Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren Budayıcıoğlu
Dr. Gülseren BudayıcıoğluYazarın Tüm Yazıları

Nevres’in yazdığı mektup

Sevgili okuyucularım... “Yaralarımız, ışığın girdiği yerdir” der Mevlana.

Haberin Devamı

Öyle ya, yaralar hem kanatır hem de erkenden büyütür bizi. Tıpkı fiziksel yaralardan kaçamadığımız gibi duygusal yaralardan da kaçamayız. Sanırım insan olup da yara almadan büyüyen kimse yoktur. Biz insanlar her zaman duygularımızla var olur, onlarla sever, sevilir, seviniriz. Onlarla derinden kırılır, umutsuzluğa düşeriz. Hayatın rengi de bizim ne hissettiğimize bağlı olarak değişir. Bazen karanlıklarla cebelleşir, griler arasında kaybolur, bazense aydınlığın keyfini çıkarırız. Siyahlar ve griler de insan olmanın bir parçasıdır elbette ama aydınlığa açılan kapı her zaman sevgiden geçer. Dünyaya geldiğimiz ilk günden itibaren sevgi öylesine önemlidir ki özellikle bebeklik döneminde ondan mahrum kalırsak yaşadığımız stres beynimizin haritasını bile değiştirebilir.

Haberin Devamı

YOK SAYILMANIN ACISI

Aileleri tarafından benimsenmeyen, ihmal edilen çocuklara verilen mesaj “Sen yoksun”dur. Çocuğun haklarının ihlal edilmesinin mesajı ise, sana değer vermiyorum, seni sevmiyorum. Aileleri tarafından yok sayılarak, sevilmeyerek, dışlanarak yetişen çocuklar bunun acısını ömür boyu çekerler. Ufacık omuzlarına yüklenen ağır yük, hem onların gönlünce büyüyüp gelişmesini engeller hem de yetişkin olduklarında katlanarak çoğalır. Kimsenin sevmediğini kendileri de sevmez. Bir türlü herkes gibi olamaz, şöyle içten bir kahkaha atamaz, geleceğe umutla bakamaz, hayatın her türlü acısını, derdini mıknatıs gibi kendilerine çekerler.

ÖFKESİ DAĞLARI AŞMIŞ

Sanki bu koca dünya herkesi alır da içine, bir tek onları almaz. Herkes bu dünyanın sahibiyken onlar eğreti otururlar, dünya bile kabul etmez onları. İçlerindeki öfke önce onları yakıp kavururken, affedemedikleri onlara ne kadar yakınsa sırtlarına yüklenen yük de o kadar ağır olur.

Acılar içinde kıvranan, öfkesi dağları aşan bir genç kızımız, bakın neler yazmış...

BEN KİMİN ÇOCUĞUYUM

Sevgili Gülseren hocam...

Siz beni tanımazsınız ama ben sizi sanki yıllardır tanıyor gibiyim. Bütün hayalim kimseye anlatamadıklarımı bir gün sizin karşınıza oturup hem ağlayıp hem anlatmaktı. Madem bu şansım olmadı, ben de şimdi siz karşımdasınız diye hayal ederek yazıyorum bu mektubu.

Nevres’in yazdığı mektup

‘KİMLİK BİLE ÇIKARMAMIŞ’

Haberin Devamı

Ben doğduğumda babam suratıma bakmamış çünkü kız olmuşum. Ben mi istedim kız olmayı ya da kız doğmak benim suçum mu Gülseren hocam, ne olur siz söyleyin. Her canlı çift çift var olmamış mı? Biri olmadan diğerinin varlığı, kudreti nedir ki? Hem benden önce senin bir oğlun varmış zaten, bu da kız oldu diye sevinsene. Elinden gelse kaldırıp atacak adam beni.

İnanır mısınız, ben ilkokula başlayana kadar elleri gitmemiş bana bir nüfus kâğıdı çıkarmaya... Ama oğullarınınkini doğar doğmaz çıkarıvermişler. Kardeşiminkini çıkarırlarken bile “Bizim bir evladımız daha var” diye akıllarına gelmemişim. Bari onun için gittiğinde çıkar benimkini de değil mi? Yok, kızsan ikinci sınıf çocuksun.

Haberin Devamı

KUŞ MİSALİ ATTILAR BENİ

Hadi babam böyle yaptı, anneme ne demeli... Neymiş, annem üç çocuğa birden bakamazmış. Madem bakamayacaktın, neden doğurdun? Bari birine anneanne baksınmış. İnsan çocukları arasında seçim yapar mı? Göndereceksin, bari en büyüğü gönder, ne de olsa o biraz daha büyümüş. Yok, kim gidecek, tabii ki kız çocuk gidecek. Tüm ailesi bir arada yaşarken, kolundan tutulup başka bir eve götürülen çocuk ne yapar, ne hisseder hiç düşündünüz mü? Hani hocam bazen belgesellerde gösteriyor ya, anne kuş yavrularından bazılarını yuvadan atıyor, işte öyle kuş misali attılar beni de. Kanatlarım yoktu daha, uçup kaçamadım göklere. Hele anneannemde kaldığım ilk geceyi ömrüm oldukça kimse unutturamaz bana. Mutfaktaki çöpü dışarı atar gibi beni de atıverdiler evimden.

Haberin Devamı

Anneannem iyi insandı ama ben yaralanmıştım bir kere. Gerçi o da kızlar tülü açmaz, kızlar camdan bakmaz, kızlar öyle oturmaz, öyle kalkmaz diyerek büyüttü beni. Onun da gözdesi hep dayım oldu. Ben olacak değilim ya... Yaşı kaç olursa olsun erkekler bey, paşa; kızlar ise çocuğu geçtim insandan bile sayılmıyor bu diyarlarda.

SAÇLARIMI SIFIRA VURDU

Hikâyem bununla da bitmiyor. Bir çocuğun, hele hele de bir kız çocuğunun en güzel, en doğal süsü nedir, saçları değil mi hocam... O güzelim saçımı örmek bile öyle zor geldi ki onlara, saçlarımı evde sıfır numaraya vurdular. Neymiş, böylelikle bitlenmezmişim de. Arkadaşlarımın dalga geçmesini, öğretmenlerin tuhaf bakışlarını geçtim; kışları öyle çok üşürdü ki başım, taktığım bere bile ısıtmazdı. Belki dışarının soğuğundan, belki içimdeki yalnızlığın ayazından, ben hep çevremdekilerden fazla üşürüm biliyor musunuz? İnsan çocuğunun saçlarını örmeye üşenir mi hocam? Arkadaşlarımın anneleri onların saçlarını mücevher gibi saklarken benim onlardan neyim eksikti? Ben niye hep eksik kaldım?

Haberin Devamı

Hadi babam kız çocuk olduğum için sevmiyordu beni. Peki ya annem, annem niye şefkatini esirgiyordu benden? Nedenini sonradan anladım. Ben yeni doğduğum sıralarda babam annemi aldatmış. Bunun da suçlusu ben olmuşum. Meğer ben uğursuz gelmişim aileye. Bu yüzdenmiş annemin beni bir türlü bir yere sığdıramaması, içinin beni almaması...

Kötü geçen bir çocukluktan sonra gelen kâbus gibi bir ergenlik... Zaten böylesi günlerden sonra, yine aynı yerde aynı kişilerle, insan nasıl güzel günler geçirebilir ki...

‘AYIPLAR BANA YAKIŞIRDI’

Ben 17 yaşındayken erkek kardeşim bir akrabamızın altın künyesini çalmış. Onu gizlice yerine koyma görevi kime verildi dersiniz, tabii ki bana.

Neden o künyeyi yerine ben koydum?

Neden annem değil?

Neden çalan erkek kardeşim değil?

Ya da abim değil de ben?

Kolyeyi yerine koyarken yakalanırsam ben yakalanmış olacaktım, yani evin en değersizi. Ayıplar, günahlar bir tek bana yakışırdı, en kolay ben gözden çıkarılabilirdim, öyle değil mi?

‘MAL KUDUZU OLDUN’ DEDİ

Böyle bir ailede yetişen erkek çocuklar da normal olacak değil ya, onlar da zamanla arızaya bağladılar işi. Babamın bütün malını, mülkünü kumarda, orda burda yediler, heba ettiler. Babam ölünce yiyemedikleri kadarı da bize miras olarak kaldı. Babam hasta yatarken “Oturduğumuz evi sana bırakıyorum. Gerisini oğlanlar yedi bitirdi zaten, git de tapudan evi üstüne yaptır” dedi. Ben daha babam ölmeden malına göz dikmiş gibi olmayı kendime yediremedim. Utandım işte. Sonra ne oldu biliyor musunuz: “Sen kızsın, asıl mal oğlanlara kalır. Sana da bir şeyler verirler, merak etme” dedi annem. Neden dedim, ben başkasının çocuğu muyum?

“Babam o evi bana abimle erkek kardeşimin yediklerinin karşılığında verdi” dediğimde, “Babalarının malı, tabii yiyecekler” dedi. Benim babam kim, diye sordum. “Mal kuduzu oldun sen” dedi bana. Mal kuduzu olsaydım o tapuyu o gün üstüme geçirirdim.

HİKÂYEM İBRET OLSUN

Bugün 23 yaşıma geldim, hâlâ bileğime altın künye bilezik takamam. O gece, o evde o künyeyi yerine bırakırken yaşadığım korkuyu, utancı bir ben biliyorum. Şimdi koluma taksam her dakika aynı utancı, aynı korkuyu hatırlayacağım, biliyorum. O yüzden vazgeçtim. Takmam da zaten. Anlayacağınız başkasının utancının altında hâlâ eziliyorum hocam.

Benim hikâyemi de yazın hocam. Yazın da okuyanlar ibret alsın. Geliştik, bak nerelere geldik dediğimiz ülkemizde kız çocuklarına aileler hâlâ neler yapıyorlar. Nasıl açmadan solduruyorlar kızları. Önünden geçip gittiğimiz o ışıkları yanan evlerde hâlâ ne acılar, ne haksızlıklar yaşanıyor haberdar olsunlar...

Sizi seviyorum hocam, kitaplarınız bana ışık oldu. Onları okumasam bugün başıma gelenleri bile anlayamayacak, anlatma cesaretini bulamayacaktım belki de... Ellerinizden öperim.

KIZLARIMIZ NELER YAŞIYOR

NEVRES’in yaraları hâlâ ilk günkü gibi kanamaya devam ediyor. Bu mektubu okuyunca insanın burnunun direği sızlıyor, yüreğine bir taş oturuyor sanki. İster istemez düşünüyorum, şu an ben bu satırları yazarken, bu toprakların başka başka bölgelerinde kızlarımız neler yaşıyor? Bu iş şehir, köy, kasaba da dinlemiyor... Okuyanlar mektuptan gelen çığlığı sanırım duymuştur. Benim bir şey söylememe gerek yok aslında.

Nevres’in yazdığı mektup

Nevres bu ülkede yaşayan milyonlarca genç kızımızın ortak yaralarını öyle güzel anlatmış ki... Aslında çocuklarımız duygularını ta o zaman belli ediyor ama çocuktur, anlamaz deyip geçiyoruz. Onların bedeni küçük olsa da gönülleri, duyguları kocamandır. Her şeyi görür ve ta derinden hissederler. İşte o çocuklar büyüdükleri zaman size ya teşekkür ya da sitem edecekler.

NEVRES’E: BIRAK IŞIK GİRSİN YARALARINDAN

Nevres’ciğim...

Şu anda hayata en karanlık yerinden baktığının bilmem farkında mısın? Her gecenin bir sabahı vardır derler ama sen çocukken sana öğretilenlerle, zihnine kodlananlarla yaşamaya devam edersen senin hayatına güneş istese de yaklaşamaz. Ailene olan öfkeni kendine yöneltme. Onlar sevmediyse sen sev, koru, kolla, yücelt kendini. Onlar senin değerini bilmemiş ama sen bil. Artık güneşe bakma zamanı Nevres.

SEN YAZ YARINLARINI

Hayat doğduğun evdeki kadar acımasız ve adaletsiz değil, tabii buna önce sen inanır, o değeri hak etmek için elinden geleni yapar, sonra da onun kıymetini bilirsen. Sen de kendine onların sana bakan gözleriyle bakarsan, kader motifi sana tam da çocukluk evinde yaşadıklarını yaşatır. Al kalemi, sen yaz yarınlarını. Göreceksin sen hazır olduğunda yepyeni, aydınlık kapılar açacak sana hayat.

DAHA GÜÇLÜ, MUTLU...

En büyük yaralarımız bazen bizim en büyük başarılarımızın kök saldığı yer olur. Bırak ışık girsin artık o yaralarından... Daha güçlü, daha mutlu bir Nevres doğsun içinden. İçindeki o öfke, o haksızlığa uğramışlık duygusu var ya, onun yaydığı enerjiyi istersen hayatın çok başka alanlarına yatırabilirsin. Senin bütün yaralarını sarıp sarmalayacak aydınlık, sevinçli, gururlu yerlere...

BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

Çocukların ve çocukluğun ne kadar kıymetli olduğunu unutmayıp onlara bir bayram hediye eden Mustafa Kemal Atatürk’e teşekkür eder, hepimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutlarım.

SEVGİYLE KALIN

Sizler de bana mektup ve mesajlarınızı drgbudayicioglu@madalyonklinik.com adresinden gönderebilirsiniz. Haftaya bir başka yaşanmış hikâyede görüşmek üzere hoşça kalın.

Yazarın Tüm Yazıları