Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Onu nasıl bir hayat bekliyor

Sevgili okurlarım, bu ara en sık duyduğumuz kelimelerden biri de kezzap oldu.

Haberin Devamı

Erkekler kızınca onları istemeyen, onları terk eden kadınların yüzüne, özellikle de gözlerine kezzap atıyorlar. Kezzap, hepinizin bildiği gibi çok ağır bir asittir yani bir insana temas ettiği zaman onun derisinden başlayarak kemiğine kadar eritip yok ediyor.

Halk arasında kezzap denen bu madde üstelik kadınların özellikle gözlerine ve yüzüne atılıyor yani o kadınlar hem görme yetilerini kaybedip kör oluyor, hem de yüzleri yok oluyor.


Onu nasıl bir hayat bekliyor

Bu konu son olarak Berfin vakasında gündem oldu. Bundan iki yıl önce kısa bir süre arkadaşlık edip ayrıldığı biri tarafından, henüz 18 yaşındayken, onunla arkadaşlığa devam etmek istemediği için yüzüne bir buçuk kilo kezzap atıldı Berfin’in. Bu miktarda kezzap insanın tamamını eritip yok edebilir.

Haberin Devamı

Ben şimdi sizlere kezzap atılıp yüzü bir daha geri gelmemek üzere yok olan, bir daha dünyayı görme şansı tamamen kaybolan birinin, sonrasında nasıl bir hayatı olacağı konusunda bir şeyler anlatmak istiyorum. Gazetelerde ya da medyada okuyup geçtiğimiz yüzüne kezzap atılan kadınlar var ya, o olaydan sonra nasıl bir hayatları oluyor acaba diyor ve bunu hep birlikte ayrıntılı olarak düşünelim istiyorum.

ANİ BİR ÖFKEYLE DEĞİL DÜŞÜNEREK İŞLENEN SUÇ: KEZZAP


Yüzümüz bizim diğer organlarımızdan çok farklı bir öneme sahiptir. Sadece biz insanlar değil, hayvanlar bile yüzleriyle var olurlar. Bir insan gözleriyle, bakışıyla, mimikleriyle var olur. İnsandan yüzünü alırsanız, varlığını da alırsınız, yok olur. Toplum içine giremez, insanlarla ilişki kuramaz, güzel olmak, kadın olmak bir yana çirkin bile olamaz çünkü yüzü yoktur. Şöyle bir yürüyüş yapayım, okula ya da alışverişe gideyim, bir komşuma gidip kahve içip sohbet edeyim, arkadaşlarımla bir araya geleyim, kapı çalındı kapıyı açayım, hastaneye gidip tahlillerimi yaptırayım, bu yıl güzel bir tatil yapayım, bir iş bulup çalışayım gibi hepimizin günlük hayatında yaptığımız şeylerin hiçbirini yapamaz. Çünkü yüzü yoktur.

Onu nasıl bir hayat bekliyor

Haberin Devamı

Ayrıca yüzünde ne kadar hasar olduğuna göre belki yemek yemek, nefes almak, konuşmak bile zorlaşabilir.

MERAK, ALAY, ACIMA

Onu gören herkes, öcü görmüş gibi bakar. İnsanın iyisi de bakar, kötüsü de... Kimi “Aman Tanrım, kızı gördün mü?” diyerek meraktan, kimi alay ederek, kimi acıyarak bakar o kıza ama bakar.

İşyerleri böyle bir kıza iş vermeyi, insanlar arkadaşlık etmeyi, erkekler onunla yaşamayı kolay kolay istemez. Veya bir çocuk böyle bir annesinin olmasını istemez.

ÖMÜR BOYU TAŞIR

Buraya kadar yüzüne kezzap atılan o masum, o kadersiz kızlara toplumun gözüyle baktık. Bir de o kızlarla, o kadınlarla empati yaparak, kendimizi onların yerine koyarak bakalım.

Haberin Devamı

O kız yüzüne kezzap atıldıktan sonra çektiği acıya, aylar süren hastanedeki tedavi dönemlerinde çektiği ıstıraplara mı yansın yoksa bütün bu acılara rağmen aynada kendine bakınca gördüklerine mi? Hiçbir tedavi ve ameliyat kezzapla yanan yüzü ya da bedenin bir başka bölgesini eski haline getiremez çünkü o bölgede kişiye ait doku kalmamıştır. Yanıp eriyip yok olmuştur ve ömür boyu kişi o derin ve iç karartıcı izlerle yaşamak zorundadır.

CEZASI HİÇ BİTMEYECEK

Üstelik kezzap özellikle gözlere atıldığı için gözleri de kör etmiş, bir daha dünyayı görme şansı bırakmamıştır. Müebbet hapse mahkûm olan suçlular bile, cezaevinden ömür boyu çıkamasalar da, bu kadınlar kadar acı çekmez gibi geliyor bana. Onlar orada hiç olmazsa bir gün af çıkar ben hayata geri dönerim ümidiyle, kendi gibi mahkûmlarla beraber yaşar. Onun da diğerlerinden bir farkı yoktur. Üstelik ciddi bir suç işlediği için böyle bir cezaya çarptırılmıştır.

Onu nasıl bir hayat bekliyor

Haberin Devamı

Berfin ya da Berfin gibi yani hiçbir günahı olmadığı halde yüzüne kezzap atılan kızlarımızın, kadınlarımızın tek suçu, ona bunu yapan erkeklerle arkadaşlık etmek ya da ilişki kurmak istememesi. Eğer Berfin şikâyetini geri almasaydı, onunla evlenmeseydi, pandemi olmasaydı zaten mahkeme ona 13 yıl ceza vermişti. Onun da şu indirimi, bu indirimi derken belki de en çok birkaç yıl yatıp çıkacaktı. O sokakta yeni maceralar peşinde koşarken, bizim zavallı kızımızın cezası hiç bitmeyecek.

BU SUÇ ‘TAAMMÜDEN’

Hangi duygu, nasıl bir öfke bir erkeğe sevdiği, hoşlandığı bir kadına kezzap atma kararı aldırıyor acaba? Tek suçu onu istememek olan birine bu kadar büyük, bu kadar acı veren ve hayatını karartan bir ceza vermek nasıl bir şey?

Haberin Devamı

Üstelik ani bir öfkeyle alınabilecek bir karar da değil bu. O kezzap alınacak, kızın ne zaman, nereden geçtiği bulunacak, bu yolun en tenha yeri tespit edilecek, beklenecek, bu sefer olmadı yine beklenecek yani bu işleri yapan erkeklerin suçu işleyene kadar epey uzun bir zamana ihtiyacı var. Ne yaptıklarını, bunun karşı tarafa ve kendilerine neye mal olacağını düşünmek için uzun bir zaman bu. Yani ani bir öfkeyle yapılabilecek bir şey değil.

Onu nasıl bir hayat bekliyor

Demek ki bunu uzun süre düşünüp taşınıp plan yapıp gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra olayı gerçekleştiriyorlar. Türk Ceza Kanunu’nda böyle işlenen suçlara taammüden denir ve cezası çok daha ağır olmalıdır.

BU ÖFKE NEREDEN

Bir insanı öldürerek hayattan koparmakla yüzüne kezzap atmak arasında gördüğünüz gibi pek bir fark yok. Biri hayatını kaybediyor yani bedenen ölüyor, diğeri kalan süreyi zaten doğru dürüst yaşayamadan, ıstırap çekerek geçiriyor. Hayatı boyunca kurtulamayacağı ciddi hem de çok ciddi bir hasar bırakıyor kişide. Onu manen yok ediyor.

Aslında bu yazıyı tam da bunun için yazıyorum. Yani kadına sadece kezzap atmıyor, onu hayattan koparıyor. Bunu hem toplum olarak bizler, hem kanunları düzenleyenler, hem de bu suçları işleyen ya da işleme potansiyeli yüksek olan erkekler okusun, anlasın diye yazıyorum.

Kadınlara bu kadar büyük cezaları reva gören erkeklerin bu öfkesi nereden geliyor? Bir kadın tarafından reddedilmek, istenmemek onları nasıl böyle bir canavara dönüştürüyor?

KİM BİLİR KAÇ KADIN

Toplum olarak, kadınlar olarak yasalarımızın son zamanlarda tırmanış gösteren kadına şiddet davalarında çok yetersiz kaldığını hep birlikte görüyoruz. Bunu Berfin davasında bir kere daha net olarak gördük. Olayın faili, Berfin’i ömür boyu hiç bitmeyecek bir utanca, ağır bir ıstıraba mahkûm ederken, yasalar ona bunun karşılığı olacak bir ceza vermiyor. Mağdurun cezası çok daha ağır değil mi?

Toplumumuzda Berfin gibi yüzüne kezzap atılan kim bilir daha kaç kadın var. Bu suçun failleri ise belki de cezaları çoktan bitti ve başka kadınların canını yakmak üzere aramızda yaşıyorlar. Oysa işlenen suçlara karşılık verilen cezalar birbirine az çok denk olmalı diye düşünüyorum. Denk olmalı ki, bu suçu işlemeye hazırlananlar, olayı bu kadar hafife almasınlar.

Adalet duygusu biz insanlar için çok önemlidir. Adalete olan inancımız zedelenir, kırılır, yara alırsa bunun topluma yansıması çok sancılı olur.

KÖTÜ OLMAK

Biraz
da bu tür suçları işlemeye yatkın, toplumun “kötü insan” gözüyle baktığı kişilerin yani sosyopatların, psikopatların ruhsal durumlarından söz etmek istiyorum. Aslında kötü olmak sanıldığı kadar kolay değildir. Ya da kötü olmak kolaydır da kötü biri olarak yaşamak, pek de yaşamaktan sayılmaz çünkü insanlıktan ne kadar uzaklaşırsanız, iyi, keyifli, mutlu bir hayat yaşamak da sizden o kadar uzaklaşır.

KARANLIK BİR DÜNYA

Yasalara aykırı bir suç işlesin ya da işlemesin, kötü insanlar çoğu zaman çok karanlık bir dünyada yaşarlar. Ne kadar kötüyse karanlık da o kadar koyudur.

Kötü insan için dünya da kötüdür, içinde yaşayanlar da. Şans kötüdür, kader kötüdür, düzen kötüdür, çocuklar ve hayvanlar bile kötüdür. Herkes zaten onlara düşmandır. Kimse tarafından gerçekten sevilmediklerine sonuna kadar inanırlar. Biraz da sevilmemenin, onaylanmamanın, değerli ve önemli olamamanın intikamını alırlar dünyadan.

ÜZÜNTÜDEN ZEVK ALIR

İçlerindeki öfke o kadar büyüktür ve onlara o kadar yoğun bir sıkıntı verir ki, yaptıkları her kötülük az da olsa içlerini ferahlatır. Yolda yürürken ayağına dolanan kediye sıkı bir tekme savurmaktan daha doğal bir şey yoktur onlar için. Birinin canını yakmak, parasını ya da değerli bir eşyasını çalmak, önüne koyduğu bir engelle onun düştüğünü, yaralandığını görmek onlar için hep eğlencedir.

Başkalarının üzüntüsünden, kaybından, korkusundan her zaman zevk duyarlar. Zaten bunlardan başka da zevk aldıkları pek bir şey yoktur.

VİCDANLARI DA YOKTUR

Birileri onlara saygı ya da sevgi gösterir, güzel sözler söylerse buna inanmakta çok güçlük çekerler. Böyle yaptığına göre ya benden bir çıkarı vardır ya da beni kandırmaya çalışıyordur diye düşünürler. Sevgi, şefkat, merhamet, iyilik onların tanımadığı duygulardır. Kendi içlerinde buna benzer bir duygu olmadığı için bu duygular onlara çok yabancı gelir.

Onlara eğer biri iyilik yaparsa bundan memnun olacakları yerde, o iyiliği yapan kişiyi aşağılar ve onların aptal olduğunu düşünür ve alay ederler. Yaptıkları hiçbir şeyden pişmanlık duymazlar çünkü zaten vicdanları yoktur. En büyük eksiklikleri diğer insanlarla ya da diğer canlılarla empati yapamıyor olmalarıdır. Yani canını yaktıkları kişinin ne hissettiğini hiç bilmez, algılamaz ve anlamazlar. Adalet duyguları hiç gelişmemiştir, yoktur zaten.

HEDEFLERİ ZAYIF KİŞİLER

Kişi herkesi kendisi gibi bilir hesabı, onlara yapılan her türlü kötülüğü de çok doğal karşılarlar çünkü dünya zaten kötüdür. Ve dünyada tek bir kural vardır; güçlü zayıfı ezer, gerekirse de yok eder. Onlara kötülük yapılıyorsa bunun tek nedeni, onların bir suç işlemiş olması, yanlış yapması değil, karşı tarafın daha güçlü olmasıdır. Bu yüzden kendilerinden daha güçlü insanları hemen tanır, onlardan korkar ve uzak dururlar. Kendilerinden zayıf olan tüm canlılar onların hedef tahtasıdır. Zayıfı hiç sevmez, hiç inanmaz ve onları çok aşağılar, şiddetin her türlüsünü onlara göstermekten büyük zevk alırlar. Çünkü aslında en zayıf halkanın kendileri olduğunu bilir, kendilerine duydukları nefreti de işte hep o zayıflardan çıkarırlar.

İNTİKAM İÇİN GELMİŞLER

Dünyaya yaşamaya değil, yaşamdan intikam almaya gelmişlerdir. Anaları, babaları, kardeşleri, amcaları, dayıları, teyzeleri, halaları, en yakın arkadaşları, sevgilileri, hatta varsa çocukları bile her zaman onların hedef tahtasındadır.

Zavallı hayvanlara hiç acımadan eziyet edenler, durup dururken o güzelim ormanlarımızı yakanların çoğu da hep böylelerinin içinden çıkar.

Umarım hep böyle iç karartıcı, kötü örnekleri yazmak zorunda kalmam. Keşke güzel şeyler olsa ben de zevkle o güzelliği, o şefkati, merhameti yazabilsem.

Haftaya görüşmek üzere,

Hoşça kalın, sevgiyle kalın.

Yazarın Tüm Yazıları