisan 2019
Çorba, Türk mutfağında bazen başlangıç bazen de ana yemek yerine geçer. Kimi zaman düğünlerde uğur, kimi zaman hastalıklarda şifa olur. Günlük sıvı alımını artırmaya katkı sağlayan çorbaların içerisine konulan et, süt, yoğurt, peynir, kurubaklagil, bulgur, sebze gibi besinlere bağlı olarak besleyici değeri daha da artar. Çorbalarınızı tam buğday unu veya sebze püresi ile koyulaştırabilirsiniz.

ÇORBA TOK TUTAR, İŞTAHA ETKİ EDER

Bizim coğrafyamızda yemeğe çorba ile başlamak adettendir. Yemekten önce çorba içmek tokluk adına önemli katkılar sağlar. Yemek yeme süresini uzattığı için iştaha etki eder ve besin alımını azaltır. Sanılanın aksine midede kalma süresi katı besinlere göre daha uzundur ve bu nedenle doygunluğu artırır.

ÇORBANIN FAZLA YAĞINI BU YÖNTEMLERLE ÇIKARIN

Çorbaları az yağlı hazırlamak için et suyu veya zengin soslar yerine; kuru soğan, kuru sarımsak, domates, taze zencefil, taze limon suyu, taze ve kuru baharatlarla lezzetlendirmek mümkündür. Enerji alımını daha da azaltmak adına, çorbalar az yağlı hazırlanır ve piştikten sonra soğumaya bırakılır. Yağ, sudan daha hafif olduğu için tabaka halinde yüzeye çıkar. Aynı durum pişirme esnasında da oluşur. Bu tabaka temizlenerek ve çorba tülbentten geçirilerek yağın ayrılması sağlanır. Zaman kısıtlı olduğunda uygulanabilecek diğer bir yöntemde ise, sıcak çorbanın içine buz parçaları atılır ve yağın buzların çevresine yapışması sağlanır. Buz parçalarının çorbadan çıkarılması sayesinde yağ temizlenmiş olur. Atılan her bir yemek kaşığı yağ, hazırlanan çorbadan 90 kkal azaltılması demektir. Daha sonra çorba ısıtılır ve afiyetle içilir.

ZENGİN ÇORBA TARİFİ(4 KİŞİLİK) 206 KKAL

Zengin çorba tam bir antioksidan deposu! İçerisinde bulunan kurubaklagiller ve sebzeler sayesinde bitkisel kaynaklı protein ve posa açısından zengin olması sebebiyle ana yemek öncesi güzel bir başlangıç örneği taşımaktadır. Arzu edilirse light yoğurt ve esmer ekmekle birlikte ana öğün niyetine de tüketilebilir. Zengin çorba, formuna önem verenler için çok besleyici, hafif ve unsuz bir çorbadır.

  

HAZIRLANIŞI:

    Nohudu akşamdan, mercimeği 2 - 3 saat öncesinden ıslatın, süzün ve yıkayın.Ardından farklı tencerelerde haşlayın ve süzün.Soğan ve sarımsağı ince doğrayın.Başka bir tencerede zeytinyağını ısıtın, soğan ve sarımsağı 1 - 2 dakika pişirin.Havuç, kabak ve biberleri küçük küp şeklinde doğrayın, tencereye ilave edin ve 2 - 3 dakika kavurun.Domatesleri rendeleyerek tencereye ekleyin ve suyu da ilave ederek 5 - 10 dakika kaynatın.Ardından nohut ve mercimeği ekleyin.Kişniş ve kerevizi ince doğrayın, tuz ve karabiber ile birlikte tencereye ilave ederek 10 dakika kaynatın.Bir kasede yumurta sarısı ve limon suyunu çırpın.Yumurtanın kesilmesini önlemek adına, yapılan çorba suyundan birkaç kepçe alarak yavaşça yumurta sarısı ve limon suyu karışımına ekleyin.Ilıdıktan sonra hepsini çorbaya ilave edin ve kısık ateşte 2 - 3 dakika kaynatarak servis edin.

Bizim coğrafyamızda yemeğe çorba ile başlamak adettendir. Yemekten önce çorba içmek tokluk adına önemli katkılar sağlar. Yemek yeme süresini uzattığı için iştaha etki eder ve besin alımını azaltır. Sanılanın aksine midede kalma süresi katı besinlere göre daha uzundur ve bu nedenle doygunluğu artırır.

Çorbaları az yağlı hazırlamak için et suyu veya zengin soslar yerine; kuru soğan, kuru sarımsak, domates, taze zencefil, taze limon suyu, taze ve kuru baharatlarla lezzetlendirmek mümkündür. Enerji alımını daha da azaltmak adına, çorbalar az yağlı hazırlanır ve piştikten sonra soğumaya bırakılır. Yağ, sudan daha hafif olduğu için tabaka halinde yüzeye çıkar. Aynı durum pişirme esnasında da oluşur. Bu tabaka temizlenerek ve çorba tülbentten geçirilerek yağın ayrılması sağlanır. Zaman kısıtlı olduğunda uygulanabilecek diğer bir yöntemde ise, sıcak çorbanın içine buz parçaları atılır ve yağın buzların çevresine yapışması sağlanır. Buz parçalarının çorbadan çıkarılması sayesinde yağ temizlenmiş olur. Atılan her bir yemek kaşığı yağ, hazırlanan çorbadan 90 kkal azaltılması demektir. Daha sonra çorba ısıtılır ve afiyetle içilir.

Zengin çorba tam bir antioksidan deposu! İçerisinde bulunan kurubaklagiller ve sebzeler sayesinde bitkisel kaynaklı protein ve posa açısından zengin olması sebebiyle ana yemek öncesi güzel bir başlangıç örneği taşımaktadır. Arzu edilirse light yoğurt ve esmer ekmekle birlikte ana öğün niyetine de tüketilebilir. Zengin çorba, formuna önem verenler için çok besleyici, hafif ve unsuz bir çorbadır.

  

HAZIRLANIŞI:

Yazının Devamını Oku

Gece kızı çayı nedir? Gece kızı çayı zayıflatır mı?

19 Mart 2019
İlkbaharın gelmesi ile birlikte kışlık kıyafetlerin yerini mevsimlik ve yazlık kıyafetler almaya başladı. Tam da bugünlerde fazla kilosu olan bireyleri zayıflama telaşı sardı. Kilo vermek için önerilen sayısız yöntem ve diyet bulunmaktadır: Atkins, Dukan, İsveç, Kalp Vakfı, Kan Grubu, Lahana Çorbası Diyeti vb. Bu tip diyetlerin çoğu başlangıçta hızlı kilo kaybı sağlasa da, kısa bir süre sonra bu kilolar fazlasıyla geri alınmaktadır.

Ağırlık kaybının hızlı olması öncelikle su, sonrasında kas kitlesindeki azalma ile ilişkilidir. Bu durum sağlığa zarar vermekte, metabolizmanın bozulmasını sağlayarak ömrü kısaltmakta ve hatta uzun vadede ölümlere bile sebep olmaktadır. Halbuki zayıflama, vücuttaki yağ kitlesinin azalması ile mümkündür.

Nice insandan kilo verdiriyor, yağ yakıyor, metabolizmayı hızlandırıyor gibi duyumlar sonrası maden suyu, çim suyu, kekik suyu, ballı - limonlu su, ılık su, sirkeli su, alkali su, zayıflama çayı vb içtiğine veya kabak çekirdeği yediğine tanık olmuşsunuzdur. Denizde dokunmaktan bile çekindikleri yosunların tabletlerini, içeriğinde ne tür kimyasalların bulunduğunu bilmedikleri sözde “bitkisel” bazen de özellikle “kaçak” zayıflama haplarını kullandığını, hatta tok tutar düşüncesi ile pamuk yuttuğunu da duymuş olabilirsiniz. Bugün birisi çıkıp “maydanoz basendeki yağları eritir” dese maydanozun fiyatı en az 3 - 5 kat artar. Yani bilimle yakından uzaktan ilgisi olmayan davranışlar sergilemekte üzerimize yok.

Zayıflama alanı çok geniş bir yelpazede iş olanağı sağlamaktadır. Diyet ürünlerden zayıflama ilaçlarına, aktarlarda satılan bitkisel karışımlardan cerrahi operasyonlara, spor aletlerinden zayıflama çaylarına kadar oldukça geniş bir pazar söz konusudur. Herkes bu zayıflama pastasından kendi payına düşeni almaya kalkıyor. Son dönemlerde gece kızı çayı adı altında satılan bitki çayı merak konusu haline gelmektedir. Şimdi sizler için doğal içeriği ve özel formülü sayesinde birçok faydası bulunduğu iddia edilen bu çayı mercek altına alacağız.

Satış, pazarlama ve reklam aşamalarında kiraz sapı, yeşil limon kurusu, avokado yaprakları, ıhlamur ve tarçın ihtiva eden bu çayın vücuttaki şişkinlik ve ödemin atılmasına, yağ yakımının gerçekleşmesine yardımcı olduğu belirtilmektedir. Aynı zamanda doğal içeriği ve özel formülü sayesinde birçok faydası bulunduğu, en temel amacının zayıflamaya ve toksinlerin atılmasına yardımcı olması, probiyotik etkisi, yağlanmayı engellemesi ve alınan karbonhidratların emilimini azaltması gibi etkilerinden söz edilmektedir.

Bir uzman olarak şu soruların cevabını merak etmiyor değilim:

• Tamamen bitkisel ve doğal olduğu iddia edilen içeriği ile bahsi geçen faydalar gerçekten sağlanabilir mi?

• “Bitkisel veya doğal olan her şey zararsızdır” görüşü kabul edilebilir mi?

• Ödem atılması ile sadece su kaybı sağlanmaz mı? Zayıflama tedavisindeki amaç yağ kaybı sağlamak değil midir? Vücuttaki oksijen tüketimini artırmadan yağ yakmak mümkün olabilir mi?

Yazının Devamını Oku

Aronia meyvesinin faydaları nelerdir?

4 Şubat 2019
Aronia meyvesi nedir? Aronia meyvesinin faydaları nelerdir? Aronia meyvesi zayıflamaya yardımcı mı? Aronia meyvesi yağları yakıyor mu? Uzman Diyetisyen M. Turgay Köse'den Aronia meyvesinin özelliklerini, faydalarını, lanse edildiği gibi gerçekten yağ yakıp yakmadığını ve zayıflatmaya etkilerini öğrendik.

Kuzey Amerika, Rusya ve Avrupa'dan sonra Türkiye’de Yalova’da üretilen bir meyve olan aronia son zamanlarda sağladığı faydalar ile gündeme gelmektedir.

Baltimore’da bulunan National Institute on Aging, yüksek antioksidan kapasiteli sebze ve meyveler ile bunların diyete pozitif etkilerini incelemiştir. Boston Massachusetts’deki Tufts Üniversitesi Yaşlanmaya Karşı Beslenme Araştırma Merkezi’ndeki araştırmacılar da sebze ve meyvelerin antioksidan kapasitelerini ölçüp “ORAC” (Oxygen Radical Absorbance Capacity - Serbest Radikalleri Emme Yeteneği) adını verdikleri bir tablo hazırlamıştır.

Bu tabloda, serbest radikalleri emme yeteneğine sahip olan ve vücudu yaşlanmaya, kansere, diğer hastalıklara karşı koruma kapasitesi en yüksek olan sebze ve meyveler yer almaktadır. Aronia meyvesi de ORAC kapasitesi yüksek olan besinlerden biridir. İçerdiği proantosiyadinin isimli antioksidan sayesinde halk arasında toksin diye bilinen serbest radikallerin vücuttan uzaklaştırılmasında etkili olabilmektedir. Böylelikle bazı kanser türleri, kalp – damar hastalıkları, kronik inflamasyon ve karaciğer rahatsızlıkları gibi durumlarda faydalı sağlayabilir.

Aşırıya kaçılmadığı sürece meyve olarak yenilmesi veya sıkılarak suyunun içilmesi sıkıntı yaratmayacaktır. Yüksek oranda lif (posa) içermesi açısından faydalı olabilir. Öte yandan C ve B grubu vitaminleri ile kalsiyum, demir, potasyum gibi mineralleri içermektedir. Bu nedenle zamanında gündemi sıklıkla meşgul eden altın çilek meyvesi örneğindeki gibi, alternatiflerine kıyasla çok da pahalı bir fiyata satılan aronia meyvesini “mucize” gibi yorumlamaya gerek olmadığını düşünüyorum.

Şahsen sosyo – ekonomik durumu iyi olan bireylerin alıp tüketmesinde bir sıkıntı görmüyorum. Ancak yazılı, görsel ve sosyal medyada şişirildiği gibi zayıflamaya karşı etkili olduğuna dair bilimsel bir çalışmanın olmadığını da belirtmekte yarar var.

Çok yakın bir tarihte modasının geçeceğine ve sanıldığı gibi bir “mucize” yaratmadığına tanık olacağımızı düşündüğüm ekstrelerinin de kullanılması adına şu an için olumlu bir yorum yapmak yanlış olur. Ancak basit bir yaklaşımla denebilir ki; yağ yakan bir besin yoktur.

Zayıflama konusunda spor ve beslenme programının gözden geçirilmesi, yapılan yanlışların düzeltilmesi temel şarttır. Mucize diye lanse edilen besinlere veya besin desteklerine asla itibar edilmemelidir. Hele ki hekim ve/veya diyetisyene danışmadan bu tür ürünlerin kullanımından kesinlikle kaçınılmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Datça acıbadem macunu sigara içenlerin hayatını mı kurtarıyor?

31 Ocak 2019
Son zamanlarda Muğla’nın Datça ilçesinin ismi kullanılarak pazarlanan bir ürün gündemi meşgul etmeye başlamıştır.

Son zamanlarda Muğla’nın Datça ilçesinin ismi kullanılarak pazarlanan bir ürün gündemi meşgul etmeye başlamıştır:

• Sigara içenlerin hayatını kurtarıyor

• Akciğer temizleme detoksu yapan doğal bir ürün

• Doğal bitkilerden üretilen organik akciğer detoksu vb. cümlelerle bilimsel olarak sağlığa katkı sağladığı iddia ediliyor.

Yaptığım araştırmalar sonucunda Datça’da acıbadem üretiminin yapılmadığına dikkat çekmek istiyorum.

Datça Belediyesi de kendilerinin haberi bile olmadan isimlerinin kullanılarak internet ve sosyal medya üzerinden pek çok mecrada satışı yapılan bu asılsız ürün sebebiyle hukuk mücadelesi başlatmıştır. Bu karışım Türk Malı bile değildir. Paketinde üretici firmanın irtibat numarası dahi bulunmamaktadır. Kaldı ki bilimsel olarak sağlığa katkı sağlaması söz konusu değildir.

Bitkisel ürünlerin sağlık sorunlarına çözüm için kullanılmasının binlerce yıllık geçmişe dayanmaktadır. Dünya nüfusunun ve yaşlanma oranının artmasına paralel olarak sağlık problemlerinin çoğalması, buna karşılık tedavi maliyetlerinin yüksek olması, görsel, yazılı ve sosyal medyada hızla artan paylaşımlar ve reklamlar sonucunda doğal olana yönelme eğilimi her geçen gün artmaktadır.

Yazının Devamını Oku

Yemek yerken lokmalarınızı kaç kez çiğniyorsunuz?

25 Ocak 2019
Yemek yerken lokmalarınızı kaç kez çiğniyorsunuz? Lokmaları kaç kez çiğnemek gerekir? Gaz, şişkinlik, hazımsızlık gibi problemler yaşamamak için yemek yerken nelere dikkat etmek gerekir?

OBUR İNSANLAR BESİNLERİ ÇİĞNEMEZ

İnsanoğlu etobur mu, otobur mu? Bu soru farklı görüşler tarafından sürekli olarak tartışıladursun, obur olduğumuz kesin! Sindirim; sanılanın aksine midede değil, ağızda başlar. Karbonhidratların sindirimi, tükürükte bulunan alfa amilaz (pityalin) enzimi ile birlikte mideden evvel besin henüz ağızda iken başlamaktadır. Bu nedenle besinleri çok iyi bir şekilde çiğnemek gerekir. Böylelikle mekanik parçalanma da gerçekleşir. Örnek olarak: Avucunuza bir taş alıp 10 metre öteye fırlatın; o taşı görebilirsiniz. Aynı miktarda kum alıp aynı hızla fırlatın; hiçbir kum tanesini göremezsiniz. Buradan hareketle midenizde bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda kıyma... Tabii ki kıymayı sindirmeniz ve emilimini gerçekleştirmeniz çok daha kolaydır. Ama obur insanlar besinleri asla iyi çiğnemezler.

Tat alma duyu organı dildir, mide değildir. Dil üzerinde acı için 42 - 80 adet tat reseptörü varken; tatlı için 3 - 4 adet bulunmasına rağmen bu reseptörler öylesine kuvvetlidir ki, duruma göre hayat bile kurtarabilir: Halk arasında “dilaltı tableti” diye bilinen bir ilacın formülünde bulunan izosorbid dinitrat, damar düz kaslarını gevşeterek etki gösterir. Kalp krizi esnasında dilin altına ya da üzerine konularak dildeki tat reseptörleri sayesinde çok kısa bir sürede emilerek kan yoluyla kalbe etki eder ve kasılan kalp kaslarını gevşeterek hayat kurtarır. Halbuki böylesi acil bir durumda o tablet yutulursa; yemek borusu, mide, ince bağırsak, kan ve kalp şeklinde bir yol izleyecek olan etken madde tesir edene kadar kişi ölebilir. Bu nedenle dilde bulunan tat reseptörlerinin etkisi hafife alınmamalıdır.

AYRANI ÇORBAYI BİLE ÇİĞNEYİP AĞZINIZDA DOLAŞTIRIN

Bir kare çikolatanın dil üzerinde bekletilip, tükürük ve vücut ısısıyla eritilerek tüm ağızda o tadın dağılmasını sağlayarak elde edilecek lezzet ile çiğnemeden yutmak arasında dağlarca tat farklılığının olması çok doğaldır. Pipet kullanımı da çiğneme olayını ortadan kaldırmakta ve içilen üründen yeterince lezzet alınmasına engel olmaktadır. Bardağın içerisinden pipet kanalıyla çekilen içecekler çiğneme fonksiyonu olmaksızın dile fazla temas etmeden mideye ulaştırılmaktadır. Duyusal olarak gereği kadar tatmin olmayan kişi 2. bardağı doldurup içtiği takdirde de fazladan enerji alımına sebebiyet vermektedir. Biraz mübalağa olacak ama ayranı, hatta çorbayı bile çiğneyerek (!) içmek, ağızda dolaştırmak daha fazla keyif alınmasını sağlar. Evde 2 dakikada içilen meyve suyu, lüks bir bara gidildiğinde fiyatların şişirilmesi kaynaklı olarak belki 15 dakikada içilir ve çok daha keyif alınır.

TOKLUK MERKEZİ 20 DAKİKADA UYARILIR

Peki, bu keyfin oluşmasında dışarıda bir şeyler içmenin sağladığı sosyallik veya barın atmosferi mi etkilidir, yoksa meyve suyunun tadını alarak yavaş bir şekilde içmek mi? Tüketilen besinlere hak ettiği değeri her zaman vermek gerekir. Tokluk merkezi yaklaşık olarak 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği takdirde daha az yemekle doymak mümkün olur. Çiğneme ile birlikte kolesistokinin hormonu salınımı artar, midenin boşalması yavaşlar ve tokluk hissi oluşur. Sonucunda besin alımı ve obezite riski azalır.

Küçük bir test

Bir adet kuru üzümü dilinizin üzerine koyun. Su yardımıyla ilaç gibi yutun. Nasıl bir tat aldınız?Tekrar bir adet kuru üzüm alın ve dilinizin üzerine koyun. Sakız gibi çiğnemeye başlayın ama hemen yutmayın. Şimdi nasıl bir tat aldınız?Lütfen hiç üşenmeden test edin ve farkı görün.

Hangi besini tüketirseniz tüketin ağzınızda bırakacağı tat en fazla 3 - 5 dakikadır. Önemli olan çiğneme süresini uzatabilmektir. O yüzden besinlerin tadından çok vücuttaki işlevine önem vermelisiniz. Hızlı yiyenlerin tokluk duygusunu hissetmeleri ancak fizik - mekanik yolla, yani mideleri tıka basa dolduğunda mümkün olur. Bu şekilde tokluk duygusu hissedenler bedenlerinin ihtiyaç duyduğundan çok daha fazla yemiş olurlar ve yediklerini yağ olarak depolayarak fazla kilolarına yenilerini eklerler. Hazırlanan besinlerin sunum aşamasına gelene kadar ne gibi süreçlerden geçtiğini ve ne kadar sürede servise hazır hale geldiğini düşünün. Bir de tüketilen süreyi analiz edin. Geleneklerimizde “günah” veya “emeğe saygı” diye yorumlanarak yere düşen ekmeği nasıl ki 3 kere öpüp başımıza koymak varsa, sunulan besinlerin de hazırlanma süreçlerindeki emeğe istinaden daha yavaş ve hissedilerek tüketilmesine özen gösterilmelidir. 

10 LOKMA YERİNE 1 LOKMA YİYİN, ANCAK 10 KERE ÇİĞNEYİN

Kişi, yavaş yediği takdirde daha azı ile yetinebilir. Peki, yemek vakti çevrenizdekileri bir gözlemleyin. Büyük bir çoğunluk ortalama 10 dakika içerisinde dünya kadar yemek yer, hatta tatlısını bile bitirir. Tüm bunların sonunda gaz, şişkinlik, hazımsızlık gibi problemler yaşasa da akşam aynı hatayı tekrarlar. Acaba neden? Özellikle yokluk dönemlerinde tek bir sini içerisinden yemek yenilirken yavaş yiyen çocukların aç kalması, yatılı okullardan kalma alışkanlıklar, ağız ve diş problemleri, öğün atlamak, büyük şehirlerde yaşayanların zamanla yarışı vb sebeplerden besinler hiç çiğnenmeden yutulmaktadır. Artık böyle bir probleminizin olmadığını düşünün ve 10 lokma yerine; 1 lokma yiyin, ancak 10 kere çiğneyin.

İnsanoğlu etobur mu, otobur mu? Bu soru farklı görüşler tarafından sürekli olarak tartışıladursun, obur olduğumuz kesin! Sindirim; sanılanın aksine midede değil, ağızda başlar. Karbonhidratların sindirimi, tükürükte bulunan alfa amilaz (pityalin) enzimi ile birlikte mideden evvel besin henüz ağızda iken başlamaktadır. Bu nedenle besinleri çok iyi bir şekilde çiğnemek gerekir. Böylelikle mekanik parçalanma da gerçekleşir. Örnek olarak: Avucunuza bir taş alıp 10 metre öteye fırlatın; o taşı görebilirsiniz. Aynı miktarda kum alıp aynı hızla fırlatın; hiçbir kum tanesini göremezsiniz. Buradan hareketle midenizde bir köfte düşünün, bir de aynı miktarda kıyma... Tabii ki kıymayı sindirmeniz ve emilimini gerçekleştirmeniz çok daha kolaydır. Ama obur insanlar besinleri asla iyi çiğnemezler.

Tat alma duyu organı dildir, mide değildir. Dil üzerinde acı için 42 - 80 adet tat reseptörü varken; tatlı için 3 - 4 adet bulunmasına rağmen bu reseptörler öylesine kuvvetlidir ki, duruma göre hayat bile kurtarabilir: Halk arasında “dilaltı tableti” diye bilinen bir ilacın formülünde bulunan izosorbid dinitrat, damar düz kaslarını gevşeterek etki gösterir. Kalp krizi esnasında dilin altına ya da üzerine konularak dildeki tat reseptörleri sayesinde çok kısa bir sürede emilerek kan yoluyla kalbe etki eder ve kasılan kalp kaslarını gevşeterek hayat kurtarır. Halbuki böylesi acil bir durumda o tablet yutulursa; yemek borusu, mide, ince bağırsak, kan ve kalp şeklinde bir yol izleyecek olan etken madde tesir edene kadar kişi ölebilir. Bu nedenle dilde bulunan tat reseptörlerinin etkisi hafife alınmamalıdır.

Bir kare çikolatanın dil üzerinde bekletilip, tükürük ve vücut ısısıyla eritilerek tüm ağızda o tadın dağılmasını sağlayarak elde edilecek lezzet ile çiğnemeden yutmak arasında dağlarca tat farklılığının olması çok doğaldır. Pipet kullanımı da çiğneme olayını ortadan kaldırmakta ve içilen üründen yeterince lezzet alınmasına engel olmaktadır. Bardağın içerisinden pipet kanalıyla çekilen içecekler çiğneme fonksiyonu olmaksızın dile fazla temas etmeden mideye ulaştırılmaktadır. Duyusal olarak gereği kadar tatmin olmayan kişi 2. bardağı doldurup içtiği takdirde de fazladan enerji alımına sebebiyet vermektedir. Biraz mübalağa olacak ama ayranı, hatta çorbayı bile çiğneyerek (!) içmek, ağızda dolaştırmak daha fazla keyif alınmasını sağlar. Evde 2 dakikada içilen meyve suyu, lüks bir bara gidildiğinde fiyatların şişirilmesi kaynaklı olarak belki 15 dakikada içilir ve çok daha keyif alınır.

Peki, bu keyfin oluşmasında dışarıda bir şeyler içmenin sağladığı sosyallik veya barın atmosferi mi etkilidir, yoksa meyve suyunun tadını alarak yavaş bir şekilde içmek mi? Tüketilen besinlere hak ettiği değeri her zaman vermek gerekir. Tokluk merkezi yaklaşık olarak 20 dakikada uyarılır. Yavaş yenildiği takdirde daha az yemekle doymak mümkün olur. Çiğneme ile birlikte kolesistokinin hormonu salınımı artar, midenin boşalması yavaşlar ve tokluk hissi oluşur. Sonucunda besin alımı ve obezite riski azalır.

Küçük bir test

Bir adet kuru üzümü dilinizin üzerine koyun. Su yardımıyla ilaç gibi yutun. Nasıl bir tat aldınız?

Yazının Devamını Oku

İdeal vücut ağırlığı için 3 önemli kural

9 Ocak 2019
Askere giden bireyler başlangıç değerleri ne olursa olsun, genelde ideal vücut ağırlıklarına daha yakın bir vücut ağırlığı ile vatani görevlerini tamamlamaktadır. Fazla kilolu gidenlerin zayıflamalarında veya zayıf gidenlerin kilo almalarında en önemli 3 etmen; uykunun, yemek saatlerinin ve spor aktivitelerinin düzenli olması gösterilebilir. Buradan hareketle ideal vücut ağırlığına ulaşmak isteyenlere bazı önerilerimiz olacak:

DÜZENLİ UYKU

Ne enteresan değil mi? Tatil günü geç saatte kalkamaz ama mesai günlerinde de erken uyanmakta zorlanır insan. Çünkü uyku konusunda bir ayar noktası vardır. Nasıl ki benzer saatlerde beslenmek, yemek vakti geldiğinde karından gurultular gelmesine neden oluyorsa; aynı saatlerde uyumak da o saatlerde esnemeye sebep olur. Uyku problemi olan kişilerin zamanla vücutlarını alıştırmasında yarar vardır. Günlük uyku süresinin yılbaşı, bayram, hastalık gibi istisnai durumlar dışında 7 - 8 saat arasında tutulması önerilmektedir. Daha az veya çok uyumak vücut ağırlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar 6 saatten az uyumanın bazı hormonların yapımında, 9 saatten fazla uyumanın ise metabolizma hızında sıkıntılar yarattığını göstermektedir.

DÜZENLİ YEMEK

Uyku esnasında saatler süren açlık sonrası vücudun ihtiyacı olan enerjiyi sağlayan ilk öğün kahvaltıdır. Nasıl ki arabanın hareket edebilmesi için yakıta ihtiyacı varsa, vücudun da sağlıklı ve verimli bir şekilde çalışabilmesi için uyandıktan sonra en kısa süre içerisinde enerji ve bazı besin öğelerine gereksinimi vardır. Kişi uyansa da kahvaltı etmiyorsa, vücudu halen uykuda demektir. Saatler sonra kahvaltı ediliyorsa, hatta kahvaltı yapılmıyorsa bu ciddi bir hatadır. Vücut ağırlığı konusunda sadece enerji alımı ile harcaması arasındaki denge değil, doğru besinlerin uygun zamanlarda tüketilmesi de belirleyici rol oynamaktadır. Besin alımının zamanlaması ile kilo kontrol mekanizması arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. 3 ana öğünün düzenli olarak tüketilmesi, hatta ara öğünlerin alınması ideal vücut ağırlığına ulaşmayı daha da kolaylaştırıcı etkiler göstermektedir. Önemli olan husus; kilo almak isteyenlerin büyük, kilo vermek isteyenlerin ise küçük porsiyon tercih etmesi gerektiğidir.

DÜZENLİ SPOR

Dünyanın her yerinde giderek maliyeti artan sağlık hizmetleri yönünden koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında fiziksel aktivitenin sağladığı yararlar önemli bir tasarruf sağlayabilmektedir. Egzersiz hem halk sağlığının korunması hem de çeşitli hastalıkların tedavisi açısından çok önemlidir. Günümüzde birçok gelişmiş toplumda sağlığına değer veren ve bu nedenle düzenli spor yapan insan sayısı oldukça artmıştır. Alışık olmayan kişiler için egzersizin en zor yönü egzersize başlamak ve bunu belli bir düzene oturtmaktır. Egzersizi düzenli yapan kişi buna alışır ve egzersiz hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelir. İnsanoğlu zamanla birlikte değişikliklere ve yeniliklere alışır. Kaldı ki insan ölüme bile alışabilmektedir. Sporun ilk birkaç günü “hamlık” veya “et kesiği” şeklinde tabir edilen kas ağrısı, yorgunluk gibi olumsuzluklar yaşanabilir. Ancak karbonhidrat alımına dikkat ederek ve yumuşak bir başlangıç yaparak egzersizi sevilen bir aktivite haline getirmek mümkündür.

[fotogaleri=4066,3817,3319]

Dünya Sağlık Örgütü herkesin 90 - 100 dakika/hafta egzersiz yapmasını önermektedir. Kronik hastalıkların riskini azaltmak, beklenen yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak hedefleniyorsa 150 dakika/hafta; zayıflamak isteniyorsa 250 dakika/hafta egzersiz yapılması gerektiğini belirtmektedir. Birden spora başlamanın getirebileceği bazı sıkıntılar olabileceği için süreyi ve sıklığı zamanla artırarak hedefe ulaşmak daha sağlıklı olacaktır.

İnsan vücudu harcadığından az enerji alırsa negatif enerji dengesi oluşmakta ve kişi zayıflamakta, harcadığından fazla enerji aldığında ise pozitif enerji dengesi sonucu kilo almaktadır. Gerçekten de düzenli olarak egzersiz yapılması kilo kontrolünün sağlanmasında, şişmanlığın önlenmesinde ve tedavisinde önemli rol oynamaktadır.

Ne enteresan değil mi? Tatil günü geç saatte kalkamaz ama mesai günlerinde de erken uyanmakta zorlanır insan. Çünkü uyku konusunda bir ayar noktası vardır. Nasıl ki benzer saatlerde beslenmek, yemek vakti geldiğinde karından gurultular gelmesine neden oluyorsa; aynı saatlerde uyumak da o saatlerde esnemeye sebep olur. Uyku problemi olan kişilerin zamanla vücutlarını alıştırmasında yarar vardır. Günlük uyku süresinin yılbaşı, bayram, hastalık gibi istisnai durumlar dışında 7 - 8 saat arasında tutulması önerilmektedir. Daha az veya çok uyumak vücut ağırlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Yapılan bilimsel araştırmalar 6 saatten az uyumanın bazı hormonların yapımında, 9 saatten fazla uyumanın ise metabolizma hızında sıkıntılar yarattığını göstermektedir.

Uyku esnasında saatler süren açlık sonrası vücudun ihtiyacı olan enerjiyi sağlayan ilk öğün kahvaltıdır. Nasıl ki arabanın hareket edebilmesi için yakıta ihtiyacı varsa, vücudun da sağlıklı ve verimli bir şekilde çalışabilmesi için uyandıktan sonra en kısa süre içerisinde enerji ve bazı besin öğelerine gereksinimi vardır. Kişi uyansa da kahvaltı etmiyorsa, vücudu halen uykuda demektir. Saatler sonra kahvaltı ediliyorsa, hatta kahvaltı yapılmıyorsa bu ciddi bir hatadır. Vücut ağırlığı konusunda sadece enerji alımı ile harcaması arasındaki denge değil, doğru besinlerin uygun zamanlarda tüketilmesi de belirleyici rol oynamaktadır. Besin alımının zamanlaması ile kilo kontrol mekanizması arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. 3 ana öğünün düzenli olarak tüketilmesi, hatta ara öğünlerin alınması ideal vücut ağırlığına ulaşmayı daha da kolaylaştırıcı etkiler göstermektedir. Önemli olan husus; kilo almak isteyenlerin büyük, kilo vermek isteyenlerin ise küçük porsiyon tercih etmesi gerektiğidir.

Dünyanın her yerinde giderek maliyeti artan sağlık hizmetleri yönünden koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında fiziksel aktivitenin sağladığı yararlar önemli bir tasarruf sağlayabilmektedir. Egzersiz hem halk sağlığının korunması hem de çeşitli hastalıkların tedavisi açısından çok önemlidir. Günümüzde birçok gelişmiş toplumda sağlığına değer veren ve bu nedenle düzenli spor yapan insan sayısı oldukça artmıştır. Alışık olmayan kişiler için egzersizin en zor yönü egzersize başlamak ve bunu belli bir düzene oturtmaktır. Egzersizi düzenli yapan kişi buna alışır ve egzersiz hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelir. İnsanoğlu zamanla birlikte değişikliklere ve yeniliklere alışır. Kaldı ki insan ölüme bile alışabilmektedir. Sporun ilk birkaç günü “hamlık” veya “et kesiği” şeklinde tabir edilen kas ağrısı, yorgunluk gibi olumsuzluklar yaşanabilir. Ancak karbonhidrat alımına dikkat ederek ve yumuşak bir başlangıç yaparak egzersizi sevilen bir aktivite haline getirmek mümkündür.

[fotogaleri=4066,3817,3319]

Dünya Sağlık Örgütü herkesin 90 - 100 dakika/hafta egzersiz yapmasını önermektedir. Kronik hastalıkların riskini azaltmak, beklenen yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini artırmak hedefleniyorsa 150 dakika/hafta; zayıflamak isteniyorsa 250 dakika/hafta egzersiz yapılması gerektiğini belirtmektedir. Birden spora başlamanın getirebileceği bazı sıkıntılar olabileceği için süreyi ve sıklığı zamanla artırarak hedefe ulaşmak daha sağlıklı olacaktır.

İnsan vücudu harcadığından az enerji alırsa negatif enerji dengesi oluşmakta ve kişi zayıflamakta, harcadığından fazla enerji aldığında ise pozitif enerji dengesi sonucu kilo almaktadır. Gerçekten de düzenli olarak egzersiz yapılması kilo kontrolünün sağlanmasında, şişmanlığın önlenmesinde ve tedavisinde önemli rol oynamaktadır.

Yazının Devamını Oku

Eşek zeytini zayıflatıyor mu?

20 Ekim 2018
Besinlerin içerdiği karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineral gibi besin öğeleri beslenmede büyük önem taşımaktadır. Dünya Sağlık Örgütü günlük alınan enerjinin ortalama %25-30’unun yağlardan karşılanmasını önermektedir. Akdeniz tipi beslenme tarzının faydaları artık tüm dünya tarafından kabul görmektedir. Bu bağlamda Akdeniz diyetinin vazgeçilmez unsuru olan zeytin ve zeytinyağı da ön plana çıkmaktadır.

ZEYTİNİN FAYDALARI NELERDİR?

İçerdiği omega 9 yağ asitlerinin antioksidan etkilerinin bulunması, kolesterol içermemesi, gastrit ve ülsere karşı koruyucu rol oynaması, beyin ve sinir sistemi için yararlı etkilerinin bulunması nedeni ile gerek zeytin gerekse zeytinyağı, diyetisyen ve doktorların gözdesi haline gelmiştir. Hatta son zamanlarda eşek zeytininin zayıflattığına dair haberler bile yapılmaya başlanmıştır. Acaba eşek zeytinini böyle bir faydası olabilir mi?

Her gün çeşitli yayın organlarında beslenme konusunda birtakım haberlerle karşılaşmaktayız. Bunların bir kısmı tamamen bilimsel olmasına rağmen, bazıları ise doğruluktan tamamen uzaktır. Maalesef asılsız haberlerin daha çok prim yapması doğru bilinen yanlışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Halbuki bilim; doğruların artmasından ziyade, bazen yanlışların azalması ile ilerlemektedir. Geçmişten günümüze altın çilek, acı biber, chia tohumu, acai berry, elma sirkesi, greyfurt gibi çeşitli besinler gündemi meşgul etmiş, ancak hepsi hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Keşke böylesi bir mucize besin olsa da insanlar yedikçe zayıflasa. Hayat ne kadar güzel olurdu.

EŞEK ZEYTİNİ ZAYIFLATIYOR MU?

Eğer eşek zeytini yiyerek zayıflamak mümkün olsaydı, Yunanistan’ın Kalamata ve ülkemizin Bursa şehri (İznik ilçesi) başta olmak üzere bu zeytinin yetiştiği ve tüketildiği coğrafyalarda şişmanlık problemi kalmazdı. Bilimsel bir dayanağı olmamasına rağmen eşek zeytininin zayıflattığına dair haberlerin varlığı bile daha şimdiden fiyatının artmasına sebebiyet vermiştir. Mucize beklemeksizin makul ölçülerde zeytin tüketimine devam edebilirsiniz. Hatta tuzunu azaltmak adına bir süre ılık su içerisinde bekleterek, belirli aralıklarla suyunu değiştirerek olumlu bir davranış sergileyebilirsiniz.

Zaten biz diyetisyenler, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması için zayıflamaya uyumlu diyet programlarında dahi zeytin tüketimini desteklemekteyiz. Tuz içeriğinin fazla olması sebebiyle buruşuk zeytinlerin yerine; daha az tuz içeren, sirke suyu ile tatlandırılan ve ekşimsi tada sahip kalamata ya da eşek zeytini diye tabir edilen alternatifleri tavsiye etmekteyiz. Bu bağlamda “light zeytin” diye tabir edilen, “az yağlı, az tuzlu” ibareleri içeren iri taneli zeytinlere de kesinlikle güvenebilirsiniz. Ancak beslenme ve diyetetik eğitimi almayan bazı uzmanların belirttiği üzere, günde 30 - 40 tane zeytin tüketimine de karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.

ZEYTİNDEN ÇIKAN BİR MUCİZE: ZEYTİN SÜTÜ

İçerdiği omega 9 yağ asitlerinin antioksidan etkilerinin bulunması, kolesterol içermemesi, gastrit ve ülsere karşı koruyucu rol oynaması, beyin ve sinir sistemi için yararlı etkilerinin bulunması nedeni ile gerek zeytin gerekse zeytinyağı, diyetisyen ve doktorların gözdesi haline gelmiştir. Hatta son zamanlarda eşek zeytininin zayıflattığına dair haberler bile yapılmaya başlanmıştır. Acaba eşek zeytinini böyle bir faydası olabilir mi?

Her gün çeşitli yayın organlarında beslenme konusunda birtakım haberlerle karşılaşmaktayız. Bunların bir kısmı tamamen bilimsel olmasına rağmen, bazıları ise doğruluktan tamamen uzaktır. Maalesef asılsız haberlerin daha çok prim yapması doğru bilinen yanlışların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır. Halbuki bilim; doğruların artmasından ziyade, bazen yanlışların azalması ile ilerlemektedir. Geçmişten günümüze altın çilek, acı biber, chia tohumu, acai berry, elma sirkesi, greyfurt gibi çeşitli besinler gündemi meşgul etmiş, ancak hepsi hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Keşke böylesi bir mucize besin olsa da insanlar yedikçe zayıflasa. Hayat ne kadar güzel olurdu.

Eğer eşek zeytini yiyerek zayıflamak mümkün olsaydı, Yunanistan’ın Kalamata ve ülkemizin Bursa şehri (İznik ilçesi) başta olmak üzere bu zeytinin yetiştiği ve tüketildiği coğrafyalarda şişmanlık problemi kalmazdı. Bilimsel bir dayanağı olmamasına rağmen eşek zeytininin zayıflattığına dair haberlerin varlığı bile daha şimdiden fiyatının artmasına sebebiyet vermiştir. Mucize beklemeksizin makul ölçülerde zeytin tüketimine devam edebilirsiniz. Hatta tuzunu azaltmak adına bir süre ılık su içerisinde bekleterek, belirli aralıklarla suyunu değiştirerek olumlu bir davranış sergileyebilirsiniz.

Zaten biz diyetisyenler, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazandırılması için zayıflamaya uyumlu diyet programlarında dahi zeytin tüketimini desteklemekteyiz. Tuz içeriğinin fazla olması sebebiyle buruşuk zeytinlerin yerine; daha az tuz içeren, sirke suyu ile tatlandırılan ve ekşimsi tada sahip kalamata ya da eşek zeytini diye tabir edilen alternatifleri tavsiye etmekteyiz. Bu bağlamda “light zeytin” diye tabir edilen, “az yağlı, az tuzlu” ibareleri içeren iri taneli zeytinlere de kesinlikle güvenebilirsiniz. Ancak beslenme ve diyetetik eğitimi almayan bazı uzmanların belirttiği üzere, günde 30 - 40 tane zeytin tüketimine de karşı olduğumuzu belirtmek isteriz.

Yazının Devamını Oku

Mavi yumurta diğer yumurtalardan daha mı faydalı?

14 Eylül 2018
Mavi yumurta nedir? Mavi yumurtanın diğer yumurtalardan farkı nedir? Mavi yumurtanın faydaları nelerdir?


ANNE SÜTÜ VE YUMURTA EN KALİTELİ PROTEİNE SAHİP

Anne sütü ve yumurta tüm besinler içerisinde en kaliteli proteine sahiptir. Yumurtada insan vücudunda sentezlenemeyen ve besinler ile dışarıdan alınması gerekli olan “elzem amino asitler” dengeli miktarlarda bulunmaktadır. Sindirilebilirliği yüksek, tamamına yakını vücut tarafından kullanılmakta ve vücut proteinlerine dönüşebilmektedir.


YUMURTA, ÖZELLİKLE ÇOCUK BESLENMESİNDE ÖRNEK PROTEİN KAYNAĞI

Yeterli ve dengeli beslenmede, özellikle mental ve fiziki yönden hızlı bir büyüme ve gelişme döneminde olan çocukların, protein tüketimlerinin en az yarısının hayvansal kaynaklı olması önerilmektedir. Bu nedenle özellikle çocuk beslenmesinde “örnek protein” kaynağı olan yumurtaya gereken önem verilmelidir. Yumurtada A, D, E ve B grubu vitaminleri ile demir, çinko gibi sağlık açısından önem taşıyan mineraller bulunmaktadır. Aynı zamanda yumurtanın antibiyotik etkisi de vardır.


YUMURTA KABUĞUNUN RENGİ BESİN DEĞERİNİ ETKİLER Mİ?

Yumurta kabuğunun açık kahverengi veya beyaz renkte olması besin değerini etkilemediği gibi, son zamanlarda gündeme gelen mavi / yeşil yumurtaların da ekstra bir yararı söz konusu değildir. Bir zamanlar bıldırcın yumurtasının tavuk yumurtasından çok daha yararlı olduğuna dair yalan yanlış açıklamalar yapılmış olsa da gündemi boş yere meşgul eden bir konu olmaktan öteye gidememiştir.


MAVİ YUMURTA DAHA DÜŞÜK KOLESTROL İÇERİYOR

Yumurtanın boyutuna bağlı olarak içermiş olduğu kolesterol değerleri de doğru orantılı olarak etkilenmektedir. Bıldırcın yumurtası veya mavi /yeşil renkli kabuğa sahip yumurtalar, standart tavuk yumurtalarından daha küçük boyutta olduğu için doğal olarak daha düşük kolesterol içermektedir.


MAVİ YUMURTA TAMAMEN TİCARİDİR

Halkın ve medyanın mavi/yeşil renkli kabuğa sahip yumurtalara ilgisi olsa da, bu durum tamamen ticaridir ve yurt dışından horoz ithal edilmesini gerektirmemelidir. Daima kendi coğrafyamızda yetişen ürünlerin en iyi seçenek olduğunu bilmekte yarar vardır. Bu durum tahıllar, baklagiller, sebzeler, meyveler için de böyle bilinmelidir; yumurta, et ve süt ürünleri için de…


SERBEST DOLAŞAN KÖY TAVUĞUNUN YUMURTASINI TERCİH EDİN

Öncelikle “özgür tavuk” diye tabir edilen serbest dolaşan köy tavuğunun yumurtası tercih edilmelidir. Ulaşılamadığı durumlarda ise üretici firmaların yumurtaları tüketilmelidir. Sertifikası olan firmaların organik yumurtalarına, selenyum minerali ve omega - 3 yağ asidi içeren yumurtalara, çift sarılı veya iri boya sahip olanlara bir miktar fiyat farkı verilmesi normal kabul edilir.


MAVİ YUMURTAYA 5-10 KAT FAZLA PARA VERMEYE DEĞER Mİ? 

mavi / yeşil renkli kabuğa sahip yumurtalara normalin 5 - 10 katı kadar para harcamak oldukça gereksizdir. Kabuk renginden ziyade satın alma, saklama, hazırlama ve pişirme konusunda aşağıdaki ilkelere dikkat edilmesi çok daha sağlıklı olacaktır:


YUMURTA SATIN ALIRKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

    Yumurta satın alınırken; marketlerde soğuk ortamda muhafaza ediliyor olmasına dikkat edilmelidir.Yumurtanın kabuğu temiz, düzgün görünüşlü ve az pürüzlü olmalıdır. Daha ucuz diye çatlak ve kırık yumurtalar satın alınmamalıdır. Bu yumurtalar tazeliğini daha çabuk kaybedip, bozulur. Mikroorganizmaların üremesi için uygun bir ortam oluşturulurlar.Ev şartlarında yumurta buzdolabında (0 - 5C), çabuk bozulmasını önlemek için alınan orijinal karton kutusu içerisinde, yıkanmadan saklanmalıdır. Yıkandığı takdirde doğal koruyucu tabakasını kaybeder. Bu nedenle yumurta kullanılacağı zaman yıkanmalıdır.Yumurtaya temas ettikçe eller mutlaka yıkanmalıdır.Yumurta içeren bütün tariflere pişirilme işlemi uygulanmalıdır. Çiğ yumurtanın hem sindirimi güçtür hem de mikroorganizmaların bulaşma riski vardır. Salmonella enfeksiyonları en çok rastlanılanıdır.Uzun süre pişirilen yumurtaların sindirimi güçleşir ve uygulanan pişirme yöntemine göre B grubu vitaminlerde kayıplar oluşur. Kayıpları önlemek için yumurtayı yağa kırma yerine, diğer yöntemler ile pişirme tercih edilmelidir.

 [fotogaleri=3112,2034,987]

Anne sütü ve yumurta tüm besinler içerisinde en kaliteli proteine sahiptir. Yumurtada insan vücudunda sentezlenemeyen ve besinler ile dışarıdan alınması gerekli olan “elzem amino asitler” dengeli miktarlarda bulunmaktadır. Sindirilebilirliği yüksek, tamamına yakını vücut tarafından kullanılmakta ve vücut proteinlerine dönüşebilmektedir.

Yeterli ve dengeli beslenmede, özellikle mental ve fiziki yönden hızlı bir büyüme ve gelişme döneminde olan çocukların, protein tüketimlerinin en az yarısının hayvansal kaynaklı olması önerilmektedir. Bu nedenle özellikle çocuk beslenmesinde “örnek protein” kaynağı olan yumurtaya gereken önem verilmelidir. Yumurtada A, D, E ve B grubu vitaminleri ile demir, çinko gibi sağlık açısından önem taşıyan mineraller bulunmaktadır. Aynı zamanda yumurtanın antibiyotik etkisi de vardır.

Yumurta kabuğunun açık kahverengi veya beyaz renkte olması besin değerini etkilemediği gibi, son zamanlarda gündeme gelen mavi / yeşil yumurtaların da ekstra bir yararı söz konusu değildir. Bir zamanlar bıldırcın yumurtasının tavuk yumurtasından çok daha yararlı olduğuna dair yalan yanlış açıklamalar yapılmış olsa da gündemi boş yere meşgul eden bir konu olmaktan öteye gidememiştir.

Yazının Devamını Oku