Reform için küçük adalet için çok büyük bir cümle

Dün sabah arka arkaya önüme üç haber geldi... Üçünü alt alta yazınca, dördüncü unsur olarak yazının başlığındaki soru aklıma geldi.

Haberin Devamı

Reform için küçük adalet için çok büyük bir cümle

Gelen haberler şunlardı:

*

SABAH HABER 1: Biden yönetiminin CIA’in başına getireceğini açıkladığı William Burns yaptığı açıklamada Çin’i “otoriter düşman” olarak niteledi.

Bu kavramı ilk defa işitiyorum... Demek ki artık dünyanın gündeminde “otoriter düşman” diye yeni bir kavram olacak.

*

SABAH HABER 2: İspanya geçmişin acımasız diktatörü Franco’nun son heykelini de indirmiş.

Franco 1939 ile 1975 yılları arasında İspanya’nın başındaki diktatör.

200 bin insanın ölümüne yol açmıştı. Demek ki Avrupa geçmiş son diktatörü ile de son hesaplaşmasını yaptı ve Macaristan ve Polonya’da yeni diktatör heykellerinin dikilmesine izin vermeyecek.

*

Haberin Devamı

SABAH HABER 3: Cumhurbaşkanı Erdoğan, İnsan Hakları ve Adalet reformunu 2 Mart günü Beştepe’de törenle açıklayacak.

*

ABD ve Avrupa’dan gelen son haberler, “demokrasi coğrafyasında” kalan ülkelerin önümüzdeki 5 yılda, son 15 yılda hızla yayılan popülizm ve otoriterlik trendi ile mücadeleye hazırlandığını gösteriyor.

*

O zaman da şu soruya geliyoruz...

Ekonomik reform mu daha önemli...

Yoksa adalet ve demokrasi reformu mu...

*

Benim cevabım şu:

Kesinlikle ikisi birlikte gitmeli...

İkisi de aynı gerçekçilik ve radikallikle gitmeli...

*

İşte tam bu noktada önceki gece seyrettiğim “Amend” isimli belgeseldeki bir cümle gözümde büyüdü büyüdü....

Şimdi size onu anlatacağım.

BU DİZİDEKİ BU CÜMLE ADALET REFORMUNDA KONUŞULMALI

AMEND: Amerikan Anayasası’nın 14’üncü maddesinin 1868’de yapılan değişikliği ile gelen yeni halini konu alan bir belgesel.

Will Smith sunuyor.

Anayasanın bu maddesi, hiçbir Amerikan vatandaşının haklarının keyfi olarak sınırlanamayacağını güvence altına alıyor.

Belgesel, ırk ayrımcılığı, LGBT, göçmenlik ve başka konulardaki hakların kabul edilişini anlatıyor. Dizide Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin bir kararındaki şu gerekçe çok dikkatimi çekti:

“Sorumluluğumuz kendi ahlak kurallarımızı dayatmak değil, bireylerin özgürlüğünü güvence altına almaktır.”

Haberin Devamı

Bence adalet reformu yaparken düşünülmesi gereken bir cümle...

BİR BAŞKAN NİYE KENDİNE KENDİ ARZUSUYLA ‘DÖNEK’ LAKABI TAKTI

ÖNCEKİ gün ABD Başkanı Obama’nın rock şarkıcısı Bruce Springsteen’le birlikte yaptığı podcast sohbete niye “Dönekler” adını taktığını merak ettiğimi yazmıştım.

Dün yazdım.

Meğer “Renegade”, yani “Dönek”, Amerikan Gizli Servisi’nin onun için kullandığı gizli kodmuş...

*

Gizli Servis her başkana, eşine ve çocuklarına böyle bir kod verirmiş. İşin en ilginç yanı da şu:

Bu kod isimleri Gizli Servis kendiliğinden vermiyormuş.

Başkanlar ve ailesi bu kodları kendi seçiyormuş.

Yani Barack Obama, “Dönek” veya “Hain” anlamına gelen “Renegade” kelimesini kendi seçmiş.

*

Haberin Devamı

Eşi Michelle Obama’nın kod adı da ilginç:

“Rönesans...”

Kızı Sasha Obama’nın kod adı da ilginç:

“Rosebud...”

Yani “Citizen Kane” filminde, acımasız medya patronunun ağzındaki esrarı çözülemeyen kelime...

*

Vanity Fair 2008 yılında neden bu ismi seçtiğini araştırmış.Buldukları neden şu.

Obama yıllardır Kiefer Sutherland’ın hayranıymış. Onun bütün filmlerini seyretmiş.

Ama en sevdiği filmi 1989’da yaptığı “Renegades”mış.

Sutherland o filmde, hain olarak gösterilen ama aslında ülkesine hizmet eden bir gizli polis ajanını oynuyormuş.

KESİN İNANÇLARIN İKİ FAVORİ ETİKETİ

İLGİNÇ bir aile...

“Dönek” ve “hain” kelimeleri, katı inançlar ve ideolojilerin çok sevdiği iki kavramdır...

Haberin Devamı

Yani “Davadan dönen” kişilere verilen kötü lakap...

Ama liberal düşüncede böyle bir kavram yoktur.

Öğretim üyeliği yıllarımdan beri bana “Dönek” diyen bir sürü insan çıktı. Hiç gocunmadım....

Tam aksine “Evet ben bir dönekim, çünkü değişimden yanayım” dedim.

Şimdi bir Amerikan başkanının kendine gönüllü olarak bu lakabı seçtiğini görünce“Haklıymışım” diyorum.

Reform için küçük adalet için çok büyük bir cümle

KOD ADLARI
HANGİ BAŞKAN ‘MAYMUNCUK’ HANGİ BAŞKAN MÜHİM ADAM

John Kennedy: “Lancer” (Mızraklı süvari)

Eşi Jacqueline: “Lace” (Dantel)

*

Lyndon Johnson: “Volenteer” (Gönüllü)

Eşi Lady Bird: “Victoria”

*

Richard Nixon: “Searchlight” (Projektör)

Eşi Pat Nixon: “Starlight” (Yıldız ışığı)

*

Gerald Ford: “Pass key” (Maymuncuk)

Haberin Devamı

Eşi Betty: “Pinafore” (Önlük)

*

Jimmy Carter: “Deacon” (Yardımcı papaz)

Eşi Rosalyn: “Lotus Petal” (Lotus yaprağı)

*

Ronald Reagan: “Rawhide” (Kamçı)

Eşi Nancy: “Rainbow”( Gökkuşağı)

*

George H.W. Bush: “Timberwolf” (Bozkurt)

Eşi Barbara: “Snowbank” (Kar tepeciği)

*

Bill Clinton: “Eagle” (Kartal-Çocukluğunda izciymiş ve bu ismi izcilikte en yüksek mertebe olan Kartal oymağından almış)

Eşi Hillary: “Evergreen” (Yaprak dökmeyen-Aynı zamanda Florida’da büyük bir bataklığın adı)

*

George W. Bush: “Trailblazer” (Öncü)

Eşi Laura: “Tempo” (Tempo, vuruş)

*

Donald Trump: “Mogul” (Önemli adam, yük lokomotifi)

Eşi Melanie: “Muse” (İlham Perisi)

*

Joe Biden: “Celtic” (Kelt)

Eşi Jill: “Capri” (Capri adası)

Reform için küçük adalet için çok büyük bir cümle


GECENİN BELGESELİ
BİR SAHTE ROTHKO’NUN ALTINDA KAÇ İMZA VAR

EPEYDİR belgeselci oldum...

Daha doğrusu streaming platformların olağanüstü belgeselleri beni böyle tutkun hale getirdi.

Önceki akşamdan size bir örnek:

MADE YOU LOOK: Modern sanatın iki çok önemli ismi Mark Rothko ve Jackson Pollock’ın sahte tabloları üzerine çok güzel bir belgesel.

New York sanat çevresinde bir sahteciliğin nasıl kolektif bir ticarete dönüştüğünü anlatıyor.

Yani sahteyi üreten kişiden başlayıp müze danışmanlarına, sanat dedektiflerine ve oradan galeride satışa giden bir saadet zinciri...

Bu arada olayın bir ucu Çin’in Şanghay şehrindeki bir sahte tablo fabrikasına kadar gidiyor. Rothko’nun imzasının nasıl taklit edildiğini, sonra ‘gerçektir’ sertifikalarına kimlerin imzalarını attığını görüyorsunuz.

Reform için küçük adalet için çok büyük bir cümle

BİR 65 PLUS’IN ÖZAL’I HATIRLADIĞI O GÜN

DÜN Oya Baydar’ın “80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri”(*) adlı son kitabını okudum. Bildiğim kadarı ile pandemi dönemini anlatan ilk günce bu...

Kitap, virüs yaygınlaştıktan sonra Marmara Adası’na sığınmaları ile başlıyor. Meğer ne kadar benzer durumlar ve psikolojilerden geçmişiz anladım.

*

Ama en aklımda kalan cümle girişte, 65 yaş üstü kişilere sokağa çıkma yasağının uygulandığı bir gün adaya gidişlerini anlattığı şu bölümdü:

“Özal’ın Anayasa’yı bir defa delmekten bir şey olmaz ilkelliğini, biz de sokağa çıkma yasağını bir kez delmekten bir şey olmaz diyerek sürdürüyorduk...”

Reform için küçük adalet için çok büyük bir cümle

Şimdi geriye bakıyorum da... “Anayasayı bir kere delmek” ne kadar masum bir cümleymiş...

Sadece bir kerecik yani...

*

AKP milletvekili Özlem Zengin’in 80 yaşındaki solcu bir kadının bu kitabını okumasını çok isterdim.

Hep başörtülü kadınların mağduriyetini anlatıyor ya...

Bir de başı açık bir kadının yaşadığı işkenceleri okursa belki empati duygusu da genişler.
............................................
(*) Oya Baydar: “80 Yaş Zor Zamanlar Günlükleri”, Can Yayınları, Şubat 2021.

Yazarın Tüm Yazıları