Yıllarca önünden geçtiğim efsanevi Atlas Sineması yeniden açılıyordu.
*
Atlas Sineması’nın açılış tarihi 1948...
Yani benimle aynı yaşta sayılır...
Çok satan kitaplara imza atmış bir yazar...
Başı açık...
Duruşu, tarzı ile kendine özgü...
*
Öteki tarafta Ayşe Böhürler...
Gelen haberler şunlardı:
*
SABAH HABER 1: Biden yönetiminin CIA’in başına getireceğini açıkladığı William Burns yaptığı açıklamada Çin’i “otoriter düşman” olarak niteledi.
Bu kavramı ilk defa işitiyorum... Demek ki artık dünyanın gündeminde “otoriter düşman” diye yeni bir kavram olacak.
*
SABAH HABER 2: İspanya geçmişin acımasız diktatörü Franco’nun son heykelini de indirmiş.
Franco
“FinTech”, “Bitcoin” ve “Blockchain”...
İtiraf edeyim, üçünün de ne olduğunu tam olarak bilemiyorum.
Oysa bunlar giderek günlük hayatımıza şuradan buradan girmeye başladı.
Özellikle de “FinTech...”
Belki inanmayacaksınız, aramızdan 2 milyon insan bu teknoloji üzerinden alışveriş yapıyor. Pandemi sırasında online ödemelerde çok öne çıktı.
Bu ödeme sistemi hayatımızın belki de en önemli kavramlarından birini yavaş yavaş tarihe gömüyor.
Parayı...
Yani bir zamanlar cebimizde en çok gördüğümüz şeyi artık görmüyoruz.
Hem de iki yüksek yerden aldığım izinle...
Biri “devlet başkanı”ndan...
Öteki “patron”dan...
İkisi de bana “Döneklik ve hainlik artık bütün dünyada şerefli bir payedir. Çık göğsünü gere gere halkın arasına gir” dediler.
Dün gece sabaha karşı cep telefonuma Deadline Hollywood haber sitesinden bir haber düştü.
ABD’nin eski başkanı Barack Obama ile ABD’nin en büyük rock şarkıcısı Bruce Springsteen Spotify üzerinden ortak bir podcast’e başladılar
Yani yaptıkları sohbeti şarkı gibi Spotify üzerinden streaming olarak yayınlıyorlar.
Vallahi dinlerken yıkıldım...
Bir kere daha söylüyorum...
Cem Yılmaz pandemi dolayısıyla çekilince, stand-up sahnesi Cübbeli Ahmet Hoca’ya kaldı...
Yani kavuk ona geçti...
Allah için o da acayip bir performans sergiliyor...
Geçen hafta iki gelişme oldu.
Geçen perşembe akşamı NASA Mars’a
Ekinoks, her yıl gündüz ile gecenin eşit olduğu güne verilen isim.
*
Yılda iki ekinoks var...
Biri 21 Mart ilkbahar ekinoksu...
Öteki ise 23 Eylül sonbahar ekinoksu...
Sözünü ettiğim cadılar dizisi bir sonbahar ekinoks günü başlıyor.
*
1. Ülke olarak başımızda büyük bir sorun patlamak üzere...
Ve bu sorunun adı “Brezilya poposu...”
Ama yavaş yavaş bu deyimin yerini “Kim Kardashian poposu” alıyor.
*
Bunun ilk işareti de dün İngiliz Guardian gazetesindeki tam sayfa bir haberle geldi...
Üstelik haberi New York Times gazetesi de duyurdu...
Diyeceğim “Kardashian’ın poposu” deyip dudak bükmeyin, konu ciddi konu.
*
En iyi okuduğum şey de bakanlık sitesine konan fotoğraflar...
Bu etkileyici fotoğrafı da dün Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde gördüm.
*
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın makamını ilk defa bu kadar geniş bir kadrajla görüyoruz.
Fotoğrafta bakanın sağında Türk bayrağı, solunda ise NATO bayrağı görünüyor.
Arkada ise bir Atatürk portresi var.
Zaten sitenin sayfası da sol üste bir Atatürk fotoğrafı ile açılıyor.
Bir de “82’nci gibi” olanı...
Bir Türkiye şehri değil, ama bir Türk şehri gibi olmaya doğru hızla gidiyor.
Burası Suriye sınırları içindeki Afrin...
Bilmiyordum, meğer Türkiye bir süre önce bazı yabancı gazetecileri Suriye içinde Türk ordusunun kontrolündeki Afrin’e götürmüş.
Giden gazetecilerden ilk yazı dün New York Times’ta yayınlandı.
Bu şehir hakkında bilmediğimiz bazı şeyleri bu yazıdan öğrendim.
Ve öyle bir yazı ki...
Nereden üzerine düştüyse durup dururken bir anayasa tartışması başlattı...
Allah’tan ne Cumhurbaşkanlığı, ne iktidar partisi ne de Diyanet bu tartışmaya girdi...
Ama baktım bugün muhalif diye bilinen bazı eski liberal yazarlar da “Anayasa’nın değişmez maddelerini tartışamazsak buna demokrasi denmez” demeye başladılar
Ben de diyorum ki:
İyi hadi gelin tartışalım... Tartışalım da neyi tartışacağız...
*
Madde 1 diyor ki: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir...
Bunu mu tartışacağız?
Tabii ki konu, onun için yazdığım şu sözlerdi:
“Seçim gecesi üç-beş saati yönetemeyen bir siyasetçi bir partiyi 360 gün nasıl yönetecek...”
Allah için Muharrem İnce’nin rahmetli Süleyman Demirel’e benzeyen bir tarafı var.
Alınmıyor, kızmıyor, küsmüyor...
Türk siyasetinde artık unutmaya başladığımız güzel bir meziyet bu.
Neyse, hemen söze girdi:
“Seçim gecesi için bana haksızlık ediliyor”
Türkiye’de geçen hafta V.I.P köpekler dönemi açıldı.
Size bu haberin hikâyesini ve perde arkasını yazayım.
*
Son yıllarda Türkiye’de en beğendiğim yeni markalardan biri Les Benjamins...
Gümüşhane kökenli bir ailenin çocuğu olan Bünyamin Aydın’ın yarattığı bir giyim markası.
Başlarda “Ottoman Punk” tarzı deniyordu.
Lüks sokak modasının önde gelen isimlerinden biri oldu.
Özellikle fesli James Dean desenleri falan bütün dünyada tutuldu.
- 73 yaşımdayım...
- Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti iktidara gelemedi.
- Bugün “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi” sitesine girip TC Anayasası yazdığım zaman karşıma çıkan metnin üzerinde şu yazıyor:
“Kanun numarası: 2709
Kabul tarihi: 18/10/1982”...
Güzel isim ama itirazım var.
İngilizce veya başka Hint Avrupa dillerinde telaffuzu sorun yaratabilir.
“Kakabey” olarak söylenir ve bu da yanlış anlamalara yol açar...
Onlar eğlenir biz üzülürüz...
Ama önce size önemli bir haber vereyim.
*
Türk “Silikon” dünyasında geçtiğimiz günlerde önemli bir gelişme daha oldu.
Dünyanın önde gelen dijital araştırma kuruluşlarından YouGov, Türkiye’de “Wizsight” adlı online araştırma şirketini satın aldı.
Wizsight 2017 yılında N. Özge Akçizmeci adlı genç bir girişimci tarafından kurulmuş bir startup şirket.
Böylece BluTV’nin yüzde 30 hissesinin bir dünya devi olan Discovery’ye satılmasından sonra ikinci bir Türk startup’ı daha dünya piyasasına girdi.
YouGov ilginç alanlarda online araştırmalar yapan bir şirket.
“Bazen bir ülkede bir adam gelir...”
Sonra birasından bir yudum alıp devam ediyordu:
“Bazen o ülkede bir adam daha gelir...”
Geçenlerde bu tiradı yazmıştım...
Amerika Birleşik Devletleri’nde bir adam geldi...
Ülkeyi tam ortasından ikiye böldü...
Şimdi bir adam daha geldi....
‘Hiç’ diye karşılık verdim. ‘Kendimce bakıyorum, burnuma, şu burun deliğimin içine basınca biraz acıyor da’...
Karım gülümsedi...
‘Ben de ne yana doğru çarpık diye bakıyorsun sandım’ dedi.
Kuyruğuna basılmış köpek gibi döndüm:
‘Çarpık mı? Benim burnum mu?’
Karım dingince:
‘Elbette canım, İyi bak: Sağa doğru çarpık...”
*
Tartışmanın konusu “Afrodit” adlı bir kitaptı...
Yani Yunan mitolojisinin “Aşk ve güzellik tanrıçası” üzerine...
Daha doğrusu Fransız yazar Pierre Louys’un 1896 yılında yayınlanmış “Afrodit” adlı kitabı üzerine patlayan tartışmaydı bu.
*
Önümde bir kitap duruyor.
Adı “Türkiye Tarihini Değiştiren 110 Kadın”...
Hürriyet’in eski yazıişleri müdürlerinden Doğan Satmış’ın kitabı.
*
Kendince Türkiye tarihini değiştiren 110 kadın belirlemiş ve hepsinin küçük birer portresini yazmış. Listeyi tek tek inceledim. Böyle seçimler çoğu kez keyfidir.
Yani her zaman bir “Bana göre” payı vardır.
Bu da öyle...
*
O su melekleri beni de yıkadı mı?
PHUKET’e detoksa gidinceye kadar “colotal” kelimesini hiç duymamıştım.
Oysa programımda bu kelimeyi gördüğümde, otomatik olarak evet demeden önce, başındaki “col” hecesinden şüphelenmeliydim.
![O su melekleri beni de yıkadı mı]()
Yani bunun “colon” (kalınbağırsak) kelimesinin ilk hecesi olduğunu fark etmeliydim.
Buraya gelmeden birçok arkadaşımdan “Sakın kolon temizliği yaptırma” uyarısı almıştım.
Bu olay rektumdan vücut ısısında su verilerek kalınbağırsakların temizlenmesi işlemi.
Anlayacağınız, “bağzı” erkeklere uymaz bir şey...
Giderken hepsine tek tek “Yaptırır mıyım öyle şey” dedim.
Programa imzayı attığımda iş işten geçmişti.
Vazgeçmeye çalıştığımda ise program koordinatörüm beni öyle güzel bir anlatımla ikna etti ki, yapabileceğim bir şey kalmadı.
Evet arkadaşlar...
O şeyi yaptırdım.
Rektumdan kalınbağırsağa su verilerek yapılan toksinleri temizleme işlemine “Kolema” deniyor.
Bu işlemin yapıldığı odanın kapısında “Angel of water” yazıyor.
Yani su meleği...
Meğer en gelişmiş aleti yapan markanın adı buymuş.
Şirketin ürettiği kolon temizleme aletine neden “Su meleği” adını verdiğini bilmiyorum.
Ama o soruyu bana sorarsanız cevabım şu.
Evet su melekleri beni yıkadı...
Türkiye 20 yıldır bağırsaklarını temizleyemiyor ama ben kendi payıma temizleyip dönüyorum.
PHUKET'TE DETOKS YAPMANIN AVANTAJLARI VE DEZANATAJLARI
ÜLKE yemyeşil. Nereye baksanız sık bir yeşillik orman görüyorsunuz.
Her taraf plaj. Denizin suyunun rengi, Ege’ninki kadar güzel değil ama tabiat bu eksikliği fazlasıyla tamamlıyor.
Türkiye ile arasında 4 saat fark var. Yani Türkiye’nin insanı kahreden meselelerinden bir süre için kopuyorsunuz.
Dezavantajlara gelince.
Thai mutfağı çok güzel. Özellikle deniz ürünleri harika. Gittiğiniz her yerde, sokak aşçılarının tezgâhındaki yemekler bile insanı baştan çıkaracak kadar güzel görünüyor.
Bir de egzotik meyveler. Burası bir meyve cenneti. Yolda yürürken tezgâhlarda gördüğünüz her meyveyi yemek istiyorsunuz.
ANNENİZİN VE BABANIZIN ŞEKERİ KALBİ VARSA SİZ NE OLACAKSINIZ
DR. Lodi bir İtalyan. Ailesinde yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve diyabet çok görülüyormuş.
“Bazıları ailemizdeki bu hastalıklar için genetik diyor. Hayır bize genetik yolla geçen bir şey yok. İtalyan hayat tarzımız var. Yani makarna, sos, alkol, peynir, ekmek, jambon var. Sizin de pilavınız, böreğiniz.”
Daha iddialı şu cümle ile son noktayı koyuyor:
“Kanseri Tanrı yaratmadı. Tanrı insanı yarattı. İnsan da kanseri...”
VE GELELİM KADINLARIN MERAK ETTİĞİ ASIL SORUYA
KAÇ KİLO GİRDİM, ÇIKARKEN KAÇ KİLOYDUM
İLK güne dönelim.
Detoks kliniğine girdiğimde yapılan ölçümde kilom 82.5’tu.
Bunun 1 kilosunun uçak yolculuğu ödemi olduğunu söylemişlerdi.
Yağ ve kas oranım iyiydi.
Burada 5 gün kaldım.
İlk gün içinde salata olan hafif bir detoks rejimi uyguladılar.
Son 2 gün “Master detoks” denilen sadece sıvıyla beslenme şeklinde bir program uygulandı.
Son gün ise hafif meyve ve sebzeden oluşan bir kahvaltı programı vardı.
Ama her şey sebze ve meyve üzerine kuruluydu.
Beşinci sabah ayrılmadan önce aynı terazide yeniden tartıldığımda sonuç şuydu:
78.8 kilo...
Kendimi en iyi hissettiğim kilo 78...
Onu da “After detoks” (detoks sonrası) programla sağlayacağım.
Çünkü yaz geliyor ve yine içeceğim inşallah...
BİR OBEZ ADAYININ GÜNLÜK NOT DEFTERİ
UNUTMAYIN...
Burada aldığım temel eğitim şu:
Hepimiz obez adayıyız...
Kendimizi bıraktığımız, beslenmeyi bilmediğimiz takdirde yol oraya çıkıyor.
Detoks benim için çok zor olmadı.
Hayrettir... İçkiyi hiç aramadım.
Hayrettir ekmeği unuttum gibi.
Ama dördüncü günün akşamından itibaren hepsini hatırlamaya başladım. Hem de nasıl...
Detoks ikinci günden itibaren insanda yorgunluk ve enerji eksikliği yaratıyor.
BU BÜYÜK BUDA HEYKELİNE BİR TAŞ DA BEN KOYDUM
KALDIĞIM detoks merkezine 30 kilometre mesafede Phuket’in en büyük Buda heykeli inşa ediliyor.
İnşaat alanına geçici bir manastır kurulmuş. Burada rahipler, Buda heykeline konacak kare halinde küçük mermer parçalarını satıyorlar. Büyük Buda heykeli böylece gelenlerin bıraktığı paralarla inşa ediliyor.
Sütunlarda, iki Türk çiftin üzerine ismini yazıp bıraktığı parçaları gördüm. Benimkini ise “Tansu’dan Büyük Buda’ya” yazarak bıraktım.
Böylece alkali derecemi yükseltecek ilk adımı da attım.
ALLAH'IM BENİ İNSANİ HAZLARIMDAN YOKSUN BIRAKMA
PHUKET detoks yazılarım burada bitiyor. Tabii sonuçlarını size açıklayacağım. Yarın yolda olacağım için bir ihtimal yazı yazamayacağım.
Burada öğrendiğim şeyler şu:
İnsan mezarını dişleriyle kazarmış.
Ama yine de güzel hazırlanmış, iyi sunulmuş, yanında şarabı iyi seçilmiş bir yemek...
Allah beni bu iştahtan ve hazdan eksik etmesin...
Nasılsa detoks programları var...