Paylaş
Eleştirmenler, bu testlerin eşitsizliği artırdığını, yaratıcılığı engellediğini ve öğrencilerin gerçek potansiyelini ölçmekte yetersiz kaldığını savunuyor. Standartlaştırılmış testlere yönelik küresel tartışma büyürken, Türkiye de kendi eğitim sisteminde hesap verebilirlik ve eşitlik arasında denge kurma konusunda bir yol ayrımında bulunuyor. Standartlaştırılmış testlere yönelik tepki, yalnızca bir ülkeyle sınırlı değil; küresel bir fenomen haline geldi. Amerika Birleşik Devletleri’nde, uzun yıllar boyunca yükseköğretime girişin anahtarı olarak görülen SAT ve ACT sınavları, giderek daha fazla sayıda üniversite tarafından isteğe bağlı hale getiriliyor. Eleştirmenler, bu testlerin pahalı test hazırlık kurslarına erişebilen varlıklı ailelerin çocuklarını avantajlı duruma getirdiğini, düşük gelirli ailelerden gelen öğrencileri ise dezavantajlı bıraktığını savunuyor. Benzer şekilde, Birleşik Krallık’ta da GCSE ve A-level sınavlarına olan bağımlılık, özellikle pandemi sırasında geleneksel değerlendirme yöntemlerinin aksamasıyla birlikte sorgulanmaya başlandı. Birçok eğitimci ve politika yapıcı, proje tabanlı değerlendirmeler ve öğretmen değerlendirmeleri gibi daha bütüncül yaklaşımları savunuyor. Doğu Asya’da ise Çin’deki Gaokao ve Güney Kore’deki Suneung gibi yüksek riskli sınavların eğitim sistemine hakim olduğu ülkelerde, bu sınavların öğrenciler üzerindeki mental sağlık etkileri giderek daha fazla kabul görüyor. Her iki ülke de öğrenciler üzerindeki baskıyı azaltmak ve daha dengeli bir öğrenme yaklaşımını teşvik etmek için reformlar üzerinde çalışıyor.
TÜRKİYE’NİN STANDARTLAŞTIRILMIŞ TESTLERE OLAN BAĞIMLILIĞI
Türkiye’nin eğitim sistemi, özellikle üniversite kabullerinde standartlaştırılmış testlere büyük ölçüde bağımlı durumda. Temel Yeterlilik Testi (TYT) ve Alan Yeterlilik Testi (AYT) olmak üzere iki aşamadan oluşan Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), üniversiteye yerleştirmenin birincil belirleyicisi konumunda. Birçok Türk öğrenci için YKS’de başarı, daha parlak bir geleceğin anahtarı olarak görülüyor, bu da sınavı yüksek riskli ve stresli bir deneyim haline getiriyor. YKS’nin adil ve objektif bir ölçüt olarak tasarlanmış olmasına rağmen, eleştirmenler bu sınavın özel dershanelere ve test hazırlık materyallerine erişebilen varlıklı ailelerin çocuklarını orantısız bir şekilde avantajlı duruma getirdiğini savunuyor. Bu durum, kırsal kesimlerde veya düşük gelirli ailelerden gelen öğrencilerin aynı kaynaklara erişiminin olmaması nedeniyle eşitsizlik endişelerini artırıyor. Türk hükümeti, YKS’deki soru sayısını azaltmak ve öğrencilerin lise performanslarını sınav puanlarıyla birlikte değerlendiren yeni bir sistem getirmek gibi adımlar atarak bu sorunları çözmeye çalıştı. Ancak bu reformlar, öğrenciler üzerindeki baskıyı tam olarak hafifletemediği gibi, eşit bir oyun alanı yaratma konusunda da henüz yeterli değil.
REFORM İHTİYACI
Standartlaştırılmış testler üzerine küresel tartışma, Türkiye için değerli dersler sunuyor. Birçok ülke, öğrencilerin yeteneklerinin ve potansiyellerinin tek bir sınavla tam olarak ölçülemeyeceğini kabul ederek, “herkese uyan tek tip” bir değerlendirme yaklaşımından uzaklaşıyor. Bunun yerine, portfolyolar, mülakatlar ve proje tabanlı değerlendirmeler gibi daha çeşitli ve kapsayıcı yöntemleri benimsiyor. Türkiye’de de benzer reformlara yönelik destek giderek artıyor. Eğitimciler ve politika yapıcılar, öğrencilerin ders dışı aktivitelerini, liderlik becerilerini ve kişisel başarılarını dikkate alan daha bütüncül bir üniversite kabulleri sistemi öneriyor. Bazıları ise YKS’ye olan aşırı vurguyu azaltmak için mesleki ve teknik eğitimin alternatif bir başarı yolu olarak genişletilmesini öneriyor.
TEKNOLOJİ VE YENİLİĞİN ROLÜ
Teknoloji, Türkiye’de değerlendirme yöntemlerini dönüştürmede kilit bir rol oynayabilir. Öğrencilerin ihtiyaçlarına göre içeriği özelleştiren uyarlanabilir öğrenme platformları, yeteneklerin daha kişiselleştirilmiş ve doğru bir şekilde ölçülmesini sağlayabilir. Benzer şekilde, dijital portfolyolar öğrencilerin çalışmalarını ve başarılarını daha kapsamlı bir şekilde sergilemelerine olanak tanıyabilir. Hükümetin FATİH projesi, teknolojiyi sınıflara entegre etmeyi amaçlayarak bu yenilikler için bir temel oluşturabilir. Dijital araçlardan yararlanarak, Türkiye öğrencilerin çeşitli yeteneklerini daha iyi yansıtan daha esnek ve adil bir değerlendirme sistemi geliştirebilir.
İLERİYE DÖNÜK BİR YOL
Standartlaştırılmış testler üzerine küresel tartışma devam ederken, Türkiye değerlendirme ve ölçme yaklaşımını yeniden düşünmek için bir fırsata sahip. Uluslararası en iyi uygulamalardan öğrenerek ve yeniliği benimseyerek, Türkiye daha adil ve etkili bir eğitim sistemi yaratabilir. Sadece sınavlara değil, 21. yüzyılın zorluklarına ve fırsatlarına hazırlanan öğrenciler yetiştiren bir sistem. Önümüzdeki yol zorluklardan uzak değil, ancak riskler göz ardı edilemeyecek kadar büyük. Hızla değişen bir dünyada, eleştirel düşünme, problem çözme ve yeni durumlara uyum sağlama becerileri her zamankinden daha önemli. Standartlaştırılmış testlerin ötesine geçerek, Türkiye eğitim sisteminin tüm öğrencilerin ihtiyaçlarını gerçekten karşılamasını, onların tam potansiyellerine ulaşmalarını sağlayabilir ve daha parlak bir geleceğin kapılarını açabilir.
Günün Sözü: “En önemli ve verimli vazifelerimiz, milli eğitim işlerimizdir. Milli eğitim işlerinde muhakkak zafere ulaşmamız gereklidir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu şekilde olur.” (Mustafa Kemal Atatürk)
EĞİTİMDEN, BİLİMDEN, BAŞÖĞRETMENİN İZİNDEN AYRILMADIĞINIZ AYDINLIK GÜNLERİNİZ OLSUN.
Paylaş