Kongre binasına saldıran vandallar ortalığı kırıp dökerken, bir saldırgan doğruca Demokrat Temsilciler Meclisi’nin başkanı Nancy Pelosi’nin ofisine giriyor...
Ve işte dünya ajanslarına bu fotoğraf geçiyor.
Durdum, uzun uzun bu fotoğrafa baktım.
Her noktasını inceledim. O magandanın gözlerine baktım.
Postallarını masaya uzatmış...
Hoyrat, külhan, ukala bir bakış...
Ve “Beni çekin” diyen bir şımarıklık..
Hepimize küfreder gibi poz veren bir maganda.
Önceki hafta, Libya Kara Harp Okulu Komutanlığı’nın mezuniyet töreniyle başlayan çok önemli bir ziyaret gerçekleşti.
Harp okulu öğrencilerinin geçit töreninde, Libya Savunma Bakanı Selahaddin Nemruş, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Libya İçişleri Bakanı Fethi Başağa, Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid El Meşri’yle birlikte selam veriyordu.
Burası darbeci Hafter’in saldırısıyla 34 Libya harp okulu öğrencisinin şehit edildiği yerdi.
Verilen birlik mesajı bu nedenle doğrudan
Türkiye’nin bölgesine göre en kritik, en hassas, devletin gizli bilgilerini içeren kriptolarını yazarlar.
Dahası o kriptoların içeriğini belirler, bir sonuca doğru değerlendirip siyasi iradeye gönderirler.
Ketumdurlar... Titizdirler... Çoğu zaman susarlar... Yüzlerinde hep o mütevazı ifade vardır.
“Sakin güçtür”ler...
Cumartesi günü yazdığım gibi...
Onlar, “tarafları rencide etmeden çözüm bulma uzmanı”dırlar.
Diplomatlardan söz ediyorum.
Önceki gün T24’ten
Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesi...
İlçeye 90 kilometre uzakta, Sarıbal Mahallesi...
Toprağa kireçle çizilmiş bir tenis kortu. Poşu, şalvar, ellerinde raket. Tenis oynayanlar...
Muhteşem bir görüntü...
Karşılıklı keskin ve suçlayıcı açıklamalar olsa da...
Savaş gemileri karşı karşıya gelse, radarlar birbirine kilitlense, jet uçakları kanat kanada gelse de...
Alt tarafta...
Diplomasinin engin, derin ve ıssız sularında bir temas vardır.
İşte budur gerçek olan...
Bu girişi şunun için yaptım.
Ankara’dan bizim Uğur Ergan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarını öylesine güzel aktardı ki...
Kısa... Net... Öz... Açık mesajlarla dolu bir sohbet...
Vahşice katledilen Pınar Gültekin’in babası Sıddık Bey’e, bir CHP milletvekilinin telefon açtığı ve “şikâyetinden vazgeçmesi için” talepte bulunduğu iddialarını yazmıştım.
Pınar Gültekin’in babası bu talebi aynen geri çevirmiş.
Bu olayı ailenin avukatı Dr. Rezan Epözdemir’e soruyorum.
Aynen şu cevabı veriyor:
“Evet, Fatih Bey, yazınız doğrudur. Müvekkil (Pınar’ın babası Sıddık Bey) kendisine böyle bir telefonun ve talebin geldiğini söyledi. Hatta telefon numarasını gösterdi, WhatsApp profilinden de baktık. Gerçekten bir milletvekili. Sıddık Bey, kendisine gelen bu talebi refüze ettiğini de söyledi. Ayrıca bununla ilgili kendisiyle başka temaslar da olmuş. Dolayısıyla yazınız içerik itibarıyla doğrudur. Fakat arayan milletvekilinin ismini kendisi 4 Ocak’taki duruşma sonrasında açıklayacağını söyledi. Bu konuda benden bir hassasiyet rica etti. O nedenle kendisi duruşma sonucunda uygun görürse açıklayacaktır. Görüşmenin muhatabı ben olsaydım, ismi çekinmeden açıklardım. Sonuçta kadın cinayetleri ve şiddet Türkiye’nin kanayan bir yarasıdır. Böyle bir teklif hangi siyasetçiden gelirse gelsin kabul edilemez. Gayri ahlakidir. Fakat isim konusunda muhatap müvekkil olduğu için kendisi açıklayacağını ifade ediyor. Biz de bu iradeye saygı duyuyoruz.”
ÖZGÜR ÖZEL’DEN TELEFON
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel aradı ve aynen şöyle dedi: “Fatih Bey, sabah erkenden yazınızı okuduk ve Sayın Genel Başkanımıza sunduk. Kendisi bu olayın bütün detaylarıyla araştırılmasını istedi. Tabii bizim için böyle bir şey kabul edilemez. Bu nedenle 4 Muğla milletvekillerimizle bir videokonferans yaptık. 3’ü aileyi hiç tanımadıklarını söyledi. Birisi ise Pınar’ın babasına telefon açtığını ve taziye maksadıyla olduğunu ama böyle bir konuşma yapmadığını söyledi.”
Bu noktadan sonra
Ama son dakika öyle bir haber geldi ki...
Tüylerim diken diken oldu. Herkes biliyor...
Muğla’da üniversite okuyan genç Pınar, eski sevgilisi Metin Avcı tarafından canlı canlı yakılıp üzerine beton dökülüp katledilmişti.
İşte tam onun hikâyesini yazıyordum ki...
Bir baktım CHP’nin bir Muğla milletvekili Pınar’ın babasını aramış.
Demiş ki:
- Tamam böyle bir şey yaşandı. O aile de perişan. Zaten cezasını çekecek. Gel sen davandan vazgeç... Zaten kamu davası devam edecek...
Babanın cevabı:
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın özellikle kapanış konuşmasındaki üslubu...
Muhalefetten gelen “sataşmalara” karşı, ilk kez bir “siyasi kıvraklık” göstererek keskin cevaplar veriyor.
Bir anlamda “teknokrat” yapısından “siyasi yapıya” evriliyor.
Fuat Oktay, daha önce muhalefetten gelen sataşmalara karşı istatistikler, tablolar, rakamlar göstererek cevap verirdi.
Oktay, polemikten kaçınmak için cevap verirken parti ve isim vererek kişiselleştirmezdi. Şimdi doğrudan isim veriyor...
Hatta “Franco benzetmesi” gibi keskin siyasi cevaplar veriyor.
Bu nedenle...
Oktay
“Sayın Bakan dedi ki...”
“Sayın Başbakan dedi ki..”
“Aman şunu şöyle yazın...”
Ama işin aslı öyle değildir.
O basın müşaviri kardeşlerim ellerinden geleni yapar. Kimi zaman mutsuz olurlar, kimi zaman başarılı...
Sonuçta basın müşavirliği zor iştir. Hepsine saygım o nedenle sonsuzdur.
Ama bu defa farklı bir olayla karşılaştım.
Tarım Bakanlığı Basın Müşaviri
İnsan nedense başına gelmeden çevre felaketini algılamıyor.
Sanıyorum o nedenle MGM bu haritayı ciddi bir uyarı olarak yayınladı.
Haritaya bakarsanız, Türkiye genelinde bir “kuraklık alarmı” var.
Elbette, bugünden yarına, “Öldük bittik, susuz kaldık” demiyorum. Ama risk var.
Dikkat edin...
Masmavi gökyüzü ve güneş vardı ve Mülayim Bey o an büyük bir keyifle çocuklarını bekliyordu.
Güneşli bir günde çocuklarıyla sohbet edecek...
Ama nasıl olduysa oldu, Mülayim Bey, aniden masaya yığıldı kaldı.
Kısa bir şaşkınlık.
Vay be...
Nasıl yani?
Şöyle diyor haber:
“Rodos ile Meis Adası arasında sefer yapan bir feribotta görevli olan bir kişi, seferler sırasında çektiği Yunan askeri gemilerine ait fotoğrafları, Rodos’taki Türk başkonsolosluğundan bir görevliye veriyordu.”
Böylece iki kişi gözaltına alınmış.
Casusluk iddiası bu...
Ama insan bunu okuyunca...
Biraz da Meis-Rodos-Türkiye arasındaki mesafeleri bilirse...
Oysa o salonda çalışıyor, o salonda uyuyordu.
Eviydi yani...
Ama artık yatıp kalktığı, çalıştığı o salon da kapanmıştı.
Ahmet’in hayalleri vardı.
Taraftar taşkınlıkları yüzünden cezalar gelirdi.. Ama bu defaki liste çok farklı. İnanılmaz bir şekilde listenin neredeyse tamamı kulüp yöneticilerinden oluştu.
Kimisi taşkınlıktan, hakaretten, kimisi pandemi kurallarına uymamaktan.. Peki niye? Aslında bu soru Futbol Federasyonu içinde de sorulmuş..
Kulislere düşen cevap da şöyle: “Maçlar seyircisiz oynanıyor. Tribünler boş. Amigolar yok. Küfür yok, ıslık yok. Tezahürat yok. Tribünler doluyken kulüp yöneticilerinin sözleri, tavırları arada kaynıyordu. Şimdi yöneticiler taraftar gibi tepki veriyor. Kurallara aykırı hareketleri dikkat çekiyor.”
Arkadaşlar bu yorumun Türkçe açıklaması şudur: “Taraftar olmayınca, kulüp yöneticileri amigolaştı.” TFF “maske takın” diyor takmıyorlar. Kurala göre takımlardan en fazla 20’şer kişi sahada olacak. Ama buna da uyulmuyor.
<div style="margin: 0 auto; max-width: 100%; min-width: 300px;"><div style="position: relative; padding-bottom: 56.25%; height: 0; overflow: hidden;"><iframe style="width: 300px; min-width: 100%; position: absolute; top: 0; left: 0; height: 100%; overflow: hidden;" src="https://embed.dugout.com/v2/?p=eyJrZXkiOiJuNnlCWHFtViIsInAiOiJzcG9yYXJlbmEiLCJwbCI6IiJ9" width="100%" height="400" frameborder="0" scrolling="no" allowfullscreen="allowfullscreen" data-mce-fragment="1"></iframe></div></div>
25 İDARECİ LİSTEDE
Doğrusu bu yorumlar üzerine biraz araştırma yapınca gerçek ortaya çıktı: “Disiplin Kurulu’na sevk edilen 25 isim var. Ve neredeyse tamamı idareci...”
· Ankaragücü 1 yönetici,
Amatör denizciler, Yunan orijinli Poseidon hava tahmin sitesine bakıyordu.
Bir bölümü Windy, PredictWind gibi profesyonel ve gelişmiş tahmin sitelerine para karşılığında abone oluyordu.
Akdeniz'de seyreden tekneler, Türk meteorolojisi yerine başta Yunan hava tahmin sitesi olmak üzere bu profesyonel tahmin sitelerine bakıyordu.
Ve her bakışta soruyorlardı:
“Bizim Meteoroloji Genel Müdürlüğü nerede? Niye biz bunu yapamıyoruz? Neden Türk meteorolojisi denizciler için bu kadar detaylı tahmin haritaları yapmıyor?”
Yazının başlığını ‘Türkiye’nin hak ettiği harita’ diye koymamın nedenine gelince...
Denizciler rota belirlerken hava tahmin haritalarına bakarlar.
Hava tahmin siteleri hangi ülkeye aitse, sanki o ülkenin haritası hissedilir.
2)Orduya getirilen din işleri subaylığı uygulaması “gericilik” midir?
3)Tank Palet Fabrikası olayı nedir? Önceki gün bütün bu soruları MSB kaynaklarına sordum ve cevaplarını aldım. Ama önce şunu söylemeliyim: Arkadaşlar, Türk ordusu siyasete bulaştırılmaktan çok çekti. Geçmişteki tecrübelerden alınan derslerle söylüyorum. Siyasetin eli askerin içine uzandıkça, asker siyasi tartışmalara malzeme edildikçe hep beraber kaybediyoruz. Millet olarak zararlı çıkıyoruz.
Askerin moral değerleri üzerinden süren bu tür tartışmalar zehirli bir sarmaşık gibidir. Nice çınarları sarıp çürütür.
O yüzden “Yapmayın” diyorum.
Cevaplara gelince...
TÜRK ASKERİNİN BAŞINA ÇUVAL GEÇİREN ABD’Lİ KOMUTAN HULUSİ AKAR PAŞA’YA LİYAKAT NİŞANI VERDİ Mİ?
“Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a Yüksek Liyakat Nişanı, 23 Ocak 2015 tarihinde John Michael McHugh ve Savunma Bakanı Chuck Hagel onaylarıyla verildi. Basında çuval geçirme olayı olarak ifade edilen hadisenin yaşandığı (Irak, Süleymaniye) 04 Temmuz 2003 tarihinde birlik komutanı Alb. William Mayville (173’üncü Hv.İnd.Tug.K./Kerkük) olup, bağlı olduğu Musul’daki 101’inci Hv.İnd.Tüm.Komutanı Tümg. David Petraeus’tur. ‘Türk askerinin başına çuval geçirdiği komutandan liyakat nişanı aldı’ denilen Raymond T. Odierno ise, Temmuz 2003-Mart 2004 tarihleri arasında Tikrit’te görevlendirilen (4’üncü Piyade Tümen Komutanlığı/Texas-ABD) askerdir.”
Evet, olayın resmi cevabı budur...
Aşı konusunda hayatımızı bağlayacak en zor soru
BBC’den CNN’e...
İngiltere’den Avustralya’ya kadar bir soru büyüyor:
Uluslararası seyahatlerde hangi aşı geçerli kabul edilecek? İngiltere, ABD, Avrupa, Pfizer/BioNTech aşısını oluyorsa... Türkiye, Afrika ve Asya’nın büyük bölümü Çin aşısı oluyorsa... Nasıl bir eleme yapılacak? Aşılar arasında bir ayrım mı olacak? Yoksa yalnızca antikora mı bakılacak?
Cevap: “Elbette antikor testlerine bakılacak.”
Yani her 6 ayda bir antikor testi mi olacak?
Daha iki gün önce Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Sözcüsü Margaret Harris şöyle dedi:
“DSÖ, aşı için bir onay makamı değildir. Aşılara her ülkenin aşı düzenlemeleriyle ilgili makamları karar verecek.”
Bu açıklama, önümüzdeki dönemde ülkeler arasındaki seyahatlerde bir “aşı izin krizi”nin habercisi olabilir mi?
Avustralya’nın en büyük havayolu şirketi Qantas, uçağa binecek yolculardan “bağışıklık pasaportu” istemeyi gündeme getiren ilk şirketlerden oldu.
Ardından New York Times gazetesi, aralarında United Airlines, JetBlue ve Lufthansa’nın da yer aldığı şirketlerin, “CommonPass” adlı sağlık pasaportu uygulamasını devreye sokmayı planladığını yazdı.
Bu tartışma seyahatten ticarete, işe alımlara, lokanta, kafe girişlerine kadar uzayabilir.
Tabii bir cevap var:
“Bağışıklık pasaportumuz olacak. Ve 6 ayda bir antikor testi yapılacak.”
BAĞIŞIKLIK PASAPORTU
Belli ki artık hayatımızda bir de “bağışıklık pasaportu” olacak.
Pasaportlara bir yenisi eklenecek...
Yani...
O zorlu vizelere bir yenisi daha eklenecek.
Üstelik her 6 ayda bir...
Dahası...
Falanca ülke size birkaç kez test uygulayabilir. Ülkeye girişinizi engelleyebilir.
Aşı olsanız bile “virüs taşıma” ihtimali nedeniyle maske zorunluluğu yüzünden ceza verebilir.
Ve bunun gibi daha onlarca keyfi uygulama gündeme gelebilir.
Bu nedenle...
“Aşı geliyor, elbette olmalıyız. Ama aşıyı olduk, artık rahatız. Dünyaya seyahat ve ticaret özgürlüğü geldi” diyemeyiz.
Daha zor ve farklı bir dünyaya hazırlanmalıyız...
MELEK SERBEST KALIR MI?
EŞİ tarafından yıllarca dövülen... İşkence gören... Son olarak da çırılçıplak soyulup elleri kelepçelendikten sonra tecavüze uğrayıp işkence gören iki çocuk annesi Melek...
Sabaha kadar dövüldükten sonra, elleri kelepçeli bir şekilde elinde av tüfeğiyle kocasını bekledi...
“Artık bu eve gelme” dedi. Canavar yine saldırınca tüfek patladı ve kocası öldü.
Ağzı yüzü şişmiş bir şekilde jandarmaya teslim olan Melek’in ifadesi böyle...
Peki şimdi ne olacak?
Meşru müdafaa sayılacak mı?
Tahrik indirimi olacak mı?
Bana kalsa... Bizlere kalsa ne diyeceğimiz belli...
Böyle durumlarda, “Şimdi ABD mahkemesindeki jüri olsa” diyorum...
Ama ben aynı zamanda...
Bizim hâkimlerimizin vicdanına da çok güveniyorum...
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle