Paylaş
Resmen ve alenen millete ve yöneticilerine deli gömleği giydiriliyor!
Genç kuşaklar hatırlamazlar ama o netameli günler milletimizin hafızasından silinmemelidir.
Bu ülkede milletin seçtiği iktidarı alaşağı edip, başbakanı ve iki bakanı asıp diğer bakanları ve bütün milletvekillerini kodese tıkadılar. İşledikleri bu cinayete ‘bayram’ adını verdiler: ‘Hürriyet ve anayasa bayramı’! Ve bu uğursuz günü bu milletin evlatlarına bayram diye kutlattılar.
Yetmedi cumhurbaşkanlığı makamını vesayete peki diyecek askerlere adeta peşkeş çektiler. Sandıktan çıkmış siyasi partilerin göstermek istedikleri askerleri, aday bile kabul etmediler.
Bu yüzden cumhurbaşkanlığı seçimi hep sıkıntılı olmuş, siyasi partilerle askerler arasında sürekli gerilim konusu olmuştur. Askerlerin, bir sivili o makama layık görmediklerinden olacak ki cumhurbaşkanlığına adaylığı söz konusu olan Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, askerler tarafından çağrılıp ölümle tehdit edildi. O da yurtdışına kaçarak canını zor kurtarmıştı.
Vesayet kafası millete ve milletin seçtiklerine güvenmiyordu; belirli makamlara (cumhurbaşkanlığı gibi) kendi istedikleri askerler, sivillere dayatılarak seçtiriliyordu. Ve bütün kepazeliklerin adına ‘demokrasi’ deniyor ve millete bunun bayramı yaptırılıyordu.
Millet ya delirecek ya da otuz iki dişini sıkarak sabırla gerçek demokrasi şafağının sökmesini bekleyecekti. Güvenmedikleri bu millet yapılan her seçimde sandığın hakkını verdi, her seferinde yeterli çoğunlukla seçimlere iştirak etti.
Vesayet kafası o denli şirazesinden çıkmıştı ki darbe yapmakla yetinmiyor, darbeden sonra da milleti kendilerinin kurup başına askerleri geçirdikleri partiye oy vermesi için zorluyorlardı.
Millet her seferinde onların (vesayet odaklarının) dediklerinin tersini yaptı ve onların istemedikleri partileri iktidara taşıdı. Ama gelin görün ki mahut odaklar, hiçbir zaman o iktidarları muktedir kılmadı.
Hep ‘topal ördek’ oldular; vesayet döneminde altı kere gidip yedi kere gelmekle ünlenen ve en uzun başbakanlık yapan Süleyman Demirel ve ondan sonrakilerin hepsi ‘Senin de sonun Menderes gibi olur’ şeklinde tehdit edildiler, ediliyorlar!
Düşünün Menderes’i yargılayan yargıç (Salim Başol), Uğur Mumcu’ya verdiği mülakatta o vakitte öğrendiği bir olayın içini çok acıttığını (kin, nefret ve gaddarlık dolu o iç artık nasıl acımışsa) söyler. Örtülü ödenek davası görülürken, o günkü Milli İstihbarat Teşkilatı’nın maaşlarının ABD tarafından ödenmekte olduğunu öğrenir!
Daha sonraki yıllarda başbakanlık yapacak olan Bülent Ecevit de Özel Harekât’ın maaşlarının CIA tarafından ödenmekte olduğunu öğrenir!
Sayın Erdoğan, böyle bir ülkeyi o günlerden alarak bugünlere taşıdı; beğenin beğenmeyin ama ‘uydu’ bir ülkeyi bağımsız yaptığını hiç kimse inkâr edemez.
Bu durum birilerinin hoşuna gitmeyebilir ama milletin hoşuna gidiyor ki Sayın Erdoğan’ı çeyrek asırdır o makamda tutuyor.
Paylaş