Kadın-erkek eşitliği odur ki...

ŞORT giydiği için otobüste Ayşegül Terzi’yi tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu ilk celsede tahliye edildi.

Haberin Devamı

Bu karara isyan etmemek mümkün değil. Nitekim vicdan sahibi herkes isyanını dile getirdi.

Abdullah Çakıroğlu’nun ‘savunma’ niyetine söyledikleri tekrar etmeye değmeyecek kadar izandan yoksundu. Akli dengesi yerinde olduğuna göre söyleyeceği hiçbir şeyin dikkate alınmaması gerekir, tahliye kararı veren yargıcın da almaması gerekirdi.

Abdullah Çakıroğlu’nu aşağılamak için bir şeye benzetmek de anlamsız. Çünkü neye benzetirseniz benzetin, benzettiğiniz şeye de hakaret olur. Ancak kendisine benzetilebilir.


DOĞAL EŞİTLİK
Kadın-erkek eşitliği konusunda çok şey yazılıp söylenmiştir. Eşitsizliğin ilk hali yerleşik, dolayısıyla ‘mülkiyetli’ yaşamla başlamıştır. Erkek kaba gücünün ‘şeyler’i mülkiyetine alması ve kadını da o şeylerden biri olarak görmesi ‘kadın-erkek eşitsizliği’ sorununun başlangıcıdır. Abdullah Çakıroğlu’na kadar değişik dozlarda erkeğin kadına tahakküm çabası olarak devam etmiştir.

İnsanlık, erkeğin kaba güçten ekonomik güce, ekonomik güçten sosyal ve siyasal güce dayanan ‘tahakküm’ü nedeniyle, kadın-erkek arasında doğal eşitliğe bir daha ulaşamamıştır.

Bu doğal eşitliği en güzel –daha önce bir başka yazımda da değindim gibi- bilim insanı Dorothy Lee’nin şu sözleri tarif eder:

“Eşitlik, uygulanacak bir ilke olarak değil; şeylerin bizzat doğasında, kültürün kendisinin demokratik yapısında bir yan ürün olarak vardır. Böylesi toplumlarda eşitlik hedefine ulaşmak gibi bir çaba yoktur ve aslında eşitlik diye bir kavram da yoktur. Çoğunlukla kıyaslama yapmak için dilsel bir mekanizmada bulunmaz. Onun, yerine ve yaşa bakılmaksızın, insana ve tüm bireylere mutlak saygı vardır.”

Eşitsizlik olmadığı için ‘eşitlik sorunu’ da yoktur, bu nedenle böyle bir kavram da yoktur. Lee’nin sözünü ettiği toplum henüz mülkiyetle tanışmamış, sonraki toplum biçimlerinde ‘ilkel’ diye nitelenerek küçümsenmiş, mülkiyet öncesi toplumdur.

Şimdi insanlık bu eşitliği, ‘adalet’ kavramıyla hukuk üzerinden bulmaya çalışıyor.

Ve Ayşegül örneğinde olduğu gibi, bulamıyor...

Thomas Jefferson’un dediği gibi adalet ‘eşit ve tamdır’, böyle değilse adalet yoktur. ‘Eşit ve tam’ olması ise ‘eşitleri’ değil, ‘eşit olmayanları’ eşitlemesine bağlıdır.

Doğal eşitlik; insan, hayvan veya bitki olsun doğadaki çeşitliliğin bir parçası olarak yaşayan her şeyin, bütünün dengesini ve tamlığını sürdürmekte eşit düzeyde rol oynamasıdır.

Cinsiyet eşitliği -günümüzde toplumsal cinsiyet eşitliği olarak anlaşılması gerekir-, insanın diğer doğal ihtiyaçları gibi mutlaka karşılanması gereken bir ihtiyaçtır. Ekmek, su, hava gibi zorunlu, filozofların dediği gibi bir başka deyişle ‘vazgeçilmez minimum’dur.

‘Vazgeçilmez minimumdur’, çünkü özgür birey olmak ancak eşitsizler arasında eşitliğin sağlandığı bir toplumda mümkündür.
Bu eşitliği erkek bozmuştur.


HUKUKUN İŞLEVİ
Bu ideale ulaşmak, hangi düzeyde gelişmiş sayılırsa sayılsın bugünkü her toplum için çok zor.

Bu zorluk bu yolda mücadele etmeyi elbette kesmemeli.

‘Çağdaş’ diye tanımladığımız toplumlarda diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da eşitlik, hukuk kurallarıyla sağlanmaya çalışılıyor. Hukuku yaratanlar ve uygulayan için de geçerli olmak üzere bu çabanın aile içi eğitimle başlaması gerekiyor.

Abdullah Çakıroğlu yaratmayan bir toplum için, bugünkü gibi etkisiz değil gerçekten caydırıcı cezalarla birlikte, aile içinden başlayan bir doğal eşitlik bilincinin verilmesi ‘vazgeçilmez minimum’ için atılması gereken ilk adımı oluşturuyor.

Yazarın Tüm Yazıları