Paylaş
Kadınların ve çocukların arasında insan bedenine saklanmış yaratıklar dolaşıyor. Kadınların ve çocukların hayatında insan bedenine saklanmış canavarlar giriyor. Onlara göre kadınların dövülerek yaşaması da ölmesi de çocuğun donması da çaresizliği de sessiz çığlıkları da hep kadının suçu. Çünkü kadınlar çileden çıkarıyor yaratıkları. Kadınların zehirli dili öyle bir laf ediyor ki, yaratığın gözü dönüyor, bilincini yitiriyor, aklı gidiyor... Yerseniz... Aklı ve bilinci yerine geldiğinde de çok pişman oluyorlar, kendilerini onlar bile tanıyamıyor... Yine yerseniz...
Artık beni bu yaratıkların bilinci, aklının nerede olduğu, pişmanlığı zerre kadar ilgilendirmiyor. Bu ifadelerin alacakları cezaların hafiflemesine neden olmasını da istemiyorum. Yeni bir yaratığın bir kadını öldürmesine, dövmesine, onu bir siyah-beyaz fotoğrafa çevirmesine, bir gazetede araya noktalı harflerle haber yapılmasına neden olmasına da tahammülüm kalmadı. Bu yaratıkların toplum içinden temizlenmesini, onların dışlanmasını, kadınlar ve çocuklardan uzakta bir yere kapatılmalarını istiyorum. Artık yeter diyorum, yeter!
KAZANIMLARIN ÖNEMİ
Hâlâ yaşanan şiddet ve ölümler, mücadelede elde edilen kazanımlardan bir adım geri gidilmemesi gerektiğini de gösteriyor. Bir dönem İstanbul Sözleşmesi’ni kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda tartışmaya açanlara karşı iktidarın dik duruşunu da tebrik ediyorum. Ancak hâlâ atılması gereken yeni adımlar var. Şiddet ve ölümler bitmedikçe mücadele de bitmeyecek. Bu yüzden ilgili bakanların ayrım yapmadan tüm kadın dernekleri, işin uzmanları ve akademisyenlerle bir araya gelerek kapsamlı bir eylem planı hazırlamaları gerektiğini düşünüyorum. Umarım reform paketlerini acilen hayata geçirilecek bir eylem planı takip eder.
TÜM KADINLARA SELAM OLSUN!
Acı, şiddet ve ölümü konuşmadığımız bir gün de mutlaka gelecektir, gelmelidir. Bunun için hepimizin birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Parti, siyaset, kimlik, ideoloji, hayat tarzı ayrımı yapmadan tüm kadınlar bu mücadeleyi ortak vermeleri gerektiğini bir saniye bile akıllarından çıkarmamalıdır. Erkek egemen siyasette özellikle kadın siyasetçilere çok iş düşüyor. Öncelikle onların bu mücadelede tek ses olmaları, birlikte hareket etmeleri önemli. Bu sorun siyasetten de partilerden de mühim ve büyük. Kadınların öldürülmediği, şiddet görmediği, tecavüze uğramadığı, gerçekten özgür ve güçlü oldukları bir Türkiye gerçek olmalı.
GAZETECİLERİ UNUTMAYALIM
HEPİMİZ salgınla ilgili günlük vaka sayısını, Türkiye haritasını, risk oranını dikkatle takip ediyoruz. Aşılananların sayısı da her geçen gün artıyor. Yine de maske, mesafe, hijyen kurallarına uyulması gerektiği tüm uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Aşı olan siyasetçiler birçok kesime göre daha rahat davranıyor. Bunu özellikle il kongrelerinde gördük. Bu tür programlara gönüllü gidenlerin yanı sıra, işi nedeniyle gitmek zorunda olanlar da var. Gazeteciler gibi... Aşı olan siyaseti, gazeteciler her yerde takip ediyor. Gazeteciler sokaktan kongreye, hastaneye, siyasi parti merkezlerine kadar her yerde görev yapıyorlar. En azından alanda görev yapan arkadaşlarımızın risk grubuna alınarak artık aşılanması gerekmiyor mu?
Paylaş