Maarif (Milli Eğitim) davamız

Maarif kelimesi ‘bilmek-tanımak’ manasına geliyor, lakin bu bilmenin temelinde irfan vardır; yani kültürel bir bilgelik söz konusudur. Bu durumda kişi kendini tanıyarak, bilerek işe koyulur.

Haberin Devamı

Osmanlı’nın son dönemlerinde maarifimizi yitirdik. Kendini ve değerlerini inkâr edici bir Batılılaşma hastalığına tutulduk. Bu durumun tipik örneği; ‘Orta Çağ karanlığı’ deyişidir.

Doğru Batı, Orta Çağ karanlığını yaşadı. Kilisenin baskı ve zulümleri altında inim inim inledi. Bu dönemde Batı’da insanın değeri yoktu. Kendi değeri olmayanın değerleri olamazdı, nitekim olmadı; hele kadının adı bile yoktu, adeta eşya konumundaydı.

Batılı, kilise zulmüne baş kaldırarak, Reformu ve Rönesans’ı icra ederek kendilerine göre aydınlanma çağını yakaladı. Batılı’ya gerçekleri gösteren, başta Endülüs’tekiler olmak üzere İslam dünyasında hemen her konuda yazılmış ilmi eserlerdir.

Zira Orta Çağ, Müslümanlar için altın çağdır. İslamiyet’in nuru bu zamanda parlamış, asr-ı saadet ve onu takip eden ışıltılı yıllar bu dönemde yaşanmıştır. Bugünkü modern ilimlerin temeli o zamanki Müslüman alimler tarafından atılmıştır.

Haberin Devamı

Batılı, dünyanın yuvarlak oluşundan bile habersizdi, dünyayı düz zannediyorlardı.

Batı’yı karanlığa gömen, insan eliyle yazılmış ‘uydurma’ İncillerden güç aldığını ileri süren Papa ve onun ruhban ordusuydu. Batılı, işte bu kiliseye karşı ayaklandı ve uydurma dini hayatından çıkardı.

İçimizdeki Batı taklitçileri, Hıristiyanlık ve Papalık yerine Müslümanlığı ve Hilafeti koyarak bunları safdışı etmekle aydınlanacağımızı ve kalkınacağımızı vehmettiler.

Güçlendikçe de bu durumu millete dayattılar. Artık bizim okul müfredatlarımızda da Orta Çağ karanlıktı; bizi, mensubu olduğumuz İslamiyet geri bırakmıştı!

Hakikati ceket astarımızın içinde unuttuğumuz ve sözde gerçeği aradığımız Osmanlı’nın son dönemlerinde imparatorluğun muhtelif beldelerinde yabancı ülkelerin okulları açılmaya başlandı.

Tıpkı FETÖ’nün dershanelerinde ve okullarında yaptığı gibi; içimizdeki ışıltılı beyinleri devşirdiler. Bürokratlarımız (asker ve sivil) gibi gençlerimiz de İngiltere taraftarı, Fransa taraftarı, Almanya taraftarı şeklinde bölünmüşlerdi.

Bunlar kendilerine ‘Jön Türkler’ diyorlardı; Padişah Abdülhamid’i tahtından indirmenin sevincini, İngiliz sefirinin arabasındaki atları söküp onların yerine kendileri koşulup, Sirkeci’den Tepebaşı’na kadar çekip götürmekle yaşamışlardı!

Haberin Devamı

Bugün de aynı zihniyetin devşirmeleri, aynı yabancı devletlerin kapılarına gidip ‘sahipsiz’ kaldıklarından şikâyet ediyorlar! Şu halde; işe maarifle yani evvel emirde kendimizi tanımakla, bilmekle ve akabinde unuttuklarımızı, kaybettiklerimizi arayıp bulmakla ve bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmakla başlamalıyız.

NOT: Bu mühim konuyu yazmaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları