Elif Dağlı

Yararlı mikroplar astımdan koruyor

1 Şubat 2016
Yararlı mikropların dengesi bozulduğunda alerji, astım ve obezite riski artmaktadır.

Vücudumuzda kendi hücrelerimizin sayısından daha fazla mikrop hücresi taşımaktayız. Tıp dünyası eş-yaşam sürdürdüğümüz bu canlıların insan sağlığını nasıl etkilediğini yeni keşfetmektedir. Birlikte yaşadığımız bu yararlı mikropların bağışıklık sistemi, kalp ve sinir sistemi üzerine olumlu etkisi olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Barsak florası da dediğimiz bu yararlı mikroplar gıdalardan enerji elde etmemizi sağladıkları gibi, zararlı mikropların vücudumuza girmesini de engellerler. Yeni doğan bebeklerin yararlı mikroplar henüz barsaklarında oluşmadığı için kolik ağrısı çektikleri anlaşılmaktadır. Yararlı mikropların dengesi bozulduğunda alerji, astım ve obezite riski artmaktadır.

Yaşamlarının ilk üç ayında barsaklarında belirli bakterileri bulundurmayan bebeklerin, büyüdüklerinde astım olduğu görülmektedir. Üç aylıkken FLVR bakterileri az olan bebeklerin üç yaşında astım tanısı alma olasılığı daha yüksek bulunmuştur. Faecalibacterium, Lachnospira, Veillonella ve Rothia, bakterilerinin birlikte bulunmasına baş harflerinden meydana gelmiş FLVR kısaltması kullanılmaktadır.

Araştırmaları yapan Kanada’lı uzmanlar bebeklerin ilk 100 gününde yararlı mikropları edinmeleriyle riskin düşeceğini düşünmektedirler. Barsak mikropları FLVR açısından düşük bebeklerin astım tanısı açısından daha yakın izlemi önerilmektedir.

Antibiyotiklerin gelişi güzel kullanılmasının yararlı mikroplarımıza zarar verdiğini bilmekteydik. Yeni bir çalışma ise yaşamın ilk iki yılında “Makrolid” grubu antibiyotikleri iki kezden fazla kullanmış çocukların astım geliştirebileceklerini göstermektedir. Barsaktaki yararlı mikropların antibiyotik sonrası kendine gelmesinin bir yılı bulacağı, ilk yaşta tekrarlayan antibiyotik kürleri alanlarda düzelmenin hiç olamayacağı bildirilmektedir. Makrolid grubu antibiyotikler solunum yolu enfeksiyonlarına karşı, özellikle penisilin alerjisi olanlarda tercih edilmektedir. Penisilin türevi antibiyotiklerin barsak mikropları üzerine daha az olumsuz etki yaptığı görülmüştür.

Yazının Devamını Oku

İyi anne-baba olmak

19 Ocak 2016
Bütün kavramlar nesilden nesile değişiyor peki yeni nesilin iyi anne-baba kavramı ne?

Çocuk sahibi olmak geleceğe umutla bağlanmaktır, tabiatın mucizesine tanık olmaktır, topluma kendinden miras bırakmaktır. Her ebeveyn çocuğunu iyi yetiştirmek, görevini doğru yapmak ister. Zamanla değişen değer yargıları ve gelecek nesillerden beklentiler ile “iyi anne – baba” kavramını da değiştirmektedir. Üç nesil önce itaat eden çocuk yetiştirmek makbul sayılırken günümüzde kendini doğru ifade eden çocuk hedeflenmektedir.

Çocuk yetiştirmek için her çocuk için geçerli tek bir yöntem yoktur. Çocuğun karekterini tanıyarak ona uygun davranmak gerekir. Çocuğun duygusal gereksinimlerini anlayarak yöntem geliştiren aileler daha başarılı olmaktadır.

Çocuğu kendine güvenen bir birey olarak yetiştirmek çok doğru bir hedeftir. Ancak güvenli çocuk, kural tanımaz, başkalarının haklarına saygı göstermeyen, her istediği kabul gören çocuk demek değildir. Anne- baba olarak göreviniz, çocuğa doğru ve yanlışı, bireyin özgürlüklerinin çerçevesini, toplumsal yaşam kurallarını öğretmektir.

Bilimsel çalışmalar şakacı, eğlenceli, taklitler yapan ebeveynlerin çocuklarının yaratıcı, arkadaş canlısı, ve stresse dayanıklı olduğunu göstermiştir. Anne-baba olumsuz duygulanımlar ile çocuğuna yaklaştığında, çocuk yuvada hırçın ve saldırgan olmaktadır. Beş yaşında saldırgan olan bireyler daha sonraki yaşlarda da bu tutumunu devam ettirmektedirler. Öfkeli ebeveyn ile öfkeli çocuk arasındaki kısır döngü mutlaka kırılmalıdır.

Sorunlar ile karşılaştığınızda, duygularınızı dinlemek, çözümü kendi kendinize tartışmak size güçlü kılar. Duyguları bastırmak, sıkıtılar yokmuş gibi davranmak işinizi zorlaştırır. Çocuk yetiştirirken yaşadığınız sorunları açık yüreklilikle irdeleyin. Bu davranışınız çocuk için de bir örnek oluşturacaktır.

Bebek doğduktan sonra anne ve baba arasındaki yakın ilişki gevşemekte, çoğu zaman anne-çocuk ilişkisi ön plana çıkmaktadır. Aile içinde uzun dönemde gerilim nedeni olan bu durum, çocukta da uyku bozukluğu yaratmaktadır. Bilimsel bir araştırma 9 aylıkken aile içinde gerginlik yaşayan bir çocuğun 18 aylıkken bile uykusuzluk çektiğini göstermiştir.

Yazının Devamını Oku

Grip yine kapımızda!

11 Ocak 2016
Her yıl ayrı bir virüsle karşımıza çıkan grip bu yıl hangi virüs ile kapımızda?

Virüsler devamlı mutasyona uğrarlar. Daha önce grip geçirmiş olsanız bile bağışıklık sisteminiz bu yılki virüsü tanıyamayabilir. Virüsler hayvan ve insan arasında konakçı değiştirirken mutasyona uğrayabildiği gibi, bir hücreye iki virüs saldırdığında birleşik bir yapı da oluşturabilirler.

Grip her ülkede farklı zamanlarda olmakla birlikte genellikle Ekim - Mayıs ayları arasında salgın yapar. Aralık- Şubat ayları en sık salgınların görüldüğü zamandır. Hastalıktan korunmak için her yıl Eylül ve Ekim aylarında aşı yaptırmak gereklidir. Salgın başlamışsa aşı uygulamak için geç kalınmış değildir, hangi ayda olursa olsun yapılabilir. Bu yılın aşıları Influenza A (H1N1) Influenza A (H3N2), Influenza B virüslerine karşıdır. Virüs her sene aynı özellikleri taşımayabilir. Uzun sürede mutasyona uğrayabilir veya birden mutasyona uğrayabilir. Bu nedenle her yıl aşılanmak gerekmektedir.

Aşı olduysanız, hasta kişilerden uzak durmalı, elleri sabunla sık yıkamalıdır. Kendiniz veya çocuğunuz grip olduysa, sağlıklı insanları korumak için işe veya okula gitmeyiniz. Grip olduğunuz, influenza mikrobu ile enfekte olduğunuz saptanırsa antiviral ilaç başlanmalıdır. Osetalmivir, zamamivir, peramivir önerilen antiviral ilaçlardır.

Erken antiviral başlamanın ağır grip komplikasyonlarını önlediği saptanmıştır. İlk 48 saat içinde antiviral almak daha etkilidir ancak daha sonraki günlerde de yararı vardır. İki yaşından küçük çocuklar, 65 yaşından yaşlı kimseler, hamileler hastanede yatarak tedavi olmalıdır. Aşı olan kişiler de grip olabilir. Mikrop alındıktan sonra aşılanmış olabilirsiniz. Bu yılki aşının içinde bulunmayan bir mikrop ile grip olmuş olabilirsiniz. Yaşa ve bağışıklık sisteminin gücüne bağlı olarak da aşının koruyuculuğu değişebilir.

2014-2015 döneminde Amerika Birleşik Devletlerinde Influenza A virus enfeksiyonu ile 109, Influenza B virus enfeksiyonu ile 29 çocuk hayatını kaybetmiştir. Grip tedavi edilmesine rağmen ateş devam ediyor ve belirtiler değişiyorsa acilen bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir.

Yazının Devamını Oku

Soğuk hava akciğerin düşmanı mı?

14 Aralık 2015
Griple başa çıkmanın yolları nelerdir? Çocuk ve bebekler gripten nasıl korunmalı?

Kış aylarında kalp ve akciğer hastalıklarına bağlı hastane başvuruları ve yatışları artmaktadır. Bilimsel veriler soğuk havaya maruz kalmanın solunum yolu enfeksiyonlarının ağırlaşmasına neden olduğunu göstermektedir. Laboratuvar çalışmaları ise, soğuk hava solumanın ve vücut sıcaklığının düşmesinin, solunum yolunda büzüşme ile bağışıklığın azalmasına neden olduğuna işaret etmektedir. Geçtiğimiz yıl yapılan bir çalışma da burun sıcaklığının düşmesinin virus enfeksiyonlarını kolaylaştırdığını göstermişti.

Ani veya uzun süreli soğuğa maruz kalmak solunum sisteminde farklı değişikliklere neden olmaktadır. Soğuk ile karşılaşan solunum sistemi korunmak üzere hava alımını ve hava yolu hassasiyetini azaltır.Havayolları kasılır, büzüşür, damarlara kan hücum eder, salgılar artar, havayollarına giren toz ve mikropların atılması yavaşlar. Bu değişiklikler, havada taşınan toz ve mikroplara karşı bağışıklık sisteminde zayıflamaya neden olur. 

Sağlıklı bireylerde çok soğuk havada sık nefes almak ani solunum yetmezliğine neden olabilir. Akciğer damar direnci artar. Yeterince oksijen alınamaması ile birlikte akciğer ödemi oluşabilir.Astımlı bireylerde soğuk kuru hava solumak astım atağını uyarabilir. Sıfırın altındaki sıcaklıklarda devamlı egzersiz yapan kişilerde “eskimo akciğeri” denilen akciğer damarlarının duvarlarının kalınlaşması ve tıkayıcı akciğer hastalığı gibi değişiklikler görülmektedir. Soğuk ile uzun temas sonucunda akciğerde bazı yapısal değişiklikler de olabilmektedir. Havayolunu ıslak tutmak için salgı yapan hücre sayısı artar, havayolu kasları genişler, damar duvarlarındaki kaslar kalınlaşır. Kronik tıkayıcı akciğer hastalığı ve sağ kalp büyümesine neden olur. Sıfırın altındaki sıcaklıklarda devamlı egzersiz yapan kişilerde “eskimo akciğeri” denilen akciğer damarlarının duvarlarının kalınlaşması ve tıkayıcı akciğer hastalığı gibi değişiklikler görülmektedir.

  

Dilimizde soğuk algınlığı veya “üşütme” soğuk havalarda solunum yolunu etkileyen virus hastalıkları için verilen isimdir. Soğuk algınlığı, grip denilen influenza virüsü ile oluşan ağır tablodan farklıdır. Çocuklarda grip ve soğuk algınlığı belirtileri hafif ateş, burun akıntısı, hafif öksürük, iştahsızlıktır. Bebeklerde de daha büyük yaşlardaki çocuklar gibi grip ve soğuk algınlığı hastalıklarının farklı virüsler ile olduğu ve klinik tabloların birbirinden farklı olduğunu hatırlamak gerekir. Bebeklerde soğuk algınlığı belirtileri huzursuzluk, burun akıntıntısı, hafif ateş, emme isteğinin kaybolması gibi görülebilir. Bebeklerde soğuk algınlığı burun tıkanıklığı yapabildiği için uykuya dalma zorluğu olabilir. Evde başka bir aile bireyinin aynı belirtilerinin olması tanıyı kolaylaştırır. Bebeklerde balgamlı öksürük soğukalgınlığı belirtilerinden değildir, olduğunda hekime haber verilmelidir.

Soğukalgınlığı belirtilerinin yanısıra, akciğerden gelen normal olmayan seslerin hekim tarafından duyulmasının iki anlamı olabilir. Birinci olasılık bu enfeksiyonunun alt solunum yollarını da tuttuğudur ve tedavisi farklı yapılmalıdır. İkincisi olasılık ise alerjik alt yapısı olan bir çocukta solunum yolu hassasiyetini uyardığıdır, bu çocuğun mutlaka astım olup olmadığı araştırılmalıdır. Bebeklerde “öksürüğün ciğere inmesi” olarak aileler tarafından kullanılan deyim , hekim için astım demek olabilir. Bebek ailelerinin öksürüğün ciğere inmesi nasıl anlaşılır sorusuna karşılık ; göğüsten ıslık sesi veya balgam fokurtusu çıkması olarak verilebilir.

Yazının Devamını Oku

Sezaryen doğum bebekte astım riskini arttırır mı?

24 Kasım 2015
İşte bu konuda yapılan araştırmalar ve bilimsel veriler...

Son 30 yıldır astım sıklığı orta ve yüksek gelirli ülkelerde artış göstermektedir. Bu artışın nedenleri arasında bu ülkelerde eş zamanlı olarak artan sezaryen doğumların üzerinde durulmaktaydı. Tıbbi sezaryen doğum gereksiniminin% 15 civarında olduğu hesaplanmaktır. Kanada, Meksika, Brezilya ve İngiltere'de bu oranlar % 20 üzerine çıkmışken, Amerika Birleşik Devletlerinde %30 u bulmuştur.

Bilim dünyası gerçekten sezaryen doğumun astım nedeni olup olmadığını araştırmaya başladı. Kuzey İrlanda Belfast Üniversitesi araştırmacıları 2008 yılında 23 bilimsel çalışmanın sonuçlarını derleyerek, sezaryen doğumların bebeklerde astım riskini %20 arttırdığını ortaya koydu. Yine aynı grup 20 bilimsel çalışma sonuçlarına göre de sezaryen doğumun tip 1 diyabet riskini de % 20 arttırdığını buldu. Daha sonra yapılan birçok bilimsel çalışma bu bulguları destekledi.

Doğum şeklinin alerji ve diyabet gibi oto-immun hastalıklara nasıl yol açacağını anlayabilmek üzere yapılan deneysel laboratuvar çalışmaları yapıldı.

Normal doğum kanalından geçerek doğan bebeklerin annenin yararlı mikropları ile temas ederek ileriki hayatlarında alerji ve oto-immun hastalıklara karşı daha dayanıklı olduğu anlaşıldı.

Yararlı mikroplar vücudumuzda oluşabilecek bir çok hastalığa karşı bizleri korumaktadırlar. Hepimizin cildinde, boğazında, barsaklarında yararlı mikroplar yaşamaktadır. Anne karnında tamamen mikropsuz ortamda bulunan bebek dünyaya gelirken kendini koruyacak yararlı mikropları anne doğum kanalından almaktadır. Bağışıklık sistemimizin sağlıklı oluşması için yararlı mikropların vücuda yerleşimi kritiktir.

Sezaryen doğum ile bebek mikropsuz ortamdan aniden dışarı alınmakta ve temiz hastane ortamında bakıma alınmaktadır. Annenin yararlı mikroplarından nasibini almamış bebeklerde bağışıklık hücreleri alerji lehine güçlenmektedir. Bununla birlikte bağışıklık sistemi kendi vücudunu yabancı kabul etmek anlamına gelen oto-immun hastalıklar da geliştirmektedir. Bu hastalıkların başında diyabet de gelmektedir.

Yazının Devamını Oku

Astım ilaçları ve astım ile ilgili merak ettikleriniz

16 Kasım 2015
Astım ilaçları ve astımı tanıyın, tedavide geç kalmayın...

Astım, toplumda sık rastlanan kronik bir hastalıktır. Ülkemizde çocukların % 6-10'unda görülmektedir. Hastalık farklı belirtiler ile farklı yaşlarda ortaya çıktığı ve ağırlık derecesine göre tedavi yaklaşımları farklı olduğu için hasta yakınlarının aklına çok sayıda soru gelmektedir. İşte astım ile ilgili merak edilenlerin cevapları..

Astım akciğerin içine hava taşıyan soluk borularının üst tabakasının aşırı duyarlı olması ile ortaya çıkan bir hastalıktır. Erişkinlerde görülen kronik astım dışında akciğerde kalıcı değişiklik meydana getirmez.

Astım bir uyaranla karşılaşınca nefes darlığı, öksürük krizleri, nefes hızının artması, hırıltı gibi belirtiler ile kendini gösterir. Çocuklarda baş bölgesinde aşırı terleme, kuru öksürük nöbetleri, gülme, ağlama ve koşma ile öksürük krizinin uyarılması sıkça görülen belirtilerdir.

Astım bulaşıcı bir hastalık değildir. Kişiden kişiye geçmez. Ancak kalıtsal olarak geçen bir hastalıktır. Aynı ailede bir kaç kişide görülmesi bulaşma ile değil, genlerle geçerek kalıtılmasındandır.

Astım hastalığı kontrol altında tutulan hastalarda spor kısıtlanmaz. Çocuklarda özellikle, yüzme başta olmak üzere spor teşvik edilir. Tedavinin en önemli prensipleri arasında normal aktivite, sosyal yaşantı ve spor yapmanın sağlanması gelmektedir.

Kişide alerji yaptığı saptanan maddelere alerjen denmektedir. Alerjen ile uzun süre tekrarlayan temasların astıma yol açan iltihabı arttırdığı bilinmektedir. Alerjenden uzak kalmak alerjik iltihabı hafifletmektedir. “Çivi çiviyi söker” deyimi astım için geçerli değildir. Hastalığı tetikleyen etkenlerden uzak durmak gereklidir.

Yazının Devamını Oku

Krup nedir neden olur?

23 Ekim 2015
Genellikle 6 ay ile 3 yaş arası çocuklarda görülen krup evde tedavi edilebilir.

Krup üst hava yollarının enfeksiyon veya başka nedenle şişmesi haline verilen isimdir. Dokuların şişmesiyle hava yolu daralır nefes alırken zorlanma olur, metalik kaba bir ses çıkar. Çocuk öksürdüğünde havlamaya benzer bir gürültü oluşur. Krup genellikle 6 ay ile 3 yaş arası çocuklarda görülür. Çoğu zaman evde tedavi edilebilen 3-5 gün süren hafif bir hastalıktır.

Mikrobik nedenlerle oluşan krupun etkeni virus veya bakteri olabilir. Viruslar arasında en sık parainfuenza virus krup yaparken, Hemofilus Influenza bakteriler arasında ilk sıradadır. Bakteriye bağlı krup yüksek ateş yapabilir. Viral enfeksiyonlarda ateş çok yüksek olmayabilir. Soğukalgınlığı belirtileri ile başayıp, yüksek tonda havlar tip öksürüğe dönen klinik belirtiler gösterir. Geceleri belirtiler daha fazladır. Öksürme, panik ile çırpınma, ağlama ,nefes borusundaki şişliğin artmasına ve nefes darlığına neden olur. Çocukların nefes boruları zaten dar ve küçük olduğundan en ufak bir şişlik belirtileri daha çabuk görülebilir kılar.

Eğer çocuğun nefes güçlüğü hem nefes alırken hem verirken varsa, salyası akıyor ve yutma güçlüğü varsa, bitkin veya aşırı huzursuz ise, dudak etrafı, burnu ve parmak uçları giderek mavi-gri bir renk alıyorsa, acilen hastaneye gitmek gerekir.

Krup tanısı enfeksiyon bulguları yokken konmuşsa, çocuk birden fazla krup geçirdiyse, çocukta veya ailede alerji varsa, krup nedeni alerjiye bağlı nefes borusu şişmesidir ve mutlaka bu hastalığın tekrarlamasını engellemek için önleyici tedavi verilmelidir. Astım tanısı alan çocukların önemli bir kısmının geçmişlerinde tekrarlayan krup tanısı vardır.

Bir başka krup nedeni yabancı cisimdir. Krup bulguları çok ani başlamışsa, çocukta enfeksiyon veya alerji yoksa nefes borusuna yabancı bir cisim kaçıp kaçmadığı sorgulanmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Sonbaharda solunum yolu alerjileri

19 Ekim 2015
Bu mevsimde solunum yolunda etkin olan alerji çeşitleri ve belirtileri konusunda uyanık olmak gereklidir.

Sonbaharda havaların serinlemesi, trafikte artan araç egzoz gazları, salgın yapan virüs enfeksiyonları ile solunum sistemi alerjileri tetiklenir. Bu mevsimde solunum yolunda etkin olan alerji çeşitleri ve belirtileri konusunda uyanık olmak gereklidir.

Solunum sistemi burundan başlayıp, geniz, kulağa giden östaki borusu, bademcikler, ana nefes borusu, bronşlar ve akciğeri içine alan geniş bir yapıdır.
Soluduğumuz hava ilk olarak burnumuz tarafından karşılanır, ısıtılır, nemlendirilir ve filtre edilir. Bu nedenle mevsim geçişlerinde kulak burun boğaz kısaca KBB alerji belirtileri daha önce görülür.

Burunu döşeyen dokunun alerjik olmasına alerjik rinit denilmektedir.

• Su gibi şeffaf, devamlı burun akıntısı
• Geniz akıntısı
• Burun tıkanıklığı

Yazının Devamını Oku