Ege Cansen

CHP için küresel ekonomik vizyon

8 Aralık 2013
BUGÜN İstanbul’da CHP için bir “Küresel Ekonomik Vizyon” belirleme (veya arama) toplantısı yapılıyormuş.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bulunacağı bu toplantıya Kemal Derviş başkanlık ediyormuş ve dünyanın önemli ekonomistleri ve siyasileri (düşünürleri) katılıyormuş.

HER TOPLANTI BİR PROPAGANDA VESİLESİDİR
Her gün TV ve gazetelerde yer alan etkinliklerin, etkinliğe adını veren amaç için değil, bir ticari firmanın veya siyasi hareketin veya kişinin reklam veya propagandası için yapıldığını biliyoruz. Bu bapta kimse AKP’nin eline su dökemez. Kural: “Haber yok, propaganda; olay yok, vesile var”. CHP’nin “Küresel Ekonomik Vizyon” toplantısı da belli kişileri kamuoyuna ısındırma veya bir başka partisel amaca hizmet için planlanmış olabilir. Yine de bu toplantıdan, beyan edilen amaca hizmet edecek yeni fikirler çıkmasına bir engel yoktur. Bizim gibi bu “vizyonlama-misyonlama” işlerinin esnafı hale gelmişlere bu toplantıdan çok ekmek çıkabilir. Ben, şimdiden ortaya çıkacak sonuç belgesini merak eder oldum.

EKONOMİDE MUCİZE YOKTUR AMA HATA ÇOKTURNe doğada ne de onun değişmez kanunları ile hareket alanı sınırlanmış olan ekonomilerde mucize yoktur. Ekonomide vizyon ararken mucizevî kalkınma reçeteleri peşinde koşmak çok tehlikelidir. Çünkü bu arayış, politika yapıcıları çok yanlış yollara sevk edebilir. Japonya, Kore ve Çin hariç, gelişmekte olan diğer ülkelerin giriştikleri hayalperest “hızlı kalkınma” denemeleri başarılı olamamıştır. Sonuçta ya “yüksek enflasyon” ya da “yüksek dış borç” tuzağına düşülmüştür. Buna şimdilerde “orta gelir tuzağına” düşmek diyorlar. CHP’nin vizyon toplantısında öncelikle nelerin olamayacağı saptanmalıdır. Mesela CHP’nin 4 Nisan 2011’de açıkladığı 2023’e kadar her yıl yüzde 7 büyüme hedefini gözden geçirmesi gerekir.

Yazının Devamını Oku

Tasarruf düşmanı kredi kartları

7 Aralık 2013
Ekonominin sağlıklı işlemesi için paha biçilmez işlevleri olan kredi kartları, amaç dışı uygulamalar yüzünden yine sanık sandalyesine oturtuldu.

Tarihte ilk kredi kartı benzeri enstrümanlar 1800’li yıllarda kullanılmış. Ancak bugünkü sistem 1946’da Amerika’da “Charg-It” (Yaz Deftere) adıyla kurulmuş. Türkiye’de ise ilk kredi kartı Koç Grubu tarafından 1968’te “Diners Club” lisansıyla çıkartılmıştır.
BİLİŞİM TEKNOLOJİSİ KREDİ KARTI KULLANIMINA BOYUT KATTI

İletişim ağları ve bilgisayar yeteneklerinin inanılmaz bir hızla gelişmesi ve yaygınlaşması, kredi kartları sisteminde bir devrim yaratmıştır. Mali belge de veren “Yazar Kasa ile Satış Noktası Aygıtı” işlevlerini bir arada yapan cihazların kullanıma girmesi de ufuk açan bir gelişmedir. Bu cihazlar sayesinde vergi kaçağı azalacak, bütçe gelirleri artacak, adil rekabet ortamı oluşacak ve ekonomide verimlilik artacaktır. Nakit para ile yapılan alışveriş ne kadar azalırsa, ülkede mali disiplin o kadar artar. Polis istihbaratı açısından da kredi kartı kullanımı son derece yararlıdır.

KREDİ KARTLARININ YARATTIĞI SAKINCALAR

Kredi kartlarının sakıncaları denince akla hemen, insanların mali güçlerinin üstünde alışveriş yaparak veya nakit çekerek ödeme takatleri üstünde borçlanmaları gösterilmektedir. Bu mikro sakıncaya ilaveten makro ekonomi açısından, bu kartların taksitli ödeme uygulamaları yüzünden “tüketim eğilimini arttırıp, tasarrufu azalttığı” iddiası ortaya atılmıştır.

SAKINCALARI ORTADAN KALDIRMAK ÇOK BASİTTİR

Kredi kartlarının yukarıda sıralanan veya sıralanmayan sakıncalarını ortadan kaldırmak işten bile değildir. Yeter ki bu konuda bankalar ve maliyeciler samimi olsun. Sakıncaları gidermek istiyormuş gibi yapıp kötü uygulamalara kapılar açık bırakılmasın. Alınması gereken ilk önlem, bankaların kredi kartı borçlanma ve taksitlendirme limitlerini, kişinin mali durumuna göre ayarlamasıdır. Bankacılık zaten bunu bilmek demektir. İkincisi, bir ay içinde kapanmayan borç, tamamen ödeninceye kadar o kredi kartının ve o kişinin sahip olduğu diğer kredi kartlarının geçici olarak kullanıma kapatılmasıdır. Kredi kartı, tüketici kredisi aracı değildir. Temerrüt krediye dönüştürülemez, takibe alınır. Kredi kartıyla nakit çekmek esasen kartın amacı dışındadır. Bunun aracı “Debit” kartıdır. Bu sakınca yapaydır.

Yazının Devamını Oku

İngilizlere göre böyle Obama olmaz olsun

4 Aralık 2013
Çok uzun yıllardır İngiltere’de yayınlanan The Economist dergisine aboneyim.

Bu dergiyi çıkaranların “derin İngiltere’yi” temsil ettiğine inanıyorum. Dolayısıyla derginin başyazılarını bu gözle okuyor ve önemsiyorum. Bir süredir derginin hem kapağında hem de başyazılarında Amerikan Başkanı Obama acımasızca eleştiriliyor. Derginin kapağında Obama gırtlağına kadar suya batmış vaziyette resmedilip, resmin altına “bu adam bir zamanlar su üstünde yürürdü” yazılıyor.

KODU MU OTURTAN AMERİKA
İngilizler, dünyayı Batı’nın yönetmesi gerekir fikrinin doğruluğuna inanıyor. Bunun olmazsa olmaz şartı da Batı’nın, sözünü dinlemeyenleri hizaya getirecek bir güce sahip olduğunu her an herkese hissettirmesidir. Bu güç de Amerikan Ordusu’nda vardır. Kısaca, Amerikan Silahlı Kuvvetleri, nasihatle uslanmayan “kötü adamalara kodu mu oturtmalı” dır diyorlar. Aksi takdirde Batı kocamış bir kurt gibi köpeklerin maskarası olurmuş. Somut bir örnek vermek gerekirse, kötü adam Esad’ı indirmek için, Suriye’nin bombalanası gerektiğine inanan The Economist, Obama’ya hitaben “Hit him hard” (O’na(Esat’a) sert vur) diye başmakale şeklinde açık mektup yayımladı. Amerika daha doğrusu Obama bunu yapmadı. The Economist’i karalar bağladı. Bu yüzden eleştirinin dozunu arttırdılar.

İRAN ANLAŞMASI BARDAĞI TAŞIRAN SON DAMLA OLDUObama, ikinci ve son başkanlık dönemi bitmeden, Amerikan dış siyasetinde “başka milletlerin iç işlerine karışmama” yönünde bir dönüşüm yapmaya niyetli gibi duruyor. Çünkü bombalamalar, müdahale edilen ülkelere “demokrasi değil teokrasi” götürdü. Bir yandan İslam’dan ürkmek, diğer yandan El Kaide’yi beslemek yaman bir çelişkiydi. Nitekim Amerika, İran’ı bombalayacak diye beklerken ortaya “ılımlı molla” ile gerçekleştirilen bir “Batı-İran” uzlaşması çıktı. Bu uzlaşmanın mimarı da ABD’dir. Obama, bir başka dönüşümü “milli gelir dağılımı değiştirecek” kararlarla iç siyasette de ortaya koyuyor. Sağlık sigortasını yaygınlaştırmak için Meclisle retleşmesi bu yüzdendir. Bu bilek güreşi henüz bitmedi.

Yazının Devamını Oku

Tasarruf düşmanı kredi kartları

30 Kasım 2013
EKONOMİNİN sağlıklı işlemesi için paha biçilmez işlevleri olan kredi kartları, amaç dışı uygulamalar yüzünden yine sanık sandalyesine oturtuldu.

Tarihte ilk kredi kartı benzeri enstrümanlar 1800’li yıllarda kullanılmış. Ancak bugünkü sistem 1946’da Amerika’da “Charg-It” (Yaz Deftere) adıyla kurulmuş. Türkiye’de ise ilk kredi kartı Koç Grubu tarafından 1968’te “Diners Club” lisansıyla çıkartılmıştır.

BİLİŞİM TEKNOLOJİSİ, KREDİ KARTI KULLANIMINA BOYUT KATTI

İletişim ağları ve bilgisayar yeteneklerinin inanılmaz bir hızla gelişmesi ve yaygınlaşması, kredi kartları sisteminde bir devrim yaratmıştır. Mali belge de veren “Yazar Kasa ile Satış Noktası Aygıtı” işlevlerini bir arada yapan cihazların kullanıma girmesi de ufuk açan bir gelişmedir. Bu cihazlar sayesinde vergi kaçağı azalacak, bütçe gelirleri artacak, adil rekabet ortamı oluşacak ve ekonomide verimlilik artacaktır. Nakit para ile yapılan alışveriş ne kadar azalırsa, ülkede mali disiplin o kadar artar. Polis istihbaratı açısından da kredi kartı kullanımı son derece yararlıdır.
Kredi kartlarının sakıncaları denince akla hemen, insanların mali güçlerinin üstünde alışveriş yaparak veya nakit çekerek ödeme takatleri üstünde borçlanmaları gösterilmektedir. Bu mikro sakıncaya ilaveten makro ekonomi açısından, bu kartların taksitli ödeme uygulamaları yüzünden “tüketim eğilimini arttırıp, tasarrufu azalttığı” iddiası ortaya atılmıştır.

SAKINCALARI ORTADAN KALDIRMAK ÇOK BASİTTİR

Kredi kartlarının yukarıda sıralanan veya sıralanmayan sakıncalarını ortadan kaldırmak işten bile değildir. Yeter ki bu konuda bankalar ve maliyeciler samimi olsun. Sakıncaları gidermek istiyormuş gibi yapıp kötü uygulamalara kapılar açık bırakılmasın. Alınması gereken ilk önlem, bankaların kredi kartı borçlanma ve taksitlendirme limitlerini, kişinin mali durumuna göre ayarlamasıdır. Bankacılık zaten bunu bilmek demektir. İkincisi, bir ay içinde kapanmayan borç, tamamen ödeninceye kadar o kredi kartının ve o kişinin sahip olduğu diğer kredi kartlarının geçici olarak kullanıma kapatılmasıdır. Kredi kartı, tüketici kredisi aracı değildir. Temerrüt krediye dönüştürülemez, takibe alınır. Kredi kartıyla nakit çekmek esasen kartın amacı dışındadır. Bunun aracı

Yazının Devamını Oku

Fiyat istikrarı mı yoksa mali istikrar mı?

27 Kasım 2013
Fiyat istikrarı, düşük enflasyon demektir.

Mali istikrar ise, mali yapıda balon oluşmasıdır. Acaba hangisi daha önemlidir? Her ikisi de önemlidir diyerek, soruyu yanıtlamanın iki açıklaması vardır. 1. Kişi sorunu anlamamıştır. 2. Anlamıştır, ama kıvırtmaktır. Bugün tüm dünya ekonomileri başlıktaki bu can alıcı dilemma (iki ucu pis değnek) sorununun içinde yüzmektedir. Dolayısıyla soruyu anlamış iktisatçılar, merkez bankalarının ne yapması gerektiği konusunda tercihlerini açıkça ortaya koymalıdır. Sorunu ve soruyu anlamamış olanlar için herhangi bir sıkıntı yoktur.

FİYAT İSTİKRARI, MALİ İSTİKRARLA NİÇİN ÇELİŞİR?
Ekonomik büyümeyi, orta ve uzun vadede en fazla destekleyen “teşvik” fiyat istikrarıdır. Çünkü fiyat istikrarı, ekonomiyi yöneten görünmez
elin (fiyat mekanizmasının) doğru çalışması için elzemdir. Bu nedenle merkez bankalarının
nihai amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Ancak, bazı hallerde fiyat istikrarını sağlayan şey, mali istikrarı bozabilir. Mesela ülkemizde nispeten ulaşılmış olan fiyat istikrarını “ucuz döviz” politikası sağlamıştır. Üstelik ucuz döviz politikası, bir süre milli gelir büyümesine de yardımcı olmuştur. Ancak, bu süreçte (sürede değil, süreçte) cari açık faraş gibi açılmıştır. Cari açık yüzünden dış borç stokun büyümesi ciddi bir “mali istikrarsızlık” kaynağıdır. Bu mali istikrarsızlık, bir devalüasyon krizine dönüşebilir. Bu da “fiyat istikrarı”nın sonu demektir. Yani kısa vadede fiyat istikrarının sağlayan şey, uzun vadede onu tahrip edebilir.

Yazının Devamını Oku

Terörün maliyeti

23 Kasım 2013
AKP Genel Başkan Yardımcısı Profesör Numan Kurtulmuş, “Çözüm Süreci”nin iktisaden ne kadar gerekli olduğunu kanıtlamak için bir “fırsat maliyeti” hesabı yapmış.

Profesör Kurtulmuş bu hesabında “terör”ün Türkiye’nin milli gelir artış hızını (büyümeyi) yavaşlattığı kabulünden hareket ediyor. Eğer terör olmasaydı, son 28 yıl içinde Türkiye’nin milli geliri, her yıl en azından % 0,25 ve hatta % 0,5 daha hızlı artardı diyor. Bu iki varsayıma göre de “kaybedilen” milli gelir rakamını buluyor. Sonuçta bu kaçan fırsatın % 0,5 düşük büyüme şıkkında kabaca 2,4 trilyon lira olduğunu söylüyor. Ondan sonra da maliyeti halkın gözünde iyi canlandırabilmesi için, “her aileye bir ev bir araba” alınabilirdi diyerek eski Başbakan Prof. Çiller’in “iki anahtar” sloganına nazire yapıyor.

OLMASAYDI NE OLURDU VEYA OLSAYDI NE OLURDU

Hayatta hepimiz geriye dönüp kaçırdığımız fırsatların maliyetini hesaplarız. Çünkü her zaman kaçmış fırsatlar vardır. Bu bizi mutlu veya mutsuz edebilir. Amaç geçmişten ders çıkarmaksa, bu egzersiz yararlıdır. Eğer bu hesap, siyasilerce bugün uygulanan politikanın propagandası için kullanılıyorsa zararlıdır. Kendini kandırmaktır. Unutulmasın, gelecekte de bugün uygulanan politikanın tersinin daha iktisadi olduğunu gösteren varsayımsal hesaplar yapılacaktır. Çünkü ne olmadığı zaman onun yerine başka neler olmuş olabileceği de belli değildir. Yaşananlar daima gerçekken, yaşanmayanlar hep hayaldir. Fırsat maliyeti hesapları ileriye doğru yapılmalıdır. O zaman alternatif stratejilerin değerlemeleri daha isabetli olur. Bu da yararlı bir temrindir.

ABD IRAK’I PERİŞAN VE MAHV ETMESEYDİ

Yazının Devamını Oku

Ucuz krediyle yapılan yatırım pahalıya çıkar

20 Kasım 2013
İKİDE birde “Değişmeyen tek şey, değişmenin kendisidir” diyen çok çağdaş bir adam varmış.

Yolu bir gün, yıllar önce mezun olduğu ilkokula düşmüş. Öğretmenini görmek istemiş. Kendisi öğrenci iken çiçeği burnunda bir hoca olan sevgili öğretmeni şimdi yaşlanmış, ama hâlâ öğretmenlik yapmaktaymış. Dersine girmek için izin isteyip, arka sıraya oturmuş. Mesleğinin son yılarını yaşayan öğretmen öğrencilere “Bugün üçgenin iç açılarının toplamı her zaman 180 derecedir önermesini irdeleyeceğiz” deyince, adam dayanamamış “Hocam 30 yıl önce de üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece” diyordunuz, artık yeni bir şeyler söylemenin zamanı gelmedi mi? demiş.

DOĞRUNUN MODASI GEÇMEZ
Her iktisatçının önemsediği ve tekrarladığı sorunlar vardır. Mesela ben yıllardır dış borca dayalı kalkınma modelinin sürdürülemez olduğunu vurgulayıp duruyorum. Cumhuriyet’in ilk yılları hariç, Osmanlı’dan beri ekonomi politikamız “dış borçla kalkınmadır”. Bu fikrin şampiyonu da 80 yılda biriken dış borç stokunu 10 yılda 3’e katlayan da AKP’dir. Zannedilmesin ki; bu borç patlaması istenmeden oluşmuştur. Kesinlikle hayır. AKP’nin “el parasıyla yatırım ve kalkınma” modeli izlemesi tamamen bilinçlidir. Çünkü dış borç (yani cari açık) sayesinde, hem halkın harcanabilir geliri hızla artmış, yani popülizm yapılmış, hem de ülkede gözle görülür büyük projelere girişilmiştir. Nitekim 10 yıl önce ulusal tasarruf oranı milli gelirin % 20’si dolayında iken şimdilerde %12’lere gerilemiştir.
Bu cebirsel bir sonucudur. Çünkü tasarruf oranı azalması, cari açık artış oranına eşittir.

DEMİRYOLLARI YATIRIMLARITürkiye’de ilk demiryolunu 1856’da kendisine İmtiyaz verilen bir İngiliz şirketi İzmir-Aydın arasında inşa edilmiştir. Son demiryolu yatırımımız da Japon kredisiyle, Japon mühendisleri tarafından yapılan Boğaziçi tünel geçişidir. Bu projenin çok düşük faizli, çok uzun vadeli bir krediyle finanse edildiği söyleniyor. Doğrudur herhalde. Soru şu: Acaba bu tünel ülkenin öz kaynaklarımızla veya iç borçlanmayla finanse edilebilseydi kaça çıkardı? Aynı soru, inşa edilecek Nükleer Santraller için de sorulabilir. Eğer yabancı bir ülke, kendisinin inşa edeceği bir projeyi kredilendiriyorsa, faizi fiyatın içine gömdürür. İkinci soru şu: Ya bu dış borçları zamanında ödeyemezsek ne olur? Cevap: onu borcu verenler düşünsün gayri.

Yazının Devamını Oku

Dolarla zırvalama

16 Kasım 2013
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından her yıl hazırlanan ve enerji sektöründe, ortaya çıkacak değişimlerin ipuçlarını veren “World Energy Outlook” adlı rapor yayınlanmış.

Rapora göre, ham petrol fiyatları 2035 yılına kadar varil başına 128 dolara çıkacakmış. Bir önceki raporunda, ABD’nin dünyanın bir numaralı petrol üreticisi olacağını söyleyen IEA, bu görüşünden vazgeçmiş. Bazıları(kimse onlar), IEA’nın dediğini abartmışlar. Suudi Arabistan’ın “petrol krallığı” sürecekmiş.

DOLAR, PLATİNDEN YAPILMA METRE DEĞİLDİR
Nedense, bir fiyat veya değer daha geniş kapsamda herhangi bir iktisadi ölçüm, dolarla ifade edilince sabitleşiyor. Yani Amerikan Doları’nın, ne Amerika içindeki satın alma gücü ne de ABD Dolarının diğer paralar karşısındaki ederi hiç değişmiyor sanılıyor. Hâlbuki doların, satın alama gücü kendi ülkesinde sürekli azalıyor. Yabancı paralar karşısındaki ederi de sürekli dalgalanıyor. Yakın tarihten bir örnek vereyim, 2001 Ocak ayında 1 EURO, 0,81 ABD Doları’na kadar düşmüştü. 2008’in başlarında ise 1 Euro neredeyse 1,60 Dolar ediyordu.

SABİT DOLARLA PETROL FİYATLARIÖnümde, Doların Mart 2013 tarihindeki değerine dönüştürülmüş, yani ABD’deki enflasyonuna göre düzeltilmiş fiyatlarla 1 Varil ham petrolün 1946’dan itibaren kaç dolara satıldığını gösteren bir tablo duruyor. Uzun yıllar 1 varil petrol 2,5 dolardan, işlem görmüş. Bu 2,5 doların 2013 doları cinsinden karşılığı 20 doların üstüne oluyor. Ortalama olarak en yüksek fiyat 105 dolarla 1980’de oluşmuş. 1980’den sonra petrol fiyatları reel olarak sürekli düşmüş. En düşük fiyat 29 dolarla 1988’de görülmüş. Petrol fiyatları tekrar yükselmiş. 2008’de ortalama 98 dolara çıkmış. Ama 30 yıl önceki 105 doları bulmamış.

Yazının Devamını Oku