Türkiye’nin bunca meselesi varken bu konuyu gündeme getirmeyeceğim.
Zaten bu soru bize değil, Fransızlara soruldu.
Cevabı da milli iradenin temsil edildiği kubbeden geldi.
Yani Fransız Parlamentosu’ndan...
O cevap da şu:
“Evet eşek anırması Fransa’nın yerli ve milli değeridir...”
Ancak sorunun gündeme gelmesi eşekle ilgili değildi...
Beni de konuşmacı olarak davet ettiler.
Çok sevinerek katıldım.
Çünkü zamanında hocanın yüzüne söylemek isteyip de söyleyemediğim şeyler vardı, onları söyleme imkânım oldu.
*
Dün Üsküdar Belediyesi’nin harika kültür merkezinde kayıt yaparken Erbakan’ı yıllar boyunca nasıl gördüğümü de düşündüm.
Onu siyasi hayatında önce öğrenci olarak gördüm.
“Pop kültür dininin” “Exodus” ve “Yaradılış” hikâyesi de burada yazıldı.
*
Pop müziğin “kutsal toprakları” sayılan bu yerin adı Laurel Canyon’du...
Los Angeles’ın Hollywood Hills denilen yerinde bir bölgedir
Lady Gaga, ABD’nin en güçlü ve cesur LGBT hakları savunucularından biridir.
Milli marşı söylerken gözümün önünde şöyle bir tablo vardı.
ABD’nin, konsolosluk ve büyükelçilik binalarında LGBT bayrağı asılmasını yasaklayan, bugüne kadarki belki en büyük LGBT düşmanı başkanı arka kapıdan Beyaz Saray’ı terk ederken, ön tarafta bir LGBT militanı Amerikan milli marşını söylüyordu.
Bence değişimin ilk ve çok çarpıcı sembolizmi buydu...
*
Peki Lady Gaga kendisi bir LGBT insanı mı?
“Poker Face”
Rahmetli Demirel’in bütün hayatı boyunca silemediği o cümleyi... Çünkü Türk siyasi tarihine geçmiş hiçbir cümlenin akıbeti bu kadar trajik olmamıştır.
O MHP’li dostuma diyeceğim ki...
“Rahmetli Demirel geçmişteki bütün cümlelerinin hesabını tarihe verdi. Ama bir cümlesi var ki...
İşte onun hesabını ancak tarihi bir itirafla verebildi...
O cümle de şuydu:
“Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz...”
*
İngilizce “Kuru kalmak” gibi bir anlamı var ama asıl manası “İçki içmemek”...
*
Aralık ayı içki ayıdır.
Genellikle ocağın ilk haftası da devam eder...
Sonra “Bir duralım” duygusu basar insanı...
Ama istim üzerinizde, hız almışsınız, hatta sırılsıklamsınız...
Bir de 65 plus eve kapatılmışsınız...
Nasıl duracaksınız?
Sadece rekor kırılmadı, aynı zamanda çok önemli sosyal gelişmeler yaşandı.
Uçak havadayken “Flightradar24” uygulamasından 312 bin insan İstanbul’a gelişinde 4 saat boyunca uçağı dakika dakika izledi.
Bir karşılaştırma yapabilmeniz için şu bilgiyi vereyim.
Aynı saatlerde dünyada havada en çok izlenen öteki uçuşları izleme sayıları şöyleydi:
İKİNCİ SIRADA: TK6346 Barcelona-İstanbul uçuşu: 9 bin 820 kişi.
Gece boyunca en çok izlenen üçüncü uçak ise ilginç.
“No callsign”
Yani “Çözülmemiş esrarengiz olaylar” kategorisinden...
Yaşanmış bir polisiye...
Cumhurbaşkanı Erdoğan aşı oluyor...
*
Tamam güncel olan o...
Ama gözümüzü hafifçe sağa ve sola çevirince ne görüyoruz...
Biri 11 Ocak 2021...
Yani geçen pazartesi günü...
Öteki ise bundan 3 gün öncesine ait...
Yani 8 Ocak 2021...
Önce ikincisinden başlayayım...
Gördüğünüz bu fotoğraf geçen pazartesi günü Kahire’de çekildi... Eminim MİT’in elinde de vardır, çünkü açık istihbarattan gelen bir fotoğraf...
Dikkatle bakarsanız arka planda 4 bayrak göreceksiniz...
“Ebru’nun zaferi”...
Aslında, bu başlığı Adnancı çetenin mahkûm olduğu gün ben atmalıydım...
Ama Posta’yı kutluyorum...
Benim 25 yıldır takip ettiğim bir olaydı bu...
Adnancı zalimlerin “Adnan Hoca” olduğu günlerde, herkesin ondan korkup sindiği günlerde, onun zulmüne uğrayıp da tek başına mücadele eden bir kadın vardı.
Adı Ebru Şimşek...
Bu çete ona yapmadığı zulmü bırakmamıştı...
Her yıl olduğu gibi sonuçları bir sosyolog gözüyle ilgiyle okudum.
Araştırmanın siyasi sonuçlarına hiç girmeyeceğim...
Çünkü beni hiç ilgilendirmiyor.
Ama sosyal ve kültürel sonuçlarında çok çarpıcı bazı öyle ilginç rakamlar var ki, işte onları anlatmak istiyorum.
Belki 2023 seçimleri için partilere yol gösterebilir.
En ilgincinden başlayayım.
SORU ŞU:
Çünkü Türk dış politikasının en gizli nabzı orada atıyor....
Özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dış gezilerinde...
Bakanlık sitesi arşivine konan bu gezilere ait görüntüler, gazete ve televizyon haberlerine pek yansımayan “yeni trendleri” anlatıyor...
Şu an önümde son iki geziye ait görüntüler var...
Birincisi Libya’dan...
Savunma Bakanı geçenlerde Libya’yı ziyaret etti...
Orada düzenlenen gecenin en vurucu cümlesini gazetelerde ve internet sitelerinde okuduk.
Yapılan o erkek geyikleri...
Hani bir uçtan ötekine şifreli diye fantezi meraklılarının yaptığı o anatomik paylaşımlar...
Kadınlar, siyasetçiler hakkında o yazılıp çizilen fıkralar...
Paylaşılan siyasi karikatürler...
Normal sohbetlerimizde ağzımıza almayacağımız ifadeler, kavramlar, küfürler...
O iki fotoğraf şu:
Sakallı bir adam, Senato başkanının koltuğunda oturuyor...
Bir başka sakallı adam da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin koltuğunda...
Pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Avrupa’nın seçilmiş insanlarından birinden şu Twitter mesajı geldi:
“Şundan emin olun. Benim başbakanlıktan ayrılmam çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde olacaktır...”
Mesajın altında, Almanya’nın seçilmiş başbakanı ve şu an dünyanın en başarılı lideri sayılan Angela Merkel’in adı vardı.
Hesap gerçekten onun mu, yoksa birisi onun adına şaka mı yapıyor tam öğrenemedim...
Ama hepimiz biliyoruz ki, onun görevden ayrılması gerçekten çok sıradan bir şekilde olacak...
Nasıl mı?
*
Onun adı yok...
Sadece “The Stranger”, yani “Yabancı” diye biliyoruz...
Arada bir bowling salonunun barında tek başına otururken görürüz onu...
Genellikle de Jeffrey Lebowski’ye ettiği büyük laflarıyla hatırlarız...
Mesela aklımdan hiç çıkmayan şu lafı:
“Bir ülkede bazen bir adam gelir ve...”
“Yabancı”
Epeydir aradığım bir insandı.
Çünkü elinde müthiş bir veri tabanı var.
20 milyon müşteriye hizmet götürüyor. 11 bin çalışanı var.
Dolayısıyla pandemi sırasında kim ne tüketti, ne kadar evde oturdu, ne harcadı, bugün durum ne herkesten iyi biliyor.
Karşımda uzun saçları ve hali tavrı ile klasik bir enerji şirketinden çok Silikon Vadisi’nde yükselen bir startup tipi duruyor.
Murat Pınar
Türkiye hakkında ona sormak istediğim çok şey var.
Mini Cooper araba büyüklüğünde bir araç Mars’ın yörüngesine oturacak.
Ve bu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uzaya gönderdiği bir araç olacak.
Aracın adı “Hope”.
Yani “Umut”.
Tarihte ilk defa Müslüman bir ülkenin uzaya attığı araç böylesine ileri bir noktaya gidiyor...
Üstelik güzel bir haber daha var. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu bilimsel Mars projesinin başında 33 yaşında bir kadın var.
Adı
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
Ne egosu! Amerika'dan büyük bir ego mu vardı
Dün Fatih Terim’in hastaneden çıkarken söylediklerini yazmıştım.
Diyordu ki:
“Ben, bu sınavdan çok şey öğrenerek çıkacağım. Daha çok kıymet bilecek, karantina süreci sonrası aileme ve sevdiklerime daha çok vakit ayıracağım. Daha çok affedeceğim, daha az üzülmeye çalışacağım.”
Dün arayıp sordum:
“Hocam böyle diyorsunuz ama siz de ben de ego insanıyız. Böyle büyük egolar değişebilir mi?”
Bana çok çarpıcı bir cevap verdi...
Kelimesine dokunmadan aktarıyorum:
*
“Tamam egomuz var da, Amerika’dan daha büyük bir ego mu vardı bu dünyada?
Onu atarım, bunu keserim, şunu vururum...
Bak bir virüs ne hale getirdi.Yani artık benim egom, onun egosu, bunların hiçbirinin manası yok.
Hiçbirinin esamisi okunmaz.Bütün dünyanın başına geldi bu...”
*
“Evet değişeceğim.
Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz.
Değişmek zorundayız.
Çünkü değişmezsek mutlu olamayız.
Ben değişeceğim.”
*
“Geçen gün bir arkadaşımı arıyordum. Bulamadım, bir başka arkadaşımla konuşuyorduk bunu söyledim.
Bana ‘Hocam buluncaya kadar arayacağız’ dedi. Görmediğimiz, ihmal ettiğimiz arkadaşlarımızı buluncaya kadar arayacağız.
İşimizi daha iyi yapacağız. Seveceğiz. Ailemize daha çok zaman ayıracağız.”
*
Korona virüsü kapmış, mücadele etmiş ve yenmiş bir insan konuşuyor.
Demek ki virüs onu böyle etkilemiş.
Tabii benim için geriye şu soru kalıyor.
Biz, egosu yüksek siyasetçiler, işinsanları, sanatçılar, hepimiz...
Virüsü kapmadan da bu değişme iradesini gösterebilecek miyiz?
*
Yoksa hepimizin virüsle terbiye edilmesi mi gerekecek.
TÜRK DOKTORLARI TARİH Mİ YAZIYOR
Türk doktorları şu sıralar bütün dünya için çok önemli bir çalışmayı sürdürüyor. Covid-19 konusundaki Türkiye tecrübesini akademik yayın haline dönüştürüyorlar.
Bunları önümüzdeki günlerde tıp literatürüne kazandırmış olacaklar. Dünyanın buna ihtiyacı var. Çünkü Çin verileri çok çelişkili ve eksik idi. Ama biz de dahil hepimiz mecburen ilk vakaları bu verilerle yönettik. Artık şimdi kendi verilerimiz var. Nedeni de basit.
Türk doktorları gerçekten tedavide erken ve iyi sonuçlar alıyorlar.
Vaka ve ölüm sayıları başka bazı ülkelere göre çok daha istikrarlı ve alt hastaneleri zorlamayacak bir düzeyde gidiyor.
Bazı doktor arkadaşlarımla konuştum. Anlattıklarından çıkardığım sonuç şu: “Türkiye, kendi deneyimlerini devreye soktu, yani kendi algoritmasını geliştirdi.”
Onlardan aldıklarımı alt alta yazınca şöyle bir tablo ortaya çıktı.
BAZI KOMPLİKASYONLARIN ERKEN FARKINA VARILDI
En önemlisi hastalığın tanımlandığı gibi tipik bir ARDS tablosu olmadığını, pıhtılaşma bozukluğu gibi ilave problemlerin de meydana geldiğini ve hastaların bu nedenle de kaybedildiği gözlemlendi. Dolayısıyla antikoagülan ilaçlar da algoritmaya eklendi.
BU KADAR BT ARACI GEREKSİZ DENİYORDU TAM AKSİ OLDU
Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar BT yoktur. Bu durum önceden eleştiri konusuydu ama şimdi işimize yaradı. Bu altyapı sayesinde, test sonuçları beklenmeden hızlı teşhis imkânı sağlandı ve erken davranıldı.
YETERİNCE İLAÇ DEPOLANMASI AVANTAJ SAĞLADI
Hidroksiklorokin tedavisine hastalığın çok erken döneminde başlandı. Tabi bunu yapabilmek için de yeterince ilacınızın olması gerekiyordu. Ve erken davranarak yeterince ilaç stoklanmıştı.
Favipravir tedavisine hastalık iyice ağırlaşmadan -yoğun bakım ihtiyacı ortaya çıkmadan- başlandı. Oysa ilk uygulamalarda bu böyle değildi. Ve diğer ülkelerde hâlâ böyle değil. Hastalık ağırlaşınca veriliyor ama o zaman da etkisi fazla olmuyor.
İLK VAKALARDA MECBUREN ÇİN DENEYİMLERİNE BAKTIK
İlk vakalarda mecburen biz de Çin deneyimlerini dikkate aldık. Çünkü başka çaremiz yoktu. Ama ilk 1-2 hafta sonra kendi tecrübelerimize dayanarak kendi algoritmamızı geliştirdik. Bakanlık neredeyse her hafta algoritmayı yeniledi. Ve böylece dünyadaki diğer uygulamalardan oldukça farklı/ayrışık bir tedavi protokolümüz oldu. Sonuçlarını da alıyoruz.
VİNTAGE BİR MASKE KARESİ
Bu fotoğrafı dün Zafer Mutlu gönderdi.
Ne zaman nerede çekilmiş hiçbir fikrim yok.
Kılık kıyafete bakılırsa 1920’ler olabilir.
Yine maske var.
Fotoğrafa çok karışık duygularla baktım.
Vintage bir kare...
Ama gördüğüm, bazı insanlar sokağı hep bir tehlike olarak görmüş.
Pek de haksız değillermiş.
VİRÜS GİBİ BULAŞICI BİR BAHAR ŞARKISI
Son günlerde benim çevremde bir şarkı acayip viral gidiyor. Yani virüs gibi yayılıyor. Candan Erçetin’in 2009 tarihli bir şarkısı...
“Bahar”...
İnsana öyle bir moral veriyor ki anlatamam. Sözlerini Ayşe Kulin yazmış ve insanı alıp götürüyor.
Özellikle şu dizeler:
“Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum
Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar.
Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var...”
ENTÜBASYONDAN ERKEN VAZGEÇİLDİ
Yoğun bakımdaki hastalarda erken entübasyondan (invaziv ventilasyondan) vazgeçildi. Çünkü bunun hastalığın seyrini çok değiştirmediği gözlemlendi. Bunun yerine non-invaziv ventilason -CPAP dediğimiz sürekli pozitif basınçlı hava yolu- tekniğine geçildi. Böylece invaziv ventilasyonun oluşturduğu akciğer hasarları da önlenmiş oldu.
YENİ ÇIKAN KLASİKLER BİR KARANTİNA TOP 5’İ
SPOTIFY’a yüklediğim çok sayıda listem var.
Bunlardan biri her hafta yenilediğim “DJ ERT CLASSICAL NEW APRIL 2020 TOP 50” (Yeni Klasikler Top 50) listesi...
Son aylarda çıkan yeni klasiklerden derlediğim listenin ilk 5’i şöyle:
Jung Jaeil: “The Belt of Faith”
Pietro Mascagni: “Cavalleria Rusticana; Intermezzo Sinfonico; Dresden Filarmoni Orkestrası
Josepn Calleja: “Charmaine”, Mantovani Orkestrası
Handel: “Guilio Cesare in Egitto; HWW 17, Act ‘Son Nata Lagrimar’ Emmanuel Haim, Anne Soffie Von Otter
Mozart: “Divertimento in D Major K.136: Luigi Piovano; Archi di Santa Cecillia
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama:
Selma Songül Zengin
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle