Hele ki bu yenilgilerin birini, ligin dibindeki takıma karşı alıyorsun. Düşme hattıyla puan farkı 4’e inmi
Haliyle biraz gerilir insan... Arayışa girer...
Ne yapar mesela?
İsim olarak bir şeyler vadeden ancak sahaya her çıkışında çıldırtan hatalar yapan Gassama’yı bir de kendi denemek ister... Yanılır! O Gassama, Malatyaspor’un golünde 15 metre gerisinden gelen rakibinin kaleciden dönen topu tamamlayışında ‘genel izleyici’ rolünü üstlenir. Evet Gassama’nın yerine sahaya süreceğin Murat Paluli ‘bir Cafu değil’ ama yapma hocam! İlla deneyeceksen, Kerim’i dene...
***
Gerisi tam bir boşluk...
Çok şükür ki biz babamızı Covid canavarının elinden kurtardık ama geçirdiğim o 15 günü, o gözyaşlarını iyi bilirim.
Biz, hastane sürecini böylesine travmatik yaşarken, sabah babasının haberini alan bir adam işinin başında. Gömmüş acısını içine, 11 yapmış, taktik vermiş maça çıkmış...
Futbolun, kazanmanın, 3 puanın boş olduğu böyle bir noktada Denizlispor Teknik Direktörü Hakan Kutlu’ya önce başsağlığı dilemek, ardından profesyonelliğine şapka çıkarmak boynumuzun borcu.
***
Denizlisporlu oyuncular, böyle bir günde kendilerini yalnız bırakmayan hocalarına bir galibiyet hediye etmek için hırslı, istekli.
Dün gördüm ki, az bile övmüşüm Avusturya Prensi’ni! Adam, tepeden tırnağa kalite... Öyle Brezilya usulü ters çalımlar, göz boyayan hareketler falan değil kalitesini gösteren... Top ayağına geldiğinde, yapılması gereken en doğru hamleyi, en basit şekilde oynaması. Cruyff’un “Futbol basit bir oyundur. Zor olan ise basit futbol oynamaktır” sözünün kelime karşılığı sanki. Dün gol perdesini açan kafa dokunuşu da, buram buram kalite kokuyordu... Neredeyse takımla çıktığı antrenman sayısından fazla gol attı Avusturyalı!
Ancak dünkü parıltılı galibiyetin başrolündeki isim farklıydı... 2 gol attı, 1 attırdı, her şeyin ötesinde oynadığı futboldan keyif aldı, izleyenlere keyif verdi. Sürati ve çabukluğu 2.Lig’de oynadığı günlerde de vardı ama özellikle geçen yıldan bu yana artan skor becerisiyle ciddi fark yaratmaya başladı Halil Akbunar. Ve ne mutlu bize ki, Süper Lig’in önemli kanat oyuncularından biri oluşuna hafta hafta tanıklık ettik.
Türkiye’de futbolun yorumlanışı skor üzerine... Ligin hangi noktasında olursan ol, kötü futbolun bir bahanesi vardır her zaman. İlk haftalarda, takım henüz hazır değildir... Sona yaklaşmışken ‘artık futboldan çok skora bakıldığı dönemlerden’ geçiyorsunuzdur... Cümleler hep aynı şekilde biter: Önemli olan kazanmaktı...
Ancak işin özü öyle değil. Dün sahada kazanmaktan öte şeyler koydu ortaya Göztepe... Üst üste 15 pas yapan, oyunu ters toplarla değiştiren, kanat oyuncularının ceza alanı içi koşularıyla rakibi şaşkına çeviren bir Göztepe’yi izlemek, emin olun 4-0 galibiyet kadar anlamlıydı. Attığı kadarını da kaçıran takım gözlerimizin pasını sildi, bizlere “Hoş geldin futbol” dedirtti...
Daha da önemlisi... Göztepe’de Zulj ile başlayan doğru adımlar artıyor sanki. Trabzonspor’dan kiralanan Diabate de, orta alandaki Zulj-Soner ikilisinden alacağı ‘doğru’ paslarla Göztepe’ye faydalı olmaya aday. Süratli, çabuk, tempolu... Final pası ve son vuruş kalitesini biraz olsun artırabilirse, Tripic’ten alınamayan katkıyı verebilir Göztepe’ye.
Ve finali Ünal Karaman’la yapalım... Duruşu olan, efendiliğiyle tanınan, Trabzonspor’da gençlere verdiği şansla herkesin takdirini kazanan Karaman, görünen o ki Göztepe’nin yeni teknik direktörü olacak. Dünkü maçı tribünden izleyen, sosyal medyadan anlaşıldığı üzere taraftarın gönlünü de daha göreve gelmeden kazanan Karaman, Göz-Göz’e çok yakışacak.
Bu anlamda dünü, ‘umut verici bir başlangıç’ olarak kabul edebiliriz.
Neden mi? Elbette ki, Peter Zulj yüzünden...
Sezon başından bu yana, orta alanın merkezine, santrfora, bir kanat oyuncusuna ve sağ beke takviye ihtiyacı olduğunu yazıp durduk. ‘Kalite’ eksiğine dem vurduk.
Gördük ki, orta alanın merkezine ‘kalite’ katılmış.
Gördük ki, bir oyuncu bir takımın oyununu tek başına bile farklılaştırabiliyor. Bunu Zulj’un attığı 2 golden bağımsız söylüyorum.
Nasıl mı?
Gelin, Göztepe’nin attığı 2. golü kafanızda canlandırın. Zulj gelmeden önce Göztepe’nin kendi ceza alanı önünde kaptığı bir topu, rakip ceza alanına böyle temiz taşımak için iki Soner’e ihtiyacı vardı! Çünkü Soner’in dışında hiçbir oyuncunun atağı başlatan pası Tripic’in kafasına gönderebilecek bir tekniği yoktu! Ve o pası atan adamın, bir anda ceza alanı önüne ‘ışınlanması’ fizik olarak mümkün değildi. Dün Soner atağı başlattı, Tripic’in indirdiği topu Cherif taşıdı, Zulj bitirici koşuyu yaptı ve parıltılı bir vuruşla ağları buldu.1. golde de Halil ile Zulj’un yaptığı doğru verkaç, önce rakip savunmayı bir anda çaresiz kıldı. Finalde de yine ceza alanı içine koşuyu yapan Zulj net bir plaseyle ikinci golünü attı.
1- Son 6 haftayı 1 puanla geçen ve düşme hattına yaklaşan takımla ilgili tek sorumluluk teknik direktör İlhan Palut’a mı aittir?
2- Size göre Göztepe yeterli ve kaliteli bir kadroya sahip midir?
3- Süper Lig’de 4. sezonunu geçiren ve bu süreçte 34 yabancı oyuncu transferi gerçekleştiren Göztepe’de Beto, Andre Castro, Jahovic ve Demba Ba dışında akılda kalan tek yabancı olmamasının sorumlusu kimdir?
4- Göztepe kulübünde transfer süreçleri nasıl işlemektedir? Seçimleri kim yapmaktadır? Teknik direktörler bu sürecin neresindedir? İlhan Şahin, Aktuğ Sönmez gibi profesyonellerin transfer sürecindeki görev ve sorumluluğu nedir?
5- Guilherme nerededir? Çin’e transfer olacağı söylenen, haftalardır forma giymeyen oyuncuyla ilgili gelinen son nokta nedir? Takımın en kritik oyuncularından birinin böylesine bir bilmece içinde kaybolması normal midir?
O, Yeni Salihlispor’u ligde tutmak için çırpınıyor, kulübe gelmesi için nasıl ikna edildiğini anlatırken herkesi kahkahalara boğuyordu.
Büyüdüm, gazeteciliğe başladım.
O, İzmirspor’da, Bucaspor’da, zaman zaman yine Yeni Salihlispor’da ‘dara düşen’ kim varsa, kümede tutmak için kolları sıvıyordu.
Can adamdı Ergun Kantarcı. Netti. ‘Mış’ gibi yapmaz, yaşamazdı. Sevinecekse, göbeği gömleğinden taşarcasına sevinir, kızacaksa okkalı bir küfrü yapıştırıverirdi.
Sivri dilliydi, bildiğini söylerdi. Ege futbolunun hafızasına kazanan bir sözü vardı ki, İzmirspor’dan kovulmasına sebep olmuştu.
“Bana patlıcan vermiyorsunuz, musakka istiyorsunuz!”
Göztepe lige fırtına gibi başlamış, Avrupa şarkıları söyleniyor. Takımın performansı iyi, lig sıralamasındaki yeri sorunsuz. Ama gelin görün ki, takımın kalitesi bu toz pembe tabloyla eşleşmiyor. Bazı şeyler eksik. Yazıyoruz, çiziyoruz ama insanların gözü tabelada! Devre arası transfer dönemi bu pembe atmosferde geçiyor. Tabelada sorun yoksa, onlara göre her şey yolunda!
Ne zaman ligin ikinci yarısı başlıyor, Göztepe 12 maçta sadece 5 puan topluyor, gerçekler çıkıyor ortaya. Ligin son maçında Cebrail’in eli olmasa, o sezon sonunda küme düşme acısını yaşayacak olan takım, adeta Tanrı’nın lütfuyla lige tutunuyor.
Neden mi anlatıyorum bunları?
Sanki benzer şeyleri yaşıyor gibiyim de ondan! Dejavu.
Dost acı söyler.
Evet, Göztepe’nin ligde bulunduğu konum gayet iyi. Toplanan puan Beşiktaş’tan 1 eksik. Buradan bakınca her şey yolunda. Dünkü Hatay yenilgisine de “Şanssızlık” der geçersin!
Bir sakarlık olmaz, saçma bir hata yapılmazsa Göztepe bu maçı kaybetmez, hatta kazanma ihtimali de yüksek diye düşünüyorum.
İlk 30 dakikadaki görüntü de beni yanıltmıyor. Baskı kurmaya çalışan ama beceremeyen Rize, kontralarıyla gole daha yakın bir görüntü çizen Göztepe... Gel gör ki, atacağı 1-2 doğru pasla maçı çözebilecek fırsatlar ayağına gelen Mossoro, adeta takımını eksik oynatıyor. Yetmiyor, maç öncesinde korktuğumuz ‘sakarlık’ da Brezilyalı’dan geliyor. Yaptırdığı penaltıyla, Göztepe hiç hak etmediği bir şekilde geriye düşüyor.
Ben İlhan Palut’un ikinci yarıya neden aynı 11 ile çıktığını düşünürken, Berkan’ın hamle zamanlamasını kötü yapmasıyla da fark 2’ye çıkıyor.
Sonrası mı?
Oyunu forse eden bir Göztepe...
Napoleoni’nin katılımıyla top önde daha fazla kalıyor, stoperler yarı alana kadar çıkıyor, ceza alanına kalabalık bir şekilde giriliyor. Rizespor adeta ‘nefes alamaz’ hale geliyor. Ve Göztepe haklı bir şekilde 2-2’yi yakalıyor.