Provence: Hem geleneksel hem stil sahibi

Tam ismiyle Provence-Alpes-Côte d’Azur’un kendine has bir çekiciliği var. İnsanı ortaçağda gibi hissettirip o zamandan beri gelen asaletini vakur bir şekilde önünüze seriyor. Başta Van Gogh, Cézanne gibi birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuş kasabaları, lavanta tarlaları, görkemli şatoları, üzüm bağları, Akdeniz lezzetleriyle hem taşralı hem de stil sahibi. Bahar aylarıysa bölgeyi keşfe çıkmanın en güzel zamanı.

Haberin Devamı

Provence bölgesi, yaz aylarında uçsuz bucaksız tarlalardaki lavantaların açtığı, havaya karışan mis gibi kokuların baş döndürdüğü, eşsiz güzellikte bir bölge. Özellikle tepelere kurulmuş minicik masal kasabaları, kasabalardaki butik oteller, yaratıcı ve lezzetli yemekler Provence gezinizi unutulmaz bir hale getiriyor... Ben bir süredir bölgedeyim. Çok yakın bir arkadaşımın oğlu eğitimine burada başlayınca Provence da bana kapı komşusu oldu.
Provence: Hem geleneksel hem stil sahibi
‘Müşteri arkadaşımızdır’

Neredeyse suratımıza çarpan öbek öbek morsalkımların arasından yürüyerek masamıza geçiyoruz. Güneş yüzünü ara ara gösteriyor, hava beklediğimizden epeyce soğuk. Oysa ne hayallerle gelmiştik. Yemeğimizi yiyip sonra hemen ön taraftaki Pamplona Plajı’nda biraz yayılıp güneşlenecek, Saint- Tropez’nin tadını çıkaracaktık. Belli ki havayı bir tek biz umursuyoruz. Zira etrafımız neşeli diyaloglar eşliğinde yemeklerini yiyip kadeh kaldıran bronz tenli, orta yaş ve üzeri Fransızlarla dolu. Le Club 55, Fransız Rivierası’nın en ikonik mekânlarından.

Üzerine belgeseller bile yapılmış. “Müşteri burada kral değil, arkadaşımızdır” felsefesiyle 1955’ten bu yana hizmet veriyorlar. Açıldıklarından beri servis ettikleri meşhur enginardan ve nisuaz salatasından söylüyoruz önce. Yapraklarıyla birlikte pişmiş bütün enginar, yanında vinegret sosuyla birlikte geliyor. Yaprakları sosa batırıp çerez gibi yiyoruz büyük bir iştahla. Ana yemek olarak da tereyağında pişmiş limon soslu dilbalığı söylüyorum. Balık, tavuk, salata... Ne yerseniz yiyin etrafınızdaki masaların neredeyse hepsinde havaya kalkan kadehlerin içinde ‘rose’ var.
Provence: Hem geleneksel hem stil sahibi
Evet, burası aynı zamanda dünyanın en iyi pembe şaraplarının anavatanı. İlginiz bu yöndeyse ve biraz üretici ziyareti yapmak isterseniz Marsilya’dan Saint-Tropez’ye doğru zikzaklar çizerek yavaş yavaş tepelere çıkıp sonra kıyıya inin. Aralarından seçim yapabileceğiniz yüzlerce üretici olacak güzergâhınızda. Ancak hangi rotayı seçerseniz seçin, 2000’li yılların başında rose’yi yeniden stil sahibi konuma getiren Château d’Esclans’ı es geçmeyin. Amber rengindeki bu büyük şato, 12’nci yüzyıldan kalma mahzeni ve palmiye ağaçlarıyla bezenmiş arazisiyle bölgenin görülmesi gereken yerlerinden biri. Yemekten sonra Valbonne’a geri dönüyoruz. Bir ortaçağ köyü olan Valbonne bölgenin en özel noktalarından. Roma şehirlerine benzer şekilde simetrik ve düzenli dikdörtgenler halinde planlanmış.
Provence: Hem geleneksel hem stil sahibi
Bir ortaçağ köyü olan Valbonne bölgenin en özel noktalarından. Roma şehirlerine benzer şekilde simetrik ve düzenli dikdörtgenler halinde planlanmış.

Gücü sadeliğinde

Köyün merkezinde 16’ncı yüzyıldan kalma meydanın dört bir yanı pasajlar, kafeler ve küçük dükkânlar dolu. Bu şık kasabada aynı zamanda çok iyi bir cam ustasının atölyesi de var: La Galerie. Valbonne’da biraz dolaştıktan sonra ertesi günkü rotamızı konuşmak üzere arkadaşımın ailesinin rüya güzellikteki evlerine dönüyoruz. Bahçeye yayılıyoruz, ev sahibemizin pişirdiği mul marine’den (midye yemeği) yerken onlarca seçenek arasında kalan günleri planlamaya çalışıyoruz. Keşke tek derdimiz bu olsa diye içimden geçirmeden edemiyorum elbette...

Fransa’nın güneydoğu mutfağını ifade eden Provence mutfağı gücünü malzemeden alan sade bir mutfak. Taze fesleğen ve rengârenk domateslerle hazırlanan bir yaz salatası, ratatouille (bizim yaz türlüsüne benzer), bouillabaisse (safranlı, domatesli, sarımsaklı, sulu deniz mahsulleri yemeği), bölgenin zeytinleriyle hazırlanmış bir tapenade (sarımsak, kıyılmış hamsi, kapari, zeytinyağı, kekik ve diğer otların karışımıyla hazırlanan bir çeşit sos), el yapımı sarımsaklı mayonez ‘aioli’ ve rustik ekmekler akla ilk gelenler... Malzeme olarak sarımsak, çeşit çeşit taze kokulu otlar, zeytin, zeytinyağı, deniz ürünleri, mevsiminde hasat edilmiş domates, kabak, patlıcan, soğan, sarımsak, safran, hamsi, limon gibi tazecik meyve ve sebzeler, lavanta, badem gibi malzemeler bu mutfağı güçlü kılanlar. Lavantayı sadece güzellik ürünlerinde değil yemeklerde de sık sık kullanıyorlar. Örneğin, tereyağıyla birleştirip kuzu pirzolayla servis ediyor, aromalı zeytinyağı yapıp bazen de limonataya boyut atlatıyorlar. Lavanta çiçeklerinden elde edilen balları da unutmamak gerek. Bademiyse ‘meuniere’ usulü yapılmış bir balığa sos olarak da görebilirsiniz, hamur işlerinde ve tart gibi tatlıların yapımında da...
Provence: Hem geleneksel hem stil sahibi
Bölgenin ruhuna uygun konaklama

17’nci yüzyıldan kalma bir manastırda, lavanta tarlaları arasında konaklama fikri kulağa nasıl geliyor? Bir de buna müthiş bir terasta usta eller tarafından hazırlanmış bir sofrayı ekleyin… Doğal bakım ürünleriyle bildiğimiz L’Occitane tarafından Mane en Provence’ta açılan Le Couvent des Minimes Hotel’den bahsediyorum. SPA’daki yüz ve vücut ürünlerinin tamamında manastırda yetiştirilen zeytin, limon, mineçiçeği, bal ve kokulu lavantalar kullanılıyor.
Provence: Hem geleneksel hem stil sahibi
Gastronomik deneyim önerileri

Alain Llorca, Güney Fransa mutfağının en sembolik isimlerinden. Tüm kariyerini bu bölgede inşa eden şef Monaco Louis XV’de Alain Ducasse, Nice Negresco’da Jacques Maximin gibi isimlerle çalıştı. Ardından da efsanevi Roger Vergé tarafından yaratılan ve dünya çapında tanınan Moulin de Mougins’i devraldı. Şu anda kendi adıyla işlettiği tek Michelin yıldızlı restoranı Saint-Paul-de-Vence’ın karşısındaki La Colle-sur-Loup sırtlarında. Özellikle öğlen saatlerinde tablo güzelliğindeki Provence köylerini izleyerek yemek bir başka... Sadece öğlen servis edilen özel menüler hem ekonomik hem de farklı besin tercihlerine göre alternatifli.

Nereye gitsem?

Pitoresk köyleri, farklı karakterdeki canlı şehirleriyle Fransa’nın en özel bölgelerinden biri olan Provence’ta her zevke hitap eden bir yer var. Bölgenin en özel şehirlerinden bazıları…

Ülkenin en eskilerinden
Marsilya

Marsilya’nın tarihi semti Le Panier’de geleneksel mimariye, sokak sanatının canlı örneklerine ve yerli halkın günlük yaşamına tanıklık edebilirsiniz. Cours Julien ise yenilikçi restoranları ve pazarlarıyla bilinir. Zengin Le Roucas-Blanc bölgesiyse dik bir tırmanışın ardından şehrin en iyi manzarasına ulaşacağınız yer. Bir Marsilya ziyareti, eski liman çevresinde bir gezinti, Akdeniz Uygarlıkları Müzesi turu ve geleneksel bouillabaisse yemeden tamamlanmış sayılmaz.

Kültür başkenti
AIx-en-Provence

Bir zamanlar Provence’ın başkenti olan şehir, halen kültürel anlamda önemli bir yere sahip. Yıl boyunca devam eden kültürel etkinliklerin yanında bol miktarda galeri, müze ve sergi alanı daimi olarak mevcut. Fransa’nın en güzel şehirlerinden biri olan Aix-en-Provence’ta kaldırım üzerindeki bir bistroda, café au lait’nizi yudumlarken etraftaki sokak çalgıcılarını dinlemek ayrı keyiftir.

Hareketli kafeler, tasarım butikler
AvIgnon

Bölgenin en popüler şehirlerinden olan Avignon’un tarihi merkez bölgesinin tamamı UNES CO Dünya Mirası Listesi’nde. Nehir kıyısındaki hareketli kafeleri, tasarım butikleri, yemyeşil park ve bahçelerinde uzun uzun vakit geçirebilirsiniz.

Bohem ada hayatı
L’Isle-Su r-La-Sorgue

Teknik olarak bir ada olmasa da kasabayı çaprazlama bölen Sorgue Nehri ve kanallarıyla size bohem bir ada hayatı yaşatan şehirde kanallar boyunca uzanan oymalı ahşap köprüler üzerinde dolaşın, arnavutkaldırımlı ara sokaklarda kaybolun ve Sorgue tarafındaki bistrolardan birinde iyi bir nisuaz salatası yiyin.

Renkli sahil kasabasında saklı güzellik
Sanary-sur-Mer

Provence’ın en güzel ve saklı kalmış köşelerinden biri. Limanın etrafındaki restoranların birinde oturup keyif yapabilir veya sadece yayalara açık büyüleyici ara sokaklarda gezerek göz alıcı seramik dükkânlarından, tasarımcı butiklerden alışveriş yapabilirsiniz.

Uçsuz bucaksız lavanta tarlaları
Manosque

Geçmişi 13’üncü yüzyıla kadar uzanan bu küçük kasaba en çok lavanta tarlaları ve L’Occitane’ın doğum yeri olarak ün salmış. Provence’ın meşhur rose’lerinin en iyilerini buradaki restoranların çoğunda bulabilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları