İzzet Çapa

Beyaz’la seçime gidelim iyi olana halk karar versin

24 Ekim 2015
Şirinler röportajının fotoğraf çekimi için Zorlu PSM’de bizim sevimli mavi dostların hazırlanmalarını beklerken, karşıma bir anda Okan Bayülgen çıktı.


“Burada ne işin var, yoksa sen de Şirinler’in arasına mı katıldın?” dedim, o da başladı her zamanki heyecanıyla anlatmaya... Yeni sezonda tekrar perdesini açacak olan Dada Dandinista’nın jenerik çekimleri esnasında ayaküstü başlayan sohbetimiz, beklenmedik şekilde bir pazar röportajına dönüştü. Okan konuştukça, onda bazı şeylerin değiştiğini fark ettim. Zaten siz de okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Huzurlarınızda tesadüfen ayağıma kadar gelen, eski Okan’dan bile akıllı olduğunu iddia eden, yeni nesil Okan Bayülgen!

* Burada ne işin var, sen de Şirinler’in arasına mı katıldın yoksa ufukta yeni bir tiyatro oyunu mu var?

- Öncelikle sana da merhaba İzzet (gülüyor). Yok, Dada Dandinista’nın sezon tanıtımlarının çekimleri için buradayız. Çünkü bence PSM, İstanbul gibi dünyanın en büyük metropollerinden birinin bu konudaki eksikliğini kapatacak kadar güzel bir gösteri merkezi... İçindeki tiyatrolar ve özellikle de büyük salonu muhteşem!

* Okan yeme beni... Sanki çocukluk hastalığın olan tiyatroya karşı iştahın kabarmış...

Yazının Devamını Oku

Babamın ilham perisi Marilyn değil annemdi

23 Ekim 2015
Şşşş, sessiz ol!Şimdi dinle!Küçük mavi ayak seslerini dinle...İşte geliyorlar...

Bunları okurken aklımı kaçırdığımı düşünebilirsiniz, çünkü son zamanlarda ben de aynı şeye inanmaya başladım. Ama gerçekten de ayak seslerini duyura duyura geldiler! 

Günlerdir bizim Semih Çalışkan’ın yeni çıkan “Bir Bar Filozofu” kitabında yazdığı gibi, aşkı bulmanın artık Şirinler’i görmekten bile zor olup olmadığını düşünüyordum...
Derken bir anda karşıma Zorlu PSM’ye ‘sadece iyi çocuk olursak görebileceğimiz’ Şirinler müzikalinin geldiğini haber veren ilan çıkıverdi.
“Haydi canım, bu kadar da tesadüf olmaz” derken, ertesi sabah kızım Revan’ın telefonuyla uyandım.
“Baba duydun mu Şirinler İstanbul’a geliyormuş. Gidelim mi beraber, n’olur n’olur?” diye dakikalarca içimdeki çocukla pazarlık etti!
Ee o ister de ben gitmez miyim hiç! Hoş o gelmese de ben gidecektim ya neyse aramızda kalsın...
Öğleden sonra bu şovu getiren ekipten “Şirinler’in yaratıcısı Peyo’nun kızı Veronique Culliford ile röportaj yapmak ister misiniz?” konulu mail’i görünce donup kaldım. Beynimde “Yoksa yıllardır beklediğim o an mı geldi?” cümlesi yankılandı. Galiba sonunda Şirinler’i görebilecektim, kim bilir belki de o kadar iyi biri olmuştum!

Yazının Devamını Oku

Uykudaki tehlikenin farkında mısınız?

18 Ekim 2015
Gece uyurken terleyip nefes almakta zorlanıyorsanız, birlikte uyuduğunuz kişi de yüksek sesle horladığınızdan yakınıyorsa aman dikkat! Bitmedi, sabah uyandığınızda yorgun hissediyorsanız, ağzınızda kuruluk hissi ve bir baş ağrısı da varsa ‘uyku apnesi sendromu’ yaşıyor olabilirsiniz.

Bırakın erkekleri bebekler bile horluyor

Çağımızın önemli rahatsızlıklarından biri olarak kabul edilen uyku apnesi, tedavi edilmezse yüksek tansiyon, iktidarsızlık, kalp krizi, felç hatta uykuda ölüme bile yol açabiliyor. Bugünkü konuğum nöroloji ve uyku bozuklukları uzmanı Prof. Dr. Hakan Kaynak’la horlamadan uyku apnesine kadar birçok problemi konuştuk. Bu dertlerin herhangi birden muzdarip olmayan var mı aramızda? O yüzden bence mutlaka bir göz atın bu röportaja...

* Hocam doğru söyleyin, uyku bozukluğunuz olduğu için mi kafayı bu işlere taktınız?
- Aynen öyle (kahkahalar). Mesleğe başladığımda, her gece saat 3-4 gibi epilepsi hastalarının EKG’sinin çekildiği ve uyku esnasında cinsel fonksiyonla ilgili teşhislerin konulduğu bir klinikte çalışıyordum.
* Anlamadım, cinsellikle ilgili teşhisleri insan uyurken mi yapıyorsunuz?
- Uyku ile cinsel fonksiyonlar arasındaki bağlantıyı, rahmetli hocalarımdan İsmet Karacan, Amerika’da keşfetmişti. Onun tezine göre, insanlarda seksüel sorunlar, gece uykusu esnasında ortaya çıkar. Çünkü sağlıklı bireylerin penis veya klitorislerinin rüya görürken sertleşmesi gerekir.
* ‘Sabah ereksiyonu’ dediğimiz şey değil mi bu?

Yazının Devamını Oku

Cem Yılmaz sosyal medyadan uzak dursun

17 Ekim 2015
Artık nefretimizi de, sevgimizi de, mutluluğumuzu da sosyal medyada yaşar olduk!

Başlarda hepimizi bizi insan kılacağını sandığımız bu icatlar, tam aksine yeni akım bir sahteciliği de beraberinde getirdi. Hatta meşhur organik sıfatı, takipçilerin önüne bile eklendi. Parayla like’lar alındı, egolar parlatıldı. Ee tabii bu da “dumanı üstünde” bir sektör yarattı. Çakma çanta takan insanlardan, çakma popili karakterlere doğru ilerlediğimiz bu meşakkatli yolda, o “Sen burada yenisin galiba?” diyebilecek bilgelikte biri... Bu hafta sosyal medyanın altını üstüne getiren adam Tuğrul Yılmaz ile Repost, RT, Fav’lar içinde kalan yanlarımızı konuştuk. Buyrun sizin de bu Trending Topic’te bir tuzunuz olsun!

*“Burada sosyal medya benden sorulur” gibi bir havan var. Bakalım bu sohbette de sesin, klavyenden gelenler kadar güçlü çıkacak mı?
- Takip edeni takip ederim abi (kahkahalar).
*“Ey güzel Allah’ım, yaratıyorsun bari takip et”ten geldiğimiz noktalara bak! Neyse anlat haydi, kimsin sen?
- Yakındoğu Üniversitesi’nden mezun olmuş bir iletişimciyim. Zamanında Çınar Oskay’ın babası, rahmetli Profesör Ünsal Bey’in asistanıydım. Hiç unutmuyorum, 300 kişiye bir konuşma yapıyordu. Ben de diğerlerinden kendimi sıyırmak için kalkıp birkaç cümle ettim. “Çıkışta yanıma gel” dedi ve o andan itibaren asistanlığını yapmaya başladım. Gerçekten çok şey öğrendim kendisinden!


Yazının Devamını Oku

Eşcinsel değilim ama hayat aşık olacağım insanı karşıma kadın olarak çıkardıysa suç benim mi?

10 Ekim 2015

Sizin hiç duvarlarınıza astığınız posterler canlandı mı? Benim canlandı, hem de birkaç gün önce! Türkiye’ye bir estetik operasyon hakkında bilgi almak için gelen, ergenliğimin rüya kadını Samantha Fox ve füzelerini karşımda görünce hissettiklerim işte tam da bunlardı. Hayat, gerçekten de çok ilginç noktaları birleştirme merkeziydi. Boşuna dememişti rahmetli Kayahan “Yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz” diye... Buluşuyorduk işte! Buyurun efendim, geç de olsa buluştuğum 80’lerin efsanesi Samantha Fox’la sohbetimize...

* Ülkemize tekrar hoşgeldin Stasia Therese Angela Micula!
- Teşekkür ederim de, o kim?
* Senin gerçek adın bu değil mi, daha ilk dakikadan gol yedirtme bana Samantha!
- (Gülüyor) Üzgünüm, bunu ben de istemezdim ama bir tane adım var o da Samantha Fox. Öyle düşündüğün gibi sahne adı kullanmıyorum.
* Emin misin? İnternette öyle yazmıyor ama...
- Boşver internette yazan palavraları. Adımın hikayesi bile var, istersen anlatayım da dinle. Babam ilk çocuğunun erkek olmasını çok isteyen bir adam. Hayali de oğluna Sam adını vermek. Beklediğinin aksine oğlan yerine benim gibi dünya güzeli bir kızı olunca, o yılların ünlü televizyon dizisi “Tatlı Cadı”nın başrolündeki Samantha’dan türettiği Sam’i evirip, Samantha adına sıkı sıkı bağlanıyor (kahkahalar)...

Yazının Devamını Oku

Hürriyet’e yapılan vandalizm Ahmet Hakan’a yapılan eşkıyalıktır

3 Ekim 2015
Bu hafta delilikle dahilik arasında gezinen muhteşem bir isimle, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Emeritus Profesör olarak çalışmaya devam eden Faruk Birtek ile Türkiye ve dünyadaki son gelişmeler üzerine sohbet ettik. Yaşananları bir de sosyolojik açıdan dinleyeyim istedim. Buyrun efendim muhabbetimize...

Bu sakallar kim bilir kaç öğrenci, kaç doçent, kaç profesör, kaç YÖK başkanı, kaç cumhurbaşkanı, kaç da rektör görmüştür be hocam...
- O zaman bu sakalların hikayesiyle başlayalım! Ben, en başından beri YÖK’ün saçma sapan yönetmeliklerine hep karşı durdum. 12 Eylül Darbesi’nden sonra askeri yönetim, Boğaziçi’ne Ergün Toğrol’u rektör olarak atadı.
Bir gün koridorda karşılaşınca bana dönüp “Faruk, sen sakalını ne zaman kestireceksin?” diye sordu. Şaşırıp, ellerimle sakalımı sıvazladıktan sonra “Sayın hocam bu sakallar çok rektör gördü, daha da çok görür” diye cevap verdim...


Eski Yunan’daki despotluk bile bu ülkede bize nüfuz ettiği şekilde yaşanmadı. Telefonlarımıza, bilgisayarlarımıza, evlerimize istedikleri gibi müdahale edebiliyorlarsa, konu tartışmaya kapanmıştır.
TEOMAN ÖĞRENCİLERİMDEN BİRİ AMA ŞARKICI OLDU ADAM
* Sosyoloji bölümünden mezun olanlar ne iş yaparlar?

Yazının Devamını Oku

Tam bir püsküllü bela olan kanlı ay tutulması bizi savaşa sürükleyebilir

27 Eylül 2015
“Merkür geri gidiyor, elektronik aletlerde sorunlar çıkabilir.” “Aman sakın o imzayı atma, çünkü ay boşlukta.” “Bir işe başlayacaksan yeni ayda başla.” Bu cümleler artık neredeyse günlük hayatımızın bir parçası haline geldi.

Çünkü ofiste, dükkanda, sınıfta, evde hatta iki kişi her bir araya geldiğinde astrolojiye meraklı birileri çıkıyor mutlaka. Ee bu kadar çok konuşulunca da, ister istemez insanın aklına takılıyor bu söylenenler... Son günlerde sosyal medyada astrologlar arasında yaşanan ‘Kanlı Ay Tutulması’ hakkındaki ‘kanlı’ fikir teatileri dikkatimi çekince soluğu nam-ı diğer ‘Burçların Efendisi’ Egemen Töreli’nin yanında aldım ve Merkür’ün önüne geçilemez gerilemesinden, tutulmanın etkilerine kadar aklıma gelen her şeyi sordum. İşte Egemen’le gökyüzü ve üzerimizdeki etkileri hakkında yaptığımız sohbet...



SON 2 BİN YILDA KANLI AY TUTULMALARI HEP FELAKET GETİRDİ
* Siz astrologlar Kanlı Ay Tutulması diye diye ortalığı yangın yerine çevirdiniz... Ama al işte ardından ‘acımadı ki, acımadı ki’ diyebileceğimiz bir tutulmayı daha geride bıraktık ve hiç de bir şey olmadı...- Sen öyle zannet! Geride kalan sadece fotoğrafı. Beraberinde getireceği akıl tutulmaları ve her alanda baş gösterebilecek sıkıntılar asıl şimdi başlıyor. Bu tutulmaya Merkür retrosu da tuz biber olacağı için, etkilerini çok daha sert ve tetikleyici hissedeceğiz. Anlayacağın, ay tutulmasının en fena hali olan Kanlı Ay, ilk üç ayı derinden olmak üzere önümüzdeki 1,5 sene boyunca etkilerini tüm dünyada hissettirecek.
* Gel sen önce bana şu işin bir şeceresini anlat...
- Son 2 bin yılda yaşanan bütün ‘Kanlı Ay Tutulmaları’nın beraberinde büyük felaketler getirdiğine inanılır. 1492’de soykırıma uğrayan Yahudiler İspanya’dan göçe zorlanmış, 1948’de Filistin’de bağımsızlıklarını ilan edip İsrail’i kurmuş, 1967’de Mısır, Ürdün ve Suriye’yle ‘Altı Gün Savaşları’nda karşı karşıya gelmişler. Tüm bunlara baktığımız zaman, açıkçası Ortadoğu’yu huzurlu günlerin beklediğine inanmıyorum. İşin en ilginç tarafı tüm bu Kanlı Ay Tutulması’nın da Yahudilerin kutsal günlerine denk gelmesi!

Yazının Devamını Oku

İstanbul’un yarısı seçim diğer yarısı geçim derdinde

27 Eylül 2015
Sadi Şirazi’nin meşhur “Dertsiz adam yoktur, varsa da adam değildir” sözünden ilham alıp, bu hafta bayramla birlikte iyice tenhalaşan İstanbul trafiğine taksici olarak daldım.

Otomatik vitesten manuele geçişim pek kolay olmadı ama adeta toplumun tansiyon aleti görevini yapan taksilerde, insanların ruhuna daha yakından dokunabileceğimden emindim. Nur içinde yatsın Ecevit’in meşhur kasketi ve takma bıyığımla tebdil-i kıyafet işlemini tamamlayıp attım kendimi yollara... Şirazlı Sadi haklıydı, semt semt dolaştığım İstanbul sokaklarında ilk gözen çarpan şey, bizim diyarda da dertsiz kimseciklerin kalmadığıydı. Kimisinin aklı seçimdeydi, kimisinin geçimde... Arabaya binenlerle, taksimetreyi açar açmaz “İyi bayramlar” diye başladığımız muhabbet, birkaç dakika sonra genellikle “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna cevap arar duruma geldi. Direksiyon salladığım iki gün boyunca şahit olduğum konuşmalar, Ali Kırca’nın efsane “Siyaset Meydanı”na taş çıkaracak cinstendi. Buyrun efendim işte İstanbul’un bayramdaki halet-i ruhiyesinden insan manzaraları...
“Olsun deminiz, olmasın gamınız,
hayra dönsün serencamınız...”

MELAHAT HANIM (72 yaşında emekli tarih öğretmeni)

“AH BE ÇOCUK, HİÇBİR ŞEYİN ESKİ TADI KALMADI”“Bismillah” deyip kontağı çevirdikten sonra Kurtuluş ışıklarda aldığım ilk müşterim; bayramlık şık tayyörü ve başörtüsüyle, adeta 70’li yılların Yeşilçam filmlerinden fırlamış, dünya tatlısı bir babaanneydi.

Yazının Devamını Oku