Berdel yaşarken ölmektir

Gülben Ergen bu hafta Hakkari’ye gitti, “Ase” isimli bir kitap yazan Zennure Ertuş Erik ile bir araya geldi. Doğu’da kadın olmaktan berdele, sınırda yaşamdan eğitime kadar her şeyi konuştu.

Haberin Devamı

“Öyle ağır, öyle iz bırakan acılar yaşadım ki, Yaşar Kemal’i, Mehmed Uzun’u okumasaydım aklımı kaçırırdım” dedi Zennure.
Boynunda belli belirsiz parlayan kolyesinde üç minik evladının fotoğrafı vardı... 
Biz röportajımızı yaparken gülen yüzü, misafirperver haliyle eşi de yanımızdaydı. Son zamanlarda okuduğum en etkili kitaplardan biri “Ase”. Toplumda üzeri örtülmeye çalışılan yaralarımızın en gerçek hali. Nasıl da yalın bir üslupla yazmış zarif Zennure...
“Ben oğlumu 4,5 yaşında toprağa verdim” dediği o ana kadar kitaba odaklanmış aklımı ve yüreğimi aldı benden.
Berdele kurban gitmiş ömürlerin sözcüsüdür Zennure... Aile içinde taciz edilen kız çocuklarının sesidir Zennure...
Yüreği, Hakkari’de boynu yere bakan laleye benzer Zennure’nin...

◊ Kitabın için tebrik ediyorum… Hakkarilisin. Önce sana burada çocuk olmayı sormak istiyorum…
- 33 yaşındayım. Hakkari’de doğdum, büyüdüm ve burada yaşıyorum. Burada çocuk olmak yoklukta büyümektir. Birçok şeyi televizyondan izlemektir. Basit bir çikolatayı aylar sonra yiyebilmektir. 
Şefkatli bir ailede büyüdüm. Bu bana avantaj sağladı. Mutlu bir çocukluk geçirdim. Benim çocukluğum 90’lar zamanına denk geldi. Olağanüstü hallerin, çatışmaların içinde büyüdüm. 
◊ “Ase” isimli kitabında da bu çatışmalardan bahsediyorsun. Sende ne yaralar bıraktı o çatışmalar?
- 9 yaşındayken panzer altında ezilen bir çocuğun sesini duydum. Dönüp bakamadım ama çocuğun kemiklerinin çıtırtılarını duydum. Dedemlere gitmiştim. Öğleden sonra saat 4’te herkesin koşarak eve gittiği dönemlerdi. 4’ten sonra sokağa çıkma yasağı başlıyordu. Dedemlerden çıktım eve gidiyordum. 
Rampayı çıkarken bir panzerin geçtiğini gördüm. Sonra kemik çıtırdama sesi duydum. Çığlık sesleri, koşuşturmalar... 33 yaşındayım ama hâlâ o ses kulağımda. 
◊ İlk kitabını çıkardın. Berdeli ve bu coğrafyaya ait hikayeleri anlatıyorsun… Bunlar tanık olduğun, yaşanmış hikayeler mi?
- Benim yaşamadığım ama duyduğum ve bir kısmına da tanık olduğum hikayeler hepsi. Örneğin kitapta doğum yaparken ölen bir kadından bahsediyorum. 2000 yılına kadar evde doğumlar çok yaygındı. Doğu, sağlık konusunda mahrum bırakılmıştı. Kitabımda da vurguladım. Batı’daki vatandaşlarla eşit vergi ödeyen insanlara eğitim ve sağlık hizmetleri çok iyi verilmedi. Haksızlık yapıldı. 
◊ Evde doğumlar bitti mi?
- Köylerde hâlâ devam ediyor. Ben 112’de acil tıp teknisyeniyim. Şu anda devlet, hastanelerde ve doğumhanelerde anne oteli olarak adlandırdığı yerler açtı. Biz de doğumdan önce anneleri arayıp “Doğumdan önce misafir olmak ister misiniz, anne oteline gelin, doğumunuza kadar sizi ağırlayalım” diye soruyoruz.
◊ Çocuk yaşta evlilik ailenizde gördüğün bir hikaye miydi?
- Anneannem ve babaannem de anne-babasız kaldıktan sonra 13 yaşında 50-60 yaşındaki insanlarla kuma olarak evlendirilmiş. 
◊ Onlarla evliliklerini hiç konuşma fırsatın oldu mu?
- Onlar bu konuda fazla konuşmazlardı. Bu onlar için normaldi çünkü. Erkek egemen zihniyette olması gereken bu olarak görülüyordu. 14 yaşında bir kız çocuğunun evlenebilmesi, kuma olması normal karşılanıyordu. Erkek nasıl olsa yaşlanmaz gibi bir zihniyetin var o yıllarda.

Haberin Devamı

14 YAŞINDAKİ ASE 
65 YAŞINDA BİR ADAMA 
KUMA VERİLDİ

Haberin Devamı

◊ Kitaba adını da verdiğiniz Ase nasıl bir kadın?
- Annelik hakkı elinden alınan bir kadın. Kocası 65 yaşında ve kalp krizi sonucu ölüyor. O sırada Ase’nin kızı 1,5 yaşında ve oğluna hamile. Oğlu dünyaya geldikten hemen sonra, emzirdiği süreçte abisi gelip Ase’yi alıyor. “Elin çocukları” söylemi var. Çocuklar baba genlerini ve soyadını taşıdığı için karşı taraf çocukları almak istemiyor. Ve “Biz elalemin çocuklarına bakmayız, kızımızı alırız, elin çocuklarına hizmet etmesine izin vermeyiz” diyorlar. 
Böylece Ase kocası öldükten sonra çocuklarından ayrılıp baba evine getiriliyor. Ablam iki sene önce boşandı. İşi yoktu ve çocuklarını alamadı. “Boşanmak istersen çocukları alamazsın” dediler. Çocuklar hep bizim evde, babam ve bizler büyütüyoruz ama resmi olarak babalarında kaldılar.
◊ Ase ne demek?
- Asiye’nin Kürtçe kısaltılmışı ve söylenişi. Birçok isim bizde kısaltılıyor.
◊ Ase, sonra yeniden evlendiriliyor değil mi?
- Çok acı ki onu çocukken taciz eden amcasının oğluyla evlendiriyor. Ama taciz edildiğini bir tek Ase biliyor. Kimseye anlatamıyor. O sırada amcasının oğlu başkasıyla evli ama çocuğu olmuyor. Ase’yi onunla evlendiriyorlar. Kadın suçlanır ya hep çocuk doğuramadı diye halbuki burada problem erkekte. 
◊ Ase şiddet de görüyor…
- Evet. Evlendikten sonra amcasının oğlu şiddet uyguluyor. Kocası dahi olsa adına tecavüz denecek cinsel olaylar yaşıyor. Çok zor bir 20 yıl geçiriyor.
◊ Korkunç bir durum… 
Ne kadar süre çocuklarından ayrı kalmış?
- Hasretlikleri 2009 yılına kadar sürüyor. Ne zaman oğlu büyüyüp öğretmen oluyor o zaman çocuklarına kavuşuyor. İstanbul’da üniversiteyi kazanıyor. Bursla okuyor. Sonra gelip annesini alıyor. Ase hep bir umutla yaşamış bunca yıl. Senede bir gün de olsa çocuklarını görebilmiş. Farklı ilçelerde yaşamışlar. Köyler o dönem terör olaylarından zorla boşaltılıyordu. Ase ve çocukları da bu nedenle farklı yerlere taşınmak zorunda kalmışlar. Çocuklarını üvey abileri ve yengeleri büyütüyor. Çocuklar sevgi ve şefkat bakımından son derece güzel yetiştiriliyor. 
◊ Ase bir de aşık oluyor…
- Sınırdan kaçıp gelen bir mülteciye aşık oluyor. Adam her şeyi ayarlıyor. Kanada’ya gidecekler ama Ase yapamıyor. Çocuklarını belki senede bir kere görebilmek uğruna gitmiyor. Aşkından vazgeçiyor. Kitapta herkesin kendinden bir şey bulacağına inanıyorum. 
◊ Ase şu anda nerede?
- Hakkari’de. Çocuklarıyla geçiremediği yılları telafi etmeye çalışıyor. Hâlâ amcasının oğlu ile evli. Ama eskisinden daha rahat. Çünkü çocukları artık yanında.

Haberin Devamı

Berdel yaşarken ölmektir

ANNEM TÜRKÇEYİ DİZİLERDEN ÖĞRENDİ

◊ Sence Batı bunları nasıl görüyor? O dönemlerde bunları görmüş mü?
- Hayır. Hiçbir zaman kayda değer bulunmadı. Devlet de hiçbir katkı sağlamadı. Bir tek Hakkari merkezde okul var o yıllarda. Yatılı okullar çok sonraları yapıldı. Birçok insan o yüzden okuyamadı. Benim annem ve kayınvalidem okuma-yazma bilmiyor. Türkçeyi dizileri seyrederek öğrendiler. Yakın bir tarihten bahsediyorum. Cehalet doğuştan gelen bir şey değil. Dayatılır. Mecbur bırakılır. Bence Batı merak etmiyor. Her şey merakla başlar.  

KADIN ÇALIŞIRSA GÜÇLÜ OLUR

◊ Günümüz Hakkari’sinde sence hâlâ kadınlar değersiz görülüyor mu? Yoksa bir şeyler değişti mi?
- Evet değişti. Son 10-15 yıldır kadınların evlenme yaşı 25. Çok fazla öğretmen, avukat, akademisyen kadın yetişti. Okur-yazar oranı arttı. Biz 3 kız kardeş evliyiz. Ama babam bizim 20’li yaşların üzerinde olmamıza rağmen evlenmemizi desteklemedi. Kariyer yapmamızı istedi. Hakkari çok değişti. Ama köy tarafları merkez kadar değişemedi. Orada kadın hâlâ değersiz görülüyor. Eğer bir kadının ekonomik bağımsızlığı yoksa 2017’de bile boşansa çocuklarını alamaz. Babanın işsiz olması, evdeki babaannenin kötü olması filan bunların hiçbiri önemli olmuyor. Ama kadın çalışırsa, para kazanırsa güçlü olur. Çünkü o zaman kimseye muhtaç olmaz. Doğu’daki boşanmaların azlığının sebebi de budur. Kadınlar çocuklarından ayrılmamak adına her şeyi görmezden geliyor.
◊ Çocuk yaşta evlilikler ne oranda yapılıyor?
- Çok fazla yapılıyor diyemem. 
Çünkü artık standartlar, hatta dünya değişti. Hakkari’de kız çocukları okumaya, çalışmaya başladı. Bu oran da her sene artıyor. 
◊ Kitabı yazarken taciz mağduru kadınlarla konuştun mu?
- Bence hiç kimse “tacize uğramadım” diyemez. Zaman zaman iş arkadaşlarımızla bu konuyu konuşuyoruz. Tacize uğramadım diyen kimse yok. Bence Türkiye’de yüzde 90’ın üzerinde kadın tacize uğramıştır. 

Haberin Devamı

TEDAVİLER TARİHLER ÖNCESİNE DAYANIYOR

◊ Kitabında yöre kadınlarının doğal ve doğru bildiği tedavi yöntemleri var. Örnek verir misin?
- Mesela soğan zarı parçalanan meme uçları için tedavi edici özelliğe sahip. Belli bir bölgedeki toprakla yıkanan saçın gürleştiği söylenir. 
Bunlar tecrübe edilmiş şeyler. Burada yaşamış eski kültürlerin kitaplarını okudum. Her ne kadar insanlar kabul etmese de bunlar tarihler öncesinde de var. Doğumdan sonra bir süre rahatsız oldum. Kayınvalidem yeni bir doğum için vücudumun kendini hazırladığını söyledi. Dalga geçtim. Doktora gittim ve doktor da aynı şeyi söyledi. Kayınvalideme mahcup oldum.

Berdel yaşarken ölmektir

OĞLUMU KAYBETTİM YAŞAR KEMAL OKUMASAYDIM DELİREBİLİRDİM

Haberin Devamı

◊ Kitabı oğlun Jehat’a ithaf ediyorsun… 
- Maalesef 2011 yılında oğlumu 4,5 yaşında kaybettim. Böbrek hastasıydı. Onun tedavisi için 5 yıl Ankara’da yaşadık. Eşim böbreğini verdi. Böbreği iyi oldu ama biz hastane enfeksiyonundan kaybettik çocuğumuzu. Umutlarla gittiğimiz Ankara’dan buraya cenaze aracıyla döndük. Ase’nin acısını kitapta bu kadar derin anlatmanın en büyük sebebi oğlumu kaybetmiş olmam. 
Şimdi bir oğlum bir de kızım var. İnsanlar kederlerini azaltmak için tatile, kurslara giderler, resim yaparlar. 
Ben yazmayı seçtim. Bana o iyi geldi. Oğlum yoğun bakımdayken onun başında hep kitap okudum. Yaşar Kemal, Mehmed Uzun, Elif Şafak okumasaydım delirebilirdim. Yazdım ve yazmaya devam edeceğim. Bence insan her şeye rağmen umudunu korumalı. Hele anneyse…

SAHTE İMAMLAR “KIZLARIN OKUMASI GÜNAH” DERDİ

◊ Kızınız Zennure, öğretmen olduğunuzu ve kız çocuklarını okutmak için çok çaba sarf ettiğinizi söyledi. Muhteşemsiniz.
- Mesut Ertuş: Kız çocuklarını okula almak için çok uğraştım. Sahte imamlar vardı. 
“Kız çocuklarının okuması günah” diyorlardı. Bir gün o kadar çok sinirlendim ki bir imamı dövmek zorunda kaldım. Ben çocuklarımın her zaman okumasını istedim. Onlara da “Hemen evlenmeyin, biraz hayatınızı yaşayın, kariyer yapın” dedim.
◊ Çok iyi yapmışsınız. Yılmaz Erdoğan da sizin öğrenciniz miydi?
- Evet. Onu ve Mustafa Erdoğan’ı ilkokulda okuttum. Sonra bir köye tayin oldum. Köy çocuklarını okuttum. 

Berdel yaşarken ölmektir

DONMAK ÜZERE OLAN BİR SURİYELİ AİLEYİ KURTARDIK

◊ Sınır bölgesinde çalışıyorsun. Ne gibi vakalarla karşılaşıyorsunuz?
- İnce Memed serileri gibi roman olacak çok fazla hikaye var. Örneğin geçen hafta bize bir çağrı düştü. İngilizce konuştu. Mülteciydi. Karısı ve 10 yaşındaki çocuğu ile Suriye’den Irak’a, Irak’tan da Türkiye sınırına girmiş. Dağdan yürüyerek gelirken karların içinde yuvarlanmışlar. 
Bize tarif ettiği kadarıyla kaburgası kırıktı. Çocuğunda da kırıklar vardı. Bizi aradıklarında 3 gündür yolda olduklarını söylediler ve ambulans istediler. Fakat dağlık bölgeye ambulansın gitmesi imkansızdı. Bizi arayan adamın Suriye’de belediye başkanı olduğunu öğrendik. Düştükleri duruma bakın. 
◊ İnanamıyorum, sonra ne oldu?
- Vali yardım etti. Halktan 30 kişi gönüllü olarak aramaya gitti. Bulduklarında üçünün de bilinci kapalıydı. 
Donmak üzereymişler. Karı yara yara ambulansa kadar getirdiler. Şu anda hastanede tedavileri devam ediyor. İki gün önce ziyaret ettim. Kırıkları ve donmadan dolayı yanıkları var. Onları kurtardık ve çok mutluyum.

BERDEL MUTLULUK GETİRMEZ

◊ Berdel evliliği yapan bir kadının mutlu olabilme ihtimali var mı sence?
- Kesinlikle hayır. Mutlu olması mümkün değil.
◊ Yakın çevrende böyle evlilik yaşamış insanlar var mı?
- Ailemde yok ama tanıdığım insanlar var. Bu 1970 ve 80’lerde daha çok yaşanan bir durumdu. Şimdi değişti. Hakkari de değişti o yıllara göre. Ben bu konuda ailemden dolayı şanslıydım. Annemle babam, amca çocukları ama birbirlerini severek evlenmişler. Çok mutlu bir evlilik hayatları oldu. Ben ve kardeşlerim bunu görerek büyüdük. Ama babaannem maalesef kuma olarak evlendirilmiş ve mutlu bir hayatı olamamış.
◊ Kitabında bir çocuğun sarılık ve ateş şüphesiyle defalarca bir hocaya götürüldüğünü yazmışsın...
- Evet. Jiletle kulak arkaları ve alnına çok küçük kesiler yapılıyor. Oradan birer damla kan akıtılıyor ve sarılığın o kanla vücuttan atıldığına inanılıyor. Birkaç seans şeklinde bunu yapıyorlar. Dediğiniz gibi herkese kullanılan ve sadece kolonyayla temizlenen, steril olmayan bir jiletle yapılıyor. Üzülerek söyleyeyim, buna ben de çocukken maruz kaldım. 
◊ Ne hissettin?
- Annem sarılık olduğumu düşünüp götürmüştü. Çok korktuğumu hatırlıyorum. Hâlâ bunu çocuğuna yaptıran aileler var. Yüksekova’da bir çeşme var. Oradaki suyla yıkanılırsa sarılık geçer diye bir inanış var. Bütün bunlar aslında doktorsuzluktan ortaya çıkmış şeyler. İnsanlar doktor olmadığı için kendilerince çeşitli tedavi yöntemleri bulmaya çalışmış. 
1975’teki doğumdan bahsediyorum kitapta. Ebe yok, bir tane hemşire var. O yıllarda Hakkari’de bir tane doktor var. Bütün ilçelere o bakıyor. Kapısında kuyruk oluyor. Hemşire doktorun yanında tercümanlık yapıyor. Doktor Kürtçe bilmediği için hastaları anlamıyor. Hemşire çeviriyor. Okul olmadığı için dil de problem oluyor.

Berdel yaşarken ölmektir

 

 

Yazarın Tüm Yazıları