Eminim MİT şu iki olayı ve bu fotoğrafları görmüştür

Şimdi yazacağım “perde arkası” bilgiler 24 saat arayla bana ulaştı.

Haberin Devamı

Biri Kudüs’ten...

Öteki Riyad’dan...

Eminim bana ulaşan bu bilgiler ve bu fotoğraf şu an MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın önünde de bulunuyordur.

Eminim MİT şu iki olayı ve bu fotoğrafları görmüştür

KUDÜS’TEN GELEN İSTİHBARAT: Önce Kudüs’ten gelen çok önemli bilgiyle başlayayım...

Konuşan kişi Majdi Khaldi...

Kudüs’ün tanınmış ailelerinden birinin mensubu...

Ancak 2006 yılından bu yana Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın bakan seviyesinde danışmanı...

Önceki gün durup dururken Ortadoğu’nun etkili haber sitesi Al Monitor’a konuştu ve şunu söyledi.

Birinci mesajı şu: “Amerikan seçimini ister Trump kazansın, ister Biden, uluslararası bir barış konferansına hazırız...”

*

Haberin Devamı

“Aile içinden” konuşan eski tüfek Khaldi’nin mülakatında çok önemli bir üçüncü madde vardı.

Khaldi bu konferansı şu “kuartetle” (dörtlü) işbirliği içinde yapmaya hazır olduklarını söylüyor:

“Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD ve Rusya...”

*

RİYAD’DAN GELEN İSTİHBARAT: İkinci önemli haber ise
dün sabah geldi.

Bu defa konuşan “Suudi ailesinden” biri...

Adı Prens Bandar bin Sultan...

Öyle herhangi biri değil...

Suudi Arabistan’ın eski Washington Büyükelçisi...

Suudi Arabistan istihbarat servisinde görev yapmış.

İki çocuğundan biri halen Suudi Arabistan’ın Washington, öteki ise Londra büyükelçiliği görevinde.

*

İşte bu şahsiyet durup dururken Al Arabiya televizyonuna üç bölümlük bir mülakat verdi.

Al Arabiya Suudi yönetiminin denetimindeki bir televizyon kanalı.

Bir dış politika gurusu olan Prens, o mülakatta Filistin yöneticilerini “Halklarına ihanet etmekle” suçladı ve şunu söyledi:

“Filistin davasında haklı ama yöneticileri başarısız. İsrail davasında haksız ama yöneticileri başarılı...”

Eski tüfek Suud diplomat suçlamalarında daha da ileri gitti.

Filistin’in önde gelen kişilerini ülkelerinde kalıp savaşmak yerine yurtdışına gitmekle suçladı.

Ayrıca, Irak’ın Kuveyt’i işgali sırasında Saddam Hüseyin’e verdiği desteği unutmadıklarını anlattı.

*

Haberin Devamı

Suudi medyası işte bunu yaparken, çok ilginç iki şey daha yaptı.

Tarihinde ilk defa İsrail’in kuruluşu ile ilgili belgesel yayınladı.

Ama asıl önemlisi Bandar’ın bu mülakatında yayınlanan bu fotoğraftı...

Eminim MİT şu iki olayı ve bu fotoğrafları görmüştür

AYNI PROGRAMDA YAYINLANAN ÇARPICI BİR FOTOĞRAF KARESİ

Eski tüfek Suudi diplomatın mülakatı sırasında Al Arabiya televizyonu bir de 1941 yılında çekilmiş bu fotoğrafı yayınladı.

Karede Kudüs’ün eski müftüsü ve milli lideri Hac Amin Al Hüseyin, Nazi diktatör Hitler’le çok samimi bir sohbet içinde görünüyordu.

Bandar “1930 yıllarındaki bu ilişkileri biliyoruz. Ama sonra Hitler ve Almanya’ya neler olduğunu da biliyoruz” dedi.

Yani müftüyü ve Filistinli liderini resmen Hitler’le işbirliği yapmakla suçladı.

........................

Haberin Devamı

NOT: New York Times dün bu fotoğrafı yayınladı, ancak şu notu eklemeyi de ihmal etmedi:

“Tarihçiler, Kudüs müftüsü ile Nazilerin ilişkilerinin niteliği konusunda birbirinden farklı görüşlere sahipler.”

YORUM
ŞU 3’ÜNCÜ HABERİ DE EKLERSEK ÖNÜMÜZE ÇIKAN TABLO NEDİR

Son 24 saatteki bu iki gelişmeye bir de 72 saat önce gelen şu haberi ekleyin:

İsrail önümüzdeki günlerde Lübnan’la görüşmelere başlıyor.

Bu üç gelişmeyi art arda yazınca benim şahsi görüşüm şu:

BİR: Ortadoğu’da bizim dışımızda çok güçlü bir yeni oluşum meydana geliyor.

İKİ: Arap-İsrail-Filistin ilişkilerinde yeni bir gerçekçilik iklimi doğuyor.

ÜÇ: Türkiye bu karede çok yalnız kalmış görünüyor. Bu da Akdeniz ve Ortadoğu’da karşımıza çok güçlü bir “anti-Türkiye” cephe çıkarabilir.

Haberin Devamı

DÖRT: Askeri açıdan çok güçlü bir dönemdeyiz, ama diplomatik alanda bu gücün daha gerçekçi bir pragmatizme dönüşmesi gerekir.

BEŞ: Bu karşı cepheye karşı hâlâ yanında olabileceğimiz tek ve etkili güç olarak da Avrupa Birliği kalmış görünüyor.

İÇ SAVAŞ PART 3
CUMHURİYET’TEKİ GİZLİ TÜRKÇE SAVAŞINDA SONRA NELER OLDU

CUMHURİYET gazetesinde “Türkçe edebiyat mı” yoksa “Türk edebiyatı mı” denmesi konusunda başlayan iç savaşın perde arkasında başka ilginç olaylar da var.

İlk ilginç olay 18 Eylül günü eski büyükelçi Oğuz Demiralp’in Kitap Eki’nde yazısının yayınlandığı gün yaşanıyor.

Eminim MİT şu iki olayı ve bu fotoğrafları görmüştür

Cumhuriyet’te çalışan asistanlardan biri Oğuz Demiralp’i arayıp şu mesajı veriyor:

Haberin Devamı

“Özdemir İnce Bey size telefonunu iletmemi istedi. Bugün yazınızda Türkçe edebiyat diye bir kavram kullanmışsınız. Beni arayıp bununla ne kastettiğini anlatsın. Aksi takdirde kendi aleyhine bir yazı yazacağım dedi”.

*

Bu mesaj Demiralp’i çok kızdırmış ve oturup o da buna ağır bir cevap yazıp, “Sayın yönetici” diye başlayan bu metni genel yayın yönetmenine  göndermiş.

Özdemir İnce’nin yaptığını “Faşizan bir tehdit” olarak gördüğünü yazmış. Ayrıca başka ağır ifadeler kullanmış.

Gazetenin genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya, Demiralp’e bir e-mail atarak, “Bu yazıyı kendi köşesinde özgürce yayınlayabileceğini” bildirmiş.

Ancak Demiralp bunun o köşede yazdığı yazıyla ilgili olmadığını, dolayısıyla gazetenin yayınlaması gerektiğini söylemiş. Ayrıca gazete yayınlamadığı takdirde bunu T24 sitesinde yayınlayacağını da söylemiş.

Genel yayın yönetmeni bunu yayınlamayacağını bildirince, Demiralp de bunu T24’de yayınlamış.

Eminim MİT şu iki olayı ve bu fotoğrafları görmüştür

Bu arada gazetenin ağır topları Ataol Behramoğlu ve Zeynep Oral gibi isimler devreye girmişler.

Ama sorun çözülememiş.

Bunun sonucunda Cumhuriyet Kitap Eki’nin editörü istifa etmiş.

Genel yayın yönetmeni Küçükkaya da olayın ayrıntılarını anlatan bir mektubu Kitap Eki’nin bütün yazarlarına e-mail’le göndermiş.

Bu arada geçtiğimiz aylarda Kitap Eki’nden, aralarında Feridun Andaç’ın da bulunduğu 6-7 yazarın daha ayrıldığını öğrendim.

GENEL YAYIN YÖNETMENİNE MOURİNHO’NUN BİR SÖZÜ

CUMHURİYET Genel Yayın Yönetmeni Küçükkaya öyle sert, dediğim dedik bir genel yayın yönetmeni değil.

Önceki gün onunla biraz sohbet ettim. Eski bir genel yayın yönetmeni olarak sıkıntısını çok iyi anladım... Benim bu olayla ilgili görüşüm şöyle:

“Türkçe edebiyat mı” yoksa “Türk edebiyatı mı” gibi bir tartışmayı saçma buluyorum. İsteyen istediğini söyler.

Bu ifadeyi kullanan bir yazara “Densizlik yapıyorlar” demeyi zarif bulmuyorum.

Eski bir büyükelçiye başkası aracılığıyla mesaj gönderip “Beni arasın yoksa yazarım” demeyi ise hiç zarif bulmuyorum.

Ama Oğuz Demiralp’in tepkisini de ölçüsüz bir öfke olarak görüyorum.

Ayrıca hem bu gazetenin yazarı olup cevabının bir başka mecrada verilmesini de doğru bulmuyorum.

Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni’ne gelince...

Onu çok iyi anlıyorum. Galiba ben de farklı davranmazdım.

Telefonda ona şu sıralar gösterilen “Playbook” belgeselinde Jose Mourinho’nun şu sözlerini hatırlattım:

“Ben yıldızlara koçluk yapmam. Takıma koçluk yaparım...”

Yirmi yıllık medya yöneticiliği tecrübem ise bana şunu öğretti.

Maalesef medya yöneticiliğinin en zor tarafı güçlü egolara sahip köşe yazarlarını idare edebilmektir.

Yazarın Tüm Yazıları