Minguzzi davası

Mattia Ahmet Minguzzi’nin davasında, karşımızda hem suçlu hem de küstah bir tavırla davranan bir topluluk vardı. Neye, kime güvendikleri belli değil. Avukatların tavrı ve baronun yayımladığı bildiri ciddi biçimde değerlendirilmelidir. Ne anlama geldiğini açıklamak zorundalar. Baro, her olayda tek bir tarafın sözcüsü gibi davranmaya devam ederse, orada eşitlikten, adaletten nasıl söz edeceğiz?

Haberin Devamı

GEÇEN hafta hepimizin evladı saydığımız Mattia Ahmet Minguzzi’nin davasındaydım.

Perişan ailenin hali ortadaydı. Yine de metanetlerini korudular. Nihayetinde anne dayanamadı; bu kadar acının ortasında soğukkanlı kalmak kolay değil.

Karşımızda hem suçlu hem de küstah bir tavırla davranan bir topluluk vardı. Neye, kime güvendikleri belli değil. Ama bir şey dikkatimi çekti; Türkiye’de hâlâ sesini yükselten, adalet isteyen, iyi ve vicdanlı bir kitle var.

BU İMALI BİR MESAJDIR

Böylesine ağır bir davayı yürütmek kolay değildir. Keşke herkes Yasemin Minguzzi ve ailesi kadar vakur davranabilseydi. Protestolara fazla söz söyleyemeyiz; bu çıkışlar, bir yerde kamu vicdanının sesidir.

Ancak adliyenin üç sacayağından biri olan avukatların tavrı ve baronun yayımladığı bildiri ciddi biçimde değerlendirilmelidir. Bu, tarafgir bir grubun imalı mesajıdır. Ne anlama geldiğini açıklamak zorundalar. Birkaç cümleyle, yüzeysel ifadelerle geçiştirilemeyecek kadar önemli bir meseledir bu.

Haberin Devamı

Minguzzi davasıMattia Ahmet Minguzzi

EŞİTLİKTEN NASIL SÖZ EDERİZ?

İnşallah dava, anne ve babanın acısını dindiremese de, en azından kamu vicdanına seslenen adil bir kararla sonuçlanır. Çünkü bu dava sadece bir ailenin değil, toplumun adalet duygusunun da sınavıdır.

Zanlı tarafının savunması, engelli çocukların lehine çıkarılmış bir koruma statüsünü suistimal etmeye çalışıyor. Allah’tan toplumun hukuk bilgisi ve adalet anlayışı artık böyle oyunların çok ötesine geçti.

Bazı insanlar, bazı gruplar ve bazı kurumlar Türkiye’ye, bu ülkenin vicdanına, hukukuna uyum sağlıyor. Ama bazıları hâlâ aynı yerde duruyor. Eğer baro, her olayda tek bir tarafın sözcüsü gibi davranmaya devam ederse, orada eşitlikten, adaletten nasıl söz edeceğiz? Mağdur tarafın avukatları avukat değil mi? Onlar da bu adaletin bir parçası değil mi?

RUKİYE KUNERALP

Gdönem Osmanlı tarihi üzerine ciddi arşivlere dayanan, nadide belgeleri derleyip değerli makalelerle birlikte yayımlayan Sinan Kuneralp’in eşiydi. Rukiye’yi bu evlilik dolayısıyla tanıdım. Mısır Hidiv hanedanına hem anne hem baba tarafından mensuptu. Ancak Osmanlı kanunlarında olduğu gibi Mısır’da da aynı uygulama geçerliydi; dolayısıyla bir prens ile prensesin çocuğuydu.

Haberin Devamı

Akrabalarına çok düşkün, onların yardımına her zaman koşan, sohbeti seven, ilişkilerini titizlikle sürdüren, sevilen bir aile ferdiydi. Özel sektörde mühim mevkilerde görev aldı. Bugünün cemiyetinde sıkça rastladığımız gibi baba parasıyla geçinen ya da unvanının gölgesinde yaşayanlardan değildi. Hayatı boyunca da eşi Sinan Kuneralp’la birlikte sade ve ölçülü bir hayat sürdü.

Minguzzi davası

‘ANILARDA YAŞAMAYA DEVAM EDECEKLER’

Onu özel kılan yönlerden biri de, eşinin dostlarıyla dost olmayı bilmesiydi. Sinan Bey’in çalışmalarına müdahale etmez, aksine her zaman destek olmaya gayret ederdi. İki evladını da özenle, iyi birer insan olarak yetiştirdi.

Toplumumuzun böyle zarif, olgun ve seçkin insanlara ihtiyacı var. Ne var ki, ömrünün sonunda rahat edeceği bir dönemde menhus bir hastalığa yakalandı. Buna rağmen paniğe kapılmadı; hastalığı da aynı vakar ve sükûnetle karşıladı.

Haberin Devamı

Cuma günü kendisini muhteşem İstanbul’un toprağına uğurladık. Bizim kuşak artık ömrünün sonbaharını yaşıyor. Bu gidişlerde, bu vedalarda bir hüzün kadar alışkanlık da var. İnsan, ömür dediğimiz şeyin ne kadar kırılgan olduğunu her defasında yeniden hissediyor. Bazı portreler unutulmuyor. Şairin dediği gibi, “Bir bir geçen sonbaharlarla birlikte, anılarda yaşamaya devam edecekler.

Gelecek yazımızda, Yeditepe Yayınları’ndan Seyit Ali Kahraman’ın sadeleştirerek yayımladığı Naima Tarihini ele alacağız.

TEŞEKKÜR

SEVGİLİ okurlarım... Ani bir şekilde ortaya çıkan bir hastalığın yol açtığı reaksiyonlar nedeniyle bir haftayı aşkın süre Koç Hastanesi’nde tedavi gördüm. İtiraf etmeliyim ki, bu yaşadığım rahatsızlık önceki sıkıntılarıma hiç benzemeyecek kadar ağır geçti. Bu nedenle Haliç Kongre Merkezi’ndeki, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi ve Şehir Hastanesi’ndeki etkinliklere katılamadım.

Haberin Devamı

Minguzzi davası

BİR SÜRE İSTİRAHAT EDECEĞİM

Ne yazık ki doktorlarımın tavsiyesi üzerine, bugün gerçekleşecek Kocaeli Kitap Fuarı’ndaki buluşmamızı da iptal etmek zorunda kaldım. Uzun yolculukları yapacak ve sizlerin karşısına çıkacak gücüm şu an için yok. Ayrıca bir süre izole bir yaşam sürmem gerekiyor. Anlayışla karşıladığınız, güzel sözlerinizle bana şifa dilediğiniz için hepinize gönülden teşekkür ederim. Bir teşekkür de, Koç Üniversitesi Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Mehmet Kanbay ve değerli ekibine. Onların özverili çabalarıyla bu krizi atlattım ve tedavime hâlâ onların yakın takibiyle devam ediyorum. Hekimim dinlenmemi sadece tavsiye etmiyor, adeta “emrediyor.” Bu yüzden bir süre daha istirahatte kalacağım. Arayan, soran, ilgisini ve dostluğunu esirgemeyen herkese tekrar teşekkür ediyorum. Hepinize sağlıklı günler dilerim.

Yazarın Tüm Yazıları