Birol Güven ile Yeni Normal üzerine

“Yeni Normali” ve Koronavirus döneminde öne çıkan değişimleri ele almakta olduğum yazı dizim kapsamında, bu süreci sektöründe lider, kanaat önderleri ile de tartışmayı ve onların görüşlerini de sizlere aktarmanın farklı bir bakış açısı kazandıracağını düşündüm. Bu doğrultuda ilk söyleşimi, benim için çok ayrı bir yeri olan; aynı zamanda Fütüristler Derneği YK Üyesi Sn. Birol Güven ile gerçekleştirdim.

Haberin Devamı

Birol Bey, “Çocuklar Duymasın”, “80’ler” gibi efsane olmuş yapımları ile Türk aile hayatını, mahalle kültürünü en iyi anlatan senarist, yönetmen ve yapımcılardan. Ayrıca, “Gelecek Geliyor” programı ile de yeni teknolojilerin günlük hayata etkilerini, teknoloji ile değişen tüketici davranışlarını, geleceğin yaşam tarzlarını her kesimin anlayacağı şekilde ele alan; bu anlamda, toplum açısından bir “gelecek farkındalığı” sağlayan bir düşünür.

80’leri izlerken, her ne kadar geçmişi tebessüm ve özlemle anıyor olsak da, bugün “Gelecek Geliyor”da anlatılmakta olan bambaşka bir dünya ile karşı karşıyayız…

Benim için de her zaman bir “mentor” olan; sohbet etmekten, birlikte proje üretmekten ayrı keyif duyduğum Sn. Birol Güven’in gözünden Yeni Normal’i gelin hep birlikte inceleyelim…

Haberin Devamı

Ergi Şener: "Gelecek Geliyor" programı ile uzun süredir, gelecekteki yaşam tarzlarına, gelecekte karşılaşacağımız değişime, yeni teknolojilere ve uygulama alanlarına ışık tutuyordunuz. Sizin de pek çok kez dile getirdiğiniz üzere, Koronavirüs ile değişim öngörülemez şekilde hızlandı ve “gelecek, beklediğimizden önce geldi". Sizce, yaşadığımız değişim özellikle hangi alanlarda kendisini gösteriyor? Değişimin odağında ne var?

Birol Güven: 21. Yüzyılın tüm yenilikleri yıkıcı olacaktı ama Korona bu yıkıcılığı bir katliama çevirdi. Değişimin şifresi bir kelime “kişiselleştirme”.  Sanayi toplumunda kitlesel üretim yapılıyordu. Bir üretim bandı kurulup,  milyonlarca insan için aynı ürün, milyonlarca adet üretiliyordu. Pek çok insan aynı arabayı kullanıyor, toplu konutlarda, aynı evlerde oturuyor, aynı gömlekleri giyiyor, aynı ilaçları kullanıyorlardı. Amerika’daki de aynı peyniri yiyordu, İtalya’daki de. Her şey standart, her şey aynıydı…

Dijital Uygarlık Çağı, sanayi toplumunun “aynı ürünü satabildiğin kadar çok kişiye sat” anlayışını kökünden değiştiriyor, kitlenin yerini  “kişi” alıyor. Algoritmalar milyonlarca müşteriyi, bir bakkalın yıllarca alışveriş yaptığı müşterisini tanıdığı gibi tek tek tanıyacak. Kim hamile, kim vejetaryen, kim sütü yağlı içiyor, kim diyette, kimin neye alerjisi var hepsi bilinecek ve takip edilecek. Tam peyniriniz bittiğinde en sevdiğiniz peynir markasının reklamını görmek şaşırtmayacak sizi, çünkü bu yüzyıl sizi sizden daha iyi tanıyan algoritmaların yüzyılı.

 

Haberin Devamı

Her şey size özel olacak

Sesli asistanınız sadece sizin yaşadığınız bölgenin hava tahminini verecek. Bir otel aradığınızda algoritmanız sizin nasıl otellerde kaldığınızı, nasıl otellerde rahat ettiğinizi bildiği için sizin en rahat edeceğiniz otelleri bulup önerecek. Arabanıza bindiğiniz anda arabanız sizi tanıyacak; koltuğu, aynaları size göre ayarlayıp sürekli dinlediğiniz radyo kanalını açacak ya da cep telefonunuzdaki play-listinizi çalmaya başlayacak. 

 

Milyonlarca hasta için aynı ilacın üretilmesinin  yerini kişiye özel ilaç alacak.

Nasıl her insanın parmak izi farklıysa kullandığı ilaçlar da farklı olacak, ona özel olarak geliştirilecek. Yan etkilerden arındırılmış ilaçlarla en verimli sonuçlar alınacak. Hastanın hikayesine, fonksiyonlarına ve  bağışıklık sistemine göre ilaç üretilince yan etki denen şey de ortadan kalkacak.

Haberin Devamı

Endüstriye eleman yetiştirmek için kurulan geleneksel eğitim sistemleri, tıpkı araba üretimi gibi aynı şeyi aynı yöntemle tüm öğrencilere öğretmeye çalışıyordu. Artık yapay zeka öğretim sistemleri öğrencileri tek tek o kadar iyi tanıyacak ki onlara özel öğretim teknikleriyle her birine farklı bir yaklaşımla gerçekleştirecek bu yeni eğitim modelini.  

 

“Kişiselleştirme”, bu yeni sihirli sözcük yeni çağın yeni üretim biçimi olacak, hayatın tüm alanına, tüm sektörlere  yayılacak…

 

Birol Güven ile Yeni Normal üzerine

 

Ergi Şener: Programlarda değindiğiniz konular arasında, "hah, bakın söylüyorduk, inanmıyordunuz; şimdi görün işte" dediğiniz neler var şu anda günlük hayatımızın olmazsa olmazı haline gelmeye başlayan servis ve uygulamalar arasında?

Haberin Devamı

Birol Güven: Bundan 2 yıl önce 2040’larda geçen bir senaryo yazdım ama hayata geçirmek kısmet olmadı. İyi ki de olmamış çünkü yapsaydım rezil olmuştuk. Benim 2 yıl önce 2040’larda olur dediğim her şey Korona sürecinde oldu bile. İnsanlık tarihi boyuncu bir çok büyük değişim, dönüşüm yaşandı ama böyle  büyük bir  “sıçrama” ilk kez oluyor. 

Uygarlık ileri doğru öyle bir sıçradı ki bundan sonrası yokuş aşağı. Her şey sandığımızdan çok daha hızlı olacak. Yeniden hesaplamak lazım her şeyi. 

Korona, filmi bir anda öyle bir ileriye sardı ki biz arada görmediğimiz sahneleri hayal edip izlemekte olduğumuz filmi anlamaya çalışıyoruz…

 

Ergi Şener: Sizin de içerisinde yer aldığınız medya sektörü sizce bu

Haberin Devamı

sürece nasıl adapte oldu, sektör bu değişime hazır mıydı?

Birol Güven: Tabi ki hazır değildi. Aslına bakarsan hangi sektör hazırdı ki…

 

Kişiselleştirme bizim sektörümüzde de anahtar kelime olacak. 

Algoritmalar, sinema televizyon sektöründeki arzı da kişiselleştirecek. Sizi öyle iyi tanıyacaklar ki eğer siz filmlerde şiddet sahnelerinden hoşlanmıyorsanız sizin izlediğiniz filmde o sahneleri çıkarıp öyle izletecek. Eğer siz klasik müzik seviyorsanız aynı sahne size klasik müzikle bana mesela rap müzikle gelecek. Eğer siz süresi uzun film seyretmekten hoşlanmıyorsanız aynı filmi size kısaltarak sunacak. Filmi dev bir ekranda izliyorsanız bütün detayları görebilecekseniz ama eğer bir cep telefonundan izliyorsanız film o ekrana göre tekrar formatlanacak ve zaten göremeyeceğiniz detaylar filmden çıkarılacak. Sağlığınız hakkında veri üretmek için vücudunuza yerleştirilen bio-algoritmalar sizin heyecanlanmamanız gerektiğine karar verirse, bazı sahneleri size hiç sormadan filmden çıkarabilecek. Algoritmanız sizin için yararlı olduğuna karar verdiği önlemleri size sormadan alabilecek…

 

Sanayi toplumunda bizim ne seyredeceğimize yayın yönetmenleri karar veriyorlardı. Bir yayın akışı  hazırlıyorlardı milyonlarca insan da aynı anda aynı şeyleri izliyordu, tıpkı aynı ilaçları içtikleri gibi. 21. Yüzyılda doğan çocukların böyle bir sorunu yok artık, onlar ne zaman nerede, nasıl ve kaç bölüm seyretmek istiyorlarsa o kadar seyrediyorlar. Bir dizinin bir sonraki bölümünü izlemek için bir hafta beklemiyorlar. Her alanda her sektörde olduğu gibi sinema televizyon sektöründe de sihirli kelime “kişiselleştirme” oluyor. 

 

Ergi Şener: Sizce bireyler ve şirketlerin bu süreci doğru kullanmaları adına ne yapmaları gerekiyor?

Birol Güven: İnsanın en büyük becerisi adapte olabilmesi. Adapte olanlar ayakta kalır olamayanların mekanı cennet olsun. Yapılacak sadece bir şey var; bu yüzyıla doğan çocukları anlamak ve onların daha akıllı olduğunu kabul etmek. Geleceğin bilgeleri gençler olacak

Ergi Şener: Siz yeni nesli de yakından takip ediyor ve projelerinize gençleri dahil ediyorsunuz. Bu süreçte gençlere tavsiyeleriniz neler olur? Özellikle yeni yetkinlikler kazanmaları açısından nelere dikkat etmeliler?

Birol Güven: Gençlere bir tek tavsiyem var; ben dahil hiç bir yetişkinden tavsiye almasınlar. Bizler hepimiz sanayi toplumunun kalıntılarıyız. Yeni çağ ile ilgili hiç bir şey bilmiyoruz…

Ergi Şener: Bu süreçte büyük şehirler açısından da önemli değişiklikler ve yeni planlamalar olacak. Zaten büyük şehirlerin yapılaşmasında bu tarz salgınların önemli yeri olduğu söylenir hep. Sizin Twitter üzerinden bir paylaşımınız benim oldukça ilgimi çekmişti: “Tüm ihtiyaçların karşılanabileceği, şehirden uzak, sağlık hizmetlerine yakın, komşuluk, dayanışma ve yardımlaşmanın, uzaktan eğitim alan çocukların teneffüste futbol oynayabileceği sokakların olduğu ‘mahalleler’, ‘Internet’in olduğu Seksenler’. Sizce, yeni şehirler bu şekle dönüşebilecek mi?

Birol Güven: Uygarlık iş bölümü üzerine kuruludur. Bu büyük şehirlerde herkes sadece bir iş yapar. Diğer tüm ihtiyaçlarını başkaları karşılar. Biri çöpünüzü alır, biri içme suyunuzu evinize getirir, biri domates yetiştirir. Korona sürecinde gördük ki bu zincir kopabilir. Çöpünüzü alan görevli hastalanabilir ya da bazı günler domatessiz kalabilirsiniz. Yeni yüzyılın insanı İsviçre çakısı gibi olmalı. Birden fazla fonksiyonu olmalı. Piyano da çalabilmeli, inek de sağabilmeli çünkü artık kendi kendimize yetmek zorunda kalabiliriz.

Büyük şehirleri, temelde iş ya da eğitim imkanları nedeniyle tercih ediyorduk. Artık ikisi için de şehirlerde olmamıza gerek yok. İkisini de online halledebiliyoruz. O zaman şehir dışında, 3-5 bin kişilik topluluklar halinde yaşamak, kendi tarımını yapmak, az sayıda araba ve bisikleti paylaşmak neden olmasın? Bu yaşam mekanına da mesela mahalle diyelim. Bu mahallenin iki tane girişi olsa ve salgınlarda bu iki kapıyı kapatarak salgının ilerlemesini önleyebilsek. Çocuklar eve girip ders yapsa, teneffüste sokakta top oynasa. Evler birbirinden uzak olsa, mesafeyi hep korusak….

Birlikte dayanışma içinde paylaşarak yaşasak. Yani internetin olduğu bir Seksenler mahallesi. Neden olmasın?


  

Yazarın Tüm Yazıları