Yediğin et mi ödediğin hesap mı statünü belirliyor

Et tuzlama hareketi ile dünyaca ünlü bir figür haline gelen kasap Nusret’in Londra’daki restoranı hesapların kabarıklığı nedeniyle İngiliz gazetelerin manşetlerinden inmiyor. 4 kişilik yemeğe 465 bin lira ödeyen misafirlerinin ardından Nusret bu kez Vietnam’ın kamu güvenliğinden sorumlu Komünist Partili Bakanı’na 20 bin liralık altın kaplama et yedirmesi ile gündemde.

Haberin Devamı

Yediğin et mi ödediğin hesap mı statünü belirliyor

‘Hamama giren terler...’ demişler. Madem bu kadar pahalı, neden ısrarla gidiyorlar? Hesabın görselini paylaşmak da neyin nesi? Sosyal medyanın yükselişiyle şahlanan ‘görgüsüzlük’ ile imtihanımızı Dr. Serap Duygulu’ya sordum.

Yediğin et mi ödediğin hesap mı statünü belirliyor

Bir başka müşterinin paylaştığı hesapta en pahalı et 630 Sterlin (8 bin 250 TL) ile bir porsiyon ‘giant tomahawk’ yani kemikli dana pirzola oldu.

HESAP KRİZ ÇIKARTTI

AÇILDIĞI günden bu yana Leonardo DiCaprio, David ve Victoria Beckham, Wayne Rooney gibi birçok ünlüyü ağırlayan Nusret’in bu sefer konuğu Vietnam’ın Komünist Partili Bakanı To Lam’di. Nusret’in Vietnamlı bakana kendi elleriyle 1450 Sterlin (yaklaşık 19 bin TL) değerindeki altın kaplama biftek yedirdiği o anlar, milyonlarca insanın ekonomik olarak zor günler geçirdiği ülkede tepki çekti.

Haberin Devamı

BEĞENİLMEK İÇİN YAPAMAYACAĞIMIZ İŞ YOK

UZMAN psikolog, Dr. Serap Duygulu Amerikalı psikolog Maslow’un 1943’te yayımladığı ve bir insanın en önemli 5 ihtiyacını tanımladığı ‘ihtiyaçlar hiyerarşisi’ne gönderme yaparak, “İlk sırada fiziksel (nefes alma, besin, yemek, su, uyku vs.) ikinci sırada yaşamsal (iş, kaynak, ahlak, aile, sağlık vs.) ihtiyaçlar var. Hemen arkasından ait olma, kabul görme gelir. Anlayacağınız bizler varlığımızı, sahip olduğumuz gücü birtakım simgesel durumlar ile insanlara ispat etme, kabul ettirme ihtiyacı içindeyiz. Bunun arkasında ise onaylanma, kabul görme güdüsü var. Bunu var olan sanatınız, eğitiminiz ya da herhangi bir kazanımınız yani hali hazırda elinizdeki statünüz ile yapabileceğiniz gibi girmek-ulaşmak istediğiniz, hedeflediğiniz bir statüye ait simgesel şeylerle de yapabilirsiniz. Örnek vereyim: marka giyinmek... Marka kıyafetler giyerek, ‘Pahalı kıyafetler alabilecek güçteyim’, ‘Ben bu kategorideyim, beni öyle değerlendirin’ diyorsunuz topluma. Ezcümle: o kadar pahalı olduğunu bile bile yine de bu restorana gitmek, menüdeki en pahalı yemeği ısmarlamak, ne hesap geleceğini bildiğiniz halde pek de önemsemiyormuş gibi davranmak, üstüne bir de hesabı sosyal medyada paylaşmak görgüsüzlük olduğu kadar, ‘Ben de zenginler topluluğuna aitim’, ‘Sizden farklıyım’ demenin yolu-topluluktan onay, beğeni, alkış alma çabasıdır. Yani yediğimiz yemek, bulunduğumuz ortamdan keyif almak yerine başkalarından beğeni almak, güçlü olduğumuzu göstermek için yapmayacağımız iş yok” diyor.

Haberin Devamı

HAZ ALMA DÜRTÜSÜ

Bu şaşalı gösterişi yapan zaten zengin ise o zaman nasıl bakmak lazım? Anneannemin çok sevdiğim bir sözü var: “... yiyen kaşığını yanında taşır!” Demek parası var ki o kadar para vereceğini bile bile gidiyor. Benim aklım almıyor, ‘O paraya neler yapılırdı?’ diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Dr. Duygulu, “Senin, benim gibi ekonomik kaygılar güden kişilerin basitçe anlayacağı bir durum değil bu” diyor ve şöyle özetliyor: “Maddi anlamda her şeye sahip olan, bizim alamayacağımız şeylerin onun elinin uzandığı yerde olan insanlara bir bak! Bu insanlar genellikle ekstrem sporlara meraklıdır. Bu kadar zengin insanlar neden riskli sporlar yaparlar ki? Çünkü hazza, heyecana ihtiyaç duyarlar. Altın kaplı bir biftek... Hayatta kaç kez görülebilecek, tadına bakılabilecek bir şey? İşte tam da bu noktada kişi gücünün her şeye yetmesinin dışında hayatın monotonluğundan çıkmaya, heyecana, farklılığa ihtiyaç duyar. ‘Gücüm ve bütçem var, yapabiliyorsam neden yapmayayım?’ der. Görgüsüzlük denilen ve senin ‘Asla para vermezdim’ dediğin durumlara bir de bu açıdan bakmak lazım.”

Haberin Devamı

Yediğin et mi ödediğin hesap mı statünü belirliyor

GÜNÜMÜZDE İNSAN DAHİL HER ŞEY SATIN ALINABİLİR

GELELİM hem bu durumda hem de genel anlamda sosyal medyanın davranışlarımıza etkisine. Sosyal medyanın daha geniş kitlelerden onay alma aracı olduğunu belirten Dr. Duygulu, “Sadece bir tuşa basarak nerede-ne zaman-ne yaptığınızı duyurabilirsiniz. Ve hatta olmadığınız bir konumu dahi oradaymışsınız gibi ekleyebilir, filtre koyup kendinizi olmadığınız gibi gösterebilirsiniz. Günümüzde artık ‘sunum’ kültürü diye bir gerçek var. Her şey sunulabilir, tüketilebilir, alınabilir. İnsan da buna dahil! Cenazesinin başında ya da sedyede ölmüş yakınının başında fotoğraf çektiren insanlar görüyoruz. Kişi mağduriyetini sunuyor, karşılığında ise şefkat duygusu satın alıyor. Sosyal medya ile duygularımızı; ölümü, yaşamı, doğumu, bütün değerleri tüketilebilir, sunulabilir hale getirdik. Bunun yanında da satılabilir ve satın alabilir olduk. Geriye bakıp ‘Ah çocukluğumuz’, ‘Nerede o bayramlar, komşuluklar...’ diyoruz ya... Artık o günlere dönüş yok...” diyor.

Haberin Devamı

DUYGUSAL EVRİM

Doğru. Ne yiyip içtiğimizi eskiden kimseler bilmezdi mesela. Artık aramızda alamayanlar olduğunu düşünmeden yemek de yemeğin hesabını da paylaşıyoruz rahatlıkla. Duygusal evrim yaşadığımızı, değerlerin farklılaştığını, bundan 10-20 sene tablonun bambaşka olacağını belirten Dr. Duygulu örneklendiriyor: “Benim zamanımda odaya bir büyük geldiğinde ayağa kalkardık. Şimdi bu benim çocuğum için anlamsız. Zaman değişiyor, biz dönüşüyoruz. Facebook değil Metaverse var şimdi. Yani artık bir bedene dahi ihtiyacınız yok. Avatarınız var. Yapay zekânın hayatımıza böylesi yer ettiği günümüzde eskiye geri dönüş de mümkün değil. Yeni yaşam dizaynımız bu olacak.”

 

Yazarın Tüm Yazıları