Derim ki:
- Bir hüznü mutluluğa çevirmek. Kırık bir kalbi onarmak.
- Doğa, çevre ve tarihi koruyacak her çabaya bir nebze katkıda bulunmak.
Niye sordum bu soruyu?
İşte sessizce yok olma sınırına gelen bir tarih...
Kaya mezarları...
Geçtiğimiz cumartesi, 5 bin yıllık tarihin, denizin ve doğanın merkezindeki “kaya mezarları”nı yazmıştım:
Fethiye ve Bodrum’daki
Orada TSK’nın lojistik gücüne büyük katkı yapacak dev uçakların yenilenme ve bakım hangarlarının son halini gezdik...
Sohbetler ettik...
Akar, Türkiye’nin uluslararası bir güç olarak kendi bekasını koruması için nasıl fedakârca çalışıldığını anlatıyordu.
Suriye’den Libya’ya, Azerbaycan’dan Somali’ye kadar başarılı bir ordu.
Hain darbe girişimine rağmen, kendi sınırları dışında dünyanın en zor harekâtlarını başarıyla yapan bir ordu...
Erciyes manzarasına doğru sohbet ederken “Ölürsek şehit, kalırsak gazi” diyordu...
Akar her fırsatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğini vurguluyordu.
Bunları konuşmuştuk.
PANDEMİ... Virüs... Karantina... Yasaklar... Korku... Ölümler... Artan vaka sayıları... Kapanan işyerleri... Derken...
Geçen yaz, korku dolu bir yazdı... İşte yine yaz geliyor.
Ve ben içine düştüğümüz bu karantinalı günlere inat...
Bu yaz başındaki karamsarlığımızı, “masmavi bir umutla” delmek istedim.
Yılların denizci/yazarı dostum Ali Boratav’ın çıkardığı “mavi yolculuk rehberi”ni koyuyorum önümüze...
İçinden martı çığlıkları geçen ve lacivert sulardan gelen bir rehber...
İlk olarak rapordan bir cümle aktarıyorum:
“Kaunos kaya mezarları, kayaçlarındaki bozulma nedeniyle gün geçtikçe yapısal bütünlüğünü kaybetmekte, hatta yok olma tehlikesi ile de karşı karşıyadır.”
Bu çarpıcı tespitten sonra şimdi detaylara girebilirim.
Düşünün ki...
Pers işgallerinden, Bizans ordularından, Roma baskınlarından kurtulmuş bir tarih.
Şimdi “ilgisizliğin sinsi işgali”nden kurtulamıyor.
Genç kadını karnındaki bebeğiyle birlikte delik deşik edip öldürdü....
Yine haberler. STK tepkileri.... Gazete manşetleri.... Kınamalar.... Bela okumalar....
Ama sonuçta gencecik bir kadın kalbindeki ve karnındaki hayalleriyle birlikte gömüldü gitti....
Daha öncekilerde olduğu gibi yine 3-5 gün geçecek.... Yine unutulacak....
Ama buna rağmen önceki gün Antalya’dan umut dolu bir haber geldi...
DHA’dan Aslı Duran geçmiş:
“Antalyalı iş insanlarından Melek İpek’e:
Tahliye olduğunda işin, aşın hazır...”
Annesine soruyor, annesi de dili döndüğünce anlatıyordu.
Ayşe Bursa’nın Orhaneli Gümüşpınar köyündeydi. Ama aklı dünyada...
Ayşe okumak istiyordu. Ama köyünde olanak yeterli değildi.
Ayşe
Öylesine etkilenmiştim ki.
Bir DHA muhabirinin gündelik haber takibiydi bu...
Şırnak... Beytüşşebap...
2800 metre yukarıda... Sarp dağlarda...
Tarım Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin hassasiyetini bildiğim için de umutla sonuç bekliyorum.
Dalyan’dan... Dalaman’dan... Göcek Göbün Koyu’ndan Urla’ya kadar ihbar ediyorum.
Orman Bakanlığı lütfen araştırsın...
Ekolojik tarım destekleniyor ya...
Özel çevre korumasındaki koylarda bir bakıyorsunuz, bir gecede bazı ağaçlar kesilmiş.
Sonra ilana bir bakıyorsunuz...
Videolu bir ilan:
“Deniz manzaralı ekolojik arsa...”
Suç kimde?
Aslında birçok dalda Türkiye olimpiyatlarda kalıcı bir başarı elde edemiyor.
Futbol dahil...
Dopingler... Kaybolan madalyalar... Çöken hayaller... Neden?
İşte bu soruların cevapları için bu pazar sizi bir zaman yolculuğuna davet ediyorum.
Şimdi 67 model kıyafetlerimizi giyip gelecekten geldiğimizi gizleyerek izleyelim.
Evet yıl 1967... Ve aylardan haziran...
Ankara 19 Mayıs Atletizm Federasyonu Binası’nda efsane başkan
“17 milyonluk Hollanda şampiyon oluyor da...”
“Yunanistan madalya alabiliyor da...”
“80 milyonluk Türkiye neden bir tek madalya bile alamıyor?”
Sorular net ve keskin...
Spor Bakanı’ndan beklenen cevaplar...
Atletizm Federasyonu’na eleştiriler...
Önceki gün Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintimar’ı aradım.
“Başkan, ne diyorsun bu sorulara?”
Başkan Gürün, özellikle Bodrum’daki ve Muğla genelindeki nüfus artışına dikkat çekmişti.
Ben de bunu “Bu yaz kıyılara tsunami gibi göç dalgası vuracak” diye özetlemiştim.
Maddeler halinde devam edersek...
Marmaris-Kaş hattı: Bodrum’un aksine Marmaris’te o düzeyde bir nüfus artışı yok. Çünkü Marmaris’te Bodrum ve Fethiye gibi bir “yerleşim grafiği” yok.
Marmaris’in ve Dalaman-Kaş hattının gözü kulağı, 12 Nisan’da Londra’dan gelecek haberde...
İngiltere ya kapıları açacak... Ya da açmayacak...
Güney Ege Turizm ve Otelciler Birliği Başkanı Bülent Bülbüloğlu çok net konuşuyor:
“Eğer İngiltere 12 Nisan’da bu kararı vermezse, yani mayıs ortası Türkiye için güvenli hava koridorunu açmazsa büyük sıkıntı olur.”
"Stajyer sistemi” yıllardır bürokrasinin çukurunda amaçsız, ufuksuz bir hal almıştı.
Bilirsiniz... Yaz ayları yaklaşırken bir “stajyer” gündemi başlar.
Falanca kurumun başkanına, patronuna ya da genel müdürüne açılan telefonlar:
“Bizim kızın bir staj işi vardı da... Senin marka bizim kız için çok önemli...”
“Yahu sen staja al, gerisi önemli değil...”
Evet tam da böyledir öğrencinin staj arayışı.
Salgınla birlikte “kaçış noktası” haline gelen Muğla kıyılarına tsunami gibi vuran o müthiş “yerli göç dalgası”...
Normalde 1 milyon olan nüfus, kışın yaklaşık 2 milyona ulaşmış...
Yaz aylarıyla birlikte bu rakam 4 milyonu aşacak.
Bodrum... Fethiye... Marmaris...
Gökova, Hisarönü, Göcek, Fethiye körfezleri... Uzunluğu 1480 kilometreye varan sahil şeridi...
Bodrum’dan Kaş’a kadar uzanan, Türkiye turizminin en önemli körfezleri...
Baktım, birçok kanaldan bu iddialar, mesajlar, köşe yazıları...
Okudukça o günlere gittim.
Tansu Çiller’in başbakanlığı dönemine...
Türk siyasetinde Behice Boran’dan sonra ikinci kez bu “erkek egemen arena”ya çıkmış...
Cesaret göstermiş... Demirel’in icazeti olmadan...
Demirel’in en yakınındaki merkez sağın tanınmış isimlerine karşı...
Onca baskıya, “Kızım, senden olmaz” uyarılarına rağmen...
Genel başkanlığa adaylığını koymuş bir kadın siyasetçi...
Aşağı doğru yürüdü. Birkaç adım daha attı.
“Aman Allah’ım...”
Suda ölü balıklar yüzüyordu.
“Onlar öyle bir kahramanlığı yaşıyorlar ki... Aylardır aynı yerdeler. Ev yok, izin yok, eş yok, çocuk görmek yok. Dağlarda destan yazan bu çocuklar her gün yeni bir operasyona hazırlanıyorlar ve çıkıyorlar.”
İşte o evlatlarımızdan 11’ini kaybettik.
Nice çatışmaların, pusuların deviremediği aslan yürekli evlatlarımızı bir helikopter kazasında kaybettik.
Mekânları cennet olsun. Ruhları şâd olsun...
O söze dönersem...
Merak etmiştim...
“Aylardır aynı yerde kalıyorlar” ne demekti?
Şöyle:
Üsküdar’da, Burhan Felek Köşkü’nde yaklaşık 2 saat süren keyifli bir sohbet...
Bu arada Üsküdar Belediyesi harika bir şey yapmış. Bakımsız haldeki köşkü onarmış, gençlere 24 saat çalışabilmeleri için açmış.
YÜZDE 70 DEĞİŞİM
Sohbetimize gelince...
Maddeler halinde anlatırsam, soru-cevapları şöyle özetleyebilirim:
Numan Bey, kongreleri tamamladınız. Şimdi büyük kongre geliyor. Önce şunu sorayım: Teşkilatta nasıl bir değişim oldu?
“Burada iki önemli şey var. Birincisi, kadrolarımızda yüzde 70 gibi yüksek bir oranda yenilenme ve gençleşme oldu. Yönetimde kadınların oranı arttı. İkincisi, kongrelerimizde geçmişte görev yapmış il ilçe başkanlarımız, milletvekillerimiz de bulundular. Böylece tam bir kucaklaşmayla, bayram havasıyla gerçekleşti kongreler. Bu çok önemli bir moral ve enerjidir.”
Büyük kongre ne zaman? Ve kongre sonrası AK Parti için nasıl bir gündem oluşturuluyor? Yani hedefleriniz nedir?
Konu PKK/YPG terör örgütüne verilen destek...
Özellikle ABD’nin PKK/YPG’ye başta silah ve mühimmat olmak üzere verdiği destek zaten biliniyor. TIR’larla gönderilen silahlar, eğitim ve petrol bölgesine yerleşme konusunda ABD’nin desteği defalarca belgelenmişti.
Burası tamam.
Peki bu konuda ne yapılacak?
Uçakta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler de var. Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanları da Akar’a eşlik ediyor.
Amaç, Türk ordusunun lojistik gücüne çağ atlatacak olan Airbus (400 M) nakliye uçaklarının montajını denetlemek.
40 dakika süren sohbetimizde Yunanistan’ın Dedeağaç bölgesine gelen Amerikan askeri varlığından Suriye-Irak sınırındaki Ayn Divar bölgesine yapıldığı iddia edilen Amerikan askeri tahkimatına, Yunanistan’ın yeni silahlanma stratejisinin yaratacağı etkiden Gara harekâtına ve oradan FETÖ’cü paşa Serdar Atasoy’ın tayinine ve “gizli el iddialarına” kadar uzun bir sohbet yapıyoruz.
Akar her zamanki gibi tek tek bütün detaylarıyla olayları anlatıyor.
Kayseri gezimizin nedeni ise 12. Hava Üs Komutanlığı’nda inşa edilen çok özel hangarlar ve bu hangardaki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin lojistik yeteneğini ciddi şekilde arttıracak olan dev Airbus (400M) uçakları ve özel inşa hangarları.
Ziyaretin bir başka nedeni ise çok anlamlıydı.
Kayseri’deki şehit ve gazi ailelerinin çocuklarına MSB Hulusi Akar birer tablet hediye etti.
Duygusal anlar yaşadık.
14 maddelik iklim değişikliği eylem planı...
Nedense “iklim değişikliği” konusu pek ilgi çekmez.
Çünkü bugüne ait değildir. Şimdinin meselesi, bugünün sorunu değil gibi algılanır.
“Dur bakalım” dedirten... “Bizden sonraki kuşaklar” diyerek meseleyi bugünden uzaklaştıran bir tembelliktir aslında bu... Aymazlıktır...
O nedenle Çevre Bakanı Kurum’un yaptığı konuşma medyada pek yer bulmadı.
Sanıyorum bir tek Milliyet’ten Verda Özer yazdı.
Oysa içinde müthiş mesajlar olan bir konuşmaydı.
En önemlisi,
Neslihan hemşirenin gözyaşlarına karışan veda... ‘Ölmeden önce avucuma yazdı’
Üst üste geldi bu haberler...
Okuyun ve ne durumdayız anlayın...
İşte Adana:
“Genç doktor Mehmet Ertane, yakalandığı koronavirüsle 40 gün mücadele etti ama kurtarılamadı.”
Dr. Ertane, koronalı hastaları tedavi ederken yakalanmıştı hastalığa.
Allah rahmet eylesin kardeşim...
Ve işte Kocaeli:
“Hasta ziyaretine giden aynı aileden 30’un üzerinde kişinin testi pozitif çıktı.”
Bakar mısınız şu hale...
90 yaşındaki nine koronavirüse yakalanıyor. Tedaviden sonra eve gönderiliyor. Ve aile üyeleri, komşular hasta ziyaretine başlıyor...
Sonuç: 37 hasta... Bilenmeyen sayıda şüpheli...
Ah be kardeşler...
Ninemize Allah uzun ömür versin ama... Sizin bu dikkatsizliğinizden acaba sizi kurtarmak için yine kaç doktor, hemşire riske girecek?
Tam bu haberleri düşünüyordum ki...
Samsun’dan gelen bir haber içimi yaktı...
COVID-19 yoğun bakım servisinde çalışan hemşire Neslihan Sarıcaoğlu...
O da hastalarına bakarken virüse yakalanmış. Genç hemşiremiz sonunda virüsü yenmiş, görevine dönmüş.
İşte o Neslihan anlatıyor:
“Bir kadın hastam elimi tutup uyumak istedi. Elime parmağıyla harf harf ‘Beni bırakma, korkuyorum’ yazdı. Sonra onu kaybettik.”
Ve Neslihan hemşirenin şu sözleri:
“Yazılan notlarda genelde ‘Nefes alamıyorum’ yazanlar oluyordu. Ailesini çok fazla özlediğini ifade edenler oluyordu. ‘Buradan çıkabilecek miyim’ diye yazanlar oluyordu. Genç hastalarımız da var. Yazı yazabilenler ciddi anlamda duygusal notlar yazıyorlar. Ailelerine veda eder tarzda yazı yazanlar oluyor. Bu anlar bizi çok duygulandırıyor. Lütfen herkes maskesini taksın. Bize bu süreçte herkesin yardım etmesi gerekiyor.”
KONUŞAMIYORLAR ÇÜNKÜ
Düşünsenize...
Hastası Neslihan hemşirenin elini tutmuş.
Parmağıyla harf harf “Korkuyorum, beni bırakma” diye yazıyor...
Lütfen düşünün...
Ölüm yatağındaki bir hasta bir gün elinizi tutup, “Korkuyorum, beni bırakma” diye avucunuza yazıyor.
Akşam eve giderken...
Aklınızda avucunuza yazılmış “Beni bırakma” yazısı... Bir rahatsızlık var. Avucunuzdan bir huzursuzluk yayılıyor.
Bir şekilde o yazıyı silmek istiyorsunuz.
Ve ertesi gün geliyorsunuz.
Günlerdir elini tuttuğunuz, inlemelerini dinlediğiniz, saçlarını okşadığınız ve parmaklarıyla avucunuza “Beni bırakma, korkuyorum” diye yazan hastanız...
Sizi bırakıp gitmiş...
Ah sevgili Neslihan hemşire...
Ölümle yaşam arasındaki o ince çizgide yaşadıklarını anlamamıza imkân yok.
Bir hastanın hayata dönmesi nasıl bir mutluluksa... Ölümü de o kadar acı verici...
O yüzden diyorum ki...
- Adana’da vefat eden genç doktor kardeşim Ertane... Nurlar içinde yat...
- Kocaeli’ndeki 90 yaşındaki nine... Allah sana uzun ömürler versin...
- Devletin bu kadar uyarısına rağmen koronalı nineye hasta ziyaretine gidip hastalanan 30’u aşkın vatandaşımız... Yahu hiç düşünmez misiniz? Hiç laf dinlemez misiniz? Başkalarına risk olacağınızı hiç düşünmez misiniz? Sizlere de sağlıklar diliyorum. Ama söylemeden edemiyorum...
Şimdi gidip hangi hastanede, hangi doktorumuza, hemşiremize risk olacaksınız? Bu yaptığınız düşüncesizlik için hem sağlık olsun, hem de yazıklar olsun diyorum...
Kocaeli İl Sağlık Müdürü Yüksel Pehlevan, sizi kutluyorum. Çünkü takip etmişsiniz. Çünkü o aileyi bulmuşsunuz. Bütün bunlara rağmen yılmadan uyarılara devam ediyorsunuz. Kolaylıklar dilerim.
Ve sevgili Neslihan hemşire... İyi ki varsınız. Hakkınızı ödeyemeyiz...
Avucunuzdaki o yazıya güveniyorum:
“Bizi sakın bırakma...”