Arzuhalci kimdir?
Adliye, kaymakamlık, valilik, belediye, tapu gibi devlet dairelerine ya da özel kişilere başkaları için mektup veya dilekçe yazandır.
Şikayet, itiraz, istek…
‘Bir masa, bir daktilo’ olarak gördüğümüz arzuhalcilerin hikayesi eskidir.
Osmanlı’ya dayanır.
1762 yılında padişah fermanıyla usule bağlanır. Loncası oluşturulur.
Susuz bir sonbahar yaşadık.
Bu kış da sıcak ve yağışsız geçiyor.
Güneyi kuzeyi, doğusu batısı her bölgesiyle Türkiye yağmur bekliyor.
Pandemi, ekonomi, bir de yağışsız mevsimi konuşuyorduk kaç gündür.
Yüce Tanrı acıdı da yağışları gönderdi.
Teşekkür ederiz.
YOKSULLAR ÜŞÜR
Şiddetli kar yağışında, sağanak yağmurlarda, iliklerimizi donduran ayazlarda fakirleri ve yoksulları düşünürüm.
530 yıl önce iyi bir mimar, çalışkan ve yetenekli ustalar, kalfalar ve işçilerin emekleriyle inşa edilen, ipekböceği kozasının alınıp satıldığı ticaretinin döndüğü, konaklamaların yapıldığı eser günümüze kadar ufak tefek onarımlarla geldi.
Taş gibi bir eserdir Koza Han.
Hanlar o günün ticaret merkezleri.
Tüccarlar, yolcular konaklar, kervanlar, develer, atlar bağlanır, mal alınır satılır, yenilir içilir…
Ticaret merkezi işte…
*
Hanın üst ve alt katları bir medeniyetin hayata bakışını yansıtır.
Öyle bir yılı geride bıraktık ki tek kelimeyle felaketti.
2020 soğuk algınlığı, nezle, grip şikayetleriyle başladı.
Türkiye gripten kırılırken dünya da koronavirüsü konuşuyordu.
KITADAN KITAYA PANDEMİ
2019 ‘un Kasım, Aralık aylarında Çin’de yarasadan, yılan çıyandan insana bulaşan, sonra da insandan insana, devletten devlete, coğrafyadan coğrafyaya, kıtadan kıtaya yayılan virüs Türkiye’ye değmeden geçiyordu.
Koronavirüs yakın komşularımız Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Rusya, İran, Irak, Suriye’de can almaya başlamış ama bize bulaşmamıştı!
İtalya, Avusturya, Almanya, İngiltere, Fransa, Polonya, Avusturalya, Amerika ve Kanada da vardı ama o lanet virüs Türkiye’de yoktu!
*
Çok büyük can kayıpları verdik, vermeye devam ediyoruz.
Hüzün yılı diyelim en iyisi bu yıla.
Hüzün yılı…
*
Başımıza pandemi geldi.
Madem geldi başa katlanmalıyız dostlar.
*
Nasıl bir yıl olacak acaba, merak ediyor musunuz?
Mesela bu yılı bile arar mıyız?
İnşallah öyle bir şey olmaz…
Yine de ihtiyatlı olmalı.
Boşuna mı demiş eskiler, ‘gelen gideni aratır!’ diye…
*
Koca bir hafta var demiştim.
Geçmiş yılların destansı hikayelerini fısıldayan heybetli Çınarları, mezarlıklarda yükselen selvileri, tarihimizin şahitleri Muradiye ve Yıldırım külliyeleri, Yeşil Türbe, Ulucami, Emirsultan, Üftade, Murat Hüdavendigar camileri beyaza bulanır, çatılardan mızrak gibi sarkıtlar sallanır, daracık sokaklar kapanırdı.
Mahallenin düşkünleri, yoksulları, hastaları, ihtiyarları, yalnız yaşayanları korunur, gözlenir, ihtiyaçları giderilirdi.
Tıpkı sokak kedileri, köpekleri ve kuşların merhametli Bursalılar tarafından kollandığı gibi...
KAR VE BURSA
Çekirge, Muradiye, Pınarbaşı, Tophane, Hisar, Yeşil, Işıklar’dan ne muhteşem görüntüler yansırdı...
Hele hele Uludağ’ın yamaçlarına yaslanan o yorgun orta sınıfın gariban ama vakarlı mahalleleri Alacahırka, İvazpaşa, Mollafenari, Kuştepe’nin büründükleri harika manzaralar...
Yaşama, umuda dair ne varda hepsi örselendi.
Kapanan iş yerleri, iflaslar, işsizlik, geçim sıkıntısı.
Ekonomik durgunluk ve kriz...
Eğitimden ulaştırmaya, tarımdan hayvancılığa, imalattan ticarete her sektör derin sıkıntılar içinde kıvranıyor.
Sağlık…
Kora kor bir mücadele içerisindeyiz.
Kızıyordular bize…
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali sorumluluğu gereği halkı aydınlatan hekimler ve meslek örgütü alenen linç edilmeye çalışıldı.
Neymiş halkı paniğe sürüklemek, kargaşa çıkarmaya çalışmak..!
DOĞRUYU SÖYLEMELİ
Şaşmamak gerek, pandeminin daha ilk günlerinde Çin’de virüs konusunda meslektaşlarını uyaran Dr. Li Venliang ‘a da hükümet ve sağlık bakanlığı soruşturma açtırmamış mıydı?
Açtırmıştı…
Hüzünlüyüz...
Her gün uzaktan yakından, dosttan arkadaştan, can evinden bir acı dağlıyor yürekleri.
Bu nasıl bir zaman, bu nasıl bir acı...
Sevdiklerimiz, canlarımız, cananlarımız.
Offf off... Bakmaya kıyamadıklarımız, koklamaya doyamadıklarımız.
Ciğerlerimiz yanıyor.
Bu ne beladır? Ocaklar söndü, bu nasıl devrandır?..
*
Toplumda büyük bir bıkkınlık olduğu kesin.
Ancak gündemi de es geçmemek gerek…
*
‘Yeni normal’ ile başlayan ‘gevşeklik’ geride kaldı.
İçinde bulunduğumuz endişe verici durumu ‘ikinci dalga’ olarak adlandırmanın da çözüme bir katkısı yok.
Tanımlamalarla hastalık önlenmiyor…
SALGIN RAKAMLARI KONUŞUYOR
Koronavirüs…
Bilinen ve üzerinde çalışmalar yapılan bir mikrobiyolojik etken. Sığır, köpek, kedi, tavuk ve hayvanlarda enfeksiyonlar oluşturan bu virüsün dünyayı derinden etkileyeceğini kim düşünebilirdi?..
Bu virüs ailesinin bazı tipleri 2002-2003 yıllarında yine Çin’de SARS, daha sonrada MERS adıyla Çin ve yakın coğrafyasında salgın yapmış, bin civarında insanın ölümüne yol açmıştı.
İLK COVID SORUŞTURMASI
Hayvanlarda görülen bu virüsün hayvandan insana, daha sonra da insandan insana bulaşması, bir kaç ay içerisinde de tüm kıtalar da görülmesi, 21. Yüzyılın en büyük Pandemisini oluşturması insanlık için talihsizlik sayılmalı. Ancak yüzyıl önceye, 1918-1920 yıllarına gidip, İspanyol gribinin 100 milyona yakın ölüme neden olduğu hatırlanınca buna da şükür demek geliyor içimizden…
*
Hastalık etkeni olan koronavirüsün hayvan pazarından yayıldığı söylendi.
Türkiye, afet ve kazalarda ağır bedeller ödüyor. Ölen, yaralanan ve sakat kalanlar bakımından ortada kara bir tablo var. İşin birde ekonomik kayıplar kısmı var ki onunla hiç mi hiç ilgilenmiyoruz.
*
Tabloya bakar mısınız;
Deprem ölümlerinde dünya 3.’sü
Trafik kazası ölümlerinde Avrupa 1.’si
Kaza sayısı açısından Avrupa 2.’si.
Her yıl dünyada 1 milyon 300 bin, Türkiye’de 5-6 bin hayatını kaybediyor.
28 Ekim günü Gazi Mustafa Kemal Atatürk Çankaya Köşkü’nde milletvekillerini toplayarak “Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” söylemiyle ülkenin rotasını belirledi.
Milletine ve özellikle gençliğe güveniyor;
“Ey yükselen yeni nesil! gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz” diyordu.
*
Mustafa Kemal, geleceği önceden gören kabiliyete sahipti ve “Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.” sözlerini söylerken demokrasi kavramının artık dünyada yaygın bir idare şekli olacağını da biliyordu.
*
Gazipaşa’nın vefatından sonra işbaşına gelen Cumhuriyet yönetimleri devletin ‘kuruluş felsefesi’ni örseleye örseleye bugünlere gelindi.
Sanayileşme ve kentleşme sonucudur da diyebiliriz bu duruma.
Bu duruma yılların yanlış yönetim anlayışları da sebep oldu denilebilir.
Son tahlilde ‘Büyükşehir yasası’ köyleri mahalle yaptı.
O mahallelerde köy yaşamı bir şekilde, zorlukla devam ediyor.
Kırsal köy ve mahallelerde genç nüfus kalmadı. ‘Çocuk sesine hasret köylerimiz’den bahsetmiştim bir yazımda. Yaşlılar, herhangi bir üretim, hayvancılık ve zirai faaliyet yapmadan yaşam mücadelesi veriyorlar buralarda.
Yapanlar da ancak kendilerine yetecek, oyalanacak kadar…
Üretim genç ister, çalışacak güç ister.
DEVLET BÖYLE İSTEDİ
Sakin sakin oturup izlemek mümkün mü?
Bir yandan ağaçlar, çalılıklar, otlaklar diğer yandan da tavşanlar, ceylanlar, kaplumbağalar, sincaplar ve böcekler yanıyor.
Yani ciğerimiz yanıyor.
*
Sebep arıyoruz, neden!?
Rant çetesi parmağı, terör kafası var mı diye sorguluyoruz.
CİĞERİMİZ YANARKEN
Hatay, Trabzon, Kahramanmaraş ve Osmaniye aynı günlerde çıkan/çıkartılan orman yangınları hakkında çok şey yazıldı, çizildi...
Yüzden fazla sağlıkçı Covid-19 bulaşısı nedeniyle öldü, binlercesi de ‘Pozitif vaka’ oldu…
Hatta öfkeli, kızgın ve kırgınlar…
PERSONEL AÇIĞI
Hastanelerin, sağlık kurumlarının personel açığı var.
Açık varken, İl ve İlçe Sağlık Müdürlükleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ile Hastanelerin idari kadrolarında da fazlalık, personel yığılması var!
Bu ‘mesele’ şimdi halledilmeli, bir tarafta hatır, gönül ve kayırmayla ofislere çekilen ‘mutlu sağlıkçılar’, diğer tarafta ise ciddi açık sebebiyle oluşan yığılmalarla baş etmeye çabalayan ve hasta olan ‘mutsuz sağlıkçılar’…
Nasıl olacak?
Doğmak, emeklemek ve bebeklik dönemini tamamladıktan sonra çocukluk dönemi bir çırpıda geçiverir. Hayat basamaklarını insan nasıl çıktığını, yılları nasıl geride bıraktığını bile düşünemeden zaman akıp gidiyor.
Bir bakmışsınız ki emeklilik konuşuyorsunuz.
Ya da hemen her hafta cami avlusunda oluyorsunuz, bir dostunuzu, akrabanızı kabristanlığa uğurluyorsunuz…
Hayatın gerçekleri işte, yaşlanmak kaçınılmazdır.
*
Muhteşem yaşlanan bazı örnek isimler çıkar karşımıza…
COVID’in suyunu çıkardık...
*
Okumuşlar, mektep medrese görmüşler, eğitimliler, sosyoekonomik düzeyi iyi olanlar işin ciddiyetini biliyorlar. Biliyorlar ama sıra tedbirlerin uygulamasına gelince büyük çoğunluk yan çiziyor.
Havalı, pahalı ve sosyetik mekanları tıklım tıklım dolduruyorlar. Bademli ve Özlüce’nin restoranları, kafelerine bakınca anlaşılıyor.
Sahiller ve plajlarda farklı değil...
SEMTTEN SEMTE ANLAYIŞ FARKI
Eğitimsizler, göçle gelenler kentin varoşlarında tutunup hayat kavgası verenler, açlık sınırının bir tık yukarısında yaşayanlara bakıldığında onların da hiçbir şeyi umursamadıklarını, virüsü ve ölümü dikkate almadıklarını görürsünüz.
Kente ve insana değer katan, hatıra oluşturan fiziksel yapılar teker teker ortadan kaldırılıyor. Bu durum bazen kaçınılmaz bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Bazen de planlama ve projelendirme yanlışlarıyla birlikte…
Keşke karşımıza hep doğru projeler çıksa…
HER YIKIM CAN YAKAR
Halkın yaşamına eğitim, sağlık, kültür, spor ve sanat etkinlikleriyle dokunan ve iz bırakan yapıların yıkılması canımızı yakıyor…
Şehir hastanesi açılınca kaç hastane kapanır?
Neyse seçim atmosferinden çıktık. Şehrin gündemine dönüyoruz.
Trafik ve ulaşım,
Eğitim, hastaneler ve sağlık,
İş, geçim, işsizlik...
Genel mevzularımız bunlar.
EĞİTİM VE SPOR NE HALDE?
Bursa, sürekli göç alan sanayi kenti.
Sadece sanayi dersek haksızlık ederiz. Sanayi, ticaret, tarım, hayvancılık, gıda, tarih, kültür ve turizmi de ekleyelim. Eğitim, bilim ve sporu da ilave etmeyi çok isterdim. Maalesef bu konularda tel tel dökülüyoruz.
*
Bursaspor kötü günler yaşıyor. İyi idare edilmiyor, düştü düşecek!..
*
Uludağ Üniversitesi de son 4 yılda iyi yönetilmedi. Bilimsel aktiviteleri yerine getiremedi, kente katma değer sağlayamadı. Akademik sıçrama yapması bir yana, Türkiye ve dünyada dramatik bir şekilde geriledi!..Beklenen gerçekleşmedi... Gerileme dönemine giren Bursa Uludağ Üniversitesi ‘nde tam zamanında rektör değişimi oldu.
YENİ REKTÖR BAŞLADI
Yeni atanan Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz, İlahiyat Fakültesi Bölüm Başkanlığı, Dekan Yardımcılığı ve Prof. Dr. Kamil Dilek Hoca’nın rektörlüğü döneminde de Rektör Yardımcısı görevinde bulundu. Rektör hoca, idari deneyimleri akademik ve bilimsel etik yaklaşımlarıyla bütünleştirdiğinde üniversitemiz eski çizgisine ulaşır.
*
Bursa Teknik Üniversitesi ise emekleme döneminde, gelecek yıllarda elbet varlığını hissettirecek.
*
Sözü üniversitelerden açtık, devam edelim. Bursa’ya iki üç üniversite daha kurulacak gibi görünüyor. İyi belirlenmiş bölümleriyle, akademik kadrolarıyla, yerleşkeleriyle, anfileri, derslikleri, yurtlarıyla,laboratuvarlar, kütüphane ve sosyo-kültürel donatılarıyla eksiksiz başlarlarsa Bursamız ve ülkemiz kazançlı çıkar.
İşte o zaman eğitim ve bilim şehri olduk deriz...
*
İlk ve orta eğitimde yıllardır gerek derslik, gerek öğretmen sayısı istenilen seviyede olamadı. Ve Bursa’nın eğitim seviyesi, sosyo-ekonomik olarak bulunduğu yerle uyumlu değil!.. İyi değiliz...
Eğitim kadrolarının niteliği ancak bu seviyeye müsaade ediyor demek ki!.. Bu arada, endüstri meslek liselerine ve geleceği olan mesleklerin liselerine el atmalıyız. Her el attığımızda biraz daha geriliyor, öyle yapmayalım...
*
Eğitim çalışanlarının hak ve menfaatlerini geliştirme hedefi olan ‘Yetkili’ sendikanın başarısızlıkta payının olduğu uzmanlarca ifade ediliyor. Atamalara müdahale imkanı verilmemeli!..
ÖNCELİK TOPLU TAŞIMANIN
Trafik sorununu çözmek kolay değil. Çarpık şehirleşmenin acısını çekiyor bu kent. Ama vatandaşın vakti de yollarda geçiyor. Seçim döneminde yeni kavşakların yapılacağı, yeni yolların açılacağı vaat edildi. Belediye, toplu taşıma ve raylı sisteme odaklanmalı.
*
Araçlarla ilgili iki kelam edelim;
Daha temiz, daha bakımlı olmalı,
Şoförlerinin halkla diyaloğunda nezaket aşılmamalı. Duraklara, yol müsait olsa bile yanaşılmıyor, yanaşılmalı. Bastırıp gidilmemeli, yolun ortasında durulmamalı. Duraktaki yaşlı yolcular da görülmeli!..
*
AMCABEYLER TOPLU TAŞIMADA
Geçenlerde, Heykel’e çıkmak için İpekiş’in önünden otobüse bindim. Boş koltuğa oturdum. Ortam farklıydı. Hiç çocuk ve genç yoktu!.. Zaman tüneline girmiş gibiydim. Yolcuların yaş ortalaması en az 75... Bir gülme aldı beni...
Koca otobüste bir ortaokul talebesi, bir genç kız, bir de ben vardım, üç genç!..
Kendime torpil yaptım, ama inanın ki zaman tüneli... Bunca yaşlı insan, sözleşmiş gibiler... Cuma günü de değildi...
Bir günde, onlarca kez kart basıp, oradan oraya giden, ‘evde oturacağıma otobüse biner, etrafı seyrederek gezerim’ düşüncesinde olan bey amcalarımız, hanım teyzelerimiz varmış, öyle diyorlar!..
Gezsinler tabii, bence de hakları... O günü unutamıyorum, aklıma geldikçe gülüyorum.
Şapkalar, ceketler, mantolar, gömlekler, trikoların rengi, kesimi, modası fi tarihini gösteriyordu...
SAĞLIK PLANSIZ BÜYÜYOR
Kamu sektörü bir yandan, özel sektör diğer yandan sağlık alanında büyük bir atılım var.
Bursa sağlıkta büyüyor.
İhtiyaç olsun, olmasın ilçe hastaneleri yeniden yapıldı. Kestel ve Gürsu’da yoktu, oralara da inşa edildi.
Sağlık Bilimleri Üniversitesine bağlı Yüksek İhtisas (Şevket Yılmaz), Muradiye Devlet, Çekirge Devlet, Göğüs, Onkoloji, Spastik Çocuklar, Dörtçelik Çocuk ve Ruh Sağlığı, Fizik Tedavi - Asker Hastaneleri ile bunların çeşitli semtlerde ki 4 ek hastanesi, Amatem, Uludağ Üniversite Hastaneleri hizmet veriyor.
Yüksek İhtisas (Eski Tıp Fakültesi) taşındı, binası yıkıldı.
Arazi, tıpkı Mudanya Devlet Hastanesi‘nde olduğu gibi ‘başka bir şekilde’ kullanılacaktı.
Ancak bu yerleri ‘Bursalıya sağlık hizmeti versinler’ diye ‘şartlı’ tahsis eden ‘Bağışçılar ve mirasçıları’, ‘sağlık hizmeti vermeyecekseniz arazimizi iade edin’ dedi!..
Yıllarca metruk halde tutulan bina toparlandı, Mudanya Şaziye Rüştü Hastanesi yeniden hizmet vermeye başladı...
Göğüs Hastanesi olarak, 1970 ‘lerde bağışlanan, sonra Tıp Fakültesi olan, ardından da Yüksek İhtisas EAH olan yere de acilen 350 yataklı bir hastane planlandı!...
Hesapta yoktu ama oldu!..
ŞEHİR HASTANESİ
Yeni stadın yanına, vahim bir hatayla planlanan Devlet Hastanesi, Sönmez Ailesi tarafından yapılıyor. 1350 yataklı Şehir Hastanesi inşaatı da bitti gibi. Haziran’da bir bölümü hizmete açılacak.
*
Açılacak hastanelerin çok ciddi bir sağlık personeli talebi var.
Şehir Hastanesi, personel alımı sürecini başlattı bile...
Sağlık alanı yenilikleri, teknoloji ve modernizasyonu içerisinde barındırır; ama şehir hastaneleri açıldıkları her yerde bir takım sıkıntılar yaşadı.
Hayatımıza hangi yenilikler katılacak? 30 yıl devletin ve halkın kesesinden ne çıkacak? İşletim sistemi, yerleşim planları hasta ve yakınlarını yoracak mı? Zorlukları, kolaylıkları neler olacak? Artılarıyla eksileriyle, şehir hastanelerini objektif olarak yazacağım.
*
Bursalı şunu bilmeli; açıldığında, Şehir Hastanesini işletebilmek, hasta akışı sağlayabilmek için Çekirge Devlet (Zübeyde Hanım), Muradiye Devlet (Kızılay, Osmangazi Ek), Spastik Çocuklar Hastaneleri kapanacaktır.
Ya birden bire, ya da alıştıra alıştıra!...
Haber Yorumlarını Göster
Haber Yorumlarını Gizle