Paylaş
20 maddelik barış planına göre Gazze’yi 5 yıla kadar yönetecek ekibin başındaki Tony Blair, Filistin Yönetimi Başkan Yardımcısı Hüseyin El Şeyh ile bir araya geldi.
Bu, Blair’in ilk resmi teması olurken yeni dönemin işaretini vermesi açısından da önemli.
Hüseyin El Şeyh, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın halefi olarak görülüyor.

Ramallah doğumlu. 2008’den bu yana El Fetih yönetimi içinde. 2022’den bu yana FKÖ’nün baş müzakerecisi konumunda. Bazı Filistinliler tarafından İsrail’e yakın durmakla suçlanıyor.
Blair, mevcut Filistin yönetiminin Gazze üzerindeki siyasi etkisi sınırlı olmasına rağmen Hamas’sız bir Filistin hedefiyle kartlarını açık oynuyor.
Başlangıçtan itibaren politikasına meşru bir çizgi çekmek, siyasi aktörleri bu çerçevede belirlemek amacında.
Blair’in İsrail cephesinde kendini kanıtlamasına gerek yok. Bugüne kadar Ortadoğu’da attığı her adımda İsrail’in çıkarlarına dokunacak bir tavır almaktan kaçındı.
Ancak anlaşmanın başarılı olması için iki tarafı da ikna edecek bir koordinasyon yürütmek zorunda.
Bunun için de İsrail’in hayır diyemeyeceği, Filistin halkının desteğini taşıyan Arafatvari bir figüre ihtiyacı var.

Çoğu insan hatırlamayabilir. 11 Eylül sonrası Amerikan politikasına koşulsuz destek veren Blair ile Bush’un karşı karşıya geldiği nadir anlardan biri Arafat konusunda yaşanmıştı.
2002 yılında Kanada’daki G8 zirvesi öncesinde Bush yönetimi, Ortadoğu’da barış için “Arafatsız Filistin” formülünü ortaya atmış ve müttefiklerinden destek istemişti.
Blair ise biraz da Arafat ile kişisel ilişkisi dolayısıyla ilk kez Bush’u karşısına alıp, “O, Filistin halkının seçilmiş meşru lideri. Arafat hakkında kim ne derse desin, çok geniş bir mutabakat var” demişti.
Tabii Blair’in bu sözlerinden ziyade Irak savaşında Bush’a verdiği destekle hatırlanması gayet doğal.
Zaten Filistin Yönetimi de tıpkı Hamas gibi Blair ismine başlangıçta sıcak bakmadı. Geçen hafta Filistin Yönetimi’nin Adalet Bakanı Şarhabil el Zaim, Blair’e tepkisini “İngiltere’de çuvalladı. Irak’ta çuvalladı. Şimdi gelip bizi mi koruyacak” sözleriyle dile getirmişti.
Ancak Blair’in Hüseyin El Şeyh ile görüşmesiyle rüzgâr tersine dönmüş görünüyor.
İkilinin görüşmesi sonrasında El Şeyh’ten “Başkan Trump ve Bay Blair’le Gazze’nin yeniden inşası için birlikte çalışmaya hazırız” açıklaması geldi.
Bu açıklama yeni bir başlangıca işaret ediyor. ABD vizesi alamadığı için BM Genel Kurulu’nun açılışına katılamayan Mahmud Abbas’a Trump yönetiminin çok sıcak bakmadığı sır değil.
Trump’ın damadı Jared Kushner tarafından “Mültecilerin lideri” denilerek küçümsenen Abbas için Filistin’in geleceğinde pek rol biçilmiyor.
Ama Blair, Filistinli muteber isimler bulmak zorunda. İsrail mevcut Hamas yöneticilerine bu yolu kapatmış vaziyette. Üstelik Filistin davasının İsrail hapishanelerindeki kanaat önderlerini de serbest bırakmaya yanaşmıyor.
Özetle, Blair’in yeni yüzlere ihtiyacı var. Hüseyin El Şeyh’le başlayan yeni mesaisine de biraz buradan bakmak gerek.
İSRAİL’İN KORKTUĞU MAHKÛM
Filistin ve İsrail’de özgürlüğüne kavuşan rehineler ve mahkûmların sevdikleriyle buluşma anı muhtemelen ateşkes sonrasındaki en güzel görüntüydü.
Ama bu anlaşmaya dahil edilip özgürlüğüne kavuşamayanlar da var. Onlardan biri 2002 yılından bu yana İsrail’de mahkûm durumunda olan Mervan Bergusi.
Filistin davasının önemli isimlerinden Bergusi, iki devletli çözümün en çetin savunucularından biri. 2. İntifada’nın önde gelen figürleri arasındaydı.
Tartışmalı bir şekilde yargılandığı bir davada 5 kişinin ölümünden sorumlu tutuluyor. 23 yıldır cezaevinde. Buna rağmen anketlere göre Filistinlilerin gözünde hâlâ en muteber isim. Kimilerine göre Filistin’in Mandela’sı... Pek çok Filistinli bugün seçim olsa Bergusi’yi lider olarak görmek istediğini söylüyor.
Bölünmüş Filistin’in birleştirici güçlerinden biri olarak görülüyor. Hamas da Fetih de Bergusi’ye saygı duyuyor.
7 Ekim 2023’ten bu yana tecritte tutuluyor. Ailesi sistematik biçimde işkence gördüğünü söylüyor. En son ağustos ayında İsrailli aşırı sağcı bakan Ben Gvir, hücresine dalıp kendisini tehdit edince gündeme gelmişti.
Bergusi, Hamas’ın salınmasını talep ettiği siyasi mahkûmlar listesinin başında yer alıyordu. İsrail’in kabul etmediği birkaç isimden biri oldu.
Oğlu, Arab Bergusi’nin BBC ve TRT World’deki söyleşilerini izledim. Babasını ve Filistin davasını dünyaya etkili bir şekilde anlatıyor. Bundan sonra adını daha sık duyacağımızı düşünüyorum.

BURADAKİ HERKES KÖLEYMİŞ!
Aslında bu konuyu İlber Hoca’ya bırakmak en mantıklısı olur ama Batı basınında ara sıra öyle yazılar çıkıyor ki benim gibi azıcık hevesli, sıradan tarih okuruna bile “yok artık” dedirtebiliyor.
Hafta sonu ünlü Amerikan gazetesi Wall Street Journal’da neredeyse tam sayfa bir kitap yazısı vardı.
İngiliz tarihçi-gazeteci Justin Marozzi bir kitap yazmış. Adı “Esirler ve yoldaşlar: İslam Dünyasında Kölelik ve Köle Ticareti Tarihi” (Captives and Companions: A History of Slavery and the Slave Trade in the Islamic World).
Kitabı henüz okumadım. Ama kritiği kaleme alan yazar, yere göğe sığdıramamış.
Osmanlı dönemi pratiğini de inceleyen kitap için “İslam dünyasının içinde ve dışında köleliğe dair görüşleri değiştirecek muazzam bir revizyonist eser” demiş.
Kitap kendi dilinden başka literatür takip etmeyen yazarlar için revizyonist görünebilir ancak Osmanlı döneminde kölelik sanırım son 30-35 yılın en gözde çalışma konularından biri. Üstelik bu hem akademik hem popüler tarih çalışmaları açısından geçerli.
Tabii ki okumadığım kitabı eleştirecek değilim. Ama gazete muhtemelen kitaptan alıntıladığı 3. Selim’in Cülus töreni tablosunu kullanıp şöyle bir resim altı yazmış: “Tahta yaklaşanlar hariç, burada herkes köledir.”
Belli ki birileri kapıkulu, tebaa, esaret gibi kavramların hepsini karıştırmış ya da daha kötüsü hiç ilgilenmemiş!

BİR NESLİN HAVALI DOSTU:
İnternetin ülkemizde kamuya mal olmadığı dönemin çocukları iki popüler kültür kaynağından beslenirdi: Blue Jean dergisi ve MTV.
Benim kuşağım 90’larda tanıdı MTV’yi. Özel kanallarla birlikte televizyonlarımıza girmişti. Guns N’ Roses, Metallica, Nirvana... Arayıp da bulamadığımız bütün müzik grupları ayağımıza gelmişti.
Tabii şimdiki gibi tek tuşa basıp izleyemiyordun. Sevdiğin şarkıyı denk getirmen için epeyi bir beklemek gerekiyordu.
Birçok şey gibi MTV de zamana yenik düştü. Video klip televizyonculuğu, streaming dünyasına teslim oldu.
Amerikalı Paramount şirketi, MTV’nin Avrupa yayınlarını sonlandırma kararı almış.
Güle güle MTV. Güle güle pek de masum gözükmeyen hard rock çocukluğumuz...

Paylaş