Çünkü Türk dış politikasının en gizli nabzı orada atıyor....
Özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın dış gezilerinde...
Bakanlık sitesi arşivine konan bu gezilere ait görüntüler, gazete ve televizyon haberlerine pek yansımayan “yeni trendleri” anlatıyor...
Şu an önümde son iki geziye ait görüntüler var...
Birincisi Libya’dan...
Savunma Bakanı geçenlerde Libya’yı ziyaret etti...
Orada düzenlenen gecenin en vurucu cümlesini gazetelerde ve internet sitelerinde okuduk.
Yapılan o erkek geyikleri...
Hani bir uçtan ötekine şifreli diye fantezi meraklılarının yaptığı o anatomik paylaşımlar...
Kadınlar, siyasetçiler hakkında o yazılıp çizilen fıkralar...
Paylaşılan siyasi karikatürler...
Normal sohbetlerimizde ağzımıza almayacağımız ifadeler, kavramlar, küfürler...
O iki fotoğraf şu:
Sakallı bir adam, Senato başkanının koltuğunda oturuyor...
Bir başka sakallı adam da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin koltuğunda...
Pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Avrupa’nın seçilmiş insanlarından birinden şu Twitter mesajı geldi:
“Şundan emin olun. Benim başbakanlıktan ayrılmam çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde olacaktır...”
Mesajın altında, Almanya’nın seçilmiş başbakanı ve şu an dünyanın en başarılı lideri sayılan Angela Merkel’in adı vardı.
Hesap gerçekten onun mu, yoksa birisi onun adına şaka mı yapıyor tam öğrenemedim...
Ama hepimiz biliyoruz ki, onun görevden ayrılması gerçekten çok sıradan bir şekilde olacak...
Nasıl mı?
*
Onun adı yok...
Sadece “The Stranger”, yani “Yabancı” diye biliyoruz...
Arada bir bowling salonunun barında tek başına otururken görürüz onu...
Genellikle de Jeffrey Lebowski’ye ettiği büyük laflarıyla hatırlarız...
Mesela aklımdan hiç çıkmayan şu lafı:
“Bir ülkede bazen bir adam gelir ve...”
“Yabancı”
Epeydir aradığım bir insandı.
Çünkü elinde müthiş bir veri tabanı var.
20 milyon müşteriye hizmet götürüyor. 11 bin çalışanı var.
Dolayısıyla pandemi sırasında kim ne tüketti, ne kadar evde oturdu, ne harcadı, bugün durum ne herkesten iyi biliyor.
Karşımda uzun saçları ve hali tavrı ile klasik bir enerji şirketinden çok Silikon Vadisi’nde yükselen bir startup tipi duruyor.
Murat Pınar
Türkiye hakkında ona sormak istediğim çok şey var.
Mini Cooper araba büyüklüğünde bir araç Mars’ın yörüngesine oturacak.
Ve bu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uzaya gönderdiği bir araç olacak.
Aracın adı “Hope”.
Yani “Umut”.
Tarihte ilk defa Müslüman bir ülkenin uzaya attığı araç böylesine ileri bir noktaya gidiyor...
Üstelik güzel bir haber daha var. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu bilimsel Mars projesinin başında 33 yaşında bir kadın var.
Adı
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
Bu ülkenin iyiye gitmesi için...
Şu Allah’ın belası kutuplaşmadan kurtulması için...
Allah rızası için...
Bazı tipleri televizyonda canlı yayına katiyen çıkarmamak gerekiyor...
İki nedenden dolayı bilerek erteledim.
Birincisi bu sözleri söyleyen Kılıçdaroğlu’ndan yazmak için izin istedim.
İkinci ve daha önemlisi ise...
Bu konuşmayı yılın ilk günü yayınlamak istedim.
Çünkü o felaket yılından sonra 2021’e umutla girmeyi arzuladım...
Geçen salı günü...
Yer Ankara’daki Ahmet Hamdi Akseki Camisi...
İlk defa Kuzey Marmara otoyolunu kullandım...
İstanbul dışına çıkışı çok kolaylaştırmış...
Yolu en az 30-40 dakika kısaltıyor.
İstanbul’a dönüşte, bugüne kadar bana en çok heyecan veren duvar resimlerinden birine rastladım.
“Pasific” benzin istasyonunun market duvarına çizilmiş olağanüstü bir Türk bayrağıydı bu...
Kim çizdiyse gerçekten çok başarılı...
Bayrağın dalgalanışına o kadar güzel bir hareket vermiş ki, insan önünde durup fotoğraf çektirmeden geçemiyor....
Biliyorum bazılarınızın aklına hemen şu soru gelecek.
“Ne işin var senin oralarda?”
Sedat Ergin soktu kanıma bunu...
Biliyorsunuz, o, başlığında “resmi” kelimesi bulunan her devlet sitesini ziyaret eder.
Tabii ki, onun Rusya resmi internet sitesine girip dolaşması ile benimki arasında esaslı bir fark var.
Onun ilgi alanı “Diplomatik belgeler”, “Resmi heyetler arasındaki görüşmeler” ve “Dokümanlar” bölümü olur...
Ya ben Rusya Devlet Başkanı’nın sitesine girersem ne görürüm?
Kendinizi mütevazı ve sakin bir yılbaşına hazırlarken çalar birden kapınızı...
En hazırlıksız olanı ise yüzünüzdür öyle anlarda...
O yüz ne hissettiğini anlatamayacak kadar çaresizdir çünkü...
Pazar akşamı işte böyle oldu...
Hiç beklemediğimiz, en hazırlıksız anımızda öğrendik oda arkadaşımın ölümünü...
ODTÜ’nün eski rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar benim ilk akademik yoldaşımdı...
Aynı yıl yurtdışından dönüp, Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nde göreve başladık....
Tahmin ediyorum yaptığı heykel de anatomik olarak 20-30 yaşlarında bir erkektir...
Biliyorum başlıktaki soruyu okuduğunuz an, “Yine ne saçmalamış” diyeceksiniz...
Hayır ciddiyim...
O nedenle, soruyu yeniden soruyorum:
Evrensel güzellik ölçülerine vurursanız, Michelangelo’nun David heykelindeki erkek mi daha güzel ben mi...
*
Hiç kuşkusuz David de kusursuz bir erkek değildi... Başı normalden büyük, elleri de öyle...
Genital organı küçük...
Bir bankın ucunda yapayalnız oturuyordu...
1970’lerin terör yıllarına döndüm...
Sonra 1980’li yıllara...
12 Eylül’ün o karanlığında bile siyasi hicivleri, mizahı ile bizi gülümseterek, kahkahalar attırarak dayanma gücümüzü nasıl arttırdıklarını hatırladım...
İzmir? İstanbul... Antalya... Edirne...
Yanıldınız...
Dünyanın en büyük iki içki grubundan biri olan “Pernod-Ricard”ın Türkiye, Afrika ve Ortadoğu (MENAT) bölgesinden sorumlu CEO’su Selçuk Tümay, Karaman doğumlu...
Yani eskiden Konya Karaman diye bildiğimiz şehirden...
O zaman geleyim ikinci soruya...
Pernod-Ricard grubunun, daha çok Müslüman ülkeleri kapsayan “Ortadoğu, Afrika ve Türkiye” bölümünün yönetim kurulunda sizce kimler vardır?
Sakın “İçmeyi seven erkekler” demeyin...
“Dünyanın en sempatik tabutçu paparazzisi...”
Ve yazıya şöyle başlamıştım:
“Sakın ola başlıktaki ‘tabutçu’ lafına takılmayın.”
*
Bugün çok üzgünüm...
Çünkü bir magazinci olarak, Türkiye’nin en sempatik en renkli magazincilerinden birini kaybettik...
Adı Zozo Toledo’ydu...
Ama aslında ne adı Zozo’ydu...
Danalar serbest sıra gazetecide
ŞİMDİ bir de benden dinleyin...
Olay Erzurum’da geçiyor...
8 Ağustos 2016 günü Erdal Dumlu’nun kullandığı araba yolda giderken, karşısına aniden 4 aylık bir buzağı çıkıyor...
Kazada arabada bulunan bir kadın ve yola çıkan buzağı yaralanıyor.
*
Trafikçiler bakıyor...
Sekizde sekiz buzağı hatalı...
Hayvanın sahibi korkudan ortaya çıkmayınca, buzağı yargı kararıyla bir barınakta tutuklu olarak kalıyor...
Dört aylık buzağı, 19 ay barınakta tutuklu olarak kalıyor, tutukluluk döneminde danalık yaşına giriyor...
*
İşte tam o sırada AKP Erzurum Milletvekili Orhan Deligöz bunu öğrenip tam bir hukuk mücadelesine başlıyor...
*
Gerisini ondan dinliyoruz:
“Buzağı tutuklanmış. Gerçi kendisine iyi bakılmış ama insanlar gibi hayvanlar da hemcinsleriyle kalmalı...”
*
Bu hukuk mücadelesi sonunda buzağı özgürlüğüne kavuştu...
Uzun süreli tutukluluk hali kaldırıldı ve Atatürk Üniversitesi Çiftliği’ne götürüldü.
Aşıları yapıldı...
Şimdi özgür biçimde öteki dana ve ineklerle birlikte yaşıyor...
*
Teşekkürler Sayın Milletvekili...
Şimdi Silivri’deki gazeteciler sizden aynı mücadeleyi tutuklu gazeteciler için bekliyor...
*
Danalar özgür...
Sıra gazetecilerde...
TÜRKLER İNEK RESMİ VE ÇİFTLİK DENİNCE NEDEN PARAYI BASIYOR
YENİ dolandırıcılık öyküsüne hazır mısın Türkiyeeeee....
Buyurun ikinci “çiftlik” skandalı patlamak üzere...
44 bin üyeli “Anadolu Farm” da 200 milyon TL’yi tokatlayıvermiş...
Bu defa ortada gerçek bir çiftlik bile yok...
Bu bir sanal çiftlik oyunu...
Sabah gazetesinden Metin Can’ın haberine göre piyasada halen 120’den fazla sanal çiftlik oyunu var.
“Anadolu Farm”, “Çılgıninekler”, “Sütbank”, “Galeribank”, “Yeşilbank”, “Çiftlikshop”, “Bizimtavuklar”, “İmecebank”, “Gerçekçiftçi...”
Bunların hepsi o şabalak oğlan gibi çocuğun Çiftlik Bank’ına benzeyen sanal Ponzi oyunları...
İşte bunlardan “Anadolu Farm”ın topladığı para da 200 milyon lirayı geçmiş...
Türkçesi “Anadolu Çiftliği”...
Tam 44 bin kişi, logodaki “Anadolu Çiftliği” lafını ve sempatik boğa resmini görünce götürüp parasını basmış...
Bu çiftliğin sahibi de 2 hafta önce ortadan kaybolmuş...
Vallahi bu ülkenin bütün parlak psikologları bu işe eğilmeli...
Parlamentosuna, milletvekiline, polisine, adaletine, medyasına, işadamına güvenmeyen bu ahali...
Nasıl oluyor da bir inek resmi ve “çiftlik” yazısı görünce, koyun gibi gidip parasını bu şabalak oğlanlara yatırıyor...
Yani parayı toplayan inek veya boğa...
Yatıran ise koyun...
Kıvırcık koyunu...
FATİH CAMİSİ’NDE KADINLARIN ZAFERİ
AŞAĞIDA anlatacağım olay bir süre önce Fatih Camisi’nin avlusunda meydana gelmiş. “Gelmiş” diyorum çünkü haberi Karar gazetesi yazarı Yıldız Ramazanoğlu’nun köşesinde okudum.
Bundan bir süre önce iki kadın akşam namazından sonra avluda kapıya yakın bir yerde durup camiyi seyretmeye başlamışlar.
Onlar bakarken iki kadın daha yanlarına gelmiş. Ama daha yerleşmeden güvenlikten biri gelip “Burada duramazsın” demiş.
Derken caminin imamı gelmiş... “Erkekler şikâyetçi oluyor buradan kalkın” demiş.
Onlar da “Hocam namaz kılmıyoruz, turistlerin geçebileceği bir yerde oturuyoruz” diye yanıtlamış.
Ama imam bağırmaya devam edince kadın da dayanamayıp “Hocam bu nasıl bir üsluptur, ben de ilahiyatçıyım” demiş...
İmam bu söze çok sinirlenmiş ve “Neyi ispatlamaya çalışıyorsunuz” diye bağırmış.
*
Peki sonuç ne?
Cami avlusundan kovulan kadınlar eyleme geçmişler.
“Kadınlar Camilerde” adlı bir grup oluşturup arkadaşlarının kovulduğu yere gelip hep birlikte namaz kılmaya başlamışlar.
*
Cemaatten hiç itiraz eden olmamış.
Herkes gayet sakin ibadetine devam etmiş.
Daha da güzeli caminin diğer bir imamı Bünyamin Bey, olayın muhatabından ve diğer kadınlardan meslektaşı adına özür dilemiş ve kadınların camide toplanmalarının öneminden bahisle sorunlara birlikte çözüm bulmayı önermiş.
Ramazanoğlu yazısını “Allah kendisinden razı olsun” deyip bitiriyor...
*
Ben de şunu ekleyeceğim...
Toplumun her kesiminde fanatikler var. Ama ister o mahallede, ister bu mahallede, bu fanatiklerin sayısı bir avucu geçmiyor...
Yani onlara pabuç bırakmamalıyız...
NEJAT İŞLER, MFÖ’YÜ DE ÇOK GÜZEL SÖYLÜYOR
- NEJAT İşler-Yıldız Tilbe düet...Vallahi çok yakışır...
İkisi de isyankârdır..
İkisi de müesses nizama
karşıdır.Bu arada Nejat
İşler’in “Kaybedenler Kulübü”
filminde söylediği
“Sen ve Ben”
de harika...
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle