Yapılan o erkek geyikleri...
Hani bir uçtan ötekine şifreli diye fantezi meraklılarının yaptığı o anatomik paylaşımlar...
Kadınlar, siyasetçiler hakkında o yazılıp çizilen fıkralar...
Paylaşılan siyasi karikatürler...
Normal sohbetlerimizde ağzımıza almayacağımız ifadeler, kavramlar, küfürler...
O iki fotoğraf şu:
Sakallı bir adam, Senato başkanının koltuğunda oturuyor...
Bir başka sakallı adam da Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin koltuğunda...
Pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
Avrupa’nın seçilmiş insanlarından birinden şu Twitter mesajı geldi:
“Şundan emin olun. Benim başbakanlıktan ayrılmam çok sıradan ve sıkıcı bir şekilde olacaktır...”
Mesajın altında, Almanya’nın seçilmiş başbakanı ve şu an dünyanın en başarılı lideri sayılan Angela Merkel’in adı vardı.
Hesap gerçekten onun mu, yoksa birisi onun adına şaka mı yapıyor tam öğrenemedim...
Ama hepimiz biliyoruz ki, onun görevden ayrılması gerçekten çok sıradan bir şekilde olacak...
Nasıl mı?
*
Onun adı yok...
Sadece “The Stranger”, yani “Yabancı” diye biliyoruz...
Arada bir bowling salonunun barında tek başına otururken görürüz onu...
Genellikle de Jeffrey Lebowski’ye ettiği büyük laflarıyla hatırlarız...
Mesela aklımdan hiç çıkmayan şu lafı:
“Bir ülkede bazen bir adam gelir ve...”
“Yabancı”
Epeydir aradığım bir insandı.
Çünkü elinde müthiş bir veri tabanı var.
20 milyon müşteriye hizmet götürüyor. 11 bin çalışanı var.
Dolayısıyla pandemi sırasında kim ne tüketti, ne kadar evde oturdu, ne harcadı, bugün durum ne herkesten iyi biliyor.
Karşımda uzun saçları ve hali tavrı ile klasik bir enerji şirketinden çok Silikon Vadisi’nde yükselen bir startup tipi duruyor.
Murat Pınar
Türkiye hakkında ona sormak istediğim çok şey var.
Mini Cooper araba büyüklüğünde bir araç Mars’ın yörüngesine oturacak.
Ve bu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) uzaya gönderdiği bir araç olacak.
Aracın adı “Hope”.
Yani “Umut”.
Tarihte ilk defa Müslüman bir ülkenin uzaya attığı araç böylesine ileri bir noktaya gidiyor...
Üstelik güzel bir haber daha var. Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu bilimsel Mars projesinin başında 33 yaşında bir kadın var.
Adı
77 yaşındaydı...
Geçen yılın sessiz ölümlerinden biriydi... Ama, bu dünyadan ayrılırken arkasında çok gürültülü bir yakın geçmiş bırakmıştı...
Simone de Beauvoir’larla başlayan “birinci dalga feminizm”in, ikinci dalga sörfçülerinden biriydi...
Ve o kadın bizim erkek neslimizin dimağına çok korkutucu iki soruyu sokmuştu...
Bu ülkenin iyiye gitmesi için...
Şu Allah’ın belası kutuplaşmadan kurtulması için...
Allah rızası için...
Bazı tipleri televizyonda canlı yayına katiyen çıkarmamak gerekiyor...
İki nedenden dolayı bilerek erteledim.
Birincisi bu sözleri söyleyen Kılıçdaroğlu’ndan yazmak için izin istedim.
İkinci ve daha önemlisi ise...
Bu konuşmayı yılın ilk günü yayınlamak istedim.
Çünkü o felaket yılından sonra 2021’e umutla girmeyi arzuladım...
Geçen salı günü...
Yer Ankara’daki Ahmet Hamdi Akseki Camisi...
İlk defa Kuzey Marmara otoyolunu kullandım...
İstanbul dışına çıkışı çok kolaylaştırmış...
Yolu en az 30-40 dakika kısaltıyor.
İstanbul’a dönüşte, bugüne kadar bana en çok heyecan veren duvar resimlerinden birine rastladım.
“Pasific” benzin istasyonunun market duvarına çizilmiş olağanüstü bir Türk bayrağıydı bu...
Kim çizdiyse gerçekten çok başarılı...
Bayrağın dalgalanışına o kadar güzel bir hareket vermiş ki, insan önünde durup fotoğraf çektirmeden geçemiyor....
Biliyorum bazılarınızın aklına hemen şu soru gelecek.
“Ne işin var senin oralarda?”
Sedat Ergin soktu kanıma bunu...
Biliyorsunuz, o, başlığında “resmi” kelimesi bulunan her devlet sitesini ziyaret eder.
Tabii ki, onun Rusya resmi internet sitesine girip dolaşması ile benimki arasında esaslı bir fark var.
Onun ilgi alanı “Diplomatik belgeler”, “Resmi heyetler arasındaki görüşmeler” ve “Dokümanlar” bölümü olur...
Ya ben Rusya Devlet Başkanı’nın sitesine girersem ne görürüm?
Kendinizi mütevazı ve sakin bir yılbaşına hazırlarken çalar birden kapınızı...
En hazırlıksız olanı ise yüzünüzdür öyle anlarda...
O yüz ne hissettiğini anlatamayacak kadar çaresizdir çünkü...
Pazar akşamı işte böyle oldu...
Hiç beklemediğimiz, en hazırlıksız anımızda öğrendik oda arkadaşımın ölümünü...
ODTÜ’nün eski rektörü Prof. Dr. Ahmet Acar benim ilk akademik yoldaşımdı...
Aynı yıl yurtdışından dönüp, Hacettepe Üniversitesi Sosyal ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nde göreve başladık....
Tahmin ediyorum yaptığı heykel de anatomik olarak 20-30 yaşlarında bir erkektir...
Biliyorum başlıktaki soruyu okuduğunuz an, “Yine ne saçmalamış” diyeceksiniz...
Hayır ciddiyim...
O nedenle, soruyu yeniden soruyorum:
Evrensel güzellik ölçülerine vurursanız, Michelangelo’nun David heykelindeki erkek mi daha güzel ben mi...
*
Hiç kuşkusuz David de kusursuz bir erkek değildi... Başı normalden büyük, elleri de öyle...
Genital organı küçük...
Bir bankın ucunda yapayalnız oturuyordu...
1970’lerin terör yıllarına döndüm...
Sonra 1980’li yıllara...
12 Eylül’ün o karanlığında bile siyasi hicivleri, mizahı ile bizi gülümseterek, kahkahalar attırarak dayanma gücümüzü nasıl arttırdıklarını hatırladım...
İzmir? İstanbul... Antalya... Edirne...
Yanıldınız...
Dünyanın en büyük iki içki grubundan biri olan “Pernod-Ricard”ın Türkiye, Afrika ve Ortadoğu (MENAT) bölgesinden sorumlu CEO’su Selçuk Tümay, Karaman doğumlu...
Yani eskiden Konya Karaman diye bildiğimiz şehirden...
O zaman geleyim ikinci soruya...
Pernod-Ricard grubunun, daha çok Müslüman ülkeleri kapsayan “Ortadoğu, Afrika ve Türkiye” bölümünün yönetim kurulunda sizce kimler vardır?
Sakın “İçmeyi seven erkekler” demeyin...
“Dünyanın en sempatik tabutçu paparazzisi...”
Ve yazıya şöyle başlamıştım:
“Sakın ola başlıktaki ‘tabutçu’ lafına takılmayın.”
*
Bugün çok üzgünüm...
Çünkü bir magazinci olarak, Türkiye’nin en sempatik en renkli magazincilerinden birini kaybettik...
Adı Zozo Toledo’ydu...
Ama aslında ne adı Zozo’ydu...
Bana göre pandemi döneminden kalacak 10 fotoğraftan biri bu olabilir...
Çünkü şehirli insanın hayatındaki en büyük değişikliklerden birini anlatıyor...
Ve bu fotoğrafta tam 10 adet gizli rakam var.
Fotoğrafa bakarken şöyle bir düşündüm: Acaba son defa bir restoranda ne zaman yemek yedim?
Galiba yaz ortasında bir gündü...
O da dış mekândaydı...
Yani kapalı bir restoranda son defa ne zaman yemek yedin diye sorarsanız, cevabım şu:
Adnan Oktar’ın çizgi romanı yapılmış...
Tabii çocukluğundan beri çizgi roman hastası olan benim için günün en önemli haberiydi...
İlk aklıma gelen de şu oldu:
“Bu çizgi romanın bir kopyasını hemen çizgi roman koleksiyonuma eklemem lazım...”
Çünkü bu çizgi roman sadece 3 nüsha basılmış.
Yani harika bir “Collectors Item”...
Koleksiyon malzemesi...
Çık milletin önüne mertçe özür dile
ADINI vermeyeceğim... Çünkü vermeye değmesi için önce milletin önüne çıkıp özür dilemesi lazım.
Bu milletin en büyük kahramanına, bu milletin tarihinin en şanlı dönemine öyle bir iftira attı ki...
*
Önce teşekkürler Yılmaz Özdil kardeşim...
Dün öyle bir yazı yazdın ki, bu milletin vefalı yurttaşlarının içine su serptin.
Olay şu...
*
Çanakkale’de bir öğretim üyesi...
Üstelik ilahiyat hocası...
Çıktı, 1924’te, yani Kurtuluş Savaşı’nın henüz bittiği yılda...
Yani Cumhuriyet’in henüz kurulduğu günlerde...
Yani Büyük Kurtarıcı’nın başta olduğu dönemde...
“Çanakkale’de bazı camiler genelev yapıldı” dedi.
*
Önce Yılmaz Özdil sordu:
Nerede bu genelev gösterin...
Gösteremediler.
Sonra bir milletvekili devlete sordu.
Türkiye Cumhuriyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü resmi yazı ile cevap verdi.
“Yok böyle bir şey...”
*
İftiracılar dediler ki:
“Mehmet Âkif’in Sırat-ı Müstakim adıyla çıkardığı, sonradan Sebilürreşad olan dergide çıktı...”
*
İstanbul’un Bağcılar Belediyesi bu derginin bütün sayılarının tıpkıbasımını yapmıştı.
İşte o Bağcılar Belediyesi de resmen açıkladı:
“Derginin bütün sayılarını taradık, böyle bir şey yok...”
*
- Soran gazeteci muhalif bir kişiydi.
- Soran milletvekili CHP’liydi...
- Cevap veren devlet dairesi AKP’li hükümetin yönetimindeydi.
- Son cevabı veren belediye başkanı AKP’liydi...
Bu iftiraya karşı, muhalefetiyle, iktidarıyla bir millet imecesi oluştu yani...
*
Millet ve devlet iftiraya karşı üzerine düşeni yaptı...
İftiracı arkadaş...
Sen sözde ilahiyatçı bir hocasın değil mi...
Yani bu milletin çocuklarına ahlak öğretiyorsun güya...
İnancımızı öğretiyor-
sun, öyle mi...
*
O zaman yap bir son mertlik, çık hiç olmazsa şu milletin önüne ve özür dile...
*
O mertliği yapacak cesaretin, ahlakın, vicdanın yoksa...
Hiç olmazsa o öğrencinin önüne çıkma...
EFSANE YAYIN YÖNETMENİNİN ÇOK BEĞENDİĞİ FOTOĞRAF
BU hafta Hürriyet Pazar’da en ilgimi çeken yazılardan biri, Ali Tufan Koç’un modern dergi yayıncılığının efsane ismi Tina Brown’la yaptığı mülakattı.
Vanity Fair dergisinin eski editörü Brown, her yıl “Dünyada Kadınlar” başlıklı bir panel düzenliyor. Ali Tufan Koç, ona bu yıl 8 Mart günü Beyoğlu’nda yapılan kadın yürüyüşünün 11 Mart günü Hürriyet Pazar’ın kapağında yayınlanan fotoğrafını göstermiş.
Tina Brown’ın tepkisi şu olmuş:
“Muhteşem bir manzara bu. Bundan daha güzeli olabilir mi? Bu görseli
bana da gönderir misin? Konferansta açılış videosunda
göstermek isterim.”
Bu yıl 8 Mart günü, kadın hareketi konusunda bir milat oldu.
Gerçek yeni Türkiye’nin tarihini moderni ile, muhafazakârı ile Türk kadını yazacak...
GÜNÜN TARTIŞMASI
OSMAN HOCA 7 BİN 500 ADIMI RESMEN KABUL ETTİ Mİ
IWATCH olayı hayatımıza girdiğinden beri çevremdeki herkeste bir “10 bin adım atma” saplantısı var... Herkesin gözü her saniye kolundaki dijital sağlık ölçerde...
Kaç adım attı, nabzı kaç oldu, en yüksek kaç, en düşük ne...
Osman Müftüoğlu önceki “kilo anayasası”nı yayınladı...
15 maddelik anayasanın 12’nci maddesi şu: “Günde 7 bin 500 adım atacaksınız...”
Arkadaşlar “yeni orta yaş” savaşından sonra ikinci zaferimi de kazandım... Şimdi sıra, kilo anayasasının 3’ncü maddesi olan “Alkolden uzak dur” kanununu biraz yumuşatmak... Günde bir kadeh viski, iki kadehçik şarap hocam...
Yani geçen yaz o eski güzel günlerde olduğu gibi, elimizde bir kadeh... Bu mutluluğu bize çok görme hocam... Aha yaz geldi, şuracıkta kapımıza dayandı...
OSMAN HOCA:
ONU KİLO İÇİN SÖYLEDİM
KONUYU anında Osman Hoca’ya açtım... Cevabı şu: “Ben onu kilo vermek için söyledim.”
Osman Hoca anayasasının bu maddesinin gerekçeli kararı şöyle:
- Paslanmamak için: 5 bin adım.
- Yağlanmamak için: 7 bin 500 adım.
- Yaşlanmamak için: 10 bin adım.
CEKET Mİ ÇOK KISA, GÖMLEK Mİ UZUN
FRANSA, Suriye bombardımanını unuttu, cumhurbaşkanının ceketini konuşuyor.
Geçen akşam çıktığı bir televizyon kanalında giydiği elbise.
Ceketin sırtında, terzi deyimi ile muazzam bir pot var.
Ayrıca gömlek kolu anormal şekilde çıkmış.
Tartışmanın konusu ise şu:
Ceketin boyu mu çok kısa...
Yoksa gömleğin kol boyu mu anormal uzun...
Ülke Fransa olunca...
Maksat da giyim ve moda olunca...
Gerisi teferruat...
PULİTZER ÖDÜLÜNÜ 8 MARTÇILAR KAZANDI
BU yıl Pulitzer ödülünü New York Times gazetesi ve New Yorker dergisinin gazetecileri kazandı.
Ödülü Hollywood tarihinin en büyük tacizcisi Weinstein’la ilgili haberleri yazan üç gazeteci aldı.
New York Times muhabirleri Megan Twohey ve Jodi Kantor...
İkisi de kadın.
New Yorker muhabiri Ronan Farrow...
Genç bir erkek gazeteci... Üçü de yeni nesil gazeteciler...
Sonuç şu:
- Tacizciler kaybetti.
- Kadınlar kazandı.
- Gazetecilik ölmedi.
POP KÜLTÜR ATASÖZLERİ
- “Sen, kendinin tek örneğisin. Bu dünya sana göre değilse, kendi dünyanı yarat.”
(“England is Mine”, Smiths topluluğunun kurucusu Morrissey’in çocukluk yıllarını anlatan filmde annesi Morrissey’e söylüyor.)
*
- “Bazen vicdanımdan nefret ediyorum.”
(“Californication” dizisinin kahramanı Hank Moody.)
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle