Maç sabahı Opta’dan Barış Gerçeker ile konuşurken bir bakalım dedik. Avrupa kupalarında, ilk maçı evinde 3 veya daha farklı skorla kaybedip rakibini eleyebilen takım var mı? Sonuç: 323 maç, 0 başarı. Fuar Şehirleri Kupası’ndan Kupa Galipleri’ne, Şampiyon Kulüpler Kupası’ndan Şampiyonlar Ligi’ne bunu başarmış tek bir takım yok.
MAÇA RAHAT BAŞLADI
Hal böyle olunca, insan maça rahat başlıyor. Gerçi Fenerbahçelilere sorsak muhtemelen tersini söylerler. Ligdeki son 4 iç saha maçın 4’ünde de ilk golü kalesinde gören sarı lacivertlilere gönül verenler, maçları pek arkalarına yaslanarak izleyemediler son dönemde.
Union Saint-Gilloise Teknik Direktörü Blessin’in de turdan ümidi kalmamış olacak ki Amoura’nın yokluğunda en etkili ikinci oyuncusu Puertas’ı 67 dakika yanında oturtmayı tercih etmişti. Yine de Belçika ekibi, savunmadan hücuma birçok eksiğine rağmen ne kadar iyi bir sistem takımı olduğunu gösterdi.
İKİ FARKLI OYUN VARDI
İlk yarıda yakaladıkları 0.96 gol beklentisinden bir gol çıkarabilseler, ikinci yarı çok daha zor geçebilirdi. İlk maç, %51’e 49 Belçika takımının topa sahip olduğunu görmüştük. İkinci maçta ise Fenerbahçe, ilk yarı %60’ın üzerinde topa sahip oldu. İki farklı oyun, saha içinde de başka bir yapı gerektirdi. Hem Tadic’i hem Dzeko’yu toplu oyunda çok aradı sarı lacivertliler.
Maçın ikinci yarısı, Belçika ekibinin topa daha fazla sahip olduğu bir oyuna büründü. Aslında güle oynaya giderken 68’de gelen Rasmussen golü, son 20 dakikada o alışılmış tedirginliğe itti Kadıköy’ü. Neyse ki tedirginlik, gerginliğe dönüşmedi. Artık kupaya kaldı 5 maç. İlk maç performansı kupa kaldırır, ikinci maç yarı final yolunda zorlanır. Artık hayalleri gerçeğe dönüştürme zamanı.
Devre arasında Trabzonspor’dan Bakasetas ve Abdülkadir ayrılacak, yerlerini Bardhi ve Umut Güneş alacak, bir sağ bek transferiyle takımın çehresi değişecek ve çok daha iyi futbol oynayacak deseydim, cevabınız ne olurdu? Muhtemelen gülerdiniz. Gelinen nokta, tam olarak bu. Abdullah Avcı, yabancıların “positional play” dedikleri, Türkçe’ye “pozisyon oyunu” olarak çevirebileceğimiz futbolu oynatmak isteyen bir teknik adam. Saha parselasyonu, oyuncuların top hareket ederken birbirlerine ve rakibe göre pozisyon almaları bu felsefenin temeli. Güncel 11, sezonun ilk yarısında sahada olan ekibe göre bunu çok daha iyi yapabiliyor.
iŞLER BAŞTA iYi GiTMEDi
Karagümrük maçının bir diğer özelliği, ağır Alanyaspor yenilgisi sonrası maçın başında gelen rakip golüne rağmen bordo mavililerin kendi oyunlarını aynı doğrulukta oynamayı becermiş olması. Bardhi’nin şansın da yardımıyla attığı gole kadar bile sahada işlerin Avcı’nın istediği gibi gittiğini söyleyebiliriz.
Golle gelen moral, ilk yarının son 15 dakikasına yansıdığı gibi ikinci yarının başında da devam etti. 52. dakikada Visca, 55’te Mendy, 56’da Meunier’in ortasıyla Eren Elmalı rakip kaleyi yokladı. 64. dakikada ise bu baskının devamında Mendy’nin pasıyla topla buluşan Visca’nın içeri kestiği topta Biraschi’nin kendi kalesine golü geldi ve maç çözüldü. Mendy’nin stoper oynamasındaki ısrarın resmini çiz deseler, Trabzonspor teknik heyeti bu pozisyonu resmederdi muhtemelen.
Enis Destan’ın girişinin ardından artan Pepe’nin etkinliği, Fildişilinin Trezeguet ile olan bağlantı oyununun verimliliğini (birer gol birer asist) not olarak düşelim. Önümüzdeki maçlarda bu sistemi de zaman zaman görürüz muhtemelen. 5 gollü galibiyetin ardından şimdi gözler, bu yeni Trabzonspor’un en sert testi olan Fenerbahçe maçında.
Ne diyordu Oscar Wilde şiirinde? Ya da daha bilindik haliyle Ezel dizisindeki Ramiz Dayı karakteriyle Tuncel Kurtiz: “Oysa herkes öldürür sevdiğini.” Fatih Tekke, Fenerbahçe karşısındaki stratejisinin ve başkaldırısının bir benzerini Trabzonspor karşısında sergiledi. Hem ritim yakalayan rakibini kırmızı ışıkta durdurdu hem de kümede kalma mücadelesinde çok önemli bir üç puanı hanesine yazdırdı. Skor Alanyaspor’un olsa da oyun için benzerini söylemek zor.
TRABZON’UN HIZINI KESTi
Fatih Tekke’nin merkezi kapatarak oyunu kenarlara yönlendirmesi bordo mavililerin hızını kesti. Dönüşlerde de çizgi bindirmeleriyle tehlike yaratma planı takdire şayan ki etkili de oldu. Yine de maçın kırılma anlarında ana etken Trabzonspor’un bireysel savunma hatalarıydı. Abdullah Avcı’nın son haftalarda oturmaya başlayan oyun planını, biraz da aynı oyuncularla oynamasına bağlamıştım önceki yazılarımda. Belki de ilk kez Onuachu’yu bu kadar aradı bordo mavililer. Uğurcan-Denswil anlaşmazlığından gelen ikinci gol, aslında adım adım baskınlığını artıran takımın geri dönüş şansını mucizelere bıraktı.
MURPHY KANUNLARI GiBi
Yine de iğneyi bireysel hatalara, çuvaldızı kalan bölümde skor bulamamaya batırmak lazım. İkinci yarıda 73. dakikaya kadar 2 farklı geride olan Trabzonspor, Opta verilerine göre rakip kaleye bir isabetli şut çekebilmiş, 0.15 gol beklentisi üretebilmişti. Bu dakikada gelen Efecan golü de maçın fişini çekti zaten. Bordo mavililer hızlıca bu maçı unutup, gelişimine devam etmeli. Murphy Kanunları misali sahada ters gidebilecek her şey ters gitti bu 90 dakikada. Asıl sıkıntı, bu maçın etkisinin ilerideki maçlara yansıması olur
Daha önce de yazmıştım. Ruud Gullit’in “Futbol nasıl izlenir?” kitabının en aklımda kalan bölümlerinden biridir. “Bazen bir hafta maça çalışırsınız. Rakibi analiz edip bir plan yaparsınız. Sonrasında hemen maçın başında yediğiniz bir gol, tüm hazırlığı yerle bir eder. Zor olan, golün ardından plana sadık kalabilmektir.” Beşiktaş’ın maçın neredeyse santra düdüğüyle beraber kendi kalesine attığı gol, Opta verilerine göre Galatasaray’ın Süper Lig’de siyah beyazlılara karşı attığı en erken gol olurken maç önü hazırlığı bir yana 90 dakikanın tüm stratejisini değiştirdi.
BARIŞ ALPER MAÇLARI
Okan Buruk’un “Barış Alper Yılmaz maçları” serisinin bir başka bölümünü izledik. Onu Masuaku ile baş başa bırakmak, sarı kırmızılıların ana hücum stratejisiydi. Aslında Santos da benzer bir plan ile sahadaydı. Portekizli, Rashica’yı Köhn’ün arkasına kaçırıp, Semih-Cenk ikilisini ön direk-arka direk koşularıyla topla buluşturmayı hedeflemişti. AlMusrati’nin top çıkarma becerisiyle Muci’yi hatlar arası bulup, savunma arkasına sarkmak hiç de fena bir yöntem değildi.
İkinci yarı, Santos’un geldiğinden beri ilk kez Marlon Brando’nun Baba filmindeki Don Carleone yüzünü gördük. Önce iki bekini hücumda çok daha önde konumladı. Sonra Ghezzal’ı alıp Rashica’yı merkeze çekti. Oyun, haliyle bu hamleler sonrası adım adım açıldı ve keyifli, pozisyonlu bir son yarım saat gördük. Beşiktaş, üzerine bir oyun inşa edebileceği potansiyeli gösterdi. Galatasaray ise sezonun en kritik virajlarından birini kayıpsız geçti.
Hatayspor maçı, Fenerbahçe için kırılma anı olabilirdi. Sarı lacivertliler, ritmini bulduğu anda dağları deviren bir camia fakat işler kötü gittiği anda da kendini Görevimiz Tehlike’deki mesajlar misali çabucak imha edebilen bir yapıya sahip. Formdaki dalgalanmalar sonrası Mersin’de bir karakter göstermek önemliydi.
İsmail Kartal’ın kafasındaki oyunun sahaya yansıması için bazı rollerin iyi dağıtılması kritik. Bu kurgunun başında merkez orta saha geliyor. Bir kesici, bir rakip ceza sahasına girebilen pasör, bir de 10.5 numara en verimli dağılım. Tam da bu nedenle Szymanski yokken yerine ilk tercihler İrfan Can Kahveci ya da Cengiz olmalı.
WENGER ANTRENMANLARDA AT GÖZLÜĞÜ TAKTIRMIŞTI
Fenerbahçe taraftarı zaman zaman Tadic’in performansını sorguluyor çünkü artık futbol, sosyal medyadaki görüşün gerçekmiş gibi yansıtıldığı bir oyun. Arsene Wenger kariyerinin büyük bir bölümünü oyuncularına sahadaki görüş açılarını genişletmeye çalışarak geçirdi. Bunun için zaman zaman antrenmanlarda at gözlüğü bile taktırdı. Bir Tadic’i olsa, sadece onun videolarını izletmesi yeterliydi.
Sırp oyuncu, sanki maçı pilot kameradan ya da VR gözlüğü ile izliyor gibi. Her koşuya, olan bitene hâkim. İlk golde Dzeko’yu kaçıran o, ikincide Cengiz’e asisti yapan yine o.
VERiMLi HÜCUM GOL GETiRDi
Osayi’nin golünde, takımın doğru kurguda ne kadar verimli hücum edebildiğini bir kez daha gördük. Livakovic’in vuruşuyla başlayan organizasyonda, hücum sonlanırken rakip ceza sahasında 5 Fenerbahçeli oyuncu vardı.
Fred’in de dönmesiyle İsmail Kartal’ın ideal düzen ve 11’den pek sapacağını sanmıyorum. Union Saint-Gilloise maçları, takımın tekrar şampiyonluk havasını yakalaması için önemli. Gelecek bir tur, artık hocayla ilgili çatlak sesleri tamamen susturur ve camia aynı hedeflere kilitlenir.
Onuachu Afrika Uluslar Kupası’na gittiğinde, bunun Trabzonspor için çok kötü bir dönem olduğunu düşündük ki öyle de oldu. Yine de bu kısa süreçte, yas tutma evrelerinin hepsini bir ayda geçirdi bordo mavililer. İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Kabullendikten sonra da çıkış başladı.
Abdullah Avcı’nın öğrencileri, Başakşehir karşısında sezonun en iyi oyunlarından birini ortaya koyarken taraftarını da tekrar kendine inandırmayı başarıyor gibi. İlk 8 dakikada atılan 5 şut ile maça hızlı bir başlangıç yapan bordo mavililer, ilk yarı bittiğinde bu sayıyı 15‘e çıkarmıştı bile. Kalesinde gördüğü şut sayısı ise sadece 2’ydi. Rakibin toplam hücum sayısı da öyle.
TEHLiKELi ÜÇLÜ!
Zorunluluk ve tercihlerin etkisiyle rotasyona uğramış Başakşehir kadrosunu, özellikle yerini yadırgayan Emirhan ve genç stoper Yağız Dilek’in arasını hedef alan Trezeguet-Eren Elmalı-Umut Güneş üçlüsü, üst üste tehlikeler üretmeyi başardı.
Santrfor bölgesi hariç her pozisyon verim aldı Abdullah Avcı. Soldaki üçgenin bir benzerini sağda kuran Visca-Bardhi-Meunier, oyun kuran iki stoper -ki Denswil çok iyi top dağıttı- ve aralarına giren Berat.
15 DAKiKALIK GERGiNLiK
Övgü dolu bu kadar sözün ardından şunu da belirtmek lazım. 70-75 dakikasını bu kadar baskın oynadığın bir maçta, son 15 dakikayı ‘Acaba skoru tutabilecek miyiz?’ soru işaretiyle geçirdi bordo mavililer. Maçı çözen gol ise set hücumundan değil, bireysel beceriyle Visca’dan geldi. Trabzonspor, oyun ile skoru daha paralel hale getirme ve forvetini oyuna sokmayı da portföyüne eklerse rüzgârın fırtınaya dönüşmesi yakındır.
3 kulvarda devam eden bir Fenerbahçe için, birinden feragat edilecekse Türkiye Kupası muhtemelen en fazla oyu alan olurdu. İsmail Kartal’ın ilk 11 tercihindeki rotasyon da bunu doğrular nitelikteydi. Yine de son haftalarda zaman zaman oyunda yaşanan dalgalanmalar ile Ankaragücü karşısında ilk yarı birleşince, sarı lacivertliler için sadece bir kulvardan elenmenin ötesinde bir 90 dakika oldu.
ZEMiNiN KÖTÜ OLMASI PAS YAPMAYI ZORLAŞTIRDI
Zemindeki sıkıntılar pas yapmayı zorlaştırırken, Emre Belözoğlu ön alan baskısıyla Fenerbahçe’nin oyun kurulumunu daha da zorlaştırmıştı. Sanırım Edin Dzeko-Michy Bathshuayi ile oynamanın farkını da en net gördüğümüz karşılaşma oldu. Bosnalı forvet, her zaman pas oyununda bir alternatif. Michy Batshuayi ile oynamak, topu ön tarafta bulunduğunuz zaman etkili bir hücum planı haline dönüşüyor.
Sarı lacivertliler için artık çok net bir manzara var. Bu takım, kendi oyununu oynamak için güçlü bir orta sahaya ihtiyaç duyuyor. Ankaragücü’nün bulduğu şans golünden sonra, oyunun kontrolünün bir kez daha İsmail Kartal’ın öğrencilerine geçmesi ikinci yarının başını buldu. O da biraz Ankaragücü’nün skoru koruma iç güdüsünden.
iSMAiL KARTAL MENTAL YÖNDEN TAKIMI GÜÇLENDiRMELi
Artık reaksiyon zamanı. Önce Fred’i döndürmek, sonra özüne dönmek Fenerbahçe için şampiyonluk yolunda en kritik viraj. Geçen sezon da gördük; sarı lacivertliler bir duraklama dönemine girdiğinde, kendini çok çabuk aşağı çekebiliyor ancak bu sezon, birkaç günlük duraklamayı bile kaldıracak lükse sahip değil.
Böylesine kafa kafaya giden bir şampiyonluk yarışında, belki saha içi oyun kadar mental güçlülük de önemli. İsmail Kartal’ın en azından milli araya kadar mesaisinin büyük bölümü, sanırım teknik-taktikten çok takımını konsantre tutmak ve oyuncularını kafasındaki soru işaretlerinden arındırarak saha içerisinde tutmak olacak.
İnanması zor olsa da Trabzonspor, Adana Demirspor karşısındaki galibiyetiyle ilk defa bu sezon üç maç üst üste galip gelmeyi başardı. En az bunun kadar önemlisi, saha içerisindeki doğruların her hafta artması ve oyunun Abdullah Avcı’nın kafasındaki kurguya gitgide yakınlaşması.
Bireysel performanslarda ciddi bir ivme yakalanmış durumda. Meunier’in takıma gelişiyle özellikle Eren Elmalı, Bardhi ve Trezeguet’in formunun yükselişine tanık oluyoruz. Eren’in 25 ve 50. dakikalarda Enis Destan’ı yerden topla buluşturduğu iki pozisyonla birlikte toplam verdiği 4 şut pası, son iki sezonda ulaştığı en yüksek rakam.
Öz güven, oyun kurgusu kadar önemli. Demirspor karşısında da kornerler dışında hücumda etkili başlayamadı bordo mavililer. 21’de gelen Trezeguet golünün ardından ise 24, 25 ve 30’da üst üste pozisyonlar gördük. Bu takım, üzerindeki baskı azaldıkça daha iyi performans gösterecek. Orası net.
EN iYi SAVUNMA PERFORMANSI
Golde ilginç nokta, Mendy’nin katkısı. Fransız’ın topu kapıp, önce iki rakibi oyundan düşürmesi, sonra da topu taşıyarak takımını hücuma kaldırması ile başladı pozisyon. Avcı açıklamalarında hep Mendy’nin oyun kurma becerisinin önemli olduğunu söylemişti. Haklı da çıktı sanıyorum. Tersini savunanlar ise orta sahada olsa aynı pozisyonların sayısının artacağını iddia edebilir.
Savunma performansı da sezonun en iyilerindendi. Hikmet Karaman’ın öğrencileri, rakip ceza sahasında sadece 10 kez topla buluşabilirken, rakip kaleyi yokladığı 13 şutun sadece 4’ü ceza sahası içindendi. Trabzonspor doğru yolda ancak hala gitmesi gereken mesafe pek kısa değil.