Önce bu cümleyi nerede gördüğümü anlatayım...
*
Önceki akşam, Mira Nair’in beni çok etkileyen ünlü “Kama Sutra” filminden beri en iyi Hint filmlerinden birini seyrettim.
Adı “7 Koon Maaf...”
Hindistan’ın en ünlü starı Priyanka Chopra’nın oynadığı filmin konusu 6 kere evlenip her kocasını öldüren bir “Femme Fatale”in hikâyesi.
Ayini Papa Françis yönetecek.
Irak’ın Kürdistan Özerk Bölgesi’den yapılan ilk büyük Hıristiyan ayini olacak...
*
Bu stada adını veren Franso Hariri, Irak Kürdistan özerklik hareketinin önde gelen simalarından biriydi. Yani Papa, işte böylesine sembolik bir Kürt bağımsızlıkçısının adını taşıyan statta yapacak bu ayini...
*
Bu fotoğrafı dün New York Times gazetesinde gördüm.
Nasıl olsa bir yerde görürsünüz...
*
Şöyle başlıyor...
Bir evde genç bir çift...
Bir kutu tonbalığı konservesi açıp harika görünen bir salata yapıyorlar...
Sonra genç adam konserve kutusunu gösterip konuşuyor:
“Yaaa hakikatten çok güzel... Adamlar yapmışlar...”
“Don’t F...k With Cats...”
“Kedilere Bulaşma: İnternette Katil Avı...”
*
Üç bölümlük dizinin girişinde ‘Buradaki kişiler hayal mahsulüdür’ diye bir yazı yok. Dizideki her kare gerçek...
Mekânlar gerçek.
Olaylar gerçek...
Ve en önemlisi...
Yaşanan bütün vahşet gerçek...
Adalet, demokrasi ve insan hakları reformu...
Tabii bu reform aynı zamanda ifade ve haber alma özgürlüklerinin de çerçevesini çizecek...
İşte böyle bir günde ben de size Türkiye’nin “haber coğrafyasını” anlatan bir çalışmadan söz edeceğim.
*
Hürriyet İnternet’in eski yöneticisi Emre Kızılkaya dün ilginç bir çalışmanın sonuçlarını açıkladı.
Kızılkaya ve arkadaşları 2 hafta boyunca Türkiye’de yayınlanan 1.1 milyon haberi inceleyip analizini yapmışlar.
Türkiye’de 19 ulusal, 165 ise yerel TV kanalı var...
Devlet kontrolünde ise 13 TV kanalı bulunuyor...
Böyle bir derbiye klasik mantıkla, rasyonel bir değerlendirme yapmak mümkün değil. O yüzden maç boyu gözlemlerimi anarşik biçimde alt alta yazıyorum...
Göreceksiniz ki, bu bir uzman yazısı değil, hepimizin maç sırasında aklımıza gelen düşüncelerden ibaret olacak bu.
BİR KERE DAHA GÖRDÜK DÖRT ÜÇTEN BÜYÜKTÜR
1- Trabzonspor yıllar önce bileğinin hakkıyla kırılmaz denilen ‘Üç Büyük takım’ zincirini en zayıf halkasından kırıp ‘Dört Büyük Kulüp’ karesini, futbolun yeni fotoğrafı olarak kafamıza yerleştirdikten sonra ‘derbilerin’ de anlamı değişti. Ben dahil kimse bir derbi sonucu hakkında önceden rahatlıkla kehanette bulunamadık. Bu maçta öyleydi.
2- Şaşırtmayan, heyecanlandırmayan derbilere alışmıştık. Bu derbi de öyle olacak derken, maçın 67’inci dakikasından sonra beklemediğimiz bir heyecan geldi.
ÖZİL’İ GÖREVDEN ALANIN YENİ BİR HİKAYESİ OLMALIYDI
3- 67’inci dakika önemliydi. Çünkü Fenerbahçe Teknik Direktörü çok az teknik direktörün yapabileceği bir şeyi yaptı. mesut Özil gibi uluslararası bir starı maçtan kulübeye aldı.
4- Böylesine cesur ve kritik kararı alan bir teknik direktörün maçın geri kalanı için yeni bir hikayesi olmalıydı. O hikaye gol olarak geldi.
Yıllarca önünden geçtiğim efsanevi Atlas Sineması yeniden açılıyordu.
*
Atlas Sineması’nın açılış tarihi 1948...
Yani benimle aynı yaşta sayılır...
Çok satan kitaplara imza atmış bir yazar...
Başı açık...
Duruşu, tarzı ile kendine özgü...
*
Öteki tarafta Ayşe Böhürler...
Gelen haberler şunlardı:
*
SABAH HABER 1: Biden yönetiminin CIA’in başına getireceğini açıkladığı William Burns yaptığı açıklamada Çin’i “otoriter düşman” olarak niteledi.
Bu kavramı ilk defa işitiyorum... Demek ki artık dünyanın gündeminde “otoriter düşman” diye yeni bir kavram olacak.
*
SABAH HABER 2: İspanya geçmişin acımasız diktatörü Franco’nun son heykelini de indirmiş.
Franco
Hem de iki yüksek yerden aldığım izinle...
Biri “devlet başkanı”ndan...
Öteki “patron”dan...
İkisi de bana “Döneklik ve hainlik artık bütün dünyada şerefli bir payedir. Çık göğsünü gere gere halkın arasına gir” dediler.
Dün gece sabaha karşı cep telefonuma Deadline Hollywood haber sitesinden bir haber düştü.
ABD’nin eski başkanı Barack Obama ile ABD’nin en büyük rock şarkıcısı Bruce Springsteen Spotify üzerinden ortak bir podcast’e başladılar
Yani yaptıkları sohbeti şarkı gibi Spotify üzerinden streaming olarak yayınlıyorlar.
Vallahi dinlerken yıkıldım...
Bir kere daha söylüyorum...
Cem Yılmaz pandemi dolayısıyla çekilince, stand-up sahnesi Cübbeli Ahmet Hoca’ya kaldı...
Yani kavuk ona geçti...
Allah için o da acayip bir performans sergiliyor...
Geçen hafta iki gelişme oldu.
Geçen perşembe akşamı NASA Mars’a
Ekinoks, her yıl gündüz ile gecenin eşit olduğu güne verilen isim.
*
Yılda iki ekinoks var...
Biri 21 Mart ilkbahar ekinoksu...
Öteki ise 23 Eylül sonbahar ekinoksu...
Sözünü ettiğim cadılar dizisi bir sonbahar ekinoks günü başlıyor.
*
1. Ülke olarak başımızda büyük bir sorun patlamak üzere...
Ve bu sorunun adı “Brezilya poposu...”
Ama yavaş yavaş bu deyimin yerini “Kim Kardashian poposu” alıyor.
*
Bunun ilk işareti de dün İngiliz Guardian gazetesindeki tam sayfa bir haberle geldi...
Üstelik haberi New York Times gazetesi de duyurdu...
Diyeceğim “Kardashian’ın poposu” deyip dudak bükmeyin, konu ciddi konu.
*
En iyi okuduğum şey de bakanlık sitesine konan fotoğraflar...
Bu etkileyici fotoğrafı da dün Savunma Bakanlığı’nın web sitesinde gördüm.
*
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın makamını ilk defa bu kadar geniş bir kadrajla görüyoruz.
Fotoğrafta bakanın sağında Türk bayrağı, solunda ise NATO bayrağı görünüyor.
Arkada ise bir Atatürk portresi var.
Zaten sitenin sayfası da sol üste bir Atatürk fotoğrafı ile açılıyor.
Bir de “82’nci gibi” olanı...
Bir Türkiye şehri değil, ama bir Türk şehri gibi olmaya doğru hızla gidiyor.
Burası Suriye sınırları içindeki Afrin...
Bilmiyordum, meğer Türkiye bir süre önce bazı yabancı gazetecileri Suriye içinde Türk ordusunun kontrolündeki Afrin’e götürmüş.
Giden gazetecilerden ilk yazı dün New York Times’ta yayınlandı.
Bu şehir hakkında bilmediğimiz bazı şeyleri bu yazıdan öğrendim.
Ve öyle bir yazı ki...
Nereden üzerine düştüyse durup dururken bir anayasa tartışması başlattı...
Allah’tan ne Cumhurbaşkanlığı, ne iktidar partisi ne de Diyanet bu tartışmaya girdi...
Ama baktım bugün muhalif diye bilinen bazı eski liberal yazarlar da “Anayasa’nın değişmez maddelerini tartışamazsak buna demokrasi denmez” demeye başladılar
Ben de diyorum ki:
İyi hadi gelin tartışalım... Tartışalım da neyi tartışacağız...
*
Madde 1 diyor ki: Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir...
Bunu mu tartışacağız?
Tabii ki konu, onun için yazdığım şu sözlerdi:
“Seçim gecesi üç-beş saati yönetemeyen bir siyasetçi bir partiyi 360 gün nasıl yönetecek...”
Allah için Muharrem İnce’nin rahmetli Süleyman Demirel’e benzeyen bir tarafı var.
Alınmıyor, kızmıyor, küsmüyor...
Türk siyasetinde artık unutmaya başladığımız güzel bir meziyet bu.
Neyse, hemen söze girdi:
“Seçim gecesi için bana haksızlık ediliyor”
Türkiye’de geçen hafta V.I.P köpekler dönemi açıldı.
Size bu haberin hikâyesini ve perde arkasını yazayım.
*
Son yıllarda Türkiye’de en beğendiğim yeni markalardan biri Les Benjamins...
Gümüşhane kökenli bir ailenin çocuğu olan Bünyamin Aydın’ın yarattığı bir giyim markası.
Başlarda “Ottoman Punk” tarzı deniyordu.
Lüks sokak modasının önde gelen isimlerinden biri oldu.
Özellikle fesli James Dean desenleri falan bütün dünyada tutuldu.
Korona meditasyonumun ilk sonuç deklarasyonu
Korona günlerinde inzivaya çekildik ya...
Düşünmemiz, kendimiz ve ülkemiz hakkında meditasyon yapmamız için de bir fırsat var şimdi...
Ben dün öyle bir meditasyon yaptım...
Kendi kendime sordum.
Bana kim deva olur?
*
Bağırmayan, çağırmayan, belagatte desibel şiddeti uygulamayan, her itirazıma “Hain” diye yüklenmeyen, belagati gümbürtü değil sükûnet olarak gören, sözün ve bağırış çağırışın teneke olduğu yerde sükûneti altın haline getiren bir simyacı bana deva olur.
Bana doğruları, sadece doğruları söyleyen, gerçekleri saklamayan, ekonomi kötüye gittiğinde “Kötüye gidiyor” diyebilen, öyle dediği için, “Ekonomi iyiye gidiyor” dediği zaman da inanacağım, güvenebileceğim bir insan deva olur.
*
İnsanlara olmayan bir suçu yapıştırıp, ondan tutturamayınca, bir başka suç yükleyen, onu da tutturamayınca “Hain” diyen “Casus” diyen, ileride bir gün onu da tutturamayınca “Yolda giderken konuşuyor” bile deyip tutuklayacak savcı ve hâkimler değil, kendini iç rahatlığıyla emanet edeceği bir adalet deva olabilir.
*
Bana başka kim ve ne deva olabilir? Her bir vatandaşını devletin sınırsız gücüne karşı koruyabilen, vergisini veren vatandaşın, o verginin nereye harcandığı konusunda hesap sorabileceği bir düzen deva olabilir.
*
Bana sabah saat 06.00’da kapım çalındığında “Hah işte beni almaya geldiler” diye paniklemeyeceğim bir polis gücü deva olabilir.
*
Beni kendisine bağırmadan çağırmadan, ürkütmeden, korkutmadan, ezmeden, dövmeden, sevgiyle bağlayacak biri deva olabilir.
*
Bana kim bunların hepsini vaat ederse, kim vaadini tutacağına inandırabilirse, kim o samimiyeti gösterirse o deva olur.
*
Deva olan o her kimse... Gönlümü de alır... Oyumu da...
*
Var olan partilere de, yeni kurulanlara da buradan ilan ediyorum:
Benim korona meditasyonumun sonuç bildirgesi budur...
KORONADAN EN İYİ İNTİKAM NASIL ALINIR
KORONA günlerimde bol bol dizi izliyorum. Son olarak “Hunters”a başladım.
Dizi hakkında bazı olumsuz eleştiriler izlemiştim ama ilk iki bölüm bana göre çok iyi gidiyor. Hem tarihi bir olay var hem polisiye...
Dizinin ilk bölümünde Yahudilerin kutsal geleneklerinin anlatıldığı Talmud kitabından şöyle bir cümle vardı:
“En iyi intikam iyi yaşamaktır...”
“İntikam” kelimesini sevmem. Rövanş, kan davası da bana çok uzaktır. O nedenle cümle bana çok iyi geldi.
Bir haksızlığa uğradığınızda, tabii ki hakkınızı arayacaksınız...
Ama bunu bir intikam vesilesi haline getirmektense...
Güzel yaşamaya devam etmek bence de en doğrusu...
KORONA GÜNLERİNDE BODRUM VE AKBÜK
İlk uyarı kızım Gülümsün’den geldi...
“Baba sen risk grubundasın... Dikkat...”
Tabii hemen ardından Tansu...
Onunki tam belagat şiddetti...
Emir kipinde... “Bana bak risk grubundasın, başıma dert açma...”
Bu arada o da 67 yaşında...
“Tansu sen de değil misin” dedim, ama elindeki iki akıllı telefondan sosyal medyada olduğu için duymadı bile... Neticede şu korona günlerinde ben önce Bodrum’a, sonra Akbük’e sığındım.
Durum ne mi?
Dün Instagram’da Mehmet Krdnz sayfasından aldığım şu Ören sahil fotoğrafı gibi...
Villegietura... İlkbahar sayfiye sükûneti... Yani tam korona meditasyonu yapılacak yer...
ULAN P....NK BEN KRG’İSEM SEN DE TAM BİR KKYRG’SİN
Son telefon bir arkadaşımdan...
Yahu adam kendisi 64 yaşında ama ben 72’yim ya, güya beni kolluyor:
“Aman abi dikkat risk grubundasın... Sen en iyisi mi ya Urla’ya, ya Akbük’e köye git...”
Benden 8 yaş genç ya, beni KRG’ye sokmaktan özel zevk alıyor...
KRG ne mi?
Biziz... Korona Risk Grubu...
Oysa ben bu gruba SSSG de diyorum...
Sixy Sexy Something Group...
Nasılsa “P.....nk” kelimesi, Anayasa Mahkemesi kararıyla resmen basit bir eleştiri haline getirildi diye bastım kalayı:
“Ulan p.....nk asıl sen KKYRG’desin...”
O da mı ne?
Şu an dünyadaki çoğu insan...
Koronavirüsten Kafayı Yeme Risk Grubu... Kim mi bu, bana abi diyen 64 yaşında, köşe yazarı KKYRG...
Merak etmeyin o nasılsa duramaz kendini açıklar...
2020 YILI GERÇEK BİR ‘ANNUS HORRİBİLİS’ Mİ
2020 acaba tam bir “Annus Horribilis” mi...
“Annus Horribilis” Latincede “Korkunç yıl” anlamına gelen bir kelime... İlk defa 24 Kasım 1992’de İngiltere Kraliçesi Elizabeth, taç giyişinin 40’ıncı yılı dolayısıyla yaptığı konuşmada kullandı.
Çünkü o yıl kraliyet ailesinin başına bir sürü olay gelmişti. Buna Prenses Diana ile eşi Prens Charles arasındaki ilk sorun da dahildi.
İspanya Kralı Carlos da 2007 yılını kendi kraliyet ailesinin “Annus Horribilis”’i ilan etmişti. Aslında kelimenin kökeni “Annus Mirabilis”ti..
Yani “harika”, “mucize” yıl...
Bana göre biz Türkler için de 2020 tam anlamıyla bir “Annus Horribilis”...
Deprem, su baskınları, İdlib’de 36 şehit... Şimdi de koronavirüs...
Tam yani...
KARİKATÜRİST GÖZÜYLE BİR KSSS’NİN İTİRAZI
TUĞRUL Eryılmaz T24’deki “Seviyeli Magazin” köşesinde karikatürist Kemal Gökhan Gürses’in çizdiği bu karikatürü yayınladı.
Ama bir itirazı var:
“Hasan Cemal, Aydın Engin, Oya Baydar, Yalçın Doğan, Tan Oral varken niye beni konu mankeni yapmış anlamadım” diyor.
Haklı...
Tuğrul 74 yaşında...
Hasan Abi ise 76 yaşında...
........................
(*) KSSS: Korana Sixty (Seventy) Sexy Something
MÜZİK
EVDE TEK BAŞINA ‘K’ MEDİTASYONU
Jean Philippe Rameau: “The Arts and the Hours”, Vikingur Olafsson. (Çok yumuşak bir piyano. Gergin hallerimiz için çok iyi bir korona günleri meditasyonu. Özellikle gece tavsiye ederim.)
EVDE TEK BAŞINAVİNTAGE ROMANTİZM
Jean Ferrat: “C’est Toujours la Premiere Fois”. (2010 yılında kaybettiğimiz Fransız komünist şarkıcı Jean Ferrat’nın en güzel şarkılarından biri. Yeniden miks edilerek önceki hafta yayınlandı. Bana çok iyi geliyor. Vintage bir romantizm.)
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama:
Selma Songül Zengin