Otomotivin tek kurtuluşu var o da...

GEÇEN hafta yazdığım ‘Lobi yapan kazandı’ başlıklı analiz haberim hem otomotiv sektörü içinde hem de Maliye Bakanlığı nezdinde tartışma yarattı.

Haberin Devamı

Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın Doğan TV Ankara Temsilcisi Hakan Çelik’e yaptığı, “Otomotiv sektörü organize olup derli toplu görüş ve önerilerle bana henüz gelmedi. Gelirlerse dinlemeye ve elimizden gelen bir şey olursa yardımcı olmaya hazırız” sözlerine, Otomotiv Sanayi Derneği (OSD) yetkililerinin rahatsız olduğunu ve Ankara’yı aradıklarını öğrendim. Zaten aynı gün Bakan Ağbal’ın yanlış anlamalara yol açmamak için TRT Haber’de yaptığı, “Otomotiv Sanayi Derneği ile görüşüyoruz, görüşmeye devam edeceğiz. Kendilerine teşekkür ediyorum” açıklaması da bunu ortaya koydu. Bana istedikleri kadar kızabilirler ama unutmamalılar ki bunları yazarak otomotiv sektörünün sorunlarını dile getiriyorum. Gündem oluşuyor ve ortada bir sıkıntı varsa da bu Türkiye’nin her kesimi tarafından fark ediliyor. Sonuçta yapılan vergi artışları tüketicilere zam olarak yansıyor. Bizim de görevimiz tüketicilerin haklarını koruyan yayınlar yapmak. Sektör yetkililerinin bana kızmak yerine bunu kullanıp, Ankara’yla ilişkileri daha sıkı tutmaları ve sorunları dile getirmeleri gerekiyor.

Haberin Devamı

YÜZDE 60’I 4 GRUPTA

Bakan Ağbal, “Günah keçisi değil” dese de bugün otomotiv sektörünün vergi artışlarından nasibini alan yegane sektör olduğu ortada. 5 yılda tam 4 kez ÖTV oranları arttırılmış, daha ne olsun. Bu ÖTV artışlarına tek gerekçe ise ithalatın payının yüksek olması. Yani üretim ve ihracata pek bakılmadan, ithalatı frenlemek için vergi artışı yapılıyor. Bu konuda rakamlara dayanarak başka bir öneri sunmak istiyorum. Eğer ithalat yüksekse bunu indirmenin yolu vergi artışı değil, yatırım çekecek ortamı hazırlamaktan geçiyor. Nasıl mı? 2016 yılında Türkiye’de toplam 983 bin 720 adet otomobil ve hafif ticari araç satıldı. Bunun yüzde 60’ını ise sadece 4 grup yaptı. Türkiye’de en çok otomobil ve hafif ticari aracı Doğuş Otomotiv satıyor. Bünyesinde Volkswagen, Audi, Seat, Skoda, Porsche, Bentley, Lamborghini markaları olan Doğuş Otomotiv 2016’da toplam 207 bin 896 adet araç satmış. Yani toplam satışların yüzde 21’i. Doğuş Otomotiv’i 169 bin 236 adet ve yüzde 17.2 pay ile bünyesinde Renault ve Dacia markaları bulunan Renault Mais takip ediyor. 100 bin adetlik barajı aşan diğer iki grup ise Tofaş ve Ford Otosan. Bünyesinde Fiat, Jeep, Alfa Romeo, Maserati ve Ferrari’yi barından Tofaş ile Ford Otosan toplamda 109 biner otomobil ve hafif ticari araç satmış. Koç Holding’e bağlı bu iki grup toplam satışların yüzde 22’sini oluşturuyor.

Haberin Devamı

VERGİYE KARŞI YATIRIM

Şimdi işin kritik noktasına geleceğim. 4 grup içinde sadece Doğuş Otomotiv’in Türkiye’de üretimi yok. Tofaş toplam sattığı araçların yüzde 89’unu Türkiye’de üretirken, Ford yüzde 65’ini, Renault ise yüzde 37’sini ülkemizde üretiyor. 2016’da Türkiye’de satılan araçların yüzde 39’u Türkiye’de üretilirken yüzde 69’unun ithal edilmesi, Maliye Bakanlığı’nın ÖTV’yi arttırmasındaki en büyük etken. O zaman ithalatı düşürmek için yapılacak en büyük hamle yıllardır gündeme gelen Volkswagen’i Türkiye’de üretime ikna etmekten geçiyor. Doğuş Grubu patronu Ferit Şahenk başta olmak üzere Doğuş Otomotiv yetkilileri zaten olası bir yatırımda kendilerinin buna hazır olduğunu dile getiriyorlar. Tek iş Volkswagen’i ikna etmekte. Bunun için nasıl bir cazibe yaratılır, nasıl teşvikler sunulur bilemem ama eğer Volkswagen Türkiye’de üretim yapar ve Doğuş Otomotiv’in satışlarının en az yüzde 30’u yerli olursa, Türkiye’de toplam pazarda ithalatın oranı yüzde 70 seviyelerinden 63’lere hatta 60’lara kadar inebilir. Bunun için başta otomotiv dernekleri olmak üzere, tüm sektör ve hükümet, Volkswagen’i Türkiye’ye getirmek için yollar aramalı. Türkiye, yeni yatırımları çekemezse, ithalattaki olası artışlara karşı hükümetin vergi silahı yeniden ortaya çıkabilir. Bu da kuşkusuz iç pazarı, dolayısıyla da sanayiyi ve istihdamı etkileyecektir. Yani önümüzde ithalat riskinden kurtulmanın tek yolu olarak Volkswagen yatırımı öne çıkıyor. Umarım gerçekleşir. 

Haberin Devamı

FRANKFURT’A İPTALLER ŞİMDİDEN BAŞLADI

SÜREKLİ yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim. Otomotiv markalarının dünyada fuarlara bakışı hızla değişiyor. Artık birçok marka fuarların kendilerine bir şey katmadığını, yüksek maliyetleri fuarlara aktarmak yerine direkt pazarlamayı tercih ettiklerini belirtiyorlar. Bu yüzde başta Paris olmak üzere birçok uluslararası fuara katılımda sıkıntılar yaşanmaya başladı. Buna bağlı olarak nisan ayında İstanbul’da düzenlenecek Autoshow fuarına da 19 markanın katılmayacağı belli oldu. Bunların arasında fuarı düzenleyen Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin (ODD) Başkan ve Başkanvekili’nin temsil ettiği markaların olması da tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı. Şimdi önümüzde mart ayında düzenlenecek Cenevre fuarı var. Bu fuarın en önemli özelliği bağımsız olması yani İsviçre’nin uluslararası bir markası yok. Dolayısıyla her marka eşit. Paris, Frankfurt, Tokyo ve Detroit gibi şehirlerde düzenlenen fuarlarda, o ülkelerin markaları ağırlıkta oluyor ve katılan diğer markaları gölgede bırakıyor. Ayrıca metrekare olarak da küçük olduğu için Cenevre’nin markalara maliyeti daha az oluyor. Bu yüzden şimdilik bu fuara katılımda bir sıkıntı yaşanmıyor. Ama Paris’le birlikte 2 yılda bir dönüşümlü yapılan ve eylül ayında düzenlenecek Frankfurt fuarı için şimdiden iptaller gelmeye başladı. Alman markaların gövde gösterisi yaptığı Frankfurt’a bu yıl Volvo, Citroen DS, Peugeot ve Nissan’ın katılmayacağını öğrendim. Fiat Grubu ve markalarının da Frankfurt’a katılmayabileceği konuşuluyor. Netice itibariyle fuarlar gelecekte sadece düzenleyen ülkelerin markalarının boy göstereceği bir alan mı olacak, yoksa modası geçen bir vitrine mi dönüşecek göreceğiz...

Yazarın Tüm Yazıları