Yine iğrenç saldırılar

Son 20 yıldır hastane personeline saldırı âdet haline geldi. Saldırılar doğal bir kızgınlık veya bunalımla meydana gelen bir olay olmaktan çıktı. Bunların hepsi ahlak ve insanlık dışıdır. Bakanlık yetkilileri kendilerini methetmekten vazgeçip sağlık personelinin sıkıntılarıyla ciddi şekilde ilgilenmeli, yoksa yakın gelecekte hekimsiz ve hemşiresiz kalacağız.

Haberin Devamı

Doğrusunu söylemek gerekirse tıp tarihine edebiyat tarihinin paralel bir eğilimi vardır; hekimlerle dalga geçmek ve tenkit etmek. İnsanlar ölümün mukadder olduğunu kabul ettikleri kadar onun geliş şekline ve hekime suç bulmayı da âdet edinmişlerdir.

Tıp hizmetleri tarihinde, ABD bu konuda zirvede. Neredeyse her hastaneden çıkan hastanın önünü adeta kesiyorlar; kalabalık bir hukukçu kadrosu bu işlerle uğraşıyor ve ne yapıp edip ağır tazminatlar alıyorlar. ABD’de hekimler iş göremez, teşhiste kararlı olamaz hale geldiler. Bu hastanın lehine olduğu gibi aleyhine de oluyor.

Yine iğrenç saldırılar
Ankara’da silahlı kavgada tabanca ile vurularak yaralanan Fırat Ö. ve Ahmet Ö.’nün yakınları hastanede taşkınlık çıkarmıştı. Hasta yakınları, sağlık çalışanlarına fiziki müdahalede bulunmaya kalkışınca sağlık personelleri kapıyı kapatıp arkasında barikat kurarak saldırı girişimine direnmişti.

Haberin Devamı

AHLAK VE İNSANLIK DIŞI

Ülkemizde bunun ayrı bir tezahür şekli çıktı. Son 20 yıldır hastane personeline saldırı âdet hâline geldi. Hatta bunu ritüel haline getiriyorlar. Hiç değilse 80 yaşında amcaları vefat ettiğinde hastanenin camlarını indirmek âdet oldu. Son zamanlardaki saldırılar ahlak ve insanlık dışı. Geçen hafta bir hemşire hanımın üstüne bir baba oğul saldırdı. Bu iki sapık üstelik hamile olan hemşireye tekmeyle girişmişler. Birisi de son olarak Kartal’da silahlı saldırıda bulundu.

Yine iğrenç saldırılar
Aydın’da alkollü araç kullandığı için gözaltına alınan ve adli muayene için hastaneye götürülen Tahir D., nöbetçi doktor Doğancan Kılıç’a kafa atmıştı. Doktorun yarılan kaşına 5 dikiş atılmıştı.

BU OLAYLAR DOĞAL DEĞİL

Toplumumuzda ruh sağlığının mevcut olduğunu söyleyeceklerden değilim; benim işim değil ama son zamanda bu sayıda artış olduğunu herkes görüyor. Üstelik 20 yıldır bu tip hasta sahipleri bayağı bir halk dalkavukluğunun teşvikiyle bu işlere girişiyorlar. Türkiye’de sağlık personelinin taciz ve tecavüzü spontane, yani doğal bir kızgınlık veya bunalımla meydana gelen bir olay olmaktan çıktı. Ciddi olarak bazı olaylar bilhassa bu son silahlı saldırı, daha evvel minibüsle gizlice hastanenin içine girerek hemşirenin rehin alınması gibi olaylar bu işte dış mihrakların da etkisi olduğunu gösteriyor. Zira üç yıldır pandemi krizinde bazı memleketlerin hekimden hemşireye tıp personelinin fazla işe yaramadığını kendileri de gördüler. Bu yolda iyi imtihan veren Türkiye’nin sağlık personelini celbetmek merakındalar. Bu artık şüpheden ari bir davranış; uyanık olmamız gerekir.

Yine iğrenç saldırılar
Trabzon’da Dr. Esra Ersöz Genç, akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybeden hastanın yakınlarının oksijen tüplü saldırısına uğramıştı.

Haberin Devamı

Gereken kanunlar hâlâ çıkarılmıyor. Saldırganların ruh sağlığında problem olduğu için önce tıbbi heyetler bakımından psikiyatrik bir teşhisle gözetime alınması gerekir. Ondan sonra cezai ehliyeti var ise savcının huzuruna çıkarılmalıdır. Oysa hepsi serbest bırakılıyor ve elini kolunu sallayarak dolaşıyor. Yine bir mühendis (nasıl tahsil görmüş biriyse), bir doktoru adamakıllı dövdükten sonra, mahkemece neredeyse pozitif hükme uğradı. Hükmedilen para cezasını bile ödemeden dışarıda dolaşıyor, rezalet!

Yine iğrenç saldırılar
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Yunus Emre Demir (24), göz muayenesi olacak eşiyle ilgilenilmediğini iddia ederek, asistan doktor Emre Bilgin’e saldırmıştı.

Haberin Devamı

YAKIN GELECEĞİN TEHLİKESİ

Sağlık Bakanlığı baştan aşağı sukutuhayal konusudur. Gürültülerle vadettikleri maaş artışları beklentilerin altında. Siz bu gibi ücretlerle bu salgınlarla baş edecek personeli bırakın elde tutmayı; nasıl doyuracaksınız? Bakanlık yetkilileri kendilerini methetmekten vazgeçip sağlık personelinin sıkıntılarıyla ciddi şekilde ilgilenmeli, yoksa yakın gelecekte hekimsiz ve hemşiresiz kalacağız.

BİR GECEDE BİNBİR GECE

12 Ocak günü Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde aramızdaki sevimli ve zarif İranlı sosyolog Shahzadeh İgual’ın Amir Ashkan Project grubuyla yaptığı bir şiir gecesi vardı. Maalesef bu sadece bir kereyi içeriyor. Bu yazıyı okuyarak böyle bir programa katılma şansınız olmayacak ama bir ilk olduğu için Fars edebiyat ve kültürünün hayranlarının nefes aldığı bir gece oldu ve ümit ediyorum, ileride tekrarlanır.

Yine iğrenç saldırılar

Haberin Devamı

Shahzadeh (İgual) İran’ın Türk’ü değil, tam Fars. Babasının siyasi görüşlerinden dolayı 10-12 yaşlarında ülkeyi terk edip önce İzmir’e yerleşmişler ve İzmir’de Türk okulunda okumuş. Türkçesi de, Türk edebiyatına olan vukufu da mükemmel. Zaten insan kendi Farsçasına bu derecede sahip olursa zamanımıza özgün bir Osmanlı münevveri olmaması için sebep yok.

KAHVEHANE-İ SÜNNET

Shahzadeh (İgual) “nakkal” geleneğini canlandırdığını ileri sürüyor. Gerçekten bütün İran edebiyatı ve şiiri; elinde asası, sazı, tarı ve defiyle gezen güzel sesli, güzel sözlü insanlar tarafından yaşamıştır. Bugün bile yeniden dirilen “kahvehane-i sünnet”, geleneksel kahvelerde bu usul biraz bozularak ya da modernleştirilerek devam ediyor. Klasik çayhaneler bu edebiyatın ocağıydı. Sanatçımız, Hâfız’dan, Sa’dî-i Şîrâz’dan, Mevlânâ’dan ve Ferîdüddin Attâr ama asıl önemlisi Nizâmi’nin “Hüsrev ve Şîrin”inden epik parçaları getirdi. Becerikli bir aktris, güzel bir okuyucu ve yanındaki orkestra nefis. Kızlı erkekli bu orkestrada gelenekselle moderni bağdaştırıyor.

Haberin Devamı

Shahzadeh (İgual) ülkemizin yeni, genç ama ilginç bir siması. Sosyologluğu, edebiyata nüfuzu “Tahran’ın Kırmızı Sirenleri”, “İsfahan’ın Gözyaşları” gibi romanları Türkçe yazılıp Farsçaya çevrildi. Herhalde ileride Türkiye ve İran kültürünü daha çok bağlayacak. Mühim olan eskinin yeni zamanda dirilmesi. Hoşuma gitti.

Nizâmi gibi bir dev şair ki Gencelidir, Türk’tür, Türk olduğunu söyler fakat Türkçe bir beyti bile yoktur. Onun ardından Tebriz’in büyük üstadı, önemli bir Fars dili şairiyken Türkçesine avdet edip “Haydar Baba’ya Selam” ile Türk şiirine katkı yapan Şehriyar’ı tanıttı. Goftem; dedim ki: “Ümitvarem bu faaliyet devam eder.”

MUSTAFA BALBAY

MUSTAFA Balbay’ı, Türk halkı; milletvekilliği, hapis macerası ve son anda parlamentoya katılımıyla tanıdı. Oysa çok uzun zamandır gazeteci.
Yeterince tanımadığımız, çok az kişinin bildiği bir yanı da gezginliği. Türk basınında Kara Afrika’dan başlayalım, Yemen’e kadar bir sürü yeri gezen ve gezdiği yerleri, bu kadar iyi görüp gözleyen, fevkalade bir üslup ve tasvirle ortaya koyanı görmedim.

Yine iğrenç saldırılar

BENİ HAYRAN BIRAKTI

On yıl evvel çıkan ve beşinci baskısını yapan “Yemen”i (“Türkler Mezarlığı Yemen”) okumamıştım. Son günlerde elimden bırakamadım, beni işimden avare etti. Benzer şekilde iki kere gittiğim, sağını solunu kokladığım yerdeki gezisini bu kadar iyi planlaması, birtakım kapıların ardına girmesi, gözlemesi, soruşturması beni hayran bıraktı. Hiç şüphe yok ki Mustafa Balbay, Türk seyahat edebiyatının büyük üstatlarla birlikte köşedeki yerini alacak isimlerinden. Lütfen Güney Afrika’dan Mısır’a kadar Afrika gezilerini ele aldığı cilde de (“Afrika’nın Uçlarında”) geçelim. Beşeriyetin ve 20. yüzyıl insanlığının ayıbı olan güzel Afrika’yı bu kadar sevecen ve içten anlatana az rastlanır.

Bir şeyi kavramam mümkün; Türk insanı eğer gayret ederse dünyayı anlayacak bir aydın olur. Üçüncü dünyaya yaklaşımı sahte ve özenti rolle değil, daha samimi, daha doğal oluyor. Bunu Mustafa Balbay’ın “Afrika” kitabında görmek mümkün.

Yazarın Tüm Yazıları