M. Bülent Tıraş

Yumurta dondurma işlemi nasıl yapılır?

18 Aralık 2014
Yumurta dondurma işlemi, yumurtanın dondurulması ve daha sonraki zamanlarda kullanılmak üzere saklanması, farklı IVF tedavilerine nazaran daha yeni ve alternatif bir yöntemdir.

Yumurta dondurma işlemi, yumurtanın dondurulması ve daha sonraki zamanlarda kullanılmak üzere saklanması, farklı IVF tedavilerine nazaran daha yeni ve alternatif bir yöntemdir. Tıbbi zorunluluğun olduğu durumlarda, yumurtalar sperm ile döllenmeden daha ileri zamanlarda kullanılmak üzere muhafaza edilebilmekte, dondurabilmektedir. Bu tıbbi zorunluluk durumları, Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan genelgelerle anlatılmaktadır. Avrupa ve Amerika’da yaygın olarak rapor edilen tıbbi yumurta dondurma sebepleri, henüz çocuk sahibi olmayı düşünmeyen, kısır olma riski yüksek olan kadınlarda, kanser tedavisi öncesinde yumurtanın dondurulmasıdır.

Kanser tedavisi öncesinde, hastanın evli olması koşuluyla yumurta dondurulması yerine embriyo dondurulması tercih edilmektedir. 37 yaşının altındaki, iyileşme olasılığının fazla olduğu ve IVF tedavisinden olumsuz etkilenmeyecek kanser hastası olan kadınlarda kanser tedavisi öncesinde uygulanabilir. 37 yaşını altında ciddi endometriozis teşhisi konan ve hamileliği daha planlamayan kadınlarda, 37 yaşının altında erken menopoz olasılığının yüksek olduğu tıbbi rahatsızlıklarda uygulanabilir.

Yumurtalarının dondurularak saklanmasını isteyen bir kadına, yumurtaların döllenmesi ve embriyoların aktarımı dışında normal bir tüp bebek tedavisinin tüm basamakları uygulanmaktadır. Tüp bebek tedavisi ardından elde edilen yumurtalar derhal dondurulur ve kullanımına gereksinim duyulduğu zaman çözülür. Baba adayından alınan sperm ile döllenmekte ve ortaya çıkan embriyolardan hamilelik şansı en fazla olanlar anne adayının rahmine aktarılmaktadır. Başarıyı etkileyen en önemli etken, yumurtaların donma ve çözülme uygulaması sırasında canlılıklarını kaybetme riskidir. İnsan yumurtası insan vücudundaki en büyük hücrelerden biridir ve yüksek oranda su barındırır. Dondurma uygulaması sırasında bu su, buz kristallerine dönüşebilir ve hücreye zarar verir. Bu da yumurtanın yaşam ve döllenme şansını yok edebilir.

Buna karşın ilerleyen teknoloji, bu olasılığı ciddi boyutlarda aza indirmiştir. Son çalışmalarla beraber %75 ila %95’e kadar çıkan seviyelerde yumurtanın sağlıklı bir şekilde dondurulup çözüldüğü anlaşılmış ve bildirilmiştir. Dondurma ve çözdürme uygulaması, yumurtanın etrafında yer alan ‘zona pellucida’ olarak isimlendirilen kabuğun sertleştirmesine yol açmakta, bu da spermin döllenme sırasında yumurtaya girişini güçlendirmektedir. Bu sebeple döllenme spermin yumurtaya doğrudan enjeksiyon ile uygulanan ICSI tekniği ile sağlanmalıdır. Başarı oranları klasik tüp bebek yöntemi ile aynı kabul edilen bu teknik, ‘vitrifikasyon’ ismi verilen, yeni bir hızlı dondurma tekniği ile hamilelik ihtimalinin daha da yüksek olabileceği bildirilmiştir. Dondurma ve çözülme yöntemlerinden canlı olarak çıkan yumurtalar ile gerçekleşen hamileliklerde dondurma yöntemine bağlı ortaya çıkan bir anormali riski gözlenmemiştir ve bildirilmemiştir.

Hücre içindeki su, hücre dondurma uygulamalarındaki en fazla dikkat edilmesi gereken sorundur. Bu suyun, donma sırasında buz haline gelmesi hücrenin parçalanması ile sonuçlanabilir. Bu nedenle hücre içindeki suyun olabildiği kadar donma işlemi öncesinde alınması gerekir. Yumurta dondurma uygulaması esnasında hücreye zarar vermeden suyu dışarı almak için spesifik konsantrasyonda hazırlanan sıvılar kullanılır. Bu suyun yerine hücre içine özel bir sıvı aktarılır. Bu şekilde yumurta dondurma uygulamasında suyun kristalleşmesi neticesinde ortaya çıkan problemler engellenmiş olur. Günümüzde kullanılan iki farklı yöntem bulunur. Bunlar;

Yavaş dondurma (slow freezing): Yumurta, özel dondurma sıvılarında bekletilir. Sonrasında ise yavaş yavaş bir cihaz ile soğutulur ve dondurulur. Bu uygulama esnasında -30/-35 C dereceye dek soğutulan yumurtalar, ardından -196 C derecedeki sıvı azot içine batırılır. Yavaş dondurma yöntemi sperm ve embriyoda başarılı bir yöntem iken yumurta dondurma için yeterli başarı oranlarını sağlamaz, bu sebeple tercih edilmez.

Hızlı dondurma (vitrification): Uzun yıllardır embriyo dondurma sırasında da uygulanan bu yöntem, ilerletilerek yumurta dondurma için de kullanılabilir hale getirilmiştir. Hücre, oda sıcaklığı koşullarından 24/-196 C derecedeki sıvı azot içine daldırılır ve soğutulması sağlanır. Camlaştırma olarak da geçen bu yöntem ile yüksek başarı oranlarına imza atılabilmektedir. Yöntem aynı olmasına karşın, merkezler arasında değişik protokoller de uygulanabilmektedir.

Kariyer ve hayat şartları nedeniyle anne olma arzusunu ileri bir tarihe ertelemek isteyen kadınlarda. Kemoterapi, radyoterapi gibi ağır tedavi görmüş ya da görecek olan kadınların tedavi ardından hamileliklerinin sağlanabilmesi için yumurta rezervi iyi olmayan kadınlarda, yumurtalar dondurularak biriktirilebilir ve daha sonra hepsi birlikte çözülerek daha çok embriyo ile başarı şansı yükselttirilir. Tüp bebek tedavisinde yumurtalar toplanmasına karşın baba adayından sperm sağlanamadığı durumlarda, uygulamayı daha sonra yapmak için. Hiçbir endikasyon olmamasına karşın doğurabilme yetisini kaybetme endişesi olan kadınlar için.

Yazının Devamını Oku

Anne olmak isteyenler dikkat!

18 Ekim 2014
Fazla kilolarınız çocuk sahibi olmanızı engelliyor olabilir.

Amerika’da yapılan bilimsel araştırmalar sonucu şişmanlığın tüp bebek tedavisine zararlı etkileri olduğu kanıtlandı. Tüp bebek tedavisi sırasında şişman kadınlarda daha az embriyo oluştuğu ve daha az döllenme olduğu bilimsel olarak ortaya konuldu. Prof. Dr. Bülent Tıraş, anne olmak isteyen kadınların kilosuna ve beslenme şekline özen göstermek zorunda olduğunu belirtti.

Çağımızın hastalığı obezite toplumu her açıdan olumsuz etkilemeye devam ediyor. Eskilerin deyimi ile artık bir dirhem et, bin ayıp kapatmıyor. Hatta anne olmak isteyen kadının başına dert oluyor. Nasıl mı? Amerika’da yapılan bilimsel araştırmalar şişmanlığın anne olmak isteyen kadınlar için tedavi sırasında ciddi sorunlara yol açtığını açığa çıkardı. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş konu hakkında şu açıklamalarda bulundu.

“Anne olmak isteyen kadınların karşılaştıkları sorunlar modern yaşam koşulları ve beslenme şekilleri ile paralellik göstererek artıyor. Nasıl mı? Modern kadın eski kadınlar gibi artık eliyle çamaşır, bulaşık yıkamıyor. Kadın neredeyse bir düğme basıp, günlük ev işlerini yapar hale geldi. Mesleği gereği görevini masa başında yapıyorsa hareket azlığı obezitenin en çok sevdiği şey olarak kadının kilo almasına sebep olur. Beslenme şekli de hazır gıdaya yatkınsa anne olamamak için kadında neredeyse tüm koşullar hazırdır. Uzmana başvurup, diğer tedavi yöntemleri denendikten sonra tüp bebek tedavisine başlandığında görülen tablo şudur: yumurtalar daha az döllenir ve östrojen seviyeleri daha düşük olur. Şişmanlık oranı arttıkça gebelik oranları düşer ve canlı doğum oranlarında azalma olur. Yani düşük oranı artar.

ŞİŞMANLIK GEBELİĞİ NASIL ENGELLER?

Şişmanlık tüp bebek tedavisinde ciddi sorunlara neden olur. Öncelikle erken doğum oranını artırır. Peki kadın için şişmanlık obezite nerede başlar? Kadında Vücut Kitle Endeksine göre vücut ağırlığı ve boy ölçülerinin oranlanması yirmi-yirmi beş arası ise normal, yirmi beş-otuz arası hafif kilolu, yirmibeş-otuz arası şişmanlık, 30’un üzerinde ise obezlik söz konusudur. Hafif kilolularda bile yüzde yetmiş beş erken doğum riski artar. Kilolularda ise oran 2.4 katı artar.

Özetlersek; şişmanlık tüp bebek tedavisinde gebelik ve canlı doğum oranlarını düşürür, yumurta ve embriyo üzerine olumsuz etkileri vardır. Sistemik etkileri nedeniyle rahim içi çevreye yaptığı etkileri yüzünden gebeliğin oluşmasını engeller.

GEBE KALMA DÖNEMİNİZİ HESAPLAYIN

Çağımızın hastalığı obezite toplumu her açıdan olumsuz etkilemeye devam ediyor. Eskilerin deyimi ile artık bir dirhem et, bin ayıp kapatmıyor. Hatta anne olmak isteyen kadının başına dert oluyor. Nasıl mı? Amerika’da yapılan bilimsel araştırmalar şişmanlığın anne olmak isteyen kadınlar için tedavi sırasında ciddi sorunlara yol açtığını açığa çıkardı. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş konu hakkında şu açıklamalarda bulundu.

“Anne olmak isteyen kadınların karşılaştıkları sorunlar modern yaşam koşulları ve beslenme şekilleri ile paralellik göstererek artıyor. Nasıl mı? Modern kadın eski kadınlar gibi artık eliyle çamaşır, bulaşık yıkamıyor. Kadın neredeyse bir düğme basıp, günlük ev işlerini yapar hale geldi. Mesleği gereği görevini masa başında yapıyorsa hareket azlığı obezitenin en çok sevdiği şey olarak kadının kilo almasına sebep olur. Beslenme şekli de hazır gıdaya yatkınsa anne olamamak için kadında neredeyse tüm koşullar hazırdır. Uzmana başvurup, diğer tedavi yöntemleri denendikten sonra tüp bebek tedavisine başlandığında görülen tablo şudur: yumurtalar daha az döllenir ve östrojen seviyeleri daha düşük olur. Şişmanlık oranı arttıkça gebelik oranları düşer ve canlı doğum oranlarında azalma olur. Yani düşük oranı artar.

Şişmanlık tüp bebek tedavisinde ciddi sorunlara neden olur. Öncelikle erken doğum oranını artırır. Peki kadın için şişmanlık obezite nerede başlar? Kadında Vücut Kitle Endeksine göre vücut ağırlığı ve boy ölçülerinin oranlanması yirmi-yirmi beş arası ise normal, yirmi beş-otuz arası hafif kilolu, yirmibeş-otuz arası şişmanlık, 30’un üzerinde ise obezlik söz konusudur. Hafif kilolularda bile yüzde yetmiş beş erken doğum riski artar. Kilolularda ise oran 2.4 katı artar.

Özetlersek; şişmanlık tüp bebek tedavisinde gebelik ve canlı doğum oranlarını düşürür, yumurta ve embriyo üzerine olumsuz etkileri vardır. Sistemik etkileri nedeniyle rahim içi çevreye yaptığı etkileri yüzünden gebeliğin oluşmasını engeller.

GEBE KALMA DÖNEMİNİZİ HESAPLAYIN

Yazının Devamını Oku

Bebeklerde yalancı kabızlık nasıl anlaşılır?

9 Eylül 2014
Ek gıdaya geçen bebeğinize ilk etapta muz ve patates vermeyin.

Yalancı kabızlık halk diline fazlasıyla yayılmış olsa da tıpta böyle bir tabirle karşılaşmayız. Yani kabızlık olarak tarif edilen bu durum aslında gerçek bir kabızlık değildir. Bunu anlamak için sorulması gereken ilk soru bebeğin kakasının sert olup olmadığıdır. Yalancı kabızlıkta dışkının sıvı olduğunu belirten Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, yalancı kabızlık hakkında önemli bilgiler verdi.

Yalancı kabızlık adını verdiğimiz bu hastalıkta kakalar sıvı ve yumuşak olmaktadır. Yalancı kabızlık genellikle sadece anne sütünden faydalanan ek besine geçmemiş bebekleri etkiler. Sadece anne sütün alan bir bebeğin kakası sıvı olmaktadır.

Anne ve babalar düzenli tuvaletini yapan bebeklerinin birkaç gün yapmadığını fark ettiklerinde endişeye düşebilirler. Bu sorunu bebeklerin ilk aylarından itibaren görüyoruz. Nedeni bebeklerin yatarak tuvaletlerini yapmak zorunda olmalarından kaynaklanır. Bebeklerin karın kaslarının fazla gelişmemiş olması nedeni ile de zorlanma yaşayan bebekler kısa süreli fakat küçük sorunlar yaşamaktadır. Bebeğin ilerleyen aylarda büyüyüp kaslarının eskiye oranla daha fazla gelişmesi, ek besin ve oturarak yeme alışkanlığına geçilmesiyle hastalık durumu kendiliğinden düzelme gösterir.

Aslında zaten sulu olan kakaların yumuşak olması için zeytinyağı vermek de pek gerekli değildir. Yine de doktorunuz tıbbi bir tedaviye başvurmak istediğinde bağırsak düzenleyici şuruplardan ve kremlerden destek alabilirsiniz. Kayganlaştırıcı krem sürülmüş bir kulak çubuğuyla bebeğinizi makattan uyarabilirsiniz. Kaka yapacağını fark ettiğinizde işlemi durdurun. Masajlar da genellikle işe yarayan etkiler gösterebilir.

Bebeğin kakasının rengi önemli

Eğer bebekte alerji ve ya da bağırsak problemleri yoksa bu hastalık kısa sürede kendiliğinden düzelme kaydedecektir. Zira önemli olan bebeğin kaka renginin sarı ve yumuşak olmasıdır. Bu tarz vakalarda 3-4 gün boyunca herhangi bir müdahaleye gerek yoktur. Kendiliğinden iyileşme beklenmelidir çünkü henüz biyolojik açıdan da çok hassas olan bebeğinizin bünyesini gereksiz ilaçlarla yormamak gerekir.

2 yaşını geçen bebeklerde ise önceki kabızlık sorunlarından meydana gelen anüs çatlakları bebeği sanki tekrar canı yanacakmışçasına korkutur. Bu da yalancı kabızlığa bir örnek teşkil eder. Böyle durumlarda sıcak suya oturma banyoları işe yarayacaktır.

Bebeğinize ek gıda verirken dikkat edin

Bazı enfeksiyon hastalıkları ve bilinçsiz kullanılan ilaçlar kabızlık nedeni olabilir. Diş çıkarma da yine bebeğin kabız olmasında büyük rol oynar. Kabızlığın en önemli unsuru yemek düzenidir. Yüksek oranda lif içeren gıdalar ve yüksek miktarda sıvı tüketimi olduğunda ortada kabızlık da kalmayacaktır. Bebeğe bir yaşına kadar inek sütü verilmemelidir. Bebeklerde ek gıda; muz, pirinç lapası, patates gibi yiyecekler kabızlık yapmaktadır. Bu nedenle bebeklere çok sık verilmemelidir. Kaynamış ılık su bebeğin sindiriminde etkili olacaktır. Ek besinlere geçen bebeklere meyve, sebze, baklagil, kuru erik veya kabak gibi besinler doktorlar tarafından önerilir.

Sürekli kabızlığı olan bebeklerin büyük çoğunluğu genelde iştahsız çocuklardır. Ayrıca küçük çocuklardaki abur cubur alışkanlığı bu hastalık için tetikleyici unsurlardan biridir. Bu tarz alışkanlıkları yenmek için de hekiminize başvurabilirsiniz.Kabızlık tedavisinde amaç kısa süreli rahatlama olmamalıdır. Amaç öncelikle dolu olan bağırsağı boşaltıp ardından düzene sokmaktır. Yine tuvalet terbiyesi yaşına gelmiş çocuklar sabah kahvaltısından sonra, akşam sağlıklı bir yemek yedikten hemen sonra 5 dakika süreyle tuvaleti olsun olmasın alışkanlık kazanmak amacıyla tuvalette oturtulmalıdır.

Tedavi süresi çocuğun yaşına göre değişebilir

Tedavi süresine gelince tabi ki bünyeden bünyeye değişiklik gösterebilen bir hastalık olan kabızlık düzeni yakalayıncaya kadar tedavi edilmelidir. Küçük çocukların tedavi süresi daha büyük yaştaki çocuklara oranla dikkatli ve uzun tutulmalıdır. Hastalığın seyrini iyi kontrol etmek, çoğu zaman bu durumu birkaç günde atlatmanın en iyi yollarından biridir. Çünkü bağırsakta uzun süre kalan kaka bağırsak büyümesine neden olmaktadır. Eğer çocuğunuz normal tuvalete çıkma zamanlarını aksatır ve ağrı çektiğine dair belirtiler gösterirse yazımızın başındaki kontrolleri, kakanın rengini, mama durumunu kontrol ederek panik yapmadan doktorunuza başvurabilirsiniz. Son olarak hazır mama kullanan bebeklerde mama ölçütü tekrar gözden geçirilmelidir.

Yalancı kabızlık adını verdiğimiz bu hastalıkta kakalar sıvı ve yumuşak olmaktadır. Yalancı kabızlık genellikle sadece anne sütünden faydalanan ek besine geçmemiş bebekleri etkiler. Sadece anne sütün alan bir bebeğin kakası sıvı olmaktadır.

Anne ve babalar düzenli tuvaletini yapan bebeklerinin birkaç gün yapmadığını fark ettiklerinde endişeye düşebilirler. Bu sorunu bebeklerin ilk aylarından itibaren görüyoruz. Nedeni bebeklerin yatarak tuvaletlerini yapmak zorunda olmalarından kaynaklanır. Bebeklerin karın kaslarının fazla gelişmemiş olması nedeni ile de zorlanma yaşayan bebekler kısa süreli fakat küçük sorunlar yaşamaktadır. Bebeğin ilerleyen aylarda büyüyüp kaslarının eskiye oranla daha fazla gelişmesi, ek besin ve oturarak yeme alışkanlığına geçilmesiyle hastalık durumu kendiliğinden düzelme gösterir.

Aslında zaten sulu olan kakaların yumuşak olması için zeytinyağı vermek de pek gerekli değildir. Yine de doktorunuz tıbbi bir tedaviye başvurmak istediğinde bağırsak düzenleyici şuruplardan ve kremlerden destek alabilirsiniz. Kayganlaştırıcı krem sürülmüş bir kulak çubuğuyla bebeğinizi makattan uyarabilirsiniz. Kaka yapacağını fark ettiğinizde işlemi durdurun. Masajlar da genellikle işe yarayan etkiler gösterebilir.

Eğer bebekte alerji ve ya da bağırsak problemleri yoksa bu hastalık kısa sürede kendiliğinden düzelme kaydedecektir. Zira önemli olan bebeğin kaka renginin sarı ve yumuşak olmasıdır. Bu tarz vakalarda 3-4 gün boyunca herhangi bir müdahaleye gerek yoktur. Kendiliğinden iyileşme beklenmelidir çünkü henüz biyolojik açıdan da çok hassas olan bebeğinizin bünyesini gereksiz ilaçlarla yormamak gerekir.

2 yaşını geçen bebeklerde ise önceki kabızlık sorunlarından meydana gelen anüs çatlakları bebeği sanki tekrar canı yanacakmışçasına korkutur. Bu da yalancı kabızlığa bir örnek teşkil eder. Böyle durumlarda sıcak suya oturma banyoları işe yarayacaktır.

Bazı enfeksiyon hastalıkları ve bilinçsiz kullanılan ilaçlar kabızlık nedeni olabilir. Diş çıkarma da yine bebeğin kabız olmasında büyük rol oynar. Kabızlığın en önemli unsuru yemek düzenidir. Yüksek oranda lif içeren gıdalar ve yüksek miktarda sıvı tüketimi olduğunda ortada kabızlık da kalmayacaktır. Bebeğe bir yaşına kadar inek sütü verilmemelidir. Bebeklerde ek gıda; muz, pirinç lapası, patates gibi yiyecekler kabızlık yapmaktadır. Bu nedenle bebeklere çok sık verilmemelidir. Kaynamış ılık su bebeğin sindiriminde etkili olacaktır. Ek besinlere geçen bebeklere meyve, sebze, baklagil, kuru erik veya kabak gibi besinler doktorlar tarafından önerilir.

Sürekli kabızlığı olan bebeklerin büyük çoğunluğu genelde iştahsız çocuklardır. Ayrıca küçük çocuklardaki abur cubur alışkanlığı bu hastalık için tetikleyici unsurlardan biridir. Bu tarz alışkanlıkları yenmek için de hekiminize başvurabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Çarpık ayak hastalığı anne karnında teşhis edilir mi?

4 Eylül 2014
Doğuştan çarpık ayak rahatsızlığı olan bebekler ameliyatsız tedavi olabilir.

Pes ekinovarus (çarpık ayak hastalığı) kolay şekilde tanı koyulabilen, ayaklarda oluşan şekil bozukluğudur. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, bu rahatsızlığın belirtilerini sıraladı ve tedavisi hakkında önemli bilgiler verdi.

Çarpık ayak hastalığında ayak bileği normal durumuna zor gelir, parmaklar içe basar şekilde, ayak sırtı ise öne doğru pozisyon almıştır. Canlı doğumlarda her bin bebekten 1-2 tanesinde etkili olmaktadır. Rahatsızlığın tanısı 16 haftayla birlikte detaylı bir ultrasonografiyle konulabilir. Bebeklerin çoğunda doğumdan sonra fark edilebilir. Çarpık ayak sorunu tek taraflı ya da çift taraflı olabilir. Özellikle ailede bu rahatsızlığın olması halinde, çocuklarda oluşma olasılığı yükselir.

Çarpık ayak hastalığının semptomları nelerdir?

    Ayak tabanının iç kısmının ortasında ve topuk üzerinde, hastalığın şiddetine göre oluk şeklinde cilt çizgileri olur.Ayakta topuk çok küçük olduğundan, yoklansa bile güçlükle hissedilir.Ayak da normalden küçük olur, fakat çift taraflı olduğunda fazla göze batmaz. Ayakta tek taraflı etkilenme olduğunda, diğer tarafa göre incelme görülür fakat bacakların boylarında farklılık olmaz.Ayakta içte, arka ve taban bölümünde olan bağlar, kapsüller ve kirişler kısalır ve sertleşir.Ayak kemikleri de ayağın şekline göre deforme olmuş haldedir.Tedavinin gecikmesi durumunda kemiklerdeki şekil bozukluğu daha fazla artar. Deformasyon en fazla aşık kemiğinde yani talus’ta oluşur.Ayağın dışa çevrilmesini sağlayan kaslarda belli oranlarda güçsüzlük oluşur. Ayağın beslenmesini sağlayan damarlarda bu sorun daha az olur.

Tedavi edilmeyen rahatsızlıklar en önemli ortopedik sakatlık sebepleri içinde yer alır. Bu yüzden tanı konulduktan sonra tedaviye başlanmalıdır.

Doğuştan çarpık ayak rahatsızlığı ameliyatsız tedavi edilir mi?

Çocuklarda oldukça sık görülen ortopedik sorunlar arasında yer alan rahatsızlık, günümüzde anne karnında bile teşhis edilebiliyor. Doğumdan sonra fark edilecek düzeyde olduğundan, tedavisinin hemen yapılması gerekir. Bunun erken dönemde teşhis edilerek tedavisine başlanması halinde, ameliyatsız tedavisi yapılabilir. Tedavide gecikme olduğunda, kemiklerde sertleşme olacağından şekil bozukluğu ve sakatlıklar artmaktadır.

Çarpık ayak rahatsızlığı (pes ekinovarus) nasıl teşhis edilir?

Günümüzde anne karnında bile ileri ultrasonografi tetkikleriyle teşhisi yapılabilen çarpık ayak hastalığı, doğumdan hemen sonra da teşhis edilebilir. Bu hastaların aynı zamanda doğuştan kalça çıkığı olması açısından da değerlendirilmesi gerekir.

Çarpık ayak rahatsızlığı (pes ekinovarus) nasıl tedavi edilir?

Bu sorunun tedavisinde doğumu takiben yapılan haftalık alçı değişimleri yapılması gerekir. Doktor tarafından hastanın ayağına ponseti tekniğine uygun şekilde her hafta değiştirilecek alçı uygulanmaktadır. Ortopedist tarafından her hafta alçının pozisyonu değiştirilerek, ayakta aşamalar halinde düzelme sağlanır. Bu tedaviye hastanın ayağı tam olarak düzelene kadar devam edilir. Ayaktaki tam düzelme 4-6 defa haftalık uygulanan düzeltici alçı uygulaması, devamında 4 haftalık alçı uygulamasıyla birlikte 8-12 hafta içinde sağlanır.

Uygulanan alçılama tedavisi bittikten sonra, ayağın iyileşmesiyle hastaya 2 yaşına kadar ponseti cihazı giydirilmektedir. Çarpık ayak hastası olan çocuklar 8-10 yaşına gelinceye kadar düzenli olarak kontrol altında tutulmalıdır. Erken dönemde yapılan tedavilerde, ayaklardaki deformite başarılı şekilde düzeltilebilmektedir.

Çarpık ayak (pes ekinovarus) tedavisinden sonra

Rahatsızlığın uzman kişilerce tedavi edilmesi durumunda, hastada başka sorun bulunmuyorsa ayakların görünümü normal, fonksiyonlarını yapan, özel ayakkabı giymeyi gerektirmeyecek düzeyde iyileşme sağlanır. Ayak tamamen normal işlevini görecek düzeye gelir. Tedavinin başarı oranı % 95 seviyelerindedir.

Çarpık ayak hastalığının beraber görüldüğü rahatsızlıklar

Çarpık ayak kas ve sinirleri ilgilendiren rahatsızlıklarla bir arada bulunabilir. Bunlar arasında serebral palzi, artrogipozis gibi rahatsızlıklar yer alır. Ayrıca diastrofik cücelik gibi sendromlarla ve doğuştan kalça displazisi ile birlikte görülebilir. 

Çarpık ayak hastalığında ayak bileği normal durumuna zor gelir, parmaklar içe basar şekilde, ayak sırtı ise öne doğru pozisyon almıştır. Canlı doğumlarda her bin bebekten 1-2 tanesinde etkili olmaktadır. Rahatsızlığın tanısı 16 haftayla birlikte detaylı bir ultrasonografiyle konulabilir. Bebeklerin çoğunda doğumdan sonra fark edilebilir. Çarpık ayak sorunu tek taraflı ya da çift taraflı olabilir. Özellikle ailede bu rahatsızlığın olması halinde, çocuklarda oluşma olasılığı yükselir.

Tedavi edilmeyen rahatsızlıklar en önemli ortopedik sakatlık sebepleri içinde yer alır. Bu yüzden tanı konulduktan sonra tedaviye başlanmalıdır.

Çocuklarda oldukça sık görülen ortopedik sorunlar arasında yer alan rahatsızlık, günümüzde anne karnında bile teşhis edilebiliyor. Doğumdan sonra fark edilecek düzeyde olduğundan, tedavisinin hemen yapılması gerekir. Bunun erken dönemde teşhis edilerek tedavisine başlanması halinde, ameliyatsız tedavisi yapılabilir. Tedavide gecikme olduğunda, kemiklerde sertleşme olacağından şekil bozukluğu ve sakatlıklar artmaktadır.

Günümüzde anne karnında bile ileri ultrasonografi tetkikleriyle teşhisi yapılabilen çarpık ayak hastalığı, doğumdan hemen sonra da teşhis edilebilir. Bu hastaların aynı zamanda doğuştan kalça çıkığı olması açısından da değerlendirilmesi gerekir.

Bu sorunun tedavisinde doğumu takiben yapılan haftalık alçı değişimleri yapılması gerekir. Doktor tarafından hastanın ayağına ponseti tekniğine uygun şekilde her hafta değiştirilecek alçı uygulanmaktadır. Ortopedist tarafından her hafta alçının pozisyonu değiştirilerek, ayakta aşamalar halinde düzelme sağlanır. Bu tedaviye hastanın ayağı tam olarak düzelene kadar devam edilir. Ayaktaki tam düzelme 4-6 defa haftalık uygulanan düzeltici alçı uygulaması, devamında 4 haftalık alçı uygulamasıyla birlikte 8-12 hafta içinde sağlanır.

Uygulanan alçılama tedavisi bittikten sonra, ayağın iyileşmesiyle hastaya 2 yaşına kadar ponseti cihazı giydirilmektedir. Çarpık ayak hastası olan çocuklar 8-10 yaşına gelinceye kadar düzenli olarak kontrol altında tutulmalıdır. Erken dönemde yapılan tedavilerde, ayaklardaki deformite başarılı şekilde düzeltilebilmektedir.

Rahatsızlığın uzman kişilerce tedavi edilmesi durumunda, hastada başka sorun bulunmuyorsa ayakların görünümü normal, fonksiyonlarını yapan, özel ayakkabı giymeyi gerektirmeyecek düzeyde iyileşme sağlanır. Ayak tamamen normal işlevini görecek düzeye gelir. Tedavinin başarı oranı % 95 seviyelerindedir.

Yazının Devamını Oku

Evde yapılan hamilelik testleri

7 Temmuz 2014
Evde en sağlıklı hamilelik testi nasıl yapılır, sonuçları ne kadar güvenilirdir?

Hamilelik esnasında salgılanan HCG’yi saptama tekniklerinin geliştirilmesinin ardından ilaç sanayisi, laboratuvara gitmeye gerek kalmadan evde de yapılabilecek testler ge­liştirmeye başladı. Bu sayede hiçbir hastaneye gitmeden, ev ortamının gizliliği içinde hamilelik testini uygulama şansı ortaya çıktı. İlk kişisel hamilelik testi 1971′de Hol­landa’da ortaya çıktı ve kadınlar tarafından büyük ilgi ile karşılandı

Oldukça pratik ve basit bir uygulama tekniği olan kişisel gebelik testleri de yine HCG hormonunun sap­tanması prensibine dayanmaktadır. Fakat bu testlerde HCG hormonu kandan çok daha kolay sağlanan bir madde olan idrarda ortaya çıkar. Gerek kolaylığı ve güvenilirliği, gerekse eczanelerden satın alınarak ev­de tek başına uygulanabilmesi gibi avantajları sebebiyle bu tür testler kendilerine oldukça yaygın bir kullanım alanı bulmuştur.

İnsan koryonik gonadotropin hor­monunu bağlama özelliği olan madde­ler, bu hormonun varlığında idrarda gözle görülür bazı değişikliklere, misalen idrarın renginin farklılaşmasına sebep olur. Bu bağlayıcı maddeler antikor yapısındadır ve HCG’ye özgüdür. Bu sebeple bu hor­monla karşılaşınca derhal onunla birle­şir. Bu birleşmenin görüntüsü ise testin özelliğine göre farklılaşır. Misalen Boehringer-Mannheim tekniğinde HCG karşıtı antikorlar bir bant yüzeyine dizili haldedir; bu bant idrara batırılır ve idrarda HCG bulunuyor ise antikorlarla birleşme neticesinde renginden değişme gözlemlenir. Bu sayede, kadının hamile olup olmadığı anlaşılabilir. Kimi testlerde bandın üzerinde renk değişikliği yerine iki belirgin çizgi ortaya çıkar. Kimi testlerde de bant yerine bir çubuk uygulanır.

Uygulama zamanı

Kişisel hamilelik testlerinin pozitif (olum­lu) netice verebilmesi için, bir litre id­rardaki gonadotropin miktarının minimum 50-100 uluslararası birime ulaşmış ol­ması şarttır. Döllenme oluşmuşsa çoğunlukla âdetin geciktiği ilk günden itibaren testin pozitif sonuç vermesine yol açacak kadar HCG idrara geçer. Fakat hamilelik testi daha erken, yani daha gecikme meydana gelmeden uygulanırsa idrarda­ki HCG miktarı az olacağı için yanlış sonuç verebilir.

Uygulama biçimi

Testi sabah idrarı ile gerçekleştirmek en ideal yöntemdir. Sabah idrarında HCG oranı yüksektir, bu sebeple test daha doğru so­nuç verecektir. Test kutusunda spesifik bir kap bulunuyor ise idrar onun içine, bulunmuyor ise temiz ve kuru bir başka kaba yapılır. Bunun ardından test kutusundaki verilere gö­re idrar HCG karşıtı antikorlarla uygun işlemden geçirilir ve belirtilen süre ka­dar beklenir. Netice, test kutusunun üze­rindeki açıklamalara göre anlaşılabilir. Hamileliğin gerçekleşip gerçekleşmediği testin türüne göre renk değişikliğine ya da test çubu­ğu üzerindeki başka değişikliklere bakı­larak saptanır.

Herhangi bir değişiklik meydana gelmezse idrarda HCG bulunmadığı sonucu düşünülür, ancak negatif sonuç çıkmaması durumunda test birkaç gün sonra tekrar edilmelidir. Ayrıca kimi testlerde hiçbir değişiklik meydana gelmemesi hamileliğin var olduğu manasına geldiğinden neticeler, test kutusundaki açıklamalara göre değerlendirilmelidir.

Yazının Devamını Oku

Boş gebelik tekrarlar mı?

16 Haziran 2014
Erken evredeki bir hamilelik ve boş gebelik birbiriyle karıştırılabilir.

Halk arasında su gebeliği olarak bilinen boş gebelik, rahim içinde zar ve plasenta oluştuğu halde kesenin içinde bebek bulunmaması durumudur. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı M. Bülent Tıraş, boş gebeliğin nedenlerini ve tedavisini anlattı.

Erkekten gelen sperm hücreleri kadının yumurtlama döneminde birleşir ve döllenir. Döllenmiş olan yumurta rahimde ilerleyerek, rahim duvarına tutunduğu anda hücrelerin gelişimi sayesinde gebelik kesesi oluşmuş olur. Bu durum tüm gebeliklerde aynıdır. Boş gebelik durumunda ise kese oluşumu normal olarak gerçekleştiği halde kesenin içinde embriyo oluşmaz.

BOŞ GEBELİK NASIL ANLAŞILIR?

Gebelik nedeniyle hekime başvuran bir kadının ultrason muayenesi sırasında, bebeğin kalp atışlarının duyulması gerektiği halde duyulmaması sonucunda kesenin boş olduğu görülebilir. Gebeliğin erken dönemlerinde teşhis edilebilir. Fakat bazı koşullarda daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir. Özellikle düzensiz adet döngüsü yaşayan kadınlarda, yumurtlama tarihi beklenen zamandan bir süre daha sonra oluşabileceği için bu gibi özel durumlar daha dikkatli araştırılmalıdır.

Erken evredeki bir gebelik ve boş gebelik zaman zaman birbiriyle karıştırılabilir. Bu durumu ayırabilmenin en önemli biçimi normal gebelikte öncelikli olarak oluşan ‘yolk kesesi’ adı verilen yapının takip edilmesidir. Eğer yolk kesesi bulunuyorsa boş gebelik de yok demektir. Transvajinal ultrasonografi muayenede kesenin görünümü de teşhis esnasında boş gebeliğin belirlenmesinde etkilidir. Son adet tarihinden itibaren yaklaşık 5 hafta gibi bir süre içerisinde bebek artık görülebilir duruma gelmektedir. Fakat bebek görülmemesi durumunda hemen hastaya boş gebelik teşhisi koymak oldukça yanlış bir durumdur. Bu gibi durumlarda 1 hafta daha beklenilerek ayrıntılı bir inceleme yapılmalıdır. Gebeliğin erken dönemi içerisinde yaşanan bebek kayıplarının temel nedeni de genellikle boş gebelik oluşumudur.

NE GİBİ BELİRTİLER GÖRÜLÜR?

Boş gebelik belirtileri içerisinde, sağlıklı gelişen bir gebelikten herhangi bir ayırıcı niteliği yoktur. Normal gebelikte yaşanan tüm bulgular birebir görülmektedir ve belirtiler de aynıdır. Kramp ya da kanama gibi rahatsızlıklar yaşanmaz. İlerleyen süre içerisinde kahverengi renkte akıntılar gerçekleşebilir fakat bu da bir bulgu kabul edilemez. Bu sebeple boş gebeliğin fark edilmesi yalnızca ultrason kontrolünde, oluşan kesenin içinde embriyo görülmemesi ve bebeğin kalp atışlarının duyulmadığı ana kadar fark edilmemektedir.

BOŞ GEBELİĞİN NEDENLERİ…

Boş gebeliğin temel sebebi kromozomal problemlerdir denilebilir. Fakat bu durumun kromozomal olması genetik olduğu anlamını taşımaz. Yalnızca o gebeliğin oluşumunda etkili olan yumurtaların ve spermin yapısında anormallik olması ya da kalite düşüklüğü sebebiyle meydana gelir. Eski dönemlerde düşük yapan kadınların birçoğu boş gebelik yaşadığının farkında bile değildi. Günümüzde teknolojik aletlerin gelişimi ve tıp alanındaki yenilikler sayesinde boş gebelik erken teşhis edilebilecek duruma gelmiştir. Bu sayede düşük tehlikesi gibi problemlere karşı alınacak önlemlerde geç kalınmamaktadır.

BİR DAHA TEKRARLANMASI MÜMKÜN MÜ?

Boş gebelikte tekrarlama gibi bir sorunla karşı karşıya genellikle kalınmaz. Kromozomal bozukluklar nedeniyle oluşmasından kaynaklı olarak, anne ve babada herhangi bir genetik bozukluk olmadığı takdirde kalıtsal sonuçlar meydana getirmemektedir. Boş gebelik, tıpkı normal yaşanan bir düşük olarak kabul edilir. İlk kez boş gebelik ya da düşük yaşayan bir kadın bu durumun sonraki gebeliklerinde de yaşanmasından kaygı duymaktadırlar. Fakat bu gibi durumları incelemek ve nedenlerinin araştırılması için aynı problemin üst üste 2 ya da 3 kez tekrarlanması gerekir.

Düşük hormon seviyesi nedeniyle gelişen boş gebelik durumlarında ise bir sonraki gebelik döneminde herhangi bir sorun yaşanmaması ve boş gebeliğin önlenmesi için kişinin progesteron seviyesi düzenli olarak takip edilmelidir. Progesteron düzeyi düşük ise ilaçlarla desteklenerek hormon seviyesinin yükseltilmesi amaçlanır. Birçok kez tekrarlayan boş gebelik durumlarında, genetik faktörlerden etkilenmemek için tüp bebek gibi yardımcı yöntemlere başvurulması gerekebilir.

TEDAVİSİ NASIL GERÇEKLEŞİR?

Boş gebelik, gebeliğin kürtaj ile sonlandırılmasıyla tedavi edilmektedir. Başka bir tedavi biçimi bulunmamaktadır. Boş gebelik teşhisi konulan bir kadının, en kısa süre içerisinde kürtaj işleminin gerçekleştirmesi gerekmektedir. Fakat her boş gebelik teşhisinden sonra kişinin kürtaj olmasına gerek olmayabilir. Şiddetli bir kanama ile tüm parçalar dışarı çıkarılırsa ve rahimde herhangi bir oluşum kalmamışsa kişiye kürtaj yapılmaz. Ayrıca rahimde herhangi bir parça kalması durumunda rahim içi yapışıklıklar ve enfeksiyon oluşabileceği için rahim dikkatli olarak incelenmelidir. Bu sebeple kişinin kürtaj olup olmayacağına incelemeler sonucunda hekimler tarafından karar verilmelidir.

BOŞ GEBELİK YAŞAMIŞ BİR KADIN NE ZAMAN HAMİLE KALABİLİR?

Boş gebelik problemiyle karşı karşıya kalan ve kürtaj ile tedavi olması gereken bir kişi, yaklaşık 2 hafta içerisinde tekrar yumurtlama döngüsüne girer. 1 ay gibi bir sürede yeniden adet olur. Bu adet döneminden sonra kadının tekrar gebelik yaşamasında herhangi bir risk veya olumsuz sebep yoktur.

DIŞ GEBELİKLE KARIŞTIRMAYIN!

Sağlıklı bir gebelikte döllenen hücre yumurtalık kanalından geçerek uterusa yakın olan bir kısımda çoğalır. Çoğalan hücreler yuvarlanarak rahime ilerler ve büyümeye başlar. Bu döngü boş gebelikte de böyledir. Fakat kanallarda bir sorun olması durumunda hücreler rahime ulaşamadan büyümeye başlar. O bölgenin yapısı rahim içerisinde olduğu gibi gebeliğe uygun olmadığı için hücrelerin yapısı bir süre sonra bozularak kanamaya neden olur. Dış gebelik bu şekilde oluşmuş olur. Boş gebelikte herhangi bir belirti olmamasına karşın; dış gebelik vajinal kanama, kasık ağrısı, şiddetli ağrılar gibi bulgularla belirti vermektedir. Bu belirtilerle birlikte hekimler tarafından yapılan muayenede dış gebelik saptanabilmektedir.

İki problemin tedavi şekilleri de birbirinden oldukça farklıdır. Boş gebelik sorununun tedavi biçimi, rahmin içerisindeki boş kesenin ve diğer parçaların kürtaj işlemiyle alınmasıdır. Dış gebelikte ise açık ameliyatın yanı sıra, kapalı ameliyat olarak da adlandırılan laparoskopi yöntemiyle gerçekleşmektedir. 

HAFTA HAFTA GEBELİK

Erkekten gelen sperm hücreleri kadının yumurtlama döneminde birleşir ve döllenir. Döllenmiş olan yumurta rahimde ilerleyerek, rahim duvarına tutunduğu anda hücrelerin gelişimi sayesinde gebelik kesesi oluşmuş olur. Bu durum tüm gebeliklerde aynıdır. Boş gebelik durumunda ise kese oluşumu normal olarak gerçekleştiği halde kesenin içinde embriyo oluşmaz.

Gebelik nedeniyle hekime başvuran bir kadının ultrason muayenesi sırasında, bebeğin kalp atışlarının duyulması gerektiği halde duyulmaması sonucunda kesenin boş olduğu görülebilir. Gebeliğin erken dönemlerinde teşhis edilebilir. Fakat bazı koşullarda daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir. Özellikle düzensiz adet döngüsü yaşayan kadınlarda, yumurtlama tarihi beklenen zamandan bir süre daha sonra oluşabileceği için bu gibi özel durumlar daha dikkatli araştırılmalıdır.

Erken evredeki bir gebelik ve boş gebelik zaman zaman birbiriyle karıştırılabilir. Bu durumu ayırabilmenin en önemli biçimi normal gebelikte öncelikli olarak oluşan ‘yolk kesesi’ adı verilen yapının takip edilmesidir. Eğer yolk kesesi bulunuyorsa boş gebelik de yok demektir. Transvajinal ultrasonografi muayenede kesenin görünümü de teşhis esnasında boş gebeliğin belirlenmesinde etkilidir. Son adet tarihinden itibaren yaklaşık 5 hafta gibi bir süre içerisinde bebek artık görülebilir duruma gelmektedir. Fakat bebek görülmemesi durumunda hemen hastaya boş gebelik teşhisi koymak oldukça yanlış bir durumdur. Bu gibi durumlarda 1 hafta daha beklenilerek ayrıntılı bir inceleme yapılmalıdır. Gebeliğin erken dönemi içerisinde yaşanan bebek kayıplarının temel nedeni de genellikle boş gebelik oluşumudur.

Boş gebelik belirtileri içerisinde, sağlıklı gelişen bir gebelikten herhangi bir ayırıcı niteliği yoktur. Normal gebelikte yaşanan tüm bulgular birebir görülmektedir ve belirtiler de aynıdır. Kramp ya da kanama gibi rahatsızlıklar yaşanmaz. İlerleyen süre içerisinde kahverengi renkte akıntılar gerçekleşebilir fakat bu da bir bulgu kabul edilemez. Bu sebeple boş gebeliğin fark edilmesi yalnızca ultrason kontrolünde, oluşan kesenin içinde embriyo görülmemesi ve bebeğin kalp atışlarının duyulmadığı ana kadar fark edilmemektedir.

Boş gebeliğin temel sebebi kromozomal problemlerdir denilebilir. Fakat bu durumun kromozomal olması genetik olduğu anlamını taşımaz. Yalnızca o gebeliğin oluşumunda etkili olan yumurtaların ve spermin yapısında anormallik olması ya da kalite düşüklüğü sebebiyle meydana gelir. Eski dönemlerde düşük yapan kadınların birçoğu boş gebelik yaşadığının farkında bile değildi. Günümüzde teknolojik aletlerin gelişimi ve tıp alanındaki yenilikler sayesinde boş gebelik erken teşhis edilebilecek duruma gelmiştir. Bu sayede düşük tehlikesi gibi problemlere karşı alınacak önlemlerde geç kalınmamaktadır.

Boş gebelikte tekrarlama gibi bir sorunla karşı karşıya genellikle kalınmaz. Kromozomal bozukluklar nedeniyle oluşmasından kaynaklı olarak, anne ve babada herhangi bir genetik bozukluk olmadığı takdirde kalıtsal sonuçlar meydana getirmemektedir. Boş gebelik, tıpkı normal yaşanan bir düşük olarak kabul edilir. İlk kez boş gebelik ya da düşük yaşayan bir kadın bu durumun sonraki gebeliklerinde de yaşanmasından kaygı duymaktadırlar. Fakat bu gibi durumları incelemek ve nedenlerinin araştırılması için aynı problemin üst üste 2 ya da 3 kez tekrarlanması gerekir.

Düşük hormon seviyesi nedeniyle gelişen boş gebelik durumlarında ise bir sonraki gebelik döneminde herhangi bir sorun yaşanmaması ve boş gebeliğin önlenmesi için kişinin progesteron seviyesi düzenli olarak takip edilmelidir. Progesteron düzeyi düşük ise ilaçlarla desteklenerek hormon seviyesinin yükseltilmesi amaçlanır. Birçok kez tekrarlayan boş gebelik durumlarında, genetik faktörlerden etkilenmemek için tüp bebek gibi yardımcı yöntemlere başvurulması gerekebilir.

Yazının Devamını Oku

Orgazm, erken doğum nedeni mi?

4 Haziran 2014
Erken doğumu tetikleyen 8 durum.

Hamilelik süreci tam olarak tamamlanmadan önce belirli faktörlerden dolayı meydana gelen doğum olayına erken doğum adı verilir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı M. Bülent Tıraş, erken doğuma neden olabilecek durumları sıraladı.

Dünya üzerinde ortalama olarak doğan bebeklerin %60’ı normal doğum olmaktadır. Kalan %40’lık kesim ise prematüre veya ölü doğumla sonuçlanan gebelikleri kapsamaktadır. Erken doğum nedenleri araştırıldığında bazı faktörlerin etkin rol oynadığı tespit edilmiştir. Bu faktörlerden bazıları;

    Sigara ve alkol kullanımı: Sigara, alkol kullanımının gebelik öncesinde ve gebelik süresinde devam ettirilmesi, prematüre doğum gerçekleşmesi noktasında oldukça etkilidir. Normal şartlarda dahi uzmanlar tarafından önerilmeyen sigara ve alkol kullanımı gebelik sürecinde tamamen bırakılmalıdır. Sağlıklı yaşam koşullarına uygun olarak gebelik sürecinin atlatılması sağlanmalıdır.Sürekli ilaç kullanımı: Gebelik sürecinin başlamasını takip eden günlerde kronik bir rahatsızlıktan dolayı veya kullanılmadığında anne adayının sağlığını doğrudan etkileyecek bir sonuç ortaya çıkarma ihtimali dışında olan tüm ilaçların kullanımının bırakılması uygun olacaktır. Hangi ilaçların kullanılacağı konusunda daimi kararın verilmesi için hastaların kadın doğum uzmanlarına, hastalık özgeçmişleriyle ilgili detaylı bilgileri vermeleri gerekmektedir. Bu sayede gereksiz, gebelik sürecini sıkıntıya sokacak ilaç kullanımları engellenmiş olacaktır.Kilo: Gebelik sürecinde anne adayları ortalama 9-12 kilo almaktadırlar. Daha az veya daha fazla kilo alınması gebelikte risk faktörü oluşturabilecek etkenlerden olduğundan gebelik sürecinde alınan kiloların yeterli olması, prematüre doğum ihtimalini azaltacaktır.Yetersiz ve dengesiz beslenme: Gebelik süreci, anne adayını yıpratan bir dönemdir. Bu dönemde anne adayları fizyolojik ve psikolojik olarak oldukça zor zamanlar yaşayacaklarından gebelik süreci boyunca yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesi gerekmektedir. Anne adayının yetersiz beslenmeye maruz kalması; bebeğin gereken vitamin, mineral ve besinleri alamamasından dolayı erken doğum ihtimalini de beraberinde getirecektir. Gebelik döneminde çinko ve demir eksikliğinin erken doğuma neden olması belirlendikten sonra gebeliğin erken doğumla sonuçlanmaması için tüm vitamin ve minerallerin dengeli olarak alınmasının uygun olduğu doğrulanmıştır.Gebelik döneminde uzun süre ayakta kalma ve yorucu işler ile ilgilenme: Gebelik, yukarıda da belirttiğimiz gibi anne adayını fizyolojik olarak da yormakta, oldukça fazla yıpratmaktadır. Gebelik döneminin sağlıkla sonlanması için anne adayının dinlenmesi, vücudunu yormamaya özen göstermesi gerekmektedir.Cinsel ilişki: Gebelik dönemi, üç evreden oluşmaktadır. Çiftler için ilk ve son evre olan (ilk ve son 3 aylık kısım) dönemlerde cinsel ilişkinin artırılması, erken doğum ihtimalini beraberinde getirecektir. Cinsel ilişkide yaşanılan orgazm esnasında meydana gelecek kasılmalar, özellikle gebeliğin son evresinde doğum belirtisi olarak algılanacağından cinsel ilişki bu dönemlerde önerilmemektedir. Bunun yanında belirli pozisyonlarda cinsel ilişki yaşanması, her gebede erken doğum ihtimalini ortaya çıkarmayacaktır. İlk çocuğun kız olması, daha önce düşük ve erken doğum gerçekleşmesi gibi risk faktörlerine sahip gebeliklerde cinsel ilişki daha fazla risk faktörü oluşturabilecek nitelikte iken, erken doğum risk faktörlerini taşımayan gebeler için düzenli ilişkinin zararı olmayacaktır.Enfeksiyon sonucunda oluşabilecek komplikasyonlar: Gebelik döneminde idrar yollarında, rahim iç ve dış yapısında, rahim kanallarında oluşabilecek enfeksiyonlar erken doğum ihtimalini yükseltecektir. Bunun yanında bebeğin doğuma kadar savunmasını üstlenen amniyon sıvısında ve anne ile bağını sağlayan plasentada meydana gelebilecek enfeksiyonlar da erken doğum riskini artıracaktır. Vücut, oluşan enfeksiyonlara karşı kendisini koruyabilmek için bebeğin vücuttan uzaklaştırılmasına çalışacaktır.Rahim ağzının zayıf bir yapıya sahip olması: Rahim ağzının yeterince güçlü olmaması, doğumdan önce bebeğin hareketlerinden meydana gelen kasılmaları doğum kasılması olarak algılanmasını sağlayarak açılacağından erken doğum nedenleri arasında yer almaktadır.

Erken doğum belirtilerinden bir veya birkaçı sizde de mevcut ise doğrudan doktorunuza başvurmalı, gebeliğin sağlıklı bir şekilde sonlandırılması için önerilen durumların hepsine riayet etmelisiniz. 

BEBEĞİM NE ZAMAN DOĞACAK?

Dünya üzerinde ortalama olarak doğan bebeklerin %60’ı normal doğum olmaktadır. Kalan %40’lık kesim ise prematüre veya ölü doğumla sonuçlanan gebelikleri kapsamaktadır. Erken doğum nedenleri araştırıldığında bazı faktörlerin etkin rol oynadığı tespit edilmiştir. Bu faktörlerden bazıları;

Erken doğum belirtilerinden bir veya birkaçı sizde de mevcut ise doğrudan doktorunuza başvurmalı, gebeliğin sağlıklı bir şekilde sonlandırılması için önerilen durumların hepsine riayet etmelisiniz. 

BEBEĞİM NE ZAMAN DOĞACAK?

Yazının Devamını Oku

Ultrasonun anne ve bebeğe zararı var mı?

2 Haziran 2014
Anne adaylarının ultrason hakkında merak ettiği her şey…

Ultrason nedir, ne kadar sürer, can acıtır mı, hangi problemlerin saptanmasında yardımcı olur? Anne adaylarının merak ettiği bu soruların cevabını Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı M. Bülent Tıraş verdi.

Ultrason nedir?

Ultrason ya da ultrasonografi, modern tıbbın olmazsa olmaz görüntüleme tekniklerinden biridir. Ultrason, insan vücudunun içinde neler olduğunu görüntülemeye yarayan tek teknik olmamasının yanında diğer yöntemlerden ayrılan en önemli farkı, görüntüleme amacını gerçekleştirmek için, X- ışınlarını kullanmamasıdır. Bu şu demektir; radyasyon içermemesi, bunun yerine insan kulağının duyamayacağı frekansta ses dalgalarından faydalanmasıdır. Bir başka avantajlı tarafı ise sağlanan görüntünün gerçek zamanlı olması, yani işlem gerçekleştiği esnada görüntünün monitör ekranında birebir olarak görüntülenebilmesidir.

Ultrason, 40 seneden fazla tıp alanında uygulanmaktadır. Ultrasonun çalışma prensibi ise ses dalgalarının değişik yoğunlukta dokular içinde çeşitli hızlarda ilerlemesi ve yansıması yöntemine dayanan bir mekanizma ile çalışmasıdır. Bu prensip, doğaya yabancı ya da aykırı olan bir mekanizma değildir. Yarasalar uçarken ve balinalar da yüzerken bu sisteme benzeyen bir yöntemden yararlanırlar.

Ultrasonun bebekte olumsuz etkisi var mı?

Ultrasonun etkileri mekanik ve termal olarak iki sınıfa ayrılır. Fetüs üzerindeki etkileri de bu ayrıldığı sınıflara göre değerlendirilir. Mekanik etki tarafından incelendiğinde, fetal incelemenin kavitasyona yol açabildiğini ortaya koyan bir veri bulunmamaktadır. Kavitasyon açısından ultrason güvenli olarak kabul edilmiştir.

Fetal değerlendirmede açısından uzmanlar için en fazla endişe uyandıran nokta, termal etkidir. Yüksek sıcaklığın fetusta teratojenik etkiye yol açtığı bilinen bir veridir. Sıcaklık artışının 4 °C’den fazla olması ve 5 dakikadan fazla süreyle bu seviyede kalması durumunda olumsuz etkilerin meydana gelebileceği düşünülmektedir. Gerçekleştirilen çalışmalarda tanısal hedefle uygulanan ultrason muayenelerinde fetüs üzerinde olumlu olmayan bir etki ortaya koyabilecek seviyede sıcaklık artışı meydana geldiği gösterilememiştir. Dolayısı ile hamilelikte gerçekleştirilen ultrason termal açıdan da güvenli kabul edilmektedir.

Anne adaylarında ultrasonografi neredeyse 30 seneyi aşkın bir zamandır uygulanmaktadır ve bu süre içerisinde herhangi bir yan etkisi ile karşılaşılmamıştır. Buna rağmen uzmanlar ultrasonografinin ciddi bir tıbbı sebep olmaksızın uygulanmaması konusunda hemfikirdirler.

Ultrason can acıtan bir yöntem midir?

Normal bir ultrasonografi hiçbir şekilde can acıtan bir yöntem değildir. Ancak kişinin idrar kesesi dolu ise biraz rahatsızlık vermesi mümkündür.

Ultrason muayenesi ne kadar sürer?

Hamilelik ultrason muayenesi minimum ve maksimum şekilde 10-30 dakika arasında tamamlanan bir işlemdir. Bu muayene neticesinde fetüsün canlı olup olmadığı, bebeğin duruş şekli, çoğul hamilelik mevcudiyeti varlığı, plasentanın yeri, mevcut hamilelik yaşı ve fetüsün muhtemel görünebilen sakatlıkları ile ilgili bilgilerin edinilmesi mümkündür.

Ultrasonu kimler yapabilir?

Elbette ultrasonu uygulayan kişi, konunun uzmanı olarak perinatoloji uzmanı olmalıdır. Bebeğin sağlıklı olup olmadığı hakkında kişiye bilgi verecek ve ihtiyaç duyulursa müdahaleyi gerçekleştirecek olan perinatolji, yani anne- bebek sağlığı ile ilgili olan ve bu konularda daha tecrübeli olan kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarıdır. Bu uzmanlar perinatoloji uzmanı olarak kabul edilirler.

Detaylı ultrason esnasında bebek baştan aşağıya her organı çeşitli kesitlerde ve planlarda incelenerek herhangi bir sorunun mevcudiyeti belirlenir. Bu yöntem bebeğin pozisyonu ve annenin durumuna göre değişmekle birlikte genellikle 15-20'da tamamlanır.

Ultrasonla hangi problemler saptanabilir?

İyi bir ultrasonografi cihazı ve deneyimli bir doktor aracılığı ile bebekteki anormal gelişimlerin önemli bir kısmını saptamak mümkündür.

Hamilelik esnasında bu amaca yönelik olarak yalnızca bir defa ultrason muayenesi ihtimali mevcut ise bu 20-22. hafta civarında gerçekleşmelidir. Bu haftadan önce bebek gelişimi ve görüntü kalitesi arzu edilen seviyede olmamaktadır. 24. haftadan sonra ise kemikleşmenin artmaya başlaması organların görüntülenmesini zorlaştırabilen etkenlerdendir.

Tanısı koyulabilecek anomalilerin listesi oldukça uzundur. Cihaz kalitesinin artması ve bilgi birikiminin de giderek fazlalaşması neticesinde bu liste giderek uzamaktadır. En çok bilinen ve ortaya çıkan anomaliler ise aşağıda sıralandığı gibidir:

    Beyin hastalıkları: Beyinde sıvı toplanmasıOmurga hastalıkları: Bel kemiğinde açıklık ve kistAkciğer hastalıkları: Kist, sıvı toplanmasıKalp hastalıkları: Kalpte delik, damarsal problemler, ritm bozukluklarıMide-barsak hastalıklarıBöbrek hastalıkları: Kist, tıkanıklıkKol ve bacak anomalileri: Kemiklerde kısalık, eksiklik

Bu anomalilerin tümünü teşhis edebilme oranları % 100 değildir. Anne adayının cilt altı yağ dokusu kalınlığı, cilt ödemi, bebeğin duruşu, bebeğin sıvı miktarı görüntü kalitesi üzerinde doğrudan etken olan faktörlerdir. Cihazın kalitesi ya da doktorun deneyimi ne denli iyi olursa olsun, kimi ender görülen hastalıkların saptanamaması olağandır.  

Ultrason ya da ultrasonografi, modern tıbbın olmazsa olmaz görüntüleme tekniklerinden biridir. Ultrason, insan vücudunun içinde neler olduğunu görüntülemeye yarayan tek teknik olmamasının yanında diğer yöntemlerden ayrılan en önemli farkı, görüntüleme amacını gerçekleştirmek için, X- ışınlarını kullanmamasıdır. Bu şu demektir; radyasyon içermemesi, bunun yerine insan kulağının duyamayacağı frekansta ses dalgalarından faydalanmasıdır. Bir başka avantajlı tarafı ise sağlanan görüntünün gerçek zamanlı olması, yani işlem gerçekleştiği esnada görüntünün monitör ekranında birebir olarak görüntülenebilmesidir.

Ultrason, 40 seneden fazla tıp alanında uygulanmaktadır. Ultrasonun çalışma prensibi ise ses dalgalarının değişik yoğunlukta dokular içinde çeşitli hızlarda ilerlemesi ve yansıması yöntemine dayanan bir mekanizma ile çalışmasıdır. Bu prensip, doğaya yabancı ya da aykırı olan bir mekanizma değildir. Yarasalar uçarken ve balinalar da yüzerken bu sisteme benzeyen bir yöntemden yararlanırlar.

Ultrasonun etkileri mekanik ve termal olarak iki sınıfa ayrılır. Fetüs üzerindeki etkileri de bu ayrıldığı sınıflara göre değerlendirilir. Mekanik etki tarafından incelendiğinde, fetal incelemenin kavitasyona yol açabildiğini ortaya koyan bir veri bulunmamaktadır. Kavitasyon açısından ultrason güvenli olarak kabul edilmiştir.

Fetal değerlendirmede açısından uzmanlar için en fazla endişe uyandıran nokta, termal etkidir. Yüksek sıcaklığın fetusta teratojenik etkiye yol açtığı bilinen bir veridir. Sıcaklık artışının 4 °C’den fazla olması ve 5 dakikadan fazla süreyle bu seviyede kalması durumunda olumsuz etkilerin meydana gelebileceği düşünülmektedir. Gerçekleştirilen çalışmalarda tanısal hedefle uygulanan ultrason muayenelerinde fetüs üzerinde olumlu olmayan bir etki ortaya koyabilecek seviyede sıcaklık artışı meydana geldiği gösterilememiştir. Dolayısı ile hamilelikte gerçekleştirilen ultrason termal açıdan da güvenli kabul edilmektedir.

Anne adaylarında ultrasonografi neredeyse 30 seneyi aşkın bir zamandır uygulanmaktadır ve bu süre içerisinde herhangi bir yan etkisi ile karşılaşılmamıştır. Buna rağmen uzmanlar ultrasonografinin ciddi bir tıbbı sebep olmaksızın uygulanmaması konusunda hemfikirdirler.

Normal bir ultrasonografi hiçbir şekilde can acıtan bir yöntem değildir. Ancak kişinin idrar kesesi dolu ise biraz rahatsızlık vermesi mümkündür.

Hamilelik ultrason muayenesi minimum ve maksimum şekilde 10-30 dakika arasında tamamlanan bir işlemdir. Bu muayene neticesinde fetüsün canlı olup olmadığı, bebeğin duruş şekli, çoğul hamilelik mevcudiyeti varlığı, plasentanın yeri, mevcut hamilelik yaşı ve fetüsün muhtemel görünebilen sakatlıkları ile ilgili bilgilerin edinilmesi mümkündür.

Yazının Devamını Oku