Kandırılmayı sevmek!

Anlaşılmayan, tuhaf bir yanımız var: İster kendimiz isterse başkaları tarafından olsun, kandırılmayı çok seviyoruz.

Haberin Devamı

Bu denli absürt halimizi yasalarımıza ve hatta anayasalarımıza bile yansıttık ve ‘tarafsız cumhurbaşkanı’ diye bir sıfat uydurduk. Bu yalana kendimiz inandığımız gibi, başkalarının da inanmasını salık verdik.

Malum, ilk üç cumhurbaşkanı partiliydi (Atatürk, İnönü, Bayar). İlk ikisi CHP’li, Bayar ise DP’liydi. 1950 yılına kadar zaten tek parti vardı; CHP’nin il başkanları hem belediye başkanı ve hem de valilik görevlerini yürütürdü derseniz, Celal Bayar’ın partili cumhurbaşkanlığına ne diyeceksiniz?

Zira Celal Bayar döneminde demokrasiyi, çokpartili hayatı yaşadık. Cumhurbaşkanının partisinin il başkanları, önceki dönemlerdeki gibi valilik ve belediye başkanlığı görevlerini de sürdürmezdi.

Sözde partisiz cumhurbaşkanlığı, bize 1961 anayasası ile getirildi. O anayasa, daha birçok tuhaflığı da getirmişti. Getirilenler dikkatle incelendiğinde, bunların her birisinin hükümetin elini kolunu bağlamak, onu iş yapamaz, işlevsiz kılmak için yapıldığını görürüz.

Haberin Devamı

Bunun da temelinde, millete ve milletin seçip işbaşına getirdiklerine güvensizlik yatmaktadır. Mesela ucube bir senato ihdas ettiler; bu TBMM’den çıkarılacak kanunları tekrar görüşüp kabul ya da ret edecekti.

Senato üyeleri arasında, yaşadıkları müddetçe senatörlük yapacak eski Milli Birlik Komitesi üyeleri ‘temelli senatörler’, cumhurbaşkanının kontenjanından atanan senatörler ve eski cumhurbaşkanları tabii üye olarak yer alacaktı.

Yalnızca Celal Bayar “Ben ömrümce demokrasi için mücadele ettim, demokrasilerde tabii senatörlük yoktur” diyerek, teklifi reddetmişti.

12 Eylül darbesinden sonra hazırlanan 1982 Anayasası’nda Cumhuriyet Senatosu’na yer verilmedi ve böylece tabii senatörlük kaldırılmış oldu.

 Eski cumhurbaşkanları, sorumsuz oldukları halde, kısmen yetkiliydiler. (60 Anayasası’na göre daha sembolik, 82 Anayasası’na göre ise çok daha yetkili ve lakin her ikisinde de herhangi bir sorumlulukları yoktu)

Anayasaya partisiz cumhurbaşkanı diye yazmışız lakin uygulamada bu durumun tam tersini yaşadık. Cumhurbaşkanları partisiz olacak idiyse, seçimlerinde neden sürekli kriz yaşandı? Her siyasi parti, neden kendi adayında ısrar etti?

Haberin Devamı

Dikkat ediniz: Atatürk, sağlığında orduyu hep politikanın dışında tuttu. Çünkü o, ordunun politikaya karıştığında ne denli yıkımlara neden olduğunu bizzat yaşayıp görmüştü. (Bu yüzden imparatorluğumuz yıkıldı)

“Politika yapmak isteyen üniformasını çıkarıp öyle gelsin” dedi.

Ama İnönü tam tersini yaptı; askeri ve sivil bürokrasiyi A’dan Z’ye kadar partili yaptı ve ABD ile yaptığı anlaşmalarla vesayeti egemen kıldı.

Dolayısıyla darbe ile ya da baskıyla başa geçen asker-sivil her cumhurbaşkanı, CHP’nin borusunu öttürdü ve karşıt gördükleri merkez sağ iktidarlara kan kusturdular.

Halkın yüzde 52 iki oyu ile tek başına iktidar(!) olan Süleyman Demirel, TRT’ye genel müdür atayabilmek için akla karayı seçerdi.

Haberin Devamı

Eski sistemde partisiz olur diye Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı Cumhurbaşkanı seçtik; en koyu partici o çıktı!

Beş yıl müddetle oturduğu o koltukta, iktidardaki AK Parti’nin tek bir icraatına olumlu bakmadı, hükümetten gelen tek bir kararnameyi imzalamadı. Bu mudur tarafsızlık? Tarafsız cumhurbaşkanlığı, ülkenin önünü tıkamak ve hükümetleri iş yapamaz kılmak mıdır?

Neden kendimizi kandırıyoruz?

Bakınız, şimdi partili cumhurbaşkanı var; halkın verdiği yetkiyi kullanıyor ve kullanmakta olduğu bu yetkiden de sorumlu.

Hem halka karşı sorumlu, hem de kanunlara karşı sorumlu.

Bir şeyin olduğu gibi kabul edilmesi ve adının konması neden birilerini rahatsız ediyor?

Haberin Devamı

Karanlıkta göz kırpmayı ve kandırılmayı ne çok seviyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları