Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Süheyla terk edilmekten çok korkuyor

Sevgili okuyucularım... Bugün Süheyla’nın hikâyesini anlatacağım size. Bakalım bu hikâyede kendinizden bir şeyler bulabilecek misiniz?

Haberin Devamı

Süheyla yirmili yaşlarda bir genç kız. Üniversiteyi yeni bitirmiş. Ancak gönül ilişkilerinde bir türlü aradığını bulamamış. İlişkilerini ya çabucak kendisi bitirmiş ya da çok sevdiği ve çok bağlandığı erkek arkadaşları tarafından terk edilmiş. O gün klinikte yaşlı gözlerle şöyle başladı söze:

- Erkek arkadaşlarımın hepsi de terk etti beni. Son arkadaşım Tolga güya çok seviyordu beni. Ona öyle inanmıştım ki... İlk tanıştığımız günler beni günde en az on kere arar, nerede olduğumu, ne yaptığımı, o gün dışarı çıkıp çıkmayacağımı sorar, hemen her gün beni mutlaka görmek ister, bu da yetmezmiş gibi mesaj üstüne mesaj atardı. O zamanlar öyle mutluydum ki... Nihayet şansım dönmüştü, Tolga gibi beni çok seven ve her şeyimi düşünen bir erkek arkadaşım olmuştu.

Süheyla terk edilmekten çok korkuyor

Haberin Devamı

Birkaç ay içinde arkadaşlığımız ilerledi ve artık evlenmeyi düşünür olduk. İşte Tolga’nın annesi tam da o sırada hastalandı. Çok üzüldü çocuk. Tabii ben de çok üzüldüm. Sık sık arayıp annesinin durumunu sordum ama Tolga artık beni eskisi gibi arayıp sormaz oldu. Önce annesiyle ilgileniyor, nasıl olsa arar dedim ama olmadı. İçime bir kurt düştü. Acaba başkasını buldu da bana yalan mı söylüyor dedim. Durumu araştırdım. Gerçekten de hastaymış annesi.

FAZLA ÜZERİNE GİTTİM

- Demek araştırdın!

- Araştırdım tabii... İşte o ara ben aradıkça, Tolga konuşmayı kısa kesiyor, ben seni sonra ararım deyip kapatıyordu. Geceleri bunu düşünmekten uyuyamaz oldum. Gece yarılarına kadar ondan bir mesaj, bir telefon beklemeye başladım. O aramadıkça iyice sinirlerim bozuldu. Başladım ben aramaya. Ama galiba biraz fazla üzerine gittim. Telefonu açmazsa bu sefer de destan gibi mesajlar yazdım. Beni ihmal ettiği için çokça da sitem ettim.

BAŞTAN HER ŞEY İYİYDİ

- Çok sevdiğin birini kendinden uzaklaştırmanın en kestirme yolu önce üzerine gitmek, sonra da bol bol sitem etmek. Sen ikisini de yapmış gibi görünüyorsun.

- Ama beni çok kızdırdı. Zaten sonra da tamamen koptu benden. Yani bir kere daha terk edildim. Beni gerçekten sevse böyle mi yapardı? Daha önceki ilişkilerimde de hep böyle oldu. Ben her önüne gelenle hemen ilişki yaşayan biri değilim zaten. Bu işlerden çok canım yandığı için kırk kere düşünmeden kimseyle arkadaşlık etmem. Beni zor ikna ettikleri için baştan her şey çok iyi gidiyor. Ben de karşımdakinin bana olan ilgisine, sevgisine güvenmeden onlara bağlanmamak için biraz uzak duruyorum. Sonra ne oluyorsa, her şey tepetaklak oluyor ve ilişki bitiyor. Neden hep böyle oluyor, anlamıyorum.

Haberin Devamı

TEK SUÇUM SEVMEK Mİ

- Sen hep aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç mu bekliyorsun?

- Kadir kıymet bilmiyor hocam erkekler. Madem bırakıp gideceksin, ne diye peşimden koşuyorsun? İstiyorum ki beni hiç ihmal etmesin çünkü ben onları hiç ihmal etmiyorum. İki elim kanda olsa sık sık arıyor ya da ona güzel şeyler yazıyorum. İnsan yaptığının karşılığını bekliyor. Ben onları sevdikçe kaçıyor hepsi. Ama benim tırnağım etmeyen kızlara bayılıyorlar. Ne yani, sevmek suç mu? Benim tek suçum onları sevmek mi? İnsan sevdiğini arayıp sormaz mı? Ben arayınca bir de utanmadan “Sabah konuştuk ya” diyor. Hani beni görmeden duramıyordun, sesimi duymadan yapamıyordun... Sana bu kadar mesaj atmışım, sen de bir iki güzel cümle yazıversen ölür müsün?

Süheyla terk edilmekten çok korkuyor

Haberin Devamı

DAHA ÖNCE NE YAŞADI Kİ

Haksızlığa uğradığından nasıl da emin. Anlatırken mavi gözlerinden boncuk boncuk yaşlar dökülüyor yanaklarına. Benim söylediklerim hiç ilgisini çekmiyor. O şimdilik sadece kendi iç sesini dinliyor. Bu sorunun altından muhtemelen terk edilme korkuları ve bağlanma sorunu çıkacak. Geçmişinde ne yaşadı ki bunlar Süheyla’yı bu denli korkutuyor?

ANNEM DAYIMLA UĞRAŞTI

- Biraz çocukluğundan, ailenden bahsetsene Süheyla?

- Oralarda bir şey yok hocam. Sorunu oralarda arayacaksanız boş yere aramayın. Döven söven olmadı bizi. Babam özel bir şirkette çalışıyordu. Cumartesi pazarı bile yoktu adamcağızın. Kazandığını eve getirir, annemin eline verirdi. İçkisi kumarı filan da yoktu.

Haberin Devamı

- Demek içkisi kumarı yoktu!

- Zaten akşamları eve yorgun gelir, yemeği yiyince biraz televizyona bakar, erkenden de yatardı. Evin her türlü sorumluluğu annemdeydi. Annem ev hanımıydı. Elinden her iş gelirdi. Ailesi zamanında okutmak istemiş ama annem okumamış. Babamla da isteyerek evlenmiş. Ailesine çok düşkündü. Hele bir alkolik dayımız vardı. Annem bizden çok onunla uğraştı. Babamı da en çok dayımı bildiğinden beğenmiş. Dayım çok üzdü annemi. İki evlilik yaptı, sonuncusuyla da evlenemeden meyhane köşelerinde öldü gitti ama inanın herkesi o kadar bıktırdı ki, anneannem bile onun ölümüne üzülemedi. Üç kızdan sonra doğunca dayımı çok şımartmışlar. Herkes çok düşkündü dayıma. Bu kadar yüz verirseniz olacağı bu zaten. Annem en büyükleri olduğu için hepsine koşturdu kadıncağız ama kıymetini bilen olmadı. O da ayrı.

Haberin Devamı

- Nasıl bir kadındı annen Süheyla?

- Mutsuzdu hocam. Nasıl mutlu olsun ki... Evdeki çocuklarına mı baksın, ondan hâlâ hizmet bekleyen ailesine mi?

DUYGUSAL İHMAL VAR

Demek anne kendi ailesiyle uğraşmaktan çocuklarına pek fazla vakit ayıramadı. Duygusal ihmal var yani... Ama yoğun korkular için bu yetmez. Çoğu zaman altından daha büyük travmalar çıkar.

- Kaç kardeştiniz Süheyla?

- Üç, ben ortancayım. Ben bir yaşındayken annem yine hamile kalmış. İki küçük çocuğu var zaten, hemen bir çocuk daha doğurmak istememiş. Kürtaj yaptırsa çok para. Kendi düşürmeye kalkmış ama az daha ölüyormuş. Çok kanaması olunca hemen hastaneye kaldırmışlar. Epeyce yatmış hastanede. Zor kurtarmış doktorlar. Allah yardım etmiş de annem ölmemiş, biz de öksüz kalmamışız. Bir aydan fazla yatmış hastanede, iki kere ameliyat etmişler.

TRAMVALARIN EN BÜYÜĞÜ

İşte şimdi buldum aradığımı. Bir yaşında bir çocuk için annenin aniden ortadan kaybolması travmaların en büyüğüdür. “Sorunu çocukluğumda aramayın” demişti ama biz bilsek de bilmesek de sorunlarımızın çoğu bize geçmişimizin mirasıdır. Demek bir yaşlarında anne aniden hastaneye yattı, yani sahibi aniden terk etti onu.

Çocuk aklı, ölümü bile sebepten saymaz. Anne yani sahibi bir anda onu terk ediyorsa bundan öyle çok korkar ki, bu korku aradan yıllar geçse de unutulmaz izler bırakır o çocukta. İnsan yavrusu sahipsiz hayatta kalamayacağını içten içe çok iyi bilir.

 HASTANEDE YAPAYALNIZ 

- Size kim bakmış o zaman?

- Babam anneanneme “Gel de bizde bak çocuklara” demiş ama o dayım yüzünden bize gelememiş. Öyle olunca da bizi oraya götürmüşler ama işin kötüsü ben o ara çok hastalanmışım. Bir ishal başlamış bende, bir türlü durduramamışlar. Bir yandan da ne yesem kusuyormuşum. Çok zayıflamış, bir deri, bir kemik kalmışım. Anneannem de korkmuş, çocuklara bakamadın derler diye. Dayım zaten başının belası. İşte o ara beni de bir hafta hastaneye yatırmış, serum filan takmışlar, iğneler yapmışlar.

- Hastanede kim bakmış sana?

- Doktorlar.

- Aileden kim varmış başında?

- Bilmem, arada bir anneannem gelip gitmiştir belki.

BEDEN DİRENCİ DÜŞER

Daha ne olsun, diyorum içimden. Annesiz kaldığın yetmezmiş gibi bir de hastane ortamında yapayalnız kalmışsın. O yaşta çocuklar aniden annesiz kalırlarsa önce beden direnci aniden düşer, çocuk yemeden içmeden kesilir, hızla kilo kaybeder, büyüme durur. Hatta bu yüzden hayatını kaybedenler bile olur.

Yabancı bir ortam ve anne ortalarda yok! Çocuğun o dönemde yaşadığı korku, güvensizlik, önce o çocuğu çok huysuz yapar. Sürekli ağlar, uykuları bozulur. Annenin geri dönmesi geciktikçe bu sefer beden tepki vermeye başlar. Süheyla belli ki o dönem hastanelik olacak kadar korkmuş.

Çocuğa çok uzun gelen bu ayrılıktan sonra anne gelse bile çocuk artık o eski çocuk değildir. Önce ağlar, mızmızlanır, sonra bedeni hastalanır, en sonunda ağlaması da durur, sesi soluğu kesilir çocuğun. Bütün duyguları sanki buzdolabına konmuş gibi donar kalır. Anne geri döndüğünde buna sevinmeyi bile bilmez. Ondan uzak durur ve bu terk edilmeyi hiç unutmaz. Artık ne anneye güveni kalmıştır, ne de hayata. İsyan edecek kadar bile umudu kalmamıştır.

Bazı anneler geri döndüklerinde çocuklarına gösterdikleri ilgi, sevgi, şefkatle bunun üstesinden gelmeyi başarır. Çocuğunu sadece sevmekle kalmaz, ona ne kadar değer verdiğini, mecbur kalmadıkça onu asla terk etmeyeceğini çocuğuna hissettirir.

Dikkatle bakıyorum ona. Süheyla güzel yüzlü, ince, narin, ufak tefek bir kız. Belki de bu yüzden boyu posu bile yaşıtlarından geri kaldı. Anne zaten ölümden dönüp öyle gelmiş eve. Çocuklarına ne kadar bakabildi acaba? Süheyla anlatmaya devam ediyor.

HİÇ İÇTEN GÜLMEDİ

- Annem farkında değildi belki ama hep yalnızdı zaten. Her şey tek taraflıydı. O ailesine canını verirdi. Karşılığını gördü mü derseniz, hiç görmedi. Sonunda hastalandı kadıncağız. Uzun tedavilerden sonra şimdi biraz daha iyi ama ben onun şöyle içinden gelerek güldüğünü hiç görmedim.

O zaman Süheyla’nın da hiç gülmediğini fark ediyorum. Gözleri bile yorgun ve hüzünlü bakıyor. Sanki yirmili değil de çok daha yaşlı bir kadınının bakışları var onda. O da mutsuz! Doğduğu evde mutlu olmayı, gülmeyi öğrenmemiş ki...

- Annenle ilişkileriniz nasıldır Süheyla?

- İyidir. Çok fedakârdır annem. Sonradan oğlan kardeşimi doğurdu. Madem doğuracaktın, o zaman doğursaydın ya. Hem sen hastalanmazdın, hem de ben... Kısmet işte. Aslında o da tıpkı annesi gibi oğluna düşkündür. Belki de en küçük olduğundan. Hâlâ da öyle sayılır.

DÖVENİ BİLİRİZ AMA...

İhmal edilmiş, duygusal açlığı olan bir kız Süheyla... Döven söveni biliriz de, bizim duygusal ihtiyaçlarımızı doyurmayanları işte böyle bilmeyiz.

- Senin bu sorunlarından haberi var mı annenin?

- Annemin mi? Yok canım... Kadının derdi başından aşmış, bir de benimle mi uğraşsın?

- Ama o senin annen. Bunları hiç anlatmaz mısın ona?

- Yok, anlatmam. Ablam bilir biraz. O da evlendi zaten. Arkadaşlarıma biraz anlatayım dedim, sonra ondan da vazgeçtim. Beceriksiz der, aşağılarlar beni. Onlardan neyim eksik bilmiyorum ki... Neden hepsi terk ediyor beni? İnsan sevdiğinden bu kadar kolay vazgeçer mi, arkasını dönüp bırakır gider mi hocam?

- Yok bırakıp gitmez. Sen rahat dursan onlar da gitmeyecek zaten ama seni terk etmelerinden o kadar çok korkuyorsun ki...

- Kim korkmaz ki bundan?

- Arkadaşların da senin kadar korkuyor mu terk edilmekten?

- Yoo! Zaten onlarda öyle olmuyor ki... Zamk gibi yapışıyor oğlanlar.

- Senin gibi yani...

- Benim gibi mi?

- Hı hı... Neden böyle yaptığını hiç düşündün mü?

DEDEKTİF GİBİ İZLEYİN KENDİNİZİ 

Sanırım hikâyeyi okurken sizler de Süheyla’nın nerede yanlış yaptığını anladınız. Belli ki Tolga o ara annesiyle ilgileniyor. Üzgün ve endişeli... Kız arkadaşından da doğal olarak biraz destek ve anlayış bekliyor. Oysa bizim kızımızın bütün dikkati başka yerde. Tolga onu aradı mı, aramadı mı? Tolga onu hâlâ ilk günkü gibi seviyor mu, sevmiyor mu, özlüyor mu, özlemiyor mu? Yoksa bundan öncekiler gibi ya da annesi gibi onlar da Süheyla’yı terk edecek mi, etmeyecek mi?

İKİ TARAFIN DENGESİ

İnsan ilişkilerinde denge çok önemlidir. Denge yani iki tarafın birbirine gösterdiği ilgi, sevgi, değer biraz denk olmalı. Bu durum sadece aşk ilişkilerinde değil, arkadaş, konu komşu, iş arkadaşları hatta anne babalarımız, kardeşlerimiz, çocuklarımızla aramızdaki ilişkilerde bile çok önemlidir. Yani aşkta bile iktidar kanunları geçerlidir.

KOLAYCA İHMAL EDERSİNİZ

Biri size, sizin ona gösterdiğinizden daha fazla ilgi gösteriyor, üzerinize düşüyorsa, bu durum önce hoşunuza gider. Kendinizi önemli ve değerli hissedersiniz. Ancak bu durum artarak devam ediyorsa yavaş yavaş geri çekilmeye başlarsınız. O sizin üzerinize düştükçe sizin ona verdiğiniz değer azalır. Artık ona karşı daha rahat davranır, kimseye etmediğiniz sitemi ona eder, kimseden istemediğiniz yardımı ondan ister, nezaketinizi ve saygınızı ona karşı daha kolay bozar ve kimseyi olmasa da onu kolayca ihmal edersiniz.

Neden? Çünkü o nasıl olsa sizi seviyor, size düşkün, ne yaparsanız yapın o sizi idare eder, sizden vazgeçmez yani bu suçun bir cezası, bir karşılığı yoktur. İşte böyle düşünürsünüz.

Bu hikâyede bir başka soru daha geliyor akla. Bazı insanlar ilişkilerdeki dengeyi hiç bozmazken bazıları ilişkinin yara alması ya da kopmasından neden bu kadar korkuyorlar? Bu dengeyi bozan da zaten o korku değil mi?

ONU BULUN VE YÜZLEŞİN

Eğer siz de terk edilmekten çok korkuyor, bu yüzden karşı tarafa çok taviz veriyorsanız, bu korkunun temellerini geçmişinizde arayın. Bir an önce bulun ve yüzleşin onunla. Ne siz o eski küçük, çaresiz bebeksiniz ne de hayat o zamanki hayat. Sonra da bir dedektif gibi izleyin kendinizi. Nerede ne yapıyor, kime nasıl davranıyor ve bunu neden yapıyorsunuz. Duygularınızın sesine kulak verin. Konuşun onlarla. Korkularınızı görmezden gelmek yerine onları önemseyin. Göreceksiniz, bir gün korkularınız sizi görecek, siz de korkularınızı.

İnsan gördüğü, bildiği şeyden korkmaz ki...

Haftaya bir başka hikâyede görüşmek üzere,

Sizlerin de mektuplarını bekliyorum.

Bana drgbudayiciogluiletisim@madalyonklinik.com adresinden yazabilirsiniz.

Hoşça kalın,

Sevgiyle kalın.

 

Yazarın Tüm Yazıları