Paylaş
Ben de İngiltere’nin başkenti Londra’nın ünlü Trafalgar Meydanı’ndaki gösterideydim.
Londra’daki gösteriyi diğerlerinden farklı kılan iki unsur vardı.
İlki, geçen perşembe Manchester’daki sinagoga düzenlenen terörist saldırı dolayısıyla İngiltere’nin içinde bulunduğu atmosfer.
Suriye asıllı bir Britanya vatandaşı bıçakla iki kişiyi öldürdükten sonra sinagoga girmeye çalışırken polis tarafından vurularak öldürüldü. Üzerinde bomba düzeneği taşıyordu.
Britanya çapında infial yaratan bu terör saldırısının hemen ardından polis ve İngiliz hükümeti Filistin gösterilerine bir süre ara verilmesini istedi.
Başbakan Keir Starmer ülkedeki Yahudi cemaatinin yas sürecine saygı çağrısında bulundu. İçişleri Bakanı Shabana Mahmood ise Filistin yanlısı göstericilere “Biraz insanlık gösterin” diye hitap edip “Birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda bu gösteriye katılanlar bizden değildir” anlamına gelecek bir açıklama yaptı.
Ama bu çağrılara rağmen Trafalgar Meydanı tıklım tıklımdı.
Londra’daki gösteriyi farklı kılan ikinci unsur ise gösteriye katılanların çoğunun gözaltına alınacağını biliyor olmasıydı.
İngiltere’de haziran ayında bir hava üssündeki uçakları sprey boyalarla boyayıp 7 milyon Sterlin’lik bir zarara yol açan Filistin Eylem Grubu yasaklı örgütler listesine alındı. Ülke çapında bir süredir bu örgüte destek eylemleri düzenleniyor.
Çoğunluğu yaşlı insan hakları aktivistlerinden oluşan bir grup ellerinde “Soykırıma karşıyım. Filistin Eylem Grubu’nu destekliyorum” yazan pankartlarla sessiz bir oturma eylemi yapıyor.
Filistin Eylem Grubu, yasaklı örgüt ilan edildiği için bu pankartı taşıyan herkes terör örgütüne destek verdiği gerekçesiyle gözaltına alınıyor.
Cumartesi günkü destek eylemi için sayıları bini aşkın gösterici bu pankartı taşıdı. 492’si gözaltına alındı.
Gösteriye katılanlarla sohbet etme imkânım oldu. Konuştuklarımdan bazıları pankart tuttuğu için kısa süre sonra gözaltına alındı.
Peki İngiliz hükümetinin “Gösterilere ara verin” demesine rağmen neden toplandılar?
Meydanda tanıştığım, 80’ine merdiven dayamış İrlandalı Edward’a sordum bunu. Edward Bey şık takım elbisesiyle koltuk değneklerinden yardım alarak gelmişti protestoya. Ceketine İrlanda ve Filistin bayraklı rozetler takmıştı.

Tarihe Kanlı Pazar diye geçen Kuzey İrlanda’da 1972’deki katliam sırasında meydandakilerden biriymiş. Şöyle cevapladı sorumu: “O gün meydanda barışçıl gösteri yapan 13 sivil arkadaşımız açılan ateş sonucu öldü. Ama biz ertesi hafta yine aynı meydandaydık. Manchester’daki terör saldırısında 2 kişi yaşamını yitirdi. Ama aynı gün Gazze’de 72 Filistinli öldürüldü. Terör saldırısı dolayısıyla gösterilere ara verin denildiğinde terör kazanmış olur.”
İrlanda çatışmasının içinden gelen biri olarak Filistin konusunda kararlı ve umutlu: “İsrail ve Filistin arasında tıpkı İrlanda’ya iki devletli çözüm getiren Hayırlı Cuma Anlaşması gibi bir barış gelene kadar gösterilere katılmaya devam edeceğim.
Şurası net: Trafalgar Meydanı’nda farklı inançlar, farklı etnik gruplar, farklı milletlerden oluşan bir kalabalık günümüzün en büyük vahşetlerinden birine karşı insaniyet adına bir araya gelmişti.
Aralarında Holokost kurbanlarının çocukları da vardı, Afrika’da yıllarca sömürge olarak yaşadıktan sonra prangalarından kurtulabilmiş ülkelerin vatandaşları da. Farklı inançlardan din görevlileri, en liberal “beyaz” Britanyalılar yine göstericilerin arasındaydı.
Sarah ve Mary 60’lı yaşlarında iki İngiliz arkadaş. İkisi de insan hakları aktivisti. Gazze’deki katliamın bitmesi için tüm dünyanın daha çok sesini çıkarması gerektiğini düşünüyorlar.
Sarah’ya “Pankart taşıyacak mısınız” diye soruyorum. “Tabii ki” diye yanıtlıyor. “Geçen ayki eylemde de taşımıştım, bugün de taşıyacağım.”
Sohbetimizden 15 dakika sonra Sarah’yı konserdeki bir rock star gibi 5 polisin kollarının üzerinde gözaltına alınırken görüyorum.
Hemen yanımda başka bir İrlandalı James ile konuşuyoruz. 30 sene önce üniversitede okurken Ortadoğu turuna çıkmış. Gazzeli bir ailenin yanında kalmış.
“İki nedenden dolayı buradayım. İlki Gazze’deki soykırıma karşı dayanışma için ikincisi demokratik gösteri hakkına sahip çıkmak için” diyor.
James 30 yıl önceki arkadaşlıklarını korumuş, son iki yılda Gazze’deki birçok dostu yaşamını yitirmiş: “O insanları tanıyıp, bölgeyi gezince olan biteni daha iyi anlıyorsunuz. 30 yıl önce Gazze’den ayrılırken Filistin halkı ile hep dayanışma içinde olacağıma dair söz verdim. Bu sözüme hâlâ sahip çıkmak adına buradayım.”
3 LİDER 3 DURUM
GAZZE’NİN GÜRSEL TEKİN’İ
Tony Blair için Hürriyet Daily News’ün haber toplantısında bir arkadaşımız bu yakıştırmayı yaptı.
Doğruya doğru... Yeni barış planında görev üstlenmesi beklenen Blair’in 3. Gazze seferi olacak bu.
1998’de ilk başbakanlık döneminde denedi olmadı. Başbakanlığı sonrasında 8 yıl Batı’nın Ortadoğu özel temsilciliğini yaptı, yine olmadı.
Bu sefer Trump’la bir kez daha deniyor. Bakalım olacak mı?

YAŞAYAN SON THATCHER HAYRANI
HAFTAYA Japonya’nın ilk kadın Başbakanı olarak göreve başlayacak Sanae Takaichi, ülkesinin Demir Leydi’si olacağı sözünü vermiş.
Takaichi dünya siyasetinde Thatcher hayranlığını sürdüren son politikacı olabilir.

Hatta hâlâ Thatcher’ı överek iktidara gelebilen bir politikacı olduğunu öğrenenler mevcut İngiliz siyasetinde taşları yerinden oynatabilir.

BAŞBAKAN ARAYAN ADAM
SON dönemde Filistin konusunda yaptığı çıkışlarla uluslararası düzeyde sempati toplayan Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un çabaları iç siyasette zevahiri kurtarmıyor.
Fransa’nın durumu Avrupa’nın yaşadığı ıstırabın özeti gibi.

Çalkalanan ekonomiyle bir yandan IMF tartışması, bir taraftan göçmen tartışmasının ateşlediği aşırı sağın yükselişi.
Ülkeye başbakan bulunamıyor. Bu gidişle Macron seçimden kaçmak için yakında başbakanlık kriterini “Fransızca biliyorsan yarın gel başla” düzeyine indirebilir.
Paylaş