Ruhen depreme hazır bir şehir fiziken neden değil

Benim çocukluğumda İzmirli ruhen depreme hazır bir insandı...

Haberin Devamı

Sallanırdı bizim evlerimiz...

Durmadan, sık sık sallanırdı...

*

İdmanlıydık... Evimiz sallanmaya başladığında dışarı fırlamak biz çocuklar için hulahup çevirmek kadar basitti...

Çünkü kaçmak için ya aşacak bir kapı, ya da inecek üç-beş basamak vardı.

*

Benim çocukluğumda İzmirli, bir San Franciscolu, bir Tokyolu gibiydi...

Tek katlı evlerimiz, iki katlı yuvalarımız en büyük dostumuzdu...

“Zelzele başladı” deyip bırakırdık kendimizi mahallemizin kucağına...

*

Sonra değişti İzmir...

Kat üstüne kat çıktı...

Kordon’da duvarlar yükseldi, oradan gelen ılık imbat gelemez oldu...

*

Bayraklı gözümüzün önünde kontrolsüzce büyüdü... Metastaz yaptı o mahalleler...

At yarışlarını seyrettiğimiz Kızılçullu Hipodromu’nun etrafındaki papatya ve lale tepeleri bina üstüne bina doldu...

*

Haberin Devamı

Sonunda İzmir yine İzmir’di, İzmirli yine ruhen hazırdı...

Ama artık canımızı kurtaracağımız sokak bize çok uzaktı...

Ve ne yazık ki o güzel çiçekli sokaklarımızı mahallelerimizden biz kovduk...

SORU

ALSANCAK, KARŞIYAKA SAĞLAM, BAYRAKLI, BUCA NİYE BÖYLE

Her biri her İzmirlinin kalbine kazınmış isimlerdir...

35.5 Karşıyaka...

“Anlamazdın Anlamazdın” şarkısını söyleyen Ayla Dikmen’in, şarkısının hâlâ sokaklarında dolaştığı Alsancak...

Bir zamanlar İzmir Levanten’inin anavatanı Bornova ve Bayraklı...

İnsan bakıyor ve soruyor...

Neden Alsancak, neden Karşıyaka, Göztepe, Karantina, neden Dario Moreno’nun Asansör’ü, Güzelyalı, Urla sapasağlam da...

Eski zenginin yaşadığı Bornova, Buca, Bayraklı böyle...

Belli ki... Onlar gittikten sonra bir şeyler de yanlış gitmiş...

Peki neydi o yanlış giden...

SORU

BAYRAKLI’NIN YENİ GÖKDELENİ DİMDİK, YEDİ KATLI ESKİ BİNASI NEDEN YERLE BİR

BAYRAKLI İzmir arkeolojisi demek...

Şehrin kurulduğu yer... En uzun yaşayan yeri yani...

Dün gelen görüntülerde bir şeyi ilk defa fark ediyorum...

Yeni İzmir’in, Amerikan şehirlerindeki “downtown”ı, süper gökdelenleri de orada, Bayraklı’da kuruluyor...

Her yerinden dumanlar çıkan Bayraklı’ya bakıyorum...

O dumanlı siluet içinde yeni yapılan 30 katlı gökdelenler dimdik duruyor...

Haberin Devamı

1960’lı, 70’li yıllarda yapılan binalar çöküyor...

En eskiler duruyor... En yeniler duruyor...

Belli ki arada geçen zamanda bir şeyler yanlış gitmiş...

Peki neydi o yanlış giden şey...

Ruhen depreme hazır bir şehir fiziken neden değil

BİR SAHNE

ATA DEMİRER’İN SIĞACIK’I TSUNAMİ OLMUŞ AKIYOR

HERKES Alaçatı’ya bakarken benim gözüm hep Sığacık’tadır...

Hani Ata Demirer’in “Olanlar Oldu” filmini çektiği o küçücük Osmanlı kasabası...

O sokaklar tsunami olmuş önümden akıyor...

Türkiye’nin belki de en güzel, en küçük camisi yarıya kadar suya gömülmüş...

Demirer’in şirin teknesinin bağlı olduğu limandaki yelkenliler tek başına denize açılmış, tsunamiyle kayıp gidiyor...

Begonviller sular altında...

Sığacık gözümün önünde akıp gidiyor...

Haberin Devamı

NENE HATUN’DAKİ O MUTLU EVDEN BENDE KALAN KARE

O meşum sabah Beykoz’daki evin salonundan adımımı attığımda nedense aklıma bir başka ev gelmişti...

Ankara’nın Nene
Hatun Caddesi’nde
iki katlı bir ev...

Ve o evde yaşayan harika bir Cumhuriyet ailesi...

Ruhen depreme hazır bir şehir fiziken neden değil

Kapıdan girerken siyah-beyaz lekeleri olan devasa bir köpek size doğru koşuyor...

Adı Daisy...

Galiba bir Danua...

Onun yanında küçücük bir çocuk...

Hasan...

Biraz ileride Berna Hanım...

Ve yanında Yavuz...

Yavuz henüz 9-10 yaşında, ama daha o yaşta üzerine ağır bir abilik havası çökmüş...

Ruhen depreme hazır bir şehir fiziken neden değil

Yanlarından geçip Mesut Bey’in odasına geçiyoruz...

Her zamanki gibi içeride ağır bir sigara dumanı...

Her zamanki gibi ağzında ağızlık...

Haberin Devamı

Her zamanki gibi yüzünde, hep yanında taşıdığı o hafif gülümseme...

O müstehzilik...

*

Türk siyasetinin en büyük mizah broker’larından biri...

Demirel... Özal...

Mizah alıcısıdır... Kendileriyle ilgili mizahı çok güzel alırlar...

Mesut Bey ise hem alıcıdır hem satıcı...

Kendisi de bir mizah üreticisidir...

*

Beykoz’daki evde o sabah işte bu evi hatırlıyorum... Neşeli, modern, birbirine kaynaşmış güzel bir Türk ailesi vardı karşımda...

1980’li yıllardı...

O evde neşe vardı... Mutluluk dolaşıyordu odadan odaya...

*

Oysa Beykoz’daki evde hava bambaşkaydı...

Salona açılan merdivenlerin çıktığı üst kattaki odada genç bir erkeğin cansız bedeni yatıyordu...

Yavuz o sabaha karşı canına kıymıştı...

*

Haberin Devamı

Aynı sitede oturduğumuz için ilk koşanlardan biri bendim... Bir avuç insandık erken bir matemin çöktüğü evde...

Hemen balkondan başlayan dipdiri bir yeşillik, salonun kapısında ölümün karanlığına dönüşüyordu...

Mesut Bey ve Berna Hanım Amerika’da uçağa ya binmişlerdi ya bineceklerdi...

Herkesin telaşı vardı...

Uçak İstanbul’a ininceye kadar duymasınlardı, hiç olmazsa yolculukları bir ıstıraba dönüşmesin diye...

*

O gün anlamıştım ki, her ailenin mutluluk yılları vardır...

Bir de acılı, ıstıraplı yılları...

Hepsi de yaşadığımız bu hayatın şeyleridir...

*

Mesut Bey’i o günden sonra çok az gördüm...

Ama görenler, yüzünden hiç eksilmeyen o hafif müstehzi gülüşün onu terk ettiğini söylediler...

O gülen, güldüren insan, oğluyla beraber müstehzi tebessümünü de oğluyla birlikte toprağa vermişti...

*

O tebessüm gidince, geriye sadece ıstırap kaldı...

İşte o ıstırapla ne kadar yaşanabilirse...

Mesut Bey de o kadar yaşayabildi...

*

Önce Daisy gitti...

Sonra Yavuz...

Şimdi de Mesut Bey...

Nene Hatun’daki o mutlu evin üç direği çöktü...

Allah Berna Hanım’a ve Hasan’a uzun ömürler versin...

KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü:
Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama:
Selma Songül Zengin

Yazarın Tüm Yazıları