Güven Özalp

NATO'da Çin füzesi sıkıntısı

23 Şubat 2015
Türkiye'nin açtığı füze ihalesinde ibrenin Çin'den yana olduğu algısı yaratan açıklamalar NATO'da teknik olmasa da siyasi ve ilkesel rahatsızlık yaratmış durumda.

Açılan füze savunma ihalesinde Çin yapımı FD-2000, Fransız-İtalyan yapımı SAMP/T ve Amerikan PATRIOT sistemleri yarışıyor. İhalede henüz nihai karar alınmadı ama Türkiye’den belli aralıklarla yapılan ve Çin yapımı sistemlerin önde olduğu hissini güçlendiren beyanlar NATO tarafından yakından izleniyor.

MilliSavunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın Türkiye’nin füze savunma ihalesiyle ilgili TBMM’ye sunduğu soru önergesine 19 Şubat’ta verdiği “Türkiye’nin Çin ile sözleşme masasına oturduğu uzun menzilli hava savunma sistemi, Türkiye’nin savunması için milli sistemlere entegre edilecek ve NATO’ya entegre edilmeden kullanılacaktır” yanıtı uzun süredir gündemde olmayan konuyu yeniden gündeme taşıdı.

Türkiye, NATO’nun en önemli müttefiklerinden biri ve İttifak’ın güncellemeye başladığı stratejik konseptinde tehdit olarak görülen iki alandan birine en yakın üye konumunda. Bu durumun da etkisiyle Türkiye’nin savunma alanında attığı adımlara özel ilgi gösteriliyor. Aynı durum füze savunma sistemi projesi için de geçerli.

NATO’nun siyasi kanadının bu konudaki görüşü gayet net. İhalenin başlangıç aşamasından bu yana fazla değişikliğe uğramayan bu görüşü şu şekilde özetlemek mümkün: “Hangi sistemlerin alınacağı ve hangi kapasitelerin edinileceği ulusal bir karardır. Bununla birlikte konuya NATO perspektifiyle bakarsak ulusal sistemlerin diğer müttefik ülkelerdeki benzer nitelikli sistemlerle birlikte çalışabilmesi büyük önem taşımaktadır.”

Yazının Devamını Oku

Böyle giderse daha çok saldırı olur

13 Ocak 2015
Fransa'da yaşanan saldırılar, Avrupa'nın yaklaşımının değişmemesi halinde daha çok saldırıyla karşı karşıya kalınacağını gösterdi.

Avrupa terörle mücadele konusunda istihbarat sıkıntısı yaşamıyor. Yaşanan ana sorunu farklı istihbarat birimlerinin elde ettikleri bilgileri paylaşmada isteksiz olması ve risk analizindeki yetersizlikler oluşturuyor.

11 Eylül saldırılarına kadar klasik terör tehditleriyle mücadele eden, bu saldırıdan sonra tamamen farklı bir boyuta taşınan terör konseptine ayak uydurmak için adım atan Avrupa ülkeleri gelinen aşamada modus operandisi 14 yıl öncesine göre neredeyse tamamen farklılaşan bir terör türüyle karşı karşıya. “Yeni nesil terör” karşısında alınan önlemlerin ve uygulamadaki yöntemlerin yetersizliği Fransa’daki saldırılarda net şekilde görüldü.

Yıllardır 11 Eylül tipi, son derece karmaşık, çok boyutlu organizasyon gerektiren ve büyük hedefli saldırılara odaklanan istihbarat birimleri gelinen aşamada fazla organizasyon gerektirmeyen, çok az kişiyle gerçekleştirilebilen, boyutu küçük olmasına karşın yaratacağı etki büyük olacak eylemlerle karşı karşıya.

Paris’teki saldırıyı gerçekleştirenler hakkında istihbarat bilgilerinin bulunmasına, bu kişilerden bazılarının belli bir süre izlemeye alınmasına hatta ABD’nin uçuş yasağı koyduğu isimler arasında yer almasına karşın eylemleri gerçekleştirebilmiş olmaları hem karşı karşıya olunan tehlikenin boyutunu hem de güvenlik alanındaki çatlakları göstermesi açısından büyük önem taşıyor.

Yazının Devamını Oku

Faktör aktör olunca

12 Aralık 2014
Son dönemde özellikle Irak Şam İslam Devleti'nin bölgedeki faaliyetleri nedeniyle söyledikleri daha fazla dinlenir hale gelmeye başlayan Kürt diasporasının PKK'nın Avrupa Birliği terörist örgütler listesinden çıkarılması talebinin ardından Abdullah Öcalan'ın "çözüm sürecine tam anlamıyla katkı yapabilmesi için" serbest bırakılmasına yönelik çağrılar da Avrupa'da zemin kazanmaya başladı.

Avrupa Parlamentosu’nda her yıl düzenlenen ve bu yıl 11.’si yapılan Uluslararası Kürt Konferansı önceki toplantılara oranla oldukça farklı bir atmosferde gerçekleştirildi. Genelde izleyicileri ve konuşmacıları fazla değişmeyen konferans, “Kürtlerin faktör olmaktan çıkıp aktör olmaya başladığını gösteren” sinyaller içeriyordu.

Her şeyden önce Kürt diasporasının genelinde bir özgüven patlaması yaşandığını söylemek mümkün. Söylemlerde belirgin bir değişiklik söz konusu. Avrupa’da oluşan Türkiye karşıtı, Kürt yanlısı algının da bu durumdaki etkisi oldukça net hissediliyor.

PKK’nın listeden çıkarılması talebi uzunca bir süredir dile getiriliyordu ancak gelinen noktada bu yöndeki talep ve çağrılar tavan yapmış durumda. Henüz üye ülkeler bazında radikal değişiklik yaratacak bir kıvama ulaşmasa da bu konunun giderek daha fazla dile getirileceği ve AB üyesi ülkeler üzerindeki baskıyı yoğunlaştıracağı kesin.

Liste konusunun yanı sıra Öcalan’ın durumu da iyiden iyiye ısıtılıyor. Öcalan’ın serbest bırakılması talebi daha önce de pek çok kez dile getirildi. Ancak geçmişte dile getirilmiş olmak için dile getirilen ve hayata geçmesinin imkansız olduğu Kürtler tarafından da gayet iyi bilinen bu talepte de format değişikliği var. Artık sadece “Öcalan serbest bırakılsın” söylemi kullanılmıyor. Son dönemde “Öcalan, Mandela gibi serbest bırakılsın ki müzakereleri gerektiği gibi yürütebilsin” söylemi hakim.

Yazının Devamını Oku

Bir Arjantinli'den AB'ye "Avrupa dersleri"

26 Kasım 2014
Çoğu zaman kendisine toz kondurmayan, başkasının da kondurmasına aşırı derecede bozulan Avrupa Birliği, dün bir Arjantinli'nin yaşlı kıtayı gayet basit sözcüklerle, yalın ve hedef odaklı cümlelerle, lafı hiç dolandırmadan yönelttiği eleştirileri, unutmaya yüz tuttuğu değerlere yönelik hatırlatmalarını ve son dönemde kağıt üstünde kalan vizyonuna yönelik vurgularını gıkını çıkarmadan dinledi. Hatta dinlemekle kalmayıp dakikalarca ayakta alkışladı.

Avrupa Parlamentosu’nda Avrupa’da ve Avrupa’yla ilgili son dönemlerin en açık ve en doğrudan konuşmasını yapan Arjantinli Jorge Mario Bergoglio’dan başkası değildi. Alışık olunmadık kadar direkt olan bu konuşmayı yapan Bergoglio, bir politikacı olsaydı verilen tepki çok farklı olabilirdi. Doğduğunda Bergoglio adına sahip kişi şimdi Papa Franciscus’tan başkası olmadığından Avrupa’nın da tepkisi alkışın ötesine geçmedi.

Papa 2. Jean Paul’ü Soğuk Savaş’ın son demlerinin yaşandığı 1988’de ağırlayan Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi, Papa Francisco’ya çok daha seküler, Avrupa karşıtlığının ve aşırı sağın tavan yaptığı, geçmişin rol modelleri arasında yer alan Avrupa’nın şimdilerde kimlik krizinden geçtiğinin net şekilde hissedildiği bir dönemde ev sahipliği yaptı.

Yaptığı iki ayrı konuşmada da insan onurunu öne çıkaran Papa Franciscus, Avrupa’nın “yaşlı, bitkin, her geçen gün kendisini daha az önder olarak gören, dünyanın sıklıkla araya mesafe koyarak baktığı” bir hal aldığını, “Avrupa artık doğurgan ve yaşam dolu olmayan bir büyükanne” dedi. Bu tespite itiraz etmek gerçekten zor.

Avrupa son zamanlarda dünyanın bir dönem hayranlıkla izlediği projenin başlangıç aşamasındaki dinamizmini yitirmiş durumda. Eskiden sahip olduğu idealizmin bugün hala var olup olmadığı oldukça tartışmalı. Avrupa ileriye bakmaktan çok günü kurtarmaya odaklı bir süreçten geçiyor. Vatikan da bu resmi görüyor olsa gerek ki “yorgun ve karamsar” olarak nitelediği Avrupa’ya “ruhunu kurtarma” konusunda tavsiyelerde bulunan Papa, “Dinçliğin nerede? İdealizmin nerede? Merak ruhun nerede? Gerçek için açlığın nerede?” sorularını yöneltip bu sorulara verilecek cevapların kıtanın geleceğini belirleyeceğini vurguladı.

Avrupa’nın son dönemde yaşadığı en önemli sorunlar arasında mülteciler ve onlara yönelik uygulamalar geliyor. Toplamda dört saati aşmayarak “herhangi bir Papa’nın gerçekleştirdiği en kısa dış ziyaret” olarak kayıtlara geçen ziyarette mültecilerin durumuna özel vurgu yapan Papa Franciscus, “Akdeniz’in geniş bir mezarlık haline gelmesine izin veremeyiz” mesajıyla bu konuda AB’nin acilen ve kararlı adımlar atmasının gereğini ve atılan adımların yetersizliğini net şekilde ortaya koydu.

AB’nin giderek halktan uzaklaştığı ve dev bir bürokratik mekanizmaya dönüşmeye başladığı da Papa’nın pas geçmediği konular arasındaydı. Papa, ülkesini AB üyeliğinden çıkarıp çıkarmayacağı tartışılan İngiltere Başbakanı David Cameron’ın bile altına imza atabileceği bir söylemle, vatandaşın son yıllarda “kendisine mesafeli gördüğü ve halkların duyarlılığına uzak kuralları devreye sokmakla meşgul olduğu düşünülen Avrupa kurumlarına yönelik güvensizliğinin artığının” altını net şekilde çizdi.

Papa’nın yatırım yapılmasını istediği alanlar arasında eğitimi saymasının tüm siyasi akımlardan, aileyi öne çıkarmasının merkez sağ ve aşırı sağdan, istihdama vurgu yapmasının sol kanat başta olmak üzere tüm kesimlerden, çevreye değinmesinin Yeşillerden yoğun alkış alması da yapılan açıklamaların tüm hassasiyetler göz önüne alınarak yapıldığının göstergesi niteliğindeydi.

Önümüzdeki günlerde Türkiye’yi de ziyaret edecek olan Papa, Balkan ülkelerinin AB üyeliğine destek verirken, beklendiği gibi, Türkiye’yi pas geçti. Vatikan, başından bu yana Türkiye’nin AB üyeliğine soğuk bakan bir yaklaşım izliyor ve resmi söylemlerde bu konuya fazla değinmese de kapalı kapılar ardında gerektiğinde güçlü bir lobi faaliyeti yürütüyor.

Yazının Devamını Oku

Yeni tablonun kazananı Kürtler

5 Kasım 2014
Irak Şam İslam Devleti'nin (IŞİD), Irak ve Suriye'deki saldırılarıyla yaşanan gelişmeler ve bu saldırıların oluşturduğu konjonktür Avrupa Birliği'ndeki algıları ciddi şekilde değiştirdi. Oluşan yeni tablonun kazananı ise Kürtler.

Algıdaki değişimi hissedebilmek için çok zorlanmaya, derin araştırmalar yapmaya gerek yok. Son günlerde Birlik kurumlarında düzenlenen toplantıları izlemek, bu toplantılarda yapılan açıklamaları dinlemek ve yetkililerle sohbet etmek yeterli.

Genelde azınlık hakları tartışmaları çerçevesinde konu edilen ve Avrupa Parlamentosu’nda yılda bir düzenlenen konferans dışında fazla hatırlanmayan Kürtler artık bölgenin önemli bir siyasi aktörü olarak da görülmeye başlandı.

Daha önce sadece belli siyasi akımların desteğine sahip olan Kürtlere artık hemen her siyasi kanattan ciddi ölçüde destek geliyor. Önceki dönemlerde Türkiye’deki Kürtler konusuna odaklanan AB artık daha geniş bir coğrafya için değerlendirme yapıyor.

Bundan birkaç yıl öncesine kadar PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için cılız sesler duyulurken gelinen aşamada bu talep son derece yoğun şekilde ve yüksek sesle dile getiriliyor. PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’nin Eş Başkanı Salih Müslim’in dün AP’de düzenlenen bir konferansta, kendilerine yönelik yaklaşım ve politikalarda değişiklik olduğunu, ABD’li ve İngiliz yetkililerle yüz yüze görüştüklerini ve diğer ülkeler bağlamında da bu temasların devamının geleceğini vurgulayarak, “Terör örgütü olmadığımızı herkes gördü. Bu aşamadan sonra kimse bizi terörist listesine koyamaz” demesi mevcut tabloyu özetlediği gibi ileride olacakların da haberini veren bir içeriğe sahip.

Yazının Devamını Oku

Fransa kıvırmaya devam ediyor

1 Kasım 2014
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile yaptığı görüşme bir kez daha gösterdi ki bu ülke Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci konusunda kıvırma politikasını sürdürüyor.

Doğrudan kendisinin bloke etmediği başlıklar konusunda Türkiye’ye umut veren ancak sıra bu blokajı kaldırmak için ilgili ülkeyi ikna etmeye gelince ortalıkta gözükmeyen Fransa, kendisinin bloke etmeyi sürdürdüğü ve Ankara’nın açmasının en kolay olduğu başlık için yapılan çağrıları duymazdan geliyor.

Son dönemde AB içinde, Türkiye’de yaşanan gelişmelerin de etkisiyle, açılması gerektiği sıkça ve yoğun şekilde vurgulanan başlıkların başını 23 numaralı “Yargı ve Temel Haklar” ile 24 numaralı “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” çekiyor.

Türkiye, Rumların blokajı altında olan bu başlıkların açılmasının ancak dolaylı yöntemlerle mümkün olacağını bildiğinden son dönemde rotasını Fransa’nın bloke ettiği 17 numaralı “Ekonomik ve Parasal Politika” başlığına çevirdi. Son derece yerinde olan bu adım aynı zamanda Paris açısından samimiyet testi niteliğindeydi ve beklendiği gibi Fransa bu testten sınıfta kaldı.

Fransa, çeşitli düzeylerde gerçekleştirilen temaslarda şu aşamada 17 numaralı başlığı açma niyetinde olmadığını gösterdi. Bu temaslara dünkü Hollande-Erdoğan görüşmesi de dahil. Daha önceki dönemlerde başlık açmak için Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili adım talep eden Fransa, gelinen aşamada da 17. başlığı açmak için üzerinde herhangi bir blokaj olmayan ancak “ağırlığı ve maliyeti” nedeniyle Türkiye’nin açmak istemediği 19 numaralı “Sosyal Politika ve İstihdam” başlığını açmasını istiyor.

Erdoğan’ın dünkü basın toplantısında “Kendileri bir ışık yaktılar, ama bu ışık diyorum net olursa, Türkiye'ye ben bu müjde ile döneyim. Bunu özellikle istiyorum” ifadelerini kullanması da bu alanda Fransa’dan beklenenin alınamadığının net göstergesi.

“Başlık sürçmesi”

Dünkü basın toplantısının en ilginç anlarından birini Erdoğan’ın, “32. ve 33. fasıllar önümüzde sıkıntı, 15. fasıl var yine aynı şekilde” demesi Hollande’ın da cevaben “Ben gayet net olarak 22. ve 23. başlıklar konusunda ilerleyebileceğimizi belirttim. Bu konularda da ilerleyebileceğimizi açık net şekilde dile getirdim” diye konuşmasıydı.

AB konularını günlük olarak takip etmeyenlerin herhangi bir anormallik görmesinin mümkün olmadığı bu cümleler uluslararası basın önünde konuşan iki liderin de müzakere süreciyle ilgili olarak hazırlanan dosyaları fazla önemsemediklerini, belki de özümsemediklerini gösterdi.

Yazının Devamını Oku

Kobani, Türkiye'yi hedef tahtasına döndürdü

23 Ekim 2014
Türkiye'nin Kobani'ye yönelik politikaları Avrupa Parlamentosu'nda sert şekilde eleştirildi. Yapılan açıklamalar Türkiye'nin algı operasyonunda etkisiz kaldığını ve kendisiyle ilgili olgu ile algının örtüşmesini sağlamakta zorlanacağını gösteriyor.

Türkiye’nin Kobani’deki gelişmeler karşısında izlediği politikalara yönelik eleştirileri uzunca sayılabilecek bir süredir duyuyoruz. Uluslararası alanda çeşitli platformlarda dile getirilen bu eleştiriler ve bunların işleniş şekli Türkiye’nin Kobani konusundaki algı operasyonunda etkisiz kaldığını gözler önüne seriyor.

Gelinen aşamada Türkiye’nin çatışmalardan kaçanlara sınırlarını açmasından çok Kobani’ye yönelik aktif bir politikayı devreye sokmaması ve “izlemede kalması” öne çıkıyor. Avrupa Parlamentosu’nda yapılan “Kobani’deki Durum ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)” oturumu bu tespitin teyidi niteliğindeydi.

AP’de Türkiye konusunun bu kadar sert işlendiği ve Ankara’nın adeta eleştiri bombardımanına tutulduğu bir toplantıya uzun süredir rastlanmamıştı. Her ne kadar mayıs ayında yapılan seçimler sonrasında oluşan yeni AP’nin profili “Türkiye dostu” olarak değerlendirilemeyecek olsa da yapılan eleştirilerin sadece siyasi yelpazenin bilindik kanatlarından gelmemesi Ankara’nın mevcut havayı değiştirmekte oldukça zorlanacağının göstergesi niteliğinde.

Oturumda yapılan eleştirilerde “Türkiye’nin eylemsizliği” ile “aday ülke olarak Avrupa Birliği’yle uyumlu politika izlememesi” öne çıkarılırken Ankara’ya hemen her siyasi kanattan eleştiri gelmesi ve lehte konuşanların sayısının bir elin parmaklarını geçmeyecek seviyede kalması dikkat çekti.

AP üyelerinin çoğu Türkiye’nin mültecilere yönelik yardımını görmezden gelirken, parlamenterlerde “Türkiye’nin IŞİD’e öyle ya da böyle yardım ettiği algısının yerleşmiş olduğu” net şekilde görüldü. AP’nin en büyük siyasi grubu olan EPP’nin üyelerinden Hristiyan Demokrat Fransız parlamenter Arnaud Danjean, bir aday ülke olarak Türkiye’nin AB’yle uyumlu politika izlemesi gerektiğini belirterek, “Durum hiç de öyle değil ve bu kabul edilemez” dedi.

Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) Grubu üyesi Romanyalı parlamenter Viktor Boştinaru da “Türkiye’nin çekinceleri, IŞİD’i durdurma çabalarına ve bir NATO üyesi, müstakbel bir AB üyesi olarak yükümlülüklerine aykırı” ifadelerini kullandı. Boştinaru, böyle kritik bir aşamada Türkiye’nin Kürt savaşçılara yardım etmemesinin “ahlaki olarak kabul edilmesi zor bir durum” olduğunu söyledi.

Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular (ECR) Grubu’ndan İngiliz Charles Tannock, Türkiye’nin peşmergelerin geçişine izin vermesini, “bir NATO müttefikinden beklenenden daha geç bir adım” olarak değerlendirirken, Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Avrupası (EFDD) Grubu üyesi İtalyan Fabio Massimo Castaldo, Türkiye’ye karşı aralarında müzakere sürecinin askıya alınmasının da bulunduğu her tür önleme açık olunması gerektiğinin altını çizdi.

Aşırı Sol Grup üyesi İspanyol Javier Couso Permuy ise eleştiri dozunu biraz daha artırarak, sorunların oluşmasında ve gelişmesinde Türkiye’nin de rolü olduğunu iddia ederek, “NATO üyesi ama dış politikası bazen yasa dışılığın sınırında dolaşıyor” diye konuştu. Aynı gruptan Fransız Marie-Christine Vergiat ise “PKK’nın AB’nin terör örgütleri listesinden çıkması gerektiğini” savundu.

Yazının Devamını Oku

AP Türkiye raportörü Piri: Çıkmazdan kurtulmalıyız

18 Ekim 2014
Avrupa Parlamentosu'nun 2001 yılından bu yana atadığı ilk sosyal demokrat Türkiye raportörü olan Kati Piri, blokajların bahane olmaması gerektiğini ve çıkış yolu bulunması gerektiğini söyledi.

Avrupa Parlamentosu’nun yeni Türkiye raportörü Kati Piri, hem çiçeği burnunda bir parlamenter hem de göreve çok yeni atanmış bir isim olsa da “mekanın yabancısı” değil. 2001 yılından bu yana atanan ilk sosyal demokrat Türkiye raportörü olan Piri’yi daha önce siyasi danışman olarak çalıştığı, son dönemde ise profili net şekilde Ankara aleyhine değişen AP’de zor bir görev bekliyor. AP'de görüştüğümüz Piri, bloke edilen başlıklara rağmen Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ilişkileri ilerletmek için “çıkmazdan kurtulmanın bir yolunun bulunması” gerektiğini söyledi.

lerleme Raporu’nda dile getirilen unsurları paylaştığının ve bazı ciddi geri adımlar olduğunun altını çizen Piri, “Ana endişelerimiz hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin kalitesi ile yargının bağımsızlığı alanlarında yoğunlaşıyor. Bu konularla ilgili olan 23. ve 24. başlıkların kesinlikle açılması gerektiği görüşündeyim. Başlıkların blokaj altında olduğu da bir gerçek ama bu, bir şeyler yapılmaması için bahane olmamalı” dedi.

Piri, bazı ciddi geri adımlar söz konusu olsa da Türk tarafının hukukun üstünlüğü ve demokrasi alanlarında sicili nasıl düzeltmek istediğine bakmak gerektiği görüşünde.

Üyelik teorik değil

AB konusunu yeniden Türk siyasetinin merkezine yerleştirme konusunda hükümetin yoğun enerji harcadığını, olumlu söylemelerin ve ilk adımların söz konusu olduğunu düşünen Piri, “Ama yeni yasal düzenleme konusunda ilk gelen tespitler de endişe verici” tespitinde bulundu.

Yıllardır süren AB kanadındaki isteksizlik ve Türkiye’deki hayal kırıklığının olumsuz bir tablo oluşturduğuna işaret eden Piri şunları söyledi: “Hala katedilmesi gereken uzun bir yol var ama bunu olumsuz bir çerçeveye koymama taraftarıyım. Sürece devam etmek hem Türkiye’nin hem de AB’nin yararına. Türkiye’nin üyeliği teorik değil, sonuçta katılımı müzakere ediyoruz.”

Çözüm süreci devam etmeli

PKK’nın terör listesinden çıkarılmasına yönelik çağrıları, “PKK hala hem ABD hem de AB terör örgütleri listesinde” diyerek yanıtlayan ve raportör olarak kendisi için önemli olanın Türkiye’de yürütülen çözüm süreci olduğunu vurgulayan Piri’nin AB’ye mesajı, “Bölgesel dinamikler çok endişe verici ve Türkiye’deki gerilimleri de yükseltiyor ama yine de sürecin olumlu şekilde devam etmesini umuyorum. Bu aşamada AB de ateşe yağ dökmemeli ve süreci daha da zorlaştırıcı adımlardan kaçınmalı” oldu.

Yazının Devamını Oku