Dünyanın dört bir köşesi Covid-19 salgınından az veya çok etkilendi.
‘Birlikte Türkiyeyiz’, ‘Biz Türkiyeyiz’ ve ‘Biz bize yeteriz’ sözleri kulağa çok hoş geliyor.
Keşke öyle olsa…
İYİ DEĞİLİZ
İyi değiliz.
Hekim olarak söylüyorum bunu, iyi değiliz!..
Virüs ve hayat pahalılığı,
Hastane acilleri buzda düşüp yaralananlar ile doldu.
Kırıklar, çıkıklar.
Yaralananlar ölenler.
Alçılar, ateller, askılar.
Koltuk değnekleri, tekerlekli sandalyeler.
Sedyeler, ambulanslar, tabutlar…
Bursa ovalarında 20 yıl önce 30-40 metreden gürül gürül çıkan su, son yıllarda ancak 140-150 metrelerde yakalanıyordu.
Durum o kadar kritik yani.
Yeraltı suyunu da hoyrat ve kontrolsüz kullandık.
SU KAYNAKLARINA DOKUNMA
Su kaynaklarına doğrudan müdahale etmemek gerek. Dokunulacaksa uygunsuzluk yapanlara dokunulmalı!..
- Ruhsatlı ya da ruhsatsız açılan kuyular,
- Bilinçsiz tarım sulaması,
Birkaç gün estirdiğinde havayı tertemiz edip manzarayı güzelleştirir. Görüş açımızı genişletir.
Dağlarda zar zor biriken karları eritiyor.
Gözüm Uludağ’ın yamaçlarındaki beyazlıklarda; ama günbegün eriyip kayboluyor.
Çatılar uçuyor, kiremitler savruluyor, ağaçlar kırılıyor, birçok şey oradan oraya savruluyor…
Tabii bir de uyutmuyor…
SESSİZ ÖLÜM
Lodos Bursa için ‘sessiz ölüm’ demektir.
-0-17 yaş: Ergen
-18-65 yaş: Genç
-66-79 yaş: Orta yaşlı
- 80-99 yaş: Yaşlı olarak kabul ediliyor. 100 ve üzerini de artık ileri yaşlı sayalım gitsin.
Ancak DSÖ 65 yaş’ı hala genç olarak görüyor.
ÖMÜR UZUYOR
Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri yaşam sürelerini belirliyor.
Yıkılmış, viraneye dönmüş bir evin önünde durup, bir zamanlar oradaki canlılığı, sevinçleri, hüzünleri hayal edip fotoğraflayıp oradan ayrılmak… Ayrılsanız bile aklınız orada tutuklu kalıyor.
Malikhane, yalı, saray,
Cami, türbe, han, hamam, kervansaray, köprü,
Çeşme, sarnıç, şadırvan,
Kilise, havra,
Mezarlık, kabir,
Çarşı, pazar,
Arzuhalci kimdir?
Adliye, kaymakamlık, valilik, belediye, tapu gibi devlet dairelerine ya da özel kişilere başkaları için mektup veya dilekçe yazandır.
Şikayet, itiraz, istek…
‘Bir masa, bir daktilo’ olarak gördüğümüz arzuhalcilerin hikayesi eskidir.
Osmanlı’ya dayanır.
1762 yılında padişah fermanıyla usule bağlanır. Loncası oluşturulur.
Susuz bir sonbahar yaşadık.
Bu kış da sıcak ve yağışsız geçiyor.
Güneyi kuzeyi, doğusu batısı her bölgesiyle Türkiye yağmur bekliyor.
Pandemi, ekonomi, bir de yağışsız mevsimi konuşuyorduk kaç gündür.
Yüce Tanrı acıdı da yağışları gönderdi.
Teşekkür ederiz.
YOKSULLAR ÜŞÜR
Şiddetli kar yağışında, sağanak yağmurlarda, iliklerimizi donduran ayazlarda fakirleri ve yoksulları düşünürüm.
530 yıl önce iyi bir mimar, çalışkan ve yetenekli ustalar, kalfalar ve işçilerin emekleriyle inşa edilen, ipekböceği kozasının alınıp satıldığı ticaretinin döndüğü, konaklamaların yapıldığı eser günümüze kadar ufak tefek onarımlarla geldi.
Taş gibi bir eserdir Koza Han.
Hanlar o günün ticaret merkezleri.
Tüccarlar, yolcular konaklar, kervanlar, develer, atlar bağlanır, mal alınır satılır, yenilir içilir…
Ticaret merkezi işte…
*
Hanın üst ve alt katları bir medeniyetin hayata bakışını yansıtır.
Öyle bir yılı geride bıraktık ki tek kelimeyle felaketti.
2020 soğuk algınlığı, nezle, grip şikayetleriyle başladı.
Türkiye gripten kırılırken dünya da koronavirüsü konuşuyordu.
KITADAN KITAYA PANDEMİ
2019 ‘un Kasım, Aralık aylarında Çin’de yarasadan, yılan çıyandan insana bulaşan, sonra da insandan insana, devletten devlete, coğrafyadan coğrafyaya, kıtadan kıtaya yayılan virüs Türkiye’ye değmeden geçiyordu.
Koronavirüs yakın komşularımız Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Rusya, İran, Irak, Suriye’de can almaya başlamış ama bize bulaşmamıştı!
İtalya, Avusturya, Almanya, İngiltere, Fransa, Polonya, Avusturalya, Amerika ve Kanada da vardı ama o lanet virüs Türkiye’de yoktu!
*
Çok büyük can kayıpları verdik, vermeye devam ediyoruz.
Hüzün yılı diyelim en iyisi bu yıla.
Hüzün yılı…
*
Başımıza pandemi geldi.
Madem geldi başa katlanmalıyız dostlar.
*
Nasıl bir yıl olacak acaba, merak ediyor musunuz?
Mesela bu yılı bile arar mıyız?
İnşallah öyle bir şey olmaz…
Yine de ihtiyatlı olmalı.
Boşuna mı demiş eskiler, ‘gelen gideni aratır!’ diye…
*
Koca bir hafta var demiştim.
Geçmiş yılların destansı hikayelerini fısıldayan heybetli Çınarları, mezarlıklarda yükselen selvileri, tarihimizin şahitleri Muradiye ve Yıldırım külliyeleri, Yeşil Türbe, Ulucami, Emirsultan, Üftade, Murat Hüdavendigar camileri beyaza bulanır, çatılardan mızrak gibi sarkıtlar sallanır, daracık sokaklar kapanırdı.
Mahallenin düşkünleri, yoksulları, hastaları, ihtiyarları, yalnız yaşayanları korunur, gözlenir, ihtiyaçları giderilirdi.
Tıpkı sokak kedileri, köpekleri ve kuşların merhametli Bursalılar tarafından kollandığı gibi...
KAR VE BURSA
Çekirge, Muradiye, Pınarbaşı, Tophane, Hisar, Yeşil, Işıklar’dan ne muhteşem görüntüler yansırdı...
Hele hele Uludağ’ın yamaçlarına yaslanan o yorgun orta sınıfın gariban ama vakarlı mahalleleri Alacahırka, İvazpaşa, Mollafenari, Kuştepe’nin büründükleri harika manzaralar...
Yaşama, umuda dair ne varda hepsi örselendi.
Kapanan iş yerleri, iflaslar, işsizlik, geçim sıkıntısı.
Ekonomik durgunluk ve kriz...
Eğitimden ulaştırmaya, tarımdan hayvancılığa, imalattan ticarete her sektör derin sıkıntılar içinde kıvranıyor.
Sağlık…
Kora kor bir mücadele içerisindeyiz.
Kızıyordular bize…
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar misali sorumluluğu gereği halkı aydınlatan hekimler ve meslek örgütü alenen linç edilmeye çalışıldı.
Neymiş halkı paniğe sürüklemek, kargaşa çıkarmaya çalışmak..!
DOĞRUYU SÖYLEMELİ
Şaşmamak gerek, pandeminin daha ilk günlerinde Çin’de virüs konusunda meslektaşlarını uyaran Dr. Li Venliang ‘a da hükümet ve sağlık bakanlığı soruşturma açtırmamış mıydı?
Açtırmıştı…
Hüzünlüyüz...
Her gün uzaktan yakından, dosttan arkadaştan, can evinden bir acı dağlıyor yürekleri.
Bu nasıl bir zaman, bu nasıl bir acı...
Sevdiklerimiz, canlarımız, cananlarımız.
Offf off... Bakmaya kıyamadıklarımız, koklamaya doyamadıklarımız.
Ciğerlerimiz yanıyor.
Bu ne beladır? Ocaklar söndü, bu nasıl devrandır?..
*
Toplumda büyük bir bıkkınlık olduğu kesin.
Ancak gündemi de es geçmemek gerek…
*
‘Yeni normal’ ile başlayan ‘gevşeklik’ geride kaldı.
İçinde bulunduğumuz endişe verici durumu ‘ikinci dalga’ olarak adlandırmanın da çözüme bir katkısı yok.
Tanımlamalarla hastalık önlenmiyor…
SALGIN RAKAMLARI KONUŞUYOR
Koronavirüs…
Bilinen ve üzerinde çalışmalar yapılan bir mikrobiyolojik etken. Sığır, köpek, kedi, tavuk ve hayvanlarda enfeksiyonlar oluşturan bu virüsün dünyayı derinden etkileyeceğini kim düşünebilirdi?..
Bu virüs ailesinin bazı tipleri 2002-2003 yıllarında yine Çin’de SARS, daha sonrada MERS adıyla Çin ve yakın coğrafyasında salgın yapmış, bin civarında insanın ölümüne yol açmıştı.
İLK COVID SORUŞTURMASI
Hayvanlarda görülen bu virüsün hayvandan insana, daha sonra da insandan insana bulaşması, bir kaç ay içerisinde de tüm kıtalar da görülmesi, 21. Yüzyılın en büyük Pandemisini oluşturması insanlık için talihsizlik sayılmalı. Ancak yüzyıl önceye, 1918-1920 yıllarına gidip, İspanyol gribinin 100 milyona yakın ölüme neden olduğu hatırlanınca buna da şükür demek geliyor içimizden…
*
Hastalık etkeni olan koronavirüsün hayvan pazarından yayıldığı söylendi.
Türkiye, afet ve kazalarda ağır bedeller ödüyor. Ölen, yaralanan ve sakat kalanlar bakımından ortada kara bir tablo var. İşin birde ekonomik kayıplar kısmı var ki onunla hiç mi hiç ilgilenmiyoruz.
*
Tabloya bakar mısınız;
Deprem ölümlerinde dünya 3.’sü
Trafik kazası ölümlerinde Avrupa 1.’si
Kaza sayısı açısından Avrupa 2.’si.
Her yıl dünyada 1 milyon 300 bin, Türkiye’de 5-6 bin hayatını kaybediyor.
28 Ekim günü Gazi Mustafa Kemal Atatürk Çankaya Köşkü’nde milletvekillerini toplayarak “Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” söylemiyle ülkenin rotasını belirledi.
Milletine ve özellikle gençliğe güveniyor;
“Ey yükselen yeni nesil! gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz” diyordu.
*
Mustafa Kemal, geleceği önceden gören kabiliyete sahipti ve “Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz.” sözlerini söylerken demokrasi kavramının artık dünyada yaygın bir idare şekli olacağını da biliyordu.
*
Gazipaşa’nın vefatından sonra işbaşına gelen Cumhuriyet yönetimleri devletin ‘kuruluş felsefesi’ni örseleye örseleye bugünlere gelindi.
Hıfzıssıhha kurumları ile salgın yönetmek
Düğün, dernek, sünnetSinema, tiyatro, şenlik yok.Futbol, basketbol, voleybol Güreş, karate, judo yok.
Eldiven var, maske var, tulum var…
Tribün, salon, hipodrom
Seyirci, taraftar yok.
Slogan, tezahürat,
Alkış, küfür, kıyamet yok.
*
Panik var, korku var…
*
Piknik, yürüyüş, gezi
Doğum günü, yaş günü yok.
Okul, eğitim, toplantı
Bir araya gelmek yok.
*
Kolonya, dezenfektan var, el yıkama var…
*
Berber, kasap, manav, bakkal, lastikçi, marangoz, terzi, kahvehane, pastane, yemci, tatlıcı, camcı, çorbacı, köfteci, tamirci, imalatçı ve fabrikalarda faaliyet durdu, hayat yok.
İşleyen dükkan, neredeyse çalışan insan yok.
*
Çamaşır suyu, temizlik kokusu var.
*
TV’lerde, radyolarda yayın
Yayınların tadı, tuzu yok.
Yayına çıkanlarda unvan, etiket, kalıp
Onları dolduracak bilgi, donanım yok.
*
Temaslı var, temaslının temaslısı var.
*
Sakinlik, serinlik, sükunet
Bilgelik, kararlılık, ciddiyet yok.
Plan, program, öngörü
Ciddiyet, liyakat, temsiliyet yok.
*
İzolasyon var, karantina var…
*
Rahat, huzur, güven
Yarın için umut yok.
*
Maske, eldiven, tulum var
Koronavirüs var, Covid-19 pozitif,
Hastalık var, ölüm var.
KORONADAN SONRA DÜNYA
Korona virüs, yol açtığı hastalık ve ölümlerle dünyayı adeta korku tüneline soktu. Tüm ülkelerde ağır ve endişe dolu günlerin yaşanmasına neden oldu.
Daha ne kadar etkili olacağı ve salgın bittiğinde dünyanın ne hale geleceği tartışılıyor.
Çok ağır ekonomik ve sosyal kayıplar yaşayan, halkı yoksullaşan ve moral değerlerini yitiren ülkelerin yönetimleri sıkıntıya girer mi?
Bunları zaman gösterecek.
Devletler bu pandemide, yönetim felsefeleriyle, sağlık politikaları, sağlık kurumlarının örgütlenme biçimleri, bütçe imkanları ve sağlık çalışanlarının fedakarlıkları kapasitesinde halkına hizmet ediyor.
SALGIN ve TÜRKİYE
Her geçen gün salgının Türkiye’yi daha derinden etkilediği görülüyor.
Elinde avucunda fazla bir birikimi olmamasına rağmen ülkemiz, sağlık alt yapısı ve çalışanların üstün gayretleriyle virüsü dizginlemeyi, hastalık ve öldürme gücünü kırmayı başaracak güçtedir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine düşen görev ise zamanında, etkili kararlar alması ve bunu yeterince sürdürmesidir.
*
Daha etkili olabilir miyiz?
Olabiliriz…
1930 yılında çıkan ve hem bugünlerin, hem yarınların ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinde olan Umumi Hıfzıssıhha Kanununu tam anlamıyla uygulamalı.
İl ve ilçe hıfzısıhha kurullarını etkili biçimde çalıştırmalı.
BİLİM KURULU GÜÇLENMELİ
Üniversitelerimizde enfeksiyon, mikrobiyoloji, viroloji, iç hastalıkları, yoğun bakım, göğüs ve çocuk hastalıkları alanında akademisyen olarak görevli 30 civarında ki tıp bilim insanları tarafından oluşturulan ve başkanlığını sayın Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaptığı Bilim Kurulu yeniden düzenlenmeli, güçlendirilmeli.
Salgınların ve salgın hastalıkların uzmanları Halk Sağlığı hocalarıdır.
Üniversitelerimizin halk sağlığı hocaları ile tabip, veteriner hekimlik, eczacı, gıda ve kimya mühendisliği meslek odalarının Bilim Kurulu’na katkı vermesi sağlanmalı, etkinliği artırılmalı.
HIFZISSIHHA KURULU YETERLİ
Bir yandan en yetkili kurul olan il hıfzıssıhha kurulları kararlar alıyor, diğer yandan yeni oluşturulan il pandemi kurulları…
Ve İl andemi kurullarında doktorların Tabip Odası yok, veteriner hekimlerin Veteriner Hekim Odası, eczacıların Eczacılar Odası yok!..
Bursa Uludağ Üniversitesinde değerli Halk sağlığı hocaları var, ama kurullarda yok!
Bunda bir gariplik yok mu?
Tüm insan birikimlerini değerlendirmeliyiz…
*
Türkiye, devletiyle milletiyle daha az kayıp vererek, daha az acı çekerek bu badireden çıkmak için büyük bir enerji sarfediyor…
İl sağlık müdürlerinin sekretaryasında ve valilerimizin başkanlığında çalışmalarını sürdüren il hızfzısıhha kurulları ‘eksiksiz’ toplanırsa Covid-19 Salgınına karşı daha etkili olunabilir…