Cahildim, dünyanın denyosuna kandım

İnsanların birbirlerini tanımlamak üzerinden yaptığı, dilini asla anlamadığım maceraperest analizlere çokça rastladığım bir yaz oldu. Ne analiz ama! Dünyayı kurtarıyorlar da son anda gemiye ne atarsak kâr. E ne attın! “Deliymişiz.” Vay anam! Desene okyanusta yem olmaya gelmişiz bu dünyada akıllı balıklara!

Haberin Devamı

Eskiden iletişimlerimizi anılar üzerinden tarihselleştirirdik. Şimdi teşhisleri kullanıyoruz. Birine ‘normal’, bir diğerine dönüp ‘anormal’ demenin yolları kayıp. Birbirimizi iletişim kurmak için mi tercih ediyoruz, tespit etmek için mi? Ben söyleyeyim de bitsin bu oran.

Topumuz deliyiz!

Hiç normal değiliz.

Âşık, dertli, garip, öfkeli, özlemli, yaralı, kayıplı, hırslı, hayalperest, çalışkan, tembel, arayan, bazen ‘bulan’ insanlarız ve hâlâ yalnızız üstelik! Delirdik sonra. “Ne oldu” diye de sorma artık!

Hâlâ meraklı biri kaldıysa da derdimi değil, eksikliği merak etsin artık Allah aşkına.

Bilgiden yana arayışımız yok. Taşıyıcı özelliğimizin tatminkâr arayışları olmazsa pek parlak miraslarımız da yok elimizde biriktirdiğimiz, eşyalar dışında. Ben kalanlara bakıp da konuşuyorum. Herkesle tanış, göz göze gel ve iyice anla bu hayatı. Çocukluğun uzanamayacağı anıları da sağda solda ucuzundan pazarlama, git dünyayı değiştir!

Haberin Devamı

İki özlü söz söyle, ruhumuz alabora olsun özgürlükten.

Deli miymişiz de neymişiz.

Bu herkesin ağzında; kim deli, kim değil.

Hem eksiğiz, hem endişeliyiz.

Yeniye de uzağız.

Oh! Bir halay başı arıyoruz cahillikte.

Ne olur bütün normaller birbirlerini bulsun da şu canım alan, odunları altın terazisinde tartamayacağını bilen akıllı, huzurlu adamların eline kalsın.

YAZ BİTERKEN…

Doğum günüm münasebetiyle eşimle harika bir Çeşme tatili yaptık.

Limonaia Hotel&Ristorante yemekleriyle, odalarıyla şahane bir üç gün yaşattı bize. Zeynep Özyılmazel konseri de bonus oldu. Kaçıranlar üzüldü. Seneye artık…

Alaçatı’da uygun fiyata butik oteller (pansiyon demekten emekli oluyoruz yavaşça sanırım) bulmak mümkün. Lüks, insanın mutlu olacağı keyifli alandır nihayetinde. O alanlardan bolca var ama umarım kalabalık bir yere dönüşmez dediğim bir koy cenneti orası.

NEYE GÜLÜYORUZ? KOMİK Mİ?

Stand-up: HAH! Sonunda Ata Demirer aşkım devam ederken birilerine daha gülmeye başladım stand-up dünyasında. Netflix, yüzyılın ortamını yarattı bu konuda. Hatta umarım Bill Cosby (son dönem adını andığımız olayları saymazsak tabii), Robin Williams, Whoopi Goldberg’in eski kayıtları da dahil olur. Gülmek zekâ işiyse alanı genişletmek şart. Yoksa birkaç komik şeyin egosuna kapılıp dünyanın çapına endişelenerek bakmaktan alıkoyamazsınız kendinizi.

Haberin Devamı

Efendim, Maz Jobrani’nin ‘Immigrant’ isimli show’u olağanüstü. İranlı, şahane bir sahne adamı. Göçmenler üzerine bir gösteri. ‘Takım sporlarında iyi olmayan ama bireysel sporlarda iyi olmanın’ altında yatan siyasi ve toplumsal gerçekliği şahane anlatıyor. Sadece bu değil elbette. Hikâye nerelere gidiyor… Sürpriz!

DÂHİLER DÜNYASI

Sanatın en sevdiğim kısmı, sanatçının doğumuyla beraber getirdiği katıksız enerjinin ve yaratma potansiyelinin engellenemeyeceği gerçeği.

Sanatçıyı durdurmak çok zor. ‘Yaratıcıyı’ demek lazım aslında.

Dışarıdan bir aksilik varmış gibi görünen ruh halinizin altından dünyayı güzelleştirebilen bir piyanist çıkabilir. ‘Shine’ filminde Geoffrey Rush’ın canlandırdığı David Helfgott’un hayat hikâyesini bilmeyen yoktur. Travmatik bir çocukluktan sonra yıllarca hastanede tedavi görür, bu süreçte onu tanıyan bir kişi tarafından hastaneden çıkarılır ve bugün dünyada en zor parçaları en güzel yorumlayan adam olur kendisi. Güzel haber: Önümüzdeki ay İstanbul’da konser verecek.

Haberin Devamı

Belgeselinde çok güzel bir söz söyler Helfgott, yaratmakla ilgili: “Yüzde 99 çile, yüzde 1 ilham!”

Bugün biliyoruz ki, bu ülkede Yunus Yazar diye bir delikanlı var ve piyanosuyla bize çok şey katacak. Otizmli olmasının bir şey değiştirmediğini, internetteki videolarını izlerseniz görürsünüz.

Down sendromlu Deniz Özkan var mesela; Barcelona Planet Film Festivali’nden ödüllerle dönen fotoğrafçı ve müzisyen.

Türkiye’de, eğitimleri konusunda gelişmiş standartlar içinde yaşamadıklarını biliyoruz. Yetiştirilme şartlarının kalitesi, güvenilirliği içinde ne mucizevi şeyler yapabildiklerini de görüyoruz.

Yarının David Helfgott’ları ve Mozart’ları bizde. Hem de en özel zihinlerin, dünyaların içinde. Onlara iyi bakalım...

Haberin Devamı

Dolayısıyla, şu Zafer Bayramı sonrası beni en çok mutlu eden zafer, 13 yaşındaki Kaan Turan’ın, İtalya’nın Milano kentinde 17 ülkeden 45 yarışmacının katıldığı Lovere Uluslararası Tadini Piyano Yarışması’ndaki birinciliğidir.

Hem de bir Türk bestesiyle; Fazıl Say’ın ‘Kara Toprak’ eseriyle.

Helal olsun. Böyle gidersek bizde kutlama, bayram bitmez.

Ha gayret TÜRKİYE!

Eğitime, sanata daha çok destek ver!

 

Yazarın Tüm Yazıları