Lady Gaga, ABD’nin en güçlü ve cesur LGBT hakları savunucularından biridir.
Milli marşı söylerken gözümün önünde şöyle bir tablo vardı.
ABD’nin, konsolosluk ve büyükelçilik binalarında LGBT bayrağı asılmasını yasaklayan, bugüne kadarki belki en büyük LGBT düşmanı başkanı arka kapıdan Beyaz Saray’ı terk ederken, ön tarafta bir LGBT militanı Amerikan milli marşını söylüyordu.
Bence değişimin ilk ve çok çarpıcı sembolizmi buydu...
*
Peki Lady Gaga kendisi bir LGBT insanı mı?
“Poker Face”
İngilizce “Kuru kalmak” gibi bir anlamı var ama asıl manası “İçki içmemek”...
*
Aralık ayı içki ayıdır.
Genellikle ocağın ilk haftası da devam eder...
Sonra “Bir duralım” duygusu basar insanı...
Ama istim üzerinizde, hız almışsınız, hatta sırılsıklamsınız...
Bir de 65 plus eve kapatılmışsınız...
Nasıl duracaksınız?
Sadece rekor kırılmadı, aynı zamanda çok önemli sosyal gelişmeler yaşandı.
Uçak havadayken “Flightradar24” uygulamasından 312 bin insan İstanbul’a gelişinde 4 saat boyunca uçağı dakika dakika izledi.
Bir karşılaştırma yapabilmeniz için şu bilgiyi vereyim.
Aynı saatlerde dünyada havada en çok izlenen öteki uçuşları izleme sayıları şöyleydi:
İKİNCİ SIRADA: TK6346 Barcelona-İstanbul uçuşu: 9 bin 820 kişi.
Gece boyunca en çok izlenen üçüncü uçak ise ilginç.
“No callsign”
Yani “Çözülmemiş esrarengiz olaylar” kategorisinden...
Yaşanmış bir polisiye...
Biri 11 Ocak 2021...
Yani geçen pazartesi günü...
Öteki ise bundan 3 gün öncesine ait...
Yani 8 Ocak 2021...
Önce ikincisinden başlayayım...
Gördüğünüz bu fotoğraf geçen pazartesi günü Kahire’de çekildi... Eminim MİT’in elinde de vardır, çünkü açık istihbarattan gelen bir fotoğraf...
Dikkatle bakarsanız arka planda 4 bayrak göreceksiniz...
“Ebru’nun zaferi”...
Aslında, bu başlığı Adnancı çetenin mahkûm olduğu gün ben atmalıydım...
Ama Posta’yı kutluyorum...
Benim 25 yıldır takip ettiğim bir olaydı bu...
Adnancı zalimlerin “Adnan Hoca” olduğu günlerde, herkesin ondan korkup sindiği günlerde, onun zulmüne uğrayıp da tek başına mücadele eden bir kadın vardı.
Adı Ebru Şimşek...
Bu çete ona yapmadığı zulmü bırakmamıştı...
Her yıl olduğu gibi sonuçları bir sosyolog gözüyle ilgiyle okudum.
Araştırmanın siyasi sonuçlarına hiç girmeyeceğim...
Çünkü beni hiç ilgilendirmiyor.
Ama sosyal ve kültürel sonuçlarında çok çarpıcı bazı öyle ilginç rakamlar var ki, işte onları anlatmak istiyorum.
Belki 2023 seçimleri için partilere yol gösterebilir.
En ilgincinden başlayayım.
SORU ŞU:
Çünkü Türk dış politikasının en gizli nabzı orada atıyor....
Özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dış gezilerinde...
Bakanlık sitesi arşivine konan bu gezilere ait görüntüler, gazete ve televizyon haberlerine pek yansımayan “yeni trendleri” anlatıyor...
Şu an önümde son iki geziye ait görüntüler var...
Birincisi Libya’dan...
Savunma Bakanı geçenlerde Libya’yı ziyaret etti...
Orada düzenlenen gecenin en vurucu cümlesini gazetelerde ve internet sitelerinde okuduk.
Yapılan o erkek geyikleri...
Hani bir uçtan ötekine şifreli diye fantezi meraklılarının yaptığı o anatomik paylaşımlar...
Kadınlar, siyasetçiler hakkında o yazılıp çizilen fıkralar...
Paylaşılan siyasi karikatürler...
Normal sohbetlerimizde ağzımıza almayacağımız ifadeler, kavramlar, küfürler...
O iki fotoğraf şu:
Sakallı bir adam, Senato başkanının koltuğunda oturuyor...
Bir başka sakallı adam da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin koltuğunda...
Pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Avrupa’nın seçilmiş insanlarından birinden şu Twitter mesajı geldi:
“Şundan emin olun. Benim başbakanlıktan ayrılmam çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde olacaktır...”
Mesajın altında, Almanya’nın seçilmiş başbakanı ve şu an dünyanın en başarılı lideri sayılan Angela Merkel’in adı vardı.
Hesap gerçekten onun mu, yoksa birisi onun adına şaka mı yapıyor tam öğrenemedim...
Ama hepimiz biliyoruz ki, onun görevden ayrılması gerçekten çok sıradan bir şekilde olacak...
Nasıl mı?
*
Onun adı yok...
Sadece “The Stranger”, yani “Yabancı” diye biliyoruz...
Arada bir bowling salonunun barında tek başına otururken görürüz onu...
Genellikle de Jeffrey Lebowski’ye ettiği büyük laflarıyla hatırlarız...
Mesela aklımdan hiç çıkmayan şu lafı:
“Bir ülkede bazen bir adam gelir ve...”
“Yabancı”
Epeydir aradığım bir insandı.
Çünkü elinde müthiş bir veri tabanı var.
20 milyon müşteriye hizmet götürüyor. 11 bin çalışanı var.
Dolayısıyla pandemi sırasında kim ne tüketti, ne kadar evde oturdu, ne harcadı, bugün durum ne herkesten iyi biliyor.
Karşımda uzun saçları ve hali tavrı ile klasik bir enerji şirketinden çok Silikon Vadisi’nde yükselen bir startup tipi duruyor.
Murat Pınar
Türkiye hakkında ona sormak istediğim çok şey var.
Mini Cooper araba büyüklüğünde bir araç Mars’ın yörüngesine oturacak.
Ve bu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uzaya gönderdiği bir araç olacak.
Aracın adı “Hope”.
Yani “Umut”.
Tarihte ilk defa Müslüman bir ülkenin uzaya attığı araç böylesine ileri bir noktaya gidiyor...
Üstelik güzel bir haber daha var. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu bilimsel Mars projesinin başında 33 yaşında bir kadın var.
Adı
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
Bu ülkenin iyiye gitmesi için...
Şu Allah’ın belası kutuplaşmadan kurtulması için...
Allah rızası için...
Bazı tipleri televizyonda canlı yayına katiyen çıkarmamak gerekiyor...
Yarını kim yazacak Kristof Kolomb mu, yoksa bu 4 çocuk mu
Ya da şöyle sorayım...
Sizce şu iki tarihten hangisi daha önemlidir.
12 Ekim 1492 mi...
Yoksa 19 Haziran 1865 mi...
Önce şu fotoğraftan başlayalım.
Afrika kökenli Amerikalı bir adamın kullandığı arabada 4 çocuk görüyorsunuz.
Üçü siyah, biri beyaz....
Bu fotoğraf Amerika’da bazı şehirlerde her yıl 19 Haziran günü kutlanan “Juneteenth” bayramı kortejinde çekilmiş.
*
“Juneteenth, İngilizce “haziran” ve “on dokuz” kelimelerinden oluşturulmuş bir kelime.
Hikâyesi de şu:
Amerikan İç Savaşı bitip, “birlik” taraftarları kazanınca, kazanan ordunun komutanı General Gordon Granger 19 Ekim 1865 günü Teksas’ın Galveston şehrine gelir ve orada Afrika kökenli siyah Amerikalılara uygulanan köleliğin kaldırıldığını ilan eder.
İşte o gün Amerika’da “Köleliğin Kaldırılış Günü” olarak ilan edilir.
Adı da “Juneteenth” olur...
*
Aradan 155 yıl geçti...
1980 yılına kadar hiçbir eyalet o günü “resmi bayram” ilan etmedi.
Ne ilginçtir ki, onu ilk olarak resmi bayram olarak ilan eden Demokrat değil, Cumhuriyetçi bir eyalet, Teksas oldu.
O günden bu yana 45 eyalet Teksas’a katıldı.
Son olarak da geçen çarşamba günü New York Valisi Cuomo bu günü resmi tatil ilan etti.
*
Ancak “Nefes alamıyorum” feryadı bütün dünyada insan hakları ve özgürlüğün sembolü haline gelen Floyd’un öldürülmesinden sonra çok ilginç bir başka gelişme yaşandı.
Twitter ve bir dijital ödeme şirketi olan Square’in CEO’su Jack Dorsey, 19 Haziran’ı şirket çalışanları için tatil günü ilan etti.
Onu Nike, Best Buy, Vox Media ve Target gibi dev şirketler izledi.
*
Peki öteki tarih, yani 12 Ekim 1492 ne?
Kristof Kolomb’un Amerika kıtasına ayak bastığı gün.
Yani bize okullarda okutulduğu adıyla Amerika’nın keşfi veya fethi...
Halen birçok Amerikan ülkesinde “Kolomb Günü” olarak kutlanıyor.
Bu iki fotoğrafa bakarken düşünüyorum.
Acaba 100 yıl sonra bunlardan hangisi daha büyük bayram olacak...
Amerika’nın fethi mi...
Yoksa köleliğin kaldırılması mı...
*
Hıristiyanların kılıç ile fethi mi...
Yoksa bedeli insan hayatı ile ödenen “özgürlük” mü...
ZAMANIN RUHU
HİÇ BU KADAR İĞRENÇ PATRON GÖRDÜNÜZ MÜ
Benim önceki gün başlattığım “vintage seyir” işinin güzel bir örneğini de dün New York Times gazetesi yaptı.
Otuz yıl öncesinin, sıradan bir komedi gibi görünen “9 To 5” (Dokuzdan
Beşe) filminin, MeToo hareketinden sonra nasıl ikonik bir önem kazandığını anlatıyor.
Jane Fonda, Dolly Parton ve Lily Tomlin’in oynadığı filmin konusu, üç sekreter arkadaşın, iğrenç patronlarından intikam alışıydı.
Patron da gerçekten iğrenç bir herifti yani...
1980’de seyrettiğimizde çok gülmüştük.
*
Aradan 30 yıl geçti ve şimdi görüyoruz ki, bu filmin komediyi aşan bir özelliği varmış...
Daha o dönemde erkek egemen bir işyerinde kadınların uğradığı kötü muamele, taciz gibi olayları anlatıyormuş.
BUGÜN SEYRETTİĞİNİZDE SEKRETER KELİMESİ BATIYOR
Filmi bugün seyrettiğiniz zaman birçok şey size farklı görünüyor.
Mesela “sekreter” kelimesinin ne kadar sakil olduğunu görüyorsunuz.
Artık “yönetici asistanı” diyoruz...
Erkek patronun o gün komik görünen davranışlarının bugün ne kadar düşündürücü olduğunu fark ediyorsunuz.
Ve o filmdeki 3 kadın karakter, artık MeToo hareketinin öncüsü olarak görülüyor.
Zamanın ruhu işte böyle bir nehir...
Başında oturduğunuz zaman eski normaller, bugünün anormali, eski anormaller ise bugünün “yeni normal”i oluyor.
YENİ STİL İKONUMUZ GONCA VUSLATERİ
GONCA Vuslateri’nin dün Instagram sayfasına koyduğu bu fotoğrafı çok sevdim.
Son zamanlarda çok fotoğraf paylaşıyor ve iyi fotoğrafçılarla çalışıyor. Hem günlük hayatındaki giysileri, hem de taşıdığı tasarımlar çok iyi.
“Stil ikonu” lafını hiç sevmiyorum ama yerine koyacak başka bir kavram da bulamadığım için kullanmaya devam ediyorum. Bence yeni stil ikonumuz o...
BABALAR GÜNÜ
AŞKIN NUR YENGİ’DEN: BABA ANNEMSİN SEN HALLEDERSİN
NE söylese sevdiğim sanatçılardan biri Aşkın Nur Yengi...
Babalar Günü’ne 24 saat kala çok güzel bir “Baba” şarkısı çıkardı.
Hem sesi, hem arkadaki enstrümanlar ve melodi çok etkiledi beni... Hele hele babası için “Annemsin” deyişini...
Ben de babamı hatırladım.
Bence çok güzel bir Babalar Günü hediyesi olmuş hepimiz için.
MÜKEMMEL DÜET
MAZHAR GÖNDERİNCE BİR KERE DAHA HAYRAN OLDUM
MAZHAR Alanson dün Lady Gaga’nın bir videosunu gönderdi.
2018 yılında Grammy töreninde Elton John’un o harika şarkısı “Your Song”u söylüyor.
Hem de Elton John’un önünde...
Nasıl bir söylemektir o...
Onu geçen yıl Las Vegas’ta caz konserinde dinlemiştim. Bu kadına hayranlığım her geçen gün daha büyüyor.
Sonra girip Elton John’la birlikte söylediği “Don’t Let The Sun Go Down On Me” şarkısını dinledim.
İki olağanüstü ses... İki olağanüstü yorum... Ve mükemmel bir düet...
Ve bir kere daha Amy Winehouse’ı hatırladım... O da olmalıydı o sahnede... Opus Magnum Trio olurdu.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle