Dünün kendi tükürüğünde bugün kendi boğulanlar

Yıllarca önce gördüğüm, doğrusu pek de iyi anlayamadığım bir fotoğrafı, geçen ay 5 Haziran günü Türkiye’de yayınlanan bir kitapta yeniden gördüm.

Haberin Devamı

Bu defa çok iyi anladım...

*

Fotoğraf 4 Eylül 1957 günü Amerika’nın Kuzey Carolina eyaletinin Charlotte kasabasında bir okulda çekilmişti.

Amerika tarihinde ilk defa 4 siyah çocuk beyazların gittiği okullara kayıt yaptırmıştı.

Bunlardan biri Dorothy Counts adlı bir kızdı...

Dünün kendi tükürüğünde bugün kendi boğulanlar

Beyaz çocuklar ve aileleri o siyah kız çocuğuna hakaretler ediyor, yüzüne tükürüyor, durmadan taciz ediyordu.

Okuldaki dolabı kırılarak açıldı, eşyaları darmadağın edildi.

Ailesi tehdit telefonları aldı, arabalarına saldırıldı.

Ertesi gün okulda iki beyaz kızla arkadaş oldu. Ancak onlara da insafsız saldırılar olunca Dorothy ile arkadaşlıklarını kesmek zorunda kaldılar.

*

Haberin Devamı

5 Haziran günü Türkiye’de yayınlanan kitapta işte o fotoğraf ve olup bitenler, çok ünlü Amerikalı siyah bir yazarın gözünden aktarılıyordu.

O yazar, bir süre İstanbul’da da yaşamış olan James Baldwin’di...

Dünün kendi tükürüğünde bugün kendi boğulanlar

Fotoğrafları, Paris’teyken görmüş. Baldwin o anı şöyle anlatıyor:

“Arkasında tarih yuha çekerken, ilim irfan yuvasına yaklaşan o kızın yüzünde, dile gelmez gurur, gerginlik ve ıstırap vardı...

Bu tepemi attırdı...

İçimi hem nefret hem merhametle doldurdu ve beni utandırdı.

Birimiz orada onun yanında olmalıydık!

Artık benim de eve dönüp üzerime düşeni yapma vaktimdi...”

*

Yıl 1957’ydi...

Büyük küçük herkes, bir genç kızın en hassas yaşlarında yüzüne tükürüyor, hakaret ediyordu.

Yaşıtları ellerinde bu ırkçı pankartları taşıyordu...

Zamanın ruhu bu kadar ırkçı, bu kadar gaddardı...

Zamanın ruhu, Nazi barbarlığından zerre kadar ders almamıştı...

*

Peki sonra ne oldu?

....................

James Baldwin: “Ben Senin Zencin Değilim”, Derleyen: Raoul Peck, Çeviren: Sevin Okyay, 2020, Kırmızı Kedi Yayınları

Dünün kendi tükürüğünde bugün kendi boğulanlar

Haberin Devamı

TÜKÜRÜLEN NE OLDU TÜKÜRENLER NEREDE

Bu tacizler, ölüm tehditleri ve saldırılar nedeniyle ailesi 4 gün sonra kızlarını okuldan almak zorunda kaldı.

Sadece okulda değil, o şehirde de kalamadılar ve Pensilvanya’ya taşındılar.

Orada bir okula yazıldı ve diplomasını aldı.

Daha sonra Johnson C. Smith Üniversitesi’nden mezun oldu.

*

O gün kendisine tüküren, hakaret eden arkadaşları arasında dimdik yürüyen o kızın fotoğrafını Douglas Martin adlı bir fotoğrafçı çekti.

O fotoğrafla ‘yılın basın fotoğrafı’ ödülünü aldı. O kare bugüne kadar geldi.

*

Dorothy Counts bugün 78 yaşında ve hayatta...

Hâlâ dimdik.

Ama ona tükürenler, o pankartları taşıyanlar?

Kimdirler, hâlâ yaşıyorlar mı...

Bilmiyoruz...

Haberin Devamı

Ya bugün salyaya dönüşen kendi tükürüklerinde boğuldular...

Ya da utançlarından halkın içine çıkamıyorlar...

O İĞRENÇ PANKARTLAR VE KRAL HENRY’NİN CÜMLESİ

JAMES Baldwin’in ibret dolu kitabını okuduktan sonra Shakespeare’in geçen mart ayında yeniden yayınlanan “IV. Henry” kitabını üçüncü defa okudum. Bugünün gözüyle okuduğumda, geçen okumalarımda fark etmediğim bir cümle bıçak gibi beynime saplandı:

Kral Henry şöyle diyor: “Analarımızın rahminde kalıba dökülmüş silahlar...”

Ne yazık... Bütün dünya hâlâ, analarının rahminde kalıba dökülmüş silahlarla savaşıyor...

Ve ne yazık ki...

21’inci yüzyılda, ırkçılık, etnik ve mezhep ayrımcılığı, insan hakları ihlalleri, adaletsizlik gibi utançları hâlâ alnımızda
taşıyoruz...

Haberin Devamı

MORAL YEMEĞİ Mİ NASİHAT YEMEĞİ Mİ

SAKARYA’da patlayan fişek fabrikasının sahibi MÜSİAD Sakarya Başkanı’ymış.

Olabilir... MÜSİAD üyesi de olabilirdi, bir partinin veya derneğin üyesi de... MÜSİAD Genel Başkanı fabrika sahibine bir moral yemeği vermiş...

İşte bunu yadırgadım...

Eminim hangi partiden olursa olsun her insanın şurasına şu cümle takılmıştır: “Sayın başkan, üyenize moral yemeği yerine, bir nasihat yemeği verseydiniz...

Bak arkadaş...

Bir değil, iki değil, üç-beş değil...

Fabrikan 6 kere patlamış... Bunca insan hayatını kaybetmiş kolu bacağı kopmuş...

Daha dikkatli olsan, biraz para harcayıp güvenlik önlemlerini arttırsan...”

İşte bunu deseydi... İnanın bu yemeği alkışlardım.

Haberin Devamı

Dünün kendi tükürüğünde bugün kendi boğulanlar

‘İYİ, KÖTÜ, ÇİRKİN’İN ‘EN İYİ’Sİ ÖLDÜ, MİRASI KALDI

BİRİSİ “Nırı nırı nııın” diye fısıldamaya başlasın, benim neslimin birçok üyesi, otomatik olarak “Nıı rıı nıııııııı” diye tamamlar... Dünyanın en ünlü kovboy filmi “İyi, Kötü, Çirkin”in efsane müziğidir o... Bestecisi Ennio Morricone dün öldü.

*

Bana göre sinema tarihinin en büyük 3 müzik yazarından biriydi.

Bernardo Bertolucci, Pier Paolo Pasolini, Terrence Malick, Roland Joffé, Brian De Palma, Barry Levinson, Mike Nichols, John Carpenter, Quentin Tarantino gibi dünyanın en ünlü yönetmenleriyle çalıştı.

Spagetti Western denilen en ünlü kovboy filmlerinin, Misyon, Çılgınlar Kafesi, Dokunulmazlar, Bir Zamanlar Amerika, Bugsy, Bir Zamanlar Batı’da, The Hateful Eight, Malena gibi filmlerin, Sopranolar gibi dizilerin müziklerini yaptı.

Ama hep şunu söyledi: “Tarihin en kötü filmi olan İyi, Kötü, Çirkin’in müziğiyle tarihe kaldım.”

*

Joan Baez, Paul Anka, Mina gibi harika şarkıcılara harika şarkılar yazdı. Aynı zamanda müthiş bir klasik müzik bestecisi ve yönetmenidir...

Ama klasik müzik konusu açıldığında hep şunu derdi: “Bach, Frescobaldi, Palestrina ve  Mozart’ın yanında ben olsam olsam, işsiz bir müzisyen olurdum”.

*

Huysuz bir adamdı...

Ama, hayatı boyunca, Roma’daki “Palazzo”dan çok az çıkan tam bir Akdeniz huysuzuydu...

Bize İtalya’dan, Akdeniz’den harika melodiler bıraktı... Ruhu şad olsun.

PAPAZ EFENDİ SEN SUS, LÜTFEN SUS

TÜRKİYE susmuş...

Makul insanlar suspus...

Çünkü sükûnet olsun, düşünelim, bir kere daha düşünelim, makul olanı yapalım istiyoruz...

Ama bakın ki makul insan susunca, meydan provokatöre kalmış... Yunanistan’dan bir başpiskopos çıkmış, “Sıkıyorsa yapın” der gibi konuşuyor... Sokağın en avam, en alelade dili ve vozurtusuyla...

Resmen provokasyon yapıyor... Bırak be adam...

Düş yakamızdan...

Bırak burada makul bir insan var... Fener Patriği, o aziz insan Bartholomeos, en insani, en düzgün üslupla ne denecekse diyor zaten...

Üstelik içimizden biri olarak diyor...

Sen çekil aradan...

Belli ki tek isteğin, Ayasoyfa cami olsun, Fener Patrikhanesi zayıflasın, sana da düşmanlık, kin, nefret ve iktidar için mama çıksın...

Umarım makul Türkiye sana o mamayı vermeyecek.

Dünün kendi tükürüğünde bugün kendi boğulanlar

O, MONİCA BELLUCİ’Yİ MALENA YAPAN ERKEKTİ

ENNİO Morricone’nin best off’unu yap derseniz, ilk üçe şunları koyarım:

*

BİR: Gabriel’s Oboe (Mission filminin müziği): Ben en çok Summer’ın arya tarzı söylediği “Nella Fantasia” versiyonunu severim.

*

İKİ: Cinema Paradiso (aynı isimdeki filmin müziği): Ben en çok Chris Botti ve Yo Yo Ma’nın Boston konserinde çaldığı versiyonunu severim.

*

ÜÇ: Ma l’Amore No (Monica Belluci’nin oynadığı Malena filminin müziği):

Ben en çok o filmde Monica Belluci’nin her türlü halini severim.

KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Eyüp Serbest
Foto Editörü: Umut Veis
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin

Yazarın Tüm Yazıları