Fuat Bol

Niyet bozuk olunca

20 Kasım 2023
61 Anayasası da 82 Anayasası da darbe anayasalarıdır; Anayasa Mahkemesi de bu darbe anayasalarının ürünüdür.

Zira, 1960 İhtilali’nden önce Türkiyemizde böyle bir kurum yoktu.

Bütün dünya demokrasilerindeki anayasalar, halkın diliyle yazılmış olup devleti sınırlarlar. Baskıcı ve vesayetçi sistemlerde ise, devletin diliyle yazılmış olup, halka dayatır ve onun hak ve özgürlüklerini kısıtlarlar.

Bu durumun tipik örneği Türkiye’mizdir. Zira mahut anayasalardan yürürlüğe girdikleri günden beri çekmekteyiz. Onca maddelerini değiştirmemize rağmen arzu ettiğimiz demokratik bir anayasaya kavuşamadık. Bunun da yegâne sebebi, anayasalar yazılırken niyetin bozuk olmasıdır.

Diğer bir ifade ile her iki anayasa da darbe ürünüdür ve ruhları bozuktur.

Şu andaki yüksek yargının kendi aralarındaki kavga da mahut 82 Anayasası’nın devlet diliyle yazılmış olmasından kaynaklanıyor. Öylesine muğlak maddeler var ki; herkes kendisine göre yorumlayabiliyor ve birbirlerine zıt hükümler çıkarabiliyor.
Ve sonuçta herkes yine bu anayasaya göre haklı çıkabiliyor.

Bakınız; A. Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı süresi bittiğinde görevi TBMM Başkanı’na devretmesi gerekirdi, devretmediği gibi altı ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevine devam etti. Dedik ya darbe anayasası, isteyen istediği şekilde yorumlayıp hüküm çıkarabiliyor.

Bugün de Anayasa Mahkemesi, bir milletvekili hakkında verdiği ‘hak ihlali’ kararıyla Yargıtay’la karşı karşıya geldi. Anayasa’daki maddelerin muğlaklığı yüzünden birinin ak dediğine, diğeri kara diyor.

Yazının Devamını Oku

Men Dakka Dukka

18 Kasım 2023
Kılıçdaroğlu, on yıl önce; gizli ve aleni destekçileriyle birlikte Genel Başkanları Deniz Baykal’ın kapısını çalmıştı, bugün de Özgür Özel, aynı şekilde Kılıçdaroğlu’nun kapısını çaldı ve onu liderlikten kapı dışarı etti. Ne diyelim; etme bulma dünyası.

İbret alınsa tarih tekerrür etmeyecek, lakin siyaset denilen sahnede hiç kimsenin ibret alacağı yoktur ve bu yüzden tarihi tekrarları hep yaşarız.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına adeta bir kâbus gibi çökmüştü. Parti genel başkanlığına gelişini kaset, yalan ve ihanetle sağlamış, nevi şahsına münhasır karanlık bir kişilikti.

Öyle ki, cumhurbaşkanı adayı olarak gittiği yabancı ülkelerde, kimlerle neleri konuştuğunu, partideki en yakın arkadaşları bile bilmiyordu. Yurtiçinde yaptığı gizli pazarlıkları da ne partili arkadaşları ve ne de ittifak yaptığı ortakları biliyordu.

Gün ağarıp gece yediği haltlar ortaya çıkınca da “İki kişi arasında imzalanan metin o iki kişinin namusuna emanet edilmiştir. Benim bu konuda açıklama yapmam uygun olmaz” diyerek sıyrılmaya çalışmıştı.

Kılıçdaroğlu, gelip geçen tüm CHP genel başkanları arasında CHP’yi çığırından çıkaran yegâne kişi olmuştur.

Onu siyasete kazandıran ve partinin en üst makamlarına getiren Deniz Baykal’dı. O ise, Baykal’ın yüzüne karşı yalan söyleyerek (aday olmayacağım) ve ihanet ederek cibilliyetini gösterdi.

Kendisi ‘seçim yenilgi şampiyonu’ olarak tarihi rekoru elinde bulunduruyor.

Kendisine sağlanan ikbali, o da en yakını bildiği

Yazının Devamını Oku

Tarih çarptırılmamalı

15 Kasım 2023
En büyük eksikliklerimizden bir tanesi de yakın tarihimizi bilmememizdir.

Özendiğimiz ama nelerine özenmemiz gerektiğini bilmediğimiz Batılılar, ne kadar aleyhlerinde de olsa tarihlerini doğru yansıtıyorlar. Tarih, bir bakıma ibret almak için okunur; yalan ve yanlış yazılan tarihten ibret alınamayacağına göre, okutulan tarihle akıntıya kürek çekiyoruz.

Kimi aklıevveller, Filistin konusunda Sultan Abdülhamit’e iftira atarak mahut toprakları Yahudilere sattığını ileri sürüyor. Halbuki Sultan Abdülhamit Han Filistin topraklarını vermediği için tahtından indirilmiş mazlum ve mağdur bir padişahtır.

Devlet-i Aliyye (Osmanlı Devleti) borç içinde kıvranırken, Yahudi ileri gelenleri, bu borçları Filistin topraklarının karşılığında kapatabileceklerini söylüyorlar. Sultan, “Şehit kanıyla alınan toprakların bedelinin olamayacağını ve asla satılamayacağını” söyleyip gelenleri kovar.

Siyonist Yahudiler boş durmazlar, Avrupa’nın çeşitli merkezlerinde konferans üzerine konferanslar düzenlerler. Bu konferansların amacı dünyanın muhtelif yerlerinde bulunan Yahudilerin Filistin’e göçlerini sağlamaktır.

Avrupalılar gerçekte Yahudiler’den nefret ederler ve onları, Peygamberlerini öldüren (Hıristiyan inancına göre) lanetli kavim addederlerdi. Avrupalılar, Yahudiler’den kurtulmak için, Siyonistlerin bu projesini desteklediler.

Hitler Almanya’sı ise, Yahudi cadı avına çıkarak bu projeyi destekleyen en önemli ülke oldu.

O topraklar bize ait iken, bir kısım Filistinli’nin sahip oldukları toprağı satamasınlar diye, Sultan Abdülhamit Han ne yaptı biliyor musunuz? Tehlikeyi sezdi ve önlemini aldı; baştan başa tüm Filistin topraklarını satın alarak ‘Memalik-i Şahane’ye tapuladı. Böylece hiç kimse, bir karış toprak satamadı.

Sultan’ı tahtından indirip sürgüne gönderdiler; iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki sergerdeleri (kötülük önderleri) bütün bir ülkeyle birlikte, Padişah’ın şahsi mülkünü de peşkeş çektiler.

Yazının Devamını Oku

Dünyanın dibine dinamit konuyor

13 Kasım 2023
Dünyanın jandarması geçinen ABD, açtığı her cephede yenildikçe çılgına dönüyor.

‘İkiz Kuleler’in vurulma tiyatrosundan sonra, dünya ülkelerine seslenen ABD Başkanı George W. Bush, şu talihsiz cümleyi sarfetmişti: “Ya ABD ile birliktesiniz ya da ABD’nin karşısındasınız!

ABD girdiği her ülkede, her çeşit rezilliği sergilemesine rağmen başarısız olmuş, bu ülkelerden adeta kovularak çıkmak zorunda kalmıştır. Zira girişleri de çıkışları da fillerin züccaciye dükkânına giriş ve çıkışları gibi olmuştur.

Afganistan’ın, Irak’ın, Suriye’nin halleri ortada.

Bush ya ABD ile birliktesiniz derken, eşit bir ortaklıktan veya yan yana bir silah arkadaşlığından bahsetmiyor, ‘Ya benim emrimin altına girersiniz’ diyor.

‘Ya da düşmanımız olarak karşımızda yer alırsınız’ diyor.

Düşman bellediği Çin’i, Rusya’yı, İran’ı ve emrine girmeyen müttefiki olan Türkiye’yi kuşatıyor. NATO ile kuşatıyor, ülkelerin komşularıyla kuşatıyor, ülkelere açtığı vesayet savaşlarıyla (terör örgütlerini başlarına bela ederek) kuşatıyor, ekonomik yaptırımlarla kuşatıyor.

Ve adeta bu ülkeleri kıskaca almak istiyor.

Rusya’nın dibine NATO’yu sokuyor, İran’ın ve Türkiye’nin etrafını ABD askeri üsleri ile çevreliyor. Yetmiyor, İsrail bahanesiyle uçak gemilerini Doğu Akdeniz’de konuşlandırıyor.

Yazının Devamını Oku

Erdoğan gerçekleri haykırıyor lakin

11 Kasım 2023
SAYIN Erdoğan alışageldiğimiz siyasetçilere benzemiyor. Malum, siyasetçilerin lügatinde ‘hayır’ sözcüğü yoktur ve asla dört köşe söz söylemezler.

Diğer bir ifade ile asla kitabın ortasından konuşmazlar. Söylenmesini gerekeni de söyler gibi, söylenmemesi gerekeni de söylemez gibi yaparlar.

Kısaca, siyasetçiler, sözü eğip bükerler, çoğu kez ne dedikleri anlaşılmaz. Siyasetçinin ve her kesimden insanın en tehlikelisi münafık olandır; o da yuvarlak konuşur, onun da söylediklerinden herkes istediğini anlar veya anladığını zanneder!

Erdoğan öyle değil, onun kalbinde ve zihninde ne varsa dilindedir. Düşündüğü ve inandığı gibi konuşur ve asla sözü eveleyip gevelemez. Kalbinin ve zihninin berraklığı diline yansımıştır.

İşte bütün dünyanın karşısında titrediği ve karşısında el pençe durduğu İsrail Cumhurbaşkanı’na ‘One minute’ ihtarı çekerek; ‘Sesinin bu kadar yüksek çıkması bir suçluluk psikolojisinin gereğidir. Öldürmeye gelince siz öldürmesini çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl vurduğunuzu, nasıl öldürdüğünüzü çok iyi biliyorum. Tankın üzerine çıkıp, Filistin topraklarına girdiğinde, apayrı bir mutluluk duyan başbakanlarınızın olduğunu biliyorum...’ zalimin yüzüne karşı zulmünü haykıran Erdoğan’dan başka kimse var mı?

O gün de yoktu, zulmün ayyuka çıktığı bugün de yok.

Hemen herkesin dilsiz şeytan kesildiği bugün de İsrail zulmünü dillendiren ve haykıran yegâne devlet başkanı Sayın Erdoğan’dır. İslam ve Arap ülkelerinin üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi alayı suspustur. Ve hatta birçoğu İsrail’e yardım etmektedir.

Başta ABD olmak üzere batılı ülkeler ise, vaktiyle Yahudilere yaptıkları vahşetin, sözde günahını çıkarmak için tekmili birden İsrail’in zulmünü alkışlıyorlar.

Sayın

Yazının Devamını Oku

Akdeniz’deki uçak gemileri

8 Kasım 2023
Dünyayı, ABD ve dolayısıyla ABD’nin başkanı Biden mı yönetiyor zannediyorsunuz?

Malum Biden kendini yönetmekten aciz; böyle birinin eline koca dünya bırakılır mı?

Ve yine malum; ABD finans, silah ve petrol şirketleri cumhuriyetidir. Ana ekseni bu şirketlerden oluşan ve bunların uzantılarıyla yüzlerce-binlerce şirketin cirit attığı federal bir cumhuriyettir ABD.

ABD derin devletini, bu şirketlerin sahipleri (yüzde 99’u Yahudi ya da Evangelist) yönetir. Görüntüde olan ABD yöneticileri, mahut şirket sahiplerinin piyonlarıdır. Piyonlar, sahiplerinin arzuları istikametinde dünyayı taksim ederler ve istedikleri şekilde yönetirler.

Bunların silah stokları fazlalaşınca, ‘Savaş çıkartın!’ derler, piyonlar da derhal bu emre amade olurlar.

ABD derin devleti, kendilerini dinlemeyip tek başına hareket etmek isteyen Trump’ı bu yüzden yedi. Hatırlayın; Trump, ‘ABD askerinin Suriye’de ne işi var?’ deyip geri çekmek istemişti.

ABD, Suriye’den çekilirse, onca devlete ve örgüte silah satışı nasıl gerçekleşecekti?

İsrail-HAMAS savaşa tutuşturuldu, bölgeye silah yağıyor; dosta da düşmana da silahları ABD firmaları veriyor. İsterse almasınlar; hem ülkelerin ve hem de örgütlerin elleri mahkûm.

Ukrayna yetmedi yeni cepheler açılması arzu edildi, açıldı.

Yazının Devamını Oku

Osmanlı ile Cumhuriyet

6 Kasım 2023
MALUM, Cumhuriyet, yıkılan Osmanlı Devleti’nin küllerinden doğdu. Cumhuriyeti kuran kadrolar, Osmanlı Devleti’nin ordusunda görev yapan subaylardı. Yani bu Cumhuriyeti savunanlar, savundukları rejimi Osmanlı paşalarına borçludurlar.

Bir kısım aklı evvellerimiz, Cumhuriyet’i ve onu kuran kadroları göğe çıkarırken Osmanlıyı inkâr edip, yerin dibine batırmayı marifet biliyor. Bunlara en güzel cevabı, MHP Grup Toplantısı’nda Sayın Bahçeli verdi: ‘Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu’nun ötesi, ötekisi, reddiyesi, karşı cephesi, anti-tezi değil, tamı tamamına aynı kaynaktan beslenip birbirini tamamlayan iki Türk devletidir... Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu’nun arasına çomak sokmak, duvar örmek, bariyer dikmek için fırsat kollayanlar, unutmayınız ki, içimize yuvalanmış gavur tortularıdır.’

Devlet Bey kitabın ortasından konuşmasını, şu tarihi mesajlarla sürdürdü: ‘Bilinmelidir ki, Misak-ı Milli ihlal edilemez bir egemenlik beyanıdır ve zaman aşımına tabi değildir. Vatanımızı, devletimizi, milli varlığımızı savunmak, Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamaz... Kudüs güvende değilse, Gazze, Halep, Kerkük güvende değilse, soydaşlarımız ve din kardeşlerimiz güvende değilse, Ankara’nın güvenliğinden hiçbir akıl ve vicdan sahibi bahsedemeyecektir... ABD-İsrail işbirliğiyle hazırlanmış planlarla, bugün Filistin, yarın tüm bölge ve nihayet Türkiye’nin kuşatılması amaçlanıyor... Gazze’yi ecdat mirası olarak göremezmişiz, İsrail-Filistin çatışması bizim meselemiz de değilmiş, böyle diyenler bir avuç çapulcudur. Gazze’deki toplu katliamı ve soykırımı idrak etmek için Filistinli veya birilerinin iddia ettiği gibi Arap olmaya gerek yoktur, hatta Müslüman olmaya da gerek yoktur, insani değerleri savunmak kafidir...’

Evet, mahut gavur tortuları, bizi ecdadımıza düşman edebilmek için tüm şeytanlıkları sergiliyor. Bu sefil anlayışı, Cumhuriyet’i, sözde yüceltmenin ön şartı görüyorlar.

Böylece toplumu, bölüp, parçalarını birbirine düşman etmek istiyorlar. Vaktiyle yedi düvelin yapamadığını, bu kez, içimizdekilere yaptırmak istiyorlar.

Dün olmadan bugün, bugün olmadan yarın ve yarınlar olabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti hüda’yi nabit, nev zuhur olmadığına, olamayacağına göre, bu devletin, tarihin derinliklerine inen kökleri vardır. O köklerden en gür ve görkemli olanı ise, altı asır boyunca üç kıta yedi iklimde, adaletle hüküm süren Osmanlı Devleti’dir.

İnsan, böyle şerefli dedelerinin varlığından iftihar eder, mutluluk duyar. Ve bilir ki, onlar olmasaydı ne vatanları olurdu ne Cumhuriyet’i kurabilirlerdi ve ne de kendileri hayat sürebilirdi.

Ne de bugün, insanlık adına sahip oldukları hiçbir değere sahip olabilirlerdi.

Ecdadına (ceddine-atalarına) söven alçaklar ancak gavur artıkları olabilir -ki, onların da ecdatla yakından ve uzaktan bir ilgileri yoktur.

Yazının Devamını Oku

Medeniyet mi dediniz?

4 Kasım 2023
Algıya, yalana, hileye, desiseye, iftiraya ve her türlü alçaklığa ve kahpeliğe teslim edilmiş bir dünyada yaşıyoruz.

Tüm bu cinayetleri ve alçaklıkları işleyen mütegallibe (zorba) erbabı da utanmadan medeni geçiniyor.

İsrail, Gazze’de taş üstüne taş, omuz üstüne baş bırakmadan tüm sivil yerleşim alanlarını bombalıyor. Sokaklar, parçalanmış bebek cesetlerinden geçilmiyor. Sağ kalabilen, ciğerleri evlat acısıyla kavrulmuş bir avuç anne ve babanın feryatları yeri göğü inletiyor.

Kendilerini en medeni addeden Batılı devlet yetkilileri; ‘Az yaptın, daha çok yap!’ diyerek teşvik kuyruğuna girerek, soluğu İsrail’de aldılar. Kimi insan kasabı Netanyahu’nun, bebek kanı damlayan elini sıktı kimi de o arlanmaz suratın sahibi caninin yanaklarından öptü.

Bebek katiline her türlü yardımı vadederek ülkelerine döndüler.

Başta BM olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar toplanıp toplanıp dağılıyor. Diyeceksiniz ki, Birleşmiş Milletler Teşkilatı mı var; varsa ne işe yarar?

Bu durum bakın bize neyi hatırlattı: Vaktiyle 1990’lı yıllarda, çalıştığım gazetenin (Türkiye) dış haberler müdürü arkadaşımız (Hayrettin Turan), köşe yazarımız Prof. Dr. Yılmaz Altuğ’u o günkü İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman’a takdim eder.

“‘Efendim; gazetemizin köşe yazarı, İstanbul Üniversitesi Devletler Hukuku Profesörü Sayın Yılmaz Altuğ’ der. Elini uzatan Weizman gülerek, yalın hakikati haykırır: ‘Devletler hukuku diye bir şey var mı ki?’”

Yazının Devamını Oku