Gündelik işkenceler

BU yazacaklarım gündelik hayatımızdaki öfkenin “saman alevi” halidir.

Haberin Devamı

Sinirden çıldıracak gibi olup çaresiz kaldığımız o nöbet halidir. Mesela önemli bir görüşmenin tam ortasında...
En duygusal anınızda...
Ya da hastalıktan kırılırken...
Cep telefonunuz çalar.
Karşıdan madeni bir ses...
“Merhaba!
Sevgililer Günü’nde bu fırsatı kaçırmayın.”
Sinirle kapatırsınız telefonu...
Ardından bir mesaj yağmuru:
“Falanca televizyon paketinin, filanca markanın indirim daveti.”
Bip... Bip... Bip...
Kim bilir hangi özel anınızda yakalanmışsınızdır bu mesaj işgaline.
“Falanca inşaat firması sizi ev sahibi yapıyor...”
“Falanca yapı indirim yapıyor...”
Bilmem ne platformu yeni bir paket sunuyor...
“Deterjanda ucuzluk var...”
Çıldırırsınız..
“Yahu kardeşim aramayın” diyeceğiniz kimse yok...
“Yetti artık” diye attığınız çığlık hiçbir yere ulaşmaz...
O madeni ses sizi dinlemez...
Bu gündelik işkenceden kurtulamazsınız.
GÜRÜLTÜ: Evinizin yanında bir inşaat başlamıştır, çalışma saati diye bir şey yoktur.
Sabaha kadar kamyon gürültüsünden uyuyamazsınız.
Belediyeye şikâyet etseniz, çalışma saati iznini valilik veriyor.
Valiliği ararsanız, bulamazsınız...
Çünkü vali muhtemelen havaalanında bakan karşılıyor...
Ya denizdeki tur teknelerinin insanı çileden çıkaran o gürültüsü...
İşte yaz geliyor...
Boğaz’da patlak amfilerle çalınan o korkunç müzikler...
KORNA: Ve elbette trafikte kalp krizi gibi çalan o kornalar...
Kırmızı ışıkta bekliyorsunuz, daha sarı bile yanmadan tamponu kaportanıza dayanmış o minibüs basıyor kornaya...
Dönüyorsunuz...
Bir elinde sigara...
Camdan dışarı sarkmış bir kol, öbür elinde bir cep telefonu öyle bakıyor size.
Biraz daha dursanız neredeyse dövecek...
Oralarda hastane mi var, sessizlik mi gerekiyor, kimin umurunda...
O korna canavarı susmak bilmiyor.
Çıldırırsınız ama şikâyet edecek kimseyi bulamazsınız.
KALDIRIMSIZ YOLLAR: Çocuk arabasıyla bir kadın karşıdan karşıya geçecek...
Kaldırım yok ki o ‘trafik canavarından’ kaçabilsin.
Ya da bir ‘engelli vatandaş’ tekerlekli arabasıyla gidecek yol bulamaz. Çaresiz eve kapanır.
Bırakın yürümeyi, bisiklet yolunu, normal yolu bulamazsınız ki... Allah’a havale edip geçersiniz...
Ve daha onlarca gündelik işkence ile ‘çıldırmakla akıl sağlığı’ arasında gidip gelirsiniz...
Sonunda bu gündelik işkence sıradanlaşmaya başlar.
Çaresiz kabullenirsiniz.
İçinizde fırtınalar kopar, öfke patlamasıyla sarsılırsınız...
Ama boyun eğmekten başka çareniz yoktur...
Bırakın büyük siyasi nutukları... Meydanları inletmeyi...
Ben bu gündelik işkenceleri çözecek bir akıl arıyorum, bir duygu arıyorum.
Sıraya girmeyi öğretecek bir eğitim arıyorum....
Haksız mıyım!

Yazarın Tüm Yazıları