Fuat Bol

İslam alemi mi dediniz

4 Aralık 2023
VAKTİYLE (son olarak) Müslümanların başı ve birlikteliklerinin sembolü olan Halifeliği Osmanlılar (Türkler) temsil ediyordu. Diğer bir ifade ile İslam’ın bayraktarlığını Türkler yapmaktaydı.

Türkler yaratılışları itibariyle samimi Müslümanlardı, yani Müslümanlıkta her daim hasbiydiler ve hiçbir zaman hesabi olmadılar. İnançlarını hiçbir zaman nefsi emelleri için kullanmadılar.

Bu yüzden de ‘Allahü tealanın sadık kulları olarak, O’nun yeryüzündeki varisi’ konumunda oldular. Müslümanlık, inananlara her bakımdan üstün olmalarını emrediyor.

Hele Türklerin dün ve bugün üzerinde bulundukları coğrafya, onları güçlü kılmak zorunda bırakıyor. Aksi halde tarih sahnesinden silinip gideceklerini çok iyi biliyorlardı.

Türk’ün ve onun sahip olduğu imanın (İslam) düşmanları, hep bu anı, yani Türklerin güçsüz anını kolladılar. Türklerin ve İslam’ın tarih boyu en büyük düşmanı olan İngilizler, Türklerdeki gücün manevi sırrını buldular ve önce bunu yok ettiler.

Gerisi çorap söküğü gibi geldi; mana kaybedilince, madde de yıkılmak mukadder oldu.

Türkler İslam’ın bayraktarlığını yaparken manevi olarak dayanıp güç aldıkları iki kaynakları vardı. Bunlardan birincisi Hilafet, diğeri ise Kur’an-ı kerimdi.

Bugün Hristiyan aleminin ruhani lideri (liderleri) var. Maddi olarak da bir sürü birliktelikleri mevcut. İslam aleminin ise, ruhani lideri olmadığı gibi, bin bir parçaya bölünmüş ayrılıkları var.

Oysa Müslümanlığın esası Tevhittir yani birlik; Bir (eşsiz, yegâne) olan Allah’a inanırlar ve O’nun gönderdiği son Peygambere ‘ümmet-i vahide’ tek ümmet olurlar.

Yazının Devamını Oku

Siyasi istikrar

2 Aralık 2023
Başkanlık sistemine siyasi istikrarı elde etmek için geçtik.

Malum parlamenter sistemde bir türlü siyasi istikrarı bulamadık. Parlamenter sistemde yürütme (hükümet) ile yasama (TBMM) iç içe idi. O sistemde hükümet de (bakanlar kurulu) kanun tasarısı hazırlayıp TBMM’ye sunabiliyordu.

Meclis, bir bakıma başbakanın emriyle iş görüyordu.

Parlamenter sistem, ister istemez koalisyonları (ikili veya daha çok partili) gerektiriyordu. Bu yüzden bir türlü siyasi istikrar sağlanamıyordu. Zira hükümetlerin ortalama ömrü on sekiz ayla sınırlı kalıyordu. Ömrü on sekiz ayla sınırlı bir hükümet, hangi köklü bir karara imza atabilirdi ve hangi kalkınmayı gerçekleştirebilirdi?

Sürekli patinaj yapan hükümetlerle değil kalkınma yapmak, yerimizde saymayı bile marifet biliyorduk.

Mesela son yirmi yıllık siyasi istikrar sayesinde savunma sanayisinde ve kalkınmada çok önemli başarılara imza attık. Parlamenter sistemde kalsaydık, bunlardan hiçbirini gerçekleştiremeyecektik.

Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, yeni sistemde, cumhurbaşkanlığına seçilebilmek için adayın en az yüzde 50 artı 1 oy almasını şart koymamız yanlış olmuştur. Bu durum iki partili sistemde mümkün ve gereklidir. Nitekim ABD‘de yalnızca iki parti vardır ve bu ister istemez bu şart gerekli olmaktadır.

Bizde ise, kelimenin tam anlamıyla parti enflasyonu var; bu kadar çok partinin seçime girdiği bir yerde yüzde 50 artı 1’i bulmak son derece zordur. Bu durum, partilerin ittifak yapmak suretiyle seçimlere girmelerini adeta zorunlu hale getiriyor.

Partiler arası ittifakın da ne şekilde olduğu, hangi kirli pazarlıklara sahne olduğunu hep birlikte gördük. Parlamenter sistemdeki seçim sonrası koalisyon, başkanlık sisteminde seçimlerden önce kurulmaya başlandı.

Yazının Devamını Oku

İsrail neye hizmet ediyor

29 Kasım 2023
İsrail, yaptığı yıkım ve uyguladığı soykırımla neye hizmet ettiğini zannediyor? 

Malum rüzgâr eken fırtına biçer; peki ya fırtına, hatta kasırga eken ne biçer? ABD de İsrail’in suç ortağı olarak, aynı suale muhataptır.

Ektikleri bunca fitne tohumu yarın öbür gün yeşerdiğinde kendilerini hangi tehlikelerin beklediğinin farkında mıdırlar?

Kendilerinin terör örgütü olarak addedip savaştıkları milis güçlerinin nasıl meydana geldiğini biliyorlar mı? Bunlar, aile bireylerinin tümünü yok ettikleri öksüz ya da yetim kalan çocuklardan oluşuyorlar.

Gözlerini öfke ve kin bürümüş bu kişilerin kaybedecek hiçbir şeyleri yok. Dolayısıyla bunlara intikam tugayları denir; bunlar öç alma duygusuyla yaşar ve bunlar yaşadıkça kinleri artar.

Şu halde, ABD ve İsrail, geleceklerini bu intikam tugaylarına havale etmekte bir beis görmüyorlar.

Kendileri bilir.

ABD’nin desteğini alan İsrail, kurulduğu günden beri uyguladığı gayri insani eylemlerle, kendilerine düşman yetiştiriyorlar.

Siyonistlerin oluşturduğu bu düşmanların narına, Siyonist olmayan Amerikalılar ve Yahudiler de yanacaktır.

Yazının Devamını Oku

İnsan denilen zalim

27 Kasım 2023
İNSAN yaratıldığı günden beri kendini, etrafındakileri ve tüm evreni inceliyor, araştırıyor. Kendini tanımada eriştiği sonuç; ‘İnsan denen meçhul’. Yani kendini tanıyamadan kıyamet kopacak ve dünyamızdaki insanlık bitecek.

Ne acı!

Bu acı hakikat, insanoğlunun yaratılış gayesinden ne denli uzaklaştığının da tipik göstergesidir. Zira kendini bilen, tanıyan Rabb’ini bilir, tanır.

Kuran-ı Kerim’in ifadesiyle; ‘İnsan ki en cahil ve en zalimdir’; ilahi teklifi kabul ederek, ‘muhatap’ oldu ve o teklifi yüklendi.

Nitekim Bakara Suresi 30. Ayet’te mealen şöyle buyurulmaktadır: ‘Hani, Rabb’in meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ‘Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birisini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek, daima seni tesbih ve takdis ediyoruz’ demişlerdi. Allahü teala da ‘Ben sizin bilmediğinizi bilirim’ demişti.

Halbuki insan, yine ilahi ifade ile ‘En güzel biçimde (fizyolojik, ruhsal ve zihinsel yetenekler bakımından en mükemmel, en seçkin olarak) yaratılan insan; en cahil, en nankör ve en zalimliğini ayyuka çıkarınca, ‘sonra da aşağıların en aşağısına indirdik’ ilahi hitabına muhatap olan yine insan. Malum her şey zıddıyla kaimdir (vardır). Yalnız Allah’tır ki, zatıyla kaimdir. Zira Allah şey değildir. Sınırlı olan insan aklının ve hayal gücünün dışındadır. Aklın düşünebildiği, tasavvur ve tahayyül ettiği hiçbir şey Allah değildir. Akıl için Allah, ötelerin ötesidir; sonsuz ötelerin ötesidir.

İşte en mükemmel varlık olan insan en aşağı, en adi varlık olmak özelliğini beraberinde taşıyor. Şu halde en yüce yaratılışlı da insan, en alçak, en vahşi yaratılışlı da insan. En vefalı olan da insan en nankör olan da insan. En sevecen de insan en nefret eden de edilen de insan.

İyilikte, güzellikte, güzel ahlakta, Allah’a yaklaşmakta, bilgelikte, sevgide vb. seçkin ve bir numara olan da insan; kötülükte, kötü ahlakta, lanetlenip Allah’tan uzaklaşmakta, cehalette, nefrette, vahşette vb. sivrilmiş ve bir numara olan da insan.

Karıncayı incitmeyen de insan, bebekleri hunharca katleden de insan.

Yazının Devamını Oku

CHP iflah olmaz

25 Kasım 2023
CHP Kurultayı’nda, Genel Başkan adaylarından Örsan Öymen, adaylıktan çekildiğini duyurduğu konuşmasında, hiç yeri değilken içindeki ufuneti kustu ve daha sonra da bu sözlerine açıklık getirerek dedi ki: ‘İmam-Hatip okulları kapatılmalıdır. Kur’an kurslarına çocuklar değil, yetişkinler gitmelidir. İmam-Hatip okulları camilere imam yetiştirmek için kurulmuş meslek okullarıdır.

Ben İmam-Hatipler bütünüyle kapatılsın demedim, ihtiyaç fazlası olanlar kapatılsın dedim. Dinselleştirilmiş bir eğitimle bin yıl beklersiniz. CHP içindeki bozuk düzenin ortadan kaldırılması için devrimci bir süreçle düzeltmek istiyoruz. CHP’de başta laiklik olmak üzere birçok şey ihmal edildi. Her yerde teokratik düzen var. Eğitim dinselleşmiş, devlet kadroları dinselleşmiş; biz burada ses çıkarmak için aday olduk’. 

Bu kişi kendini aydın ve memleket meselelerini dert edinmiş olarak görüyor (CHP’ye genel başkan adayı olduğuna göre) ama belli ki dünyadan haberi yok.

Ne eğitimi biliyor ne İmam-Hatiplerin kuruluş kanununu ve müfredatını biliyor ve ne de halkından ve halkının özlem ve beklentilerinden haberi var.

Ve bu kafayla milletten oy alıp iktidar olabileceğini zannediyor. En ufak bir araştırma yapmıyor ve demiyor ki, yahu biz neden sittin senedir iktidar yüzü göremiyoruz?

Belli ki bu kişi, İslamiyet’ten de bihaber; boşuna dememişler, ‘insan bilmediğinin düşmanıdır’ diye.

İslam dinini bilse; ‘iki günü eşit olan aldanmıştır’, ‘bilim (gerçek) müminin yitiğidir nerede bulursa alır’, ‘hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’, ‘en üstün rütbe ilim rütbesidir’ dediğini bilir ve dine bu denli alçak iftiraları atmaz.

Ne demek dinsel eğitimle bin yıl bekleriz; bakınız, uçak ve helikopter motorlarımızı yapan mühendislerin başında Kadıköy İmam-Hatip Lisesi mezunu olan Prof. Dr. Mahmut Akşit var.

İmam-Hatiplerin müfredatında, lisenin derslerinin yanında fazladan dini dersler de var.

Yazının Devamını Oku

Her gün ölmektense

22 Kasım 2023
7 Ekim günü Hamas’ın İsrail’e karşı düzenlediği silahlı baskınla ilgili olarak ağzı olan herkes konuşuyor.

Şom (uğursuz) ağızlar HAMAS’ı suçluyor ve ‘Niye fitneyi uyandırdın? Etin ne, budun ne, hangi gücünle İsrail gibi nükleer gücü olan ve arkasında ABD ve hatta tüm Batı olan bir ülkeyi karşına aldın? İsrail tarafının kurulduğu günden beri, Filistinlilere karşı gayriinsani bir savaş yürüttüğünü ve bu cümleden olarak, plajlardaki çocuklara varıncaya kadar tüm sivil ve masumları hunharca öldürdüğünü bilmiyor musunuz? Neden akıl almaz bir eylemle uyuyan canavarı uyandırdınız?’ şeklindeki veya benzer cümleleri sıralıyorlar.

Bu insafsız ve izansız kişilere şunu hatırlatalım ki, Filistin toprakları işgal altında ve her geçen gün bu işgal genişleyerek devam etmektedir. Masum Filistin halkına sistematik bir şekilde baskı ve zulüm uygulanarak, insanlar evlerinden barklarından edilmektedir.

Haberleri okuyor veya dinliyorsunuzdur; ‘Yeni yerleşimci İsrailliler...’ Bunlar nereye yerleşiyor diye hiç düşündünüz mü? Evlerinden zorla çıkartılan Filistinlilerin ev ve arazilerine yerleşiyorlar.

İşgalci türedinin adı yerleşimci oldu.

Yurtlarından kovulan Filistinliler ne oluyor derseniz; onlar da ya öldürülüyor ya da sürülüyor.

Nereye mi sürülüyor?

Gazze’ye elbette; bu yüzden İstanbul’un Beykoz ilçesi büyüklüğündeki bir avuç yere 2.5 milyon insan doluştu.

Malum, İsraillilerin hedefinde yalnızca Yahudilerin iskân edeceği bir Filistin var.

Yazının Devamını Oku

Niyet bozuk olunca

20 Kasım 2023
61 Anayasası da 82 Anayasası da darbe anayasalarıdır; Anayasa Mahkemesi de bu darbe anayasalarının ürünüdür.

Zira, 1960 İhtilali’nden önce Türkiyemizde böyle bir kurum yoktu.

Bütün dünya demokrasilerindeki anayasalar, halkın diliyle yazılmış olup devleti sınırlarlar. Baskıcı ve vesayetçi sistemlerde ise, devletin diliyle yazılmış olup, halka dayatır ve onun hak ve özgürlüklerini kısıtlarlar.

Bu durumun tipik örneği Türkiye’mizdir. Zira mahut anayasalardan yürürlüğe girdikleri günden beri çekmekteyiz. Onca maddelerini değiştirmemize rağmen arzu ettiğimiz demokratik bir anayasaya kavuşamadık. Bunun da yegâne sebebi, anayasalar yazılırken niyetin bozuk olmasıdır.

Diğer bir ifade ile her iki anayasa da darbe ürünüdür ve ruhları bozuktur.

Şu andaki yüksek yargının kendi aralarındaki kavga da mahut 82 Anayasası’nın devlet diliyle yazılmış olmasından kaynaklanıyor. Öylesine muğlak maddeler var ki; herkes kendisine göre yorumlayabiliyor ve birbirlerine zıt hükümler çıkarabiliyor.
Ve sonuçta herkes yine bu anayasaya göre haklı çıkabiliyor.

Bakınız; A. Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı süresi bittiğinde görevi TBMM Başkanı’na devretmesi gerekirdi, devretmediği gibi altı ay boyunca cumhurbaşkanlığı görevine devam etti. Dedik ya darbe anayasası, isteyen istediği şekilde yorumlayıp hüküm çıkarabiliyor.

Bugün de Anayasa Mahkemesi, bir milletvekili hakkında verdiği ‘hak ihlali’ kararıyla Yargıtay’la karşı karşıya geldi. Anayasa’daki maddelerin muğlaklığı yüzünden birinin ak dediğine, diğeri kara diyor.

Yazının Devamını Oku

Men Dakka Dukka

18 Kasım 2023
Kılıçdaroğlu, on yıl önce; gizli ve aleni destekçileriyle birlikte Genel Başkanları Deniz Baykal’ın kapısını çalmıştı, bugün de Özgür Özel, aynı şekilde Kılıçdaroğlu’nun kapısını çaldı ve onu liderlikten kapı dışarı etti. Ne diyelim; etme bulma dünyası.

İbret alınsa tarih tekerrür etmeyecek, lakin siyaset denilen sahnede hiç kimsenin ibret alacağı yoktur ve bu yüzden tarihi tekrarları hep yaşarız.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin başına adeta bir kâbus gibi çökmüştü. Parti genel başkanlığına gelişini kaset, yalan ve ihanetle sağlamış, nevi şahsına münhasır karanlık bir kişilikti.

Öyle ki, cumhurbaşkanı adayı olarak gittiği yabancı ülkelerde, kimlerle neleri konuştuğunu, partideki en yakın arkadaşları bile bilmiyordu. Yurtiçinde yaptığı gizli pazarlıkları da ne partili arkadaşları ve ne de ittifak yaptığı ortakları biliyordu.

Gün ağarıp gece yediği haltlar ortaya çıkınca da “İki kişi arasında imzalanan metin o iki kişinin namusuna emanet edilmiştir. Benim bu konuda açıklama yapmam uygun olmaz” diyerek sıyrılmaya çalışmıştı.

Kılıçdaroğlu, gelip geçen tüm CHP genel başkanları arasında CHP’yi çığırından çıkaran yegâne kişi olmuştur.

Onu siyasete kazandıran ve partinin en üst makamlarına getiren Deniz Baykal’dı. O ise, Baykal’ın yüzüne karşı yalan söyleyerek (aday olmayacağım) ve ihanet ederek cibilliyetini gösterdi.

Kendisi ‘seçim yenilgi şampiyonu’ olarak tarihi rekoru elinde bulunduruyor.

Kendisine sağlanan ikbali, o da en yakını bildiği

Yazının Devamını Oku