‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

Mikroplastikler, plastiğin zamanla parçalanarak 5 milimetreden küçük hale gelmesiyle oluşan parçacıklar olarak tanımlanır ve artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Sabah kalktığımızda içtiğimiz sudan giydiğimiz kıyafete kadar her yerdeler. Dahası, 1 mikrometreden küçük nanoplastik olarak adlandırılan parçacıklar hücre içine girip hatta hücre çekirdeğine kadar ulaşabiliyor.

Haberin Devamı

 NERELERDE KARŞIMIZA ÇIKIYORLAR

Mikroplastikler; tekstil ürünlerinden, kozmetiklerden, temizlik malzemelerinden, içtiğimiz pet şişe sulardan, paketli gıdalardan, deniz ürünlerinden, sebze ve meyvelerden, hatta sofra tuzundan bile vücudumuza girebiliyor. Bu yaygınlık karşısında mikroplastiklerin insan vücudunun hemen her yerinde tespit edilmesi artık şaşırtıcı gelmiyor. Yapılan ölçümlerde kanda, tükürükte, böbreklerde, karaciğerde ve plasentada bile tespit edildi. Anne sütünde ve doğumdan sonraki ilk dışkı olan mekonyumda bulunmaları ise gelecekteki nesillerin çok erken dönemde mikroplastiklere maruz kaldığını düşündürüyor.

‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

Haberin Devamı

Şu anda bilinmezler çok fazla. Ancak klinik öncesi çalışmalar, mikroplastiklerin solunum hastalıkları, bağışıklık sistemi bozuklukları, kronik inflamasyon, hormon dengesizlikleri, DNA hasarı, oksidatif stres ve gen ekspresyonunda değişiklik gibi kansere yatkınlık sağlayan durumlara neden olabileceğini gösteriyor. Deneysel bulgular, mikroplastiklerin üreme sağlığını bozabileceğini ve bazı etkilerin sonraki nesillere de aktarılabilme ihtimalini doğuruyor.

‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

KALPTEN BEYNE UZANAN TEHDİT

Son yıllarda dikkat çekici bulgular peş peşe geliyor. Tıp dünyasında oldukça prestijli bir dergi olan New England Journal of Medicine’da yayımlanan bir çalışmada, vücudun çok önemli atardamarlarından olan karotid arterinde mikro ve nanoplastik biriken hastaların kalp krizi, inme ve ölüm risklerinin daha yüksek olduğu ortaya kondu. Yani damarlarımızda biriken bu parçacıklar, hayatı tehdit eden kalp damar hastalıklarıyla ilişkili olabilir.

Beyinle ilgili bulgular da çarpıcı. 2024 yılında otopsi örneklerinde yapılan analizlerde, beyin dokusundaki mikroplastik yoğunluğunun 2016’ya kıyasla anlamlı ölçüde arttığı görüldü. İnsan beyninin bir çay kaşığı kadar mikroplastik ve nanoplastik içerebileceği tahmin ediliyor. Demans tanısı olan bireylerde bu birikim daha da fazlaydı. Henüz kesin bir nedensellik kurulmuş değil ama beyin dokusunda bu parçacıkların bulunması bile endişe verici. Maalesef, mikroplastikler çok küçük olduğu için emilip sistemik dolaşıma rahatça girebiliyor; daha kötüsü, kan-beyin bariyerini aşıp beyne yerleşebiliyor.

Haberin Devamı

‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

PLASTİK  ÇİĞNİYORUZ

Paketli gıdalar ve pet şişeler günlük hayatımızın parçası oldu ve özellikle ısıya maruziyetle içindeki yiyeceklere ve suya büyük miktarlarda mikroplastik bırakıyorlar. Mikroplastiklerin yalnızca ambalajlardan değil, hiç ummadığımız yerlerden de çıktığını görüyoruz. Örneğin sakız. Yapılan çalışmalara göre sakızlar gram başına 637’ye kadar mikroplastik parçacığı salıyor ve bunun büyük kısmı ilk 8 dakikada gerçekleşiyor. Yani bir sakız çiğnemek bile doğrudan mikroplastik yutmak anlamına gelebiliyor.

‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

ÇOCUKLAR BÜYÜK RİSK ALTINDA

Maalesef endüstriyel yaşam ile paketli gıda tüketimi, plastik ambalajların yaygın kullanımı gelecek nesiller için ayrı bir risk oluşturuyor. Çünkü plastik biberonla süt içmeye başlayan bir bebek, kümülatif olarak hayatı boyunca mikroplastiklere maruz kalıyor ve vücudunda biriktiriyor. Özellikle beyindeki birikimin uzun yıllarda ne manaya geldiğini kimse bilmiyor.

Haberin Devamı

Plastik pet şişeden yetişkinler her hafta bir kredi kartı büyüklüğünde mikroplastik tüketiyor. Ancak hâlâ gelişmekte olan çocuklar daha büyük risk altında. Uyku apnesi gibi nedenlerle bademcik ameliyatı geçiren sağlıklı çocukların dokularında mikroplastik bakılmış ve maalesef büyük oranda pozitif bulunmuş. Üstelik bu parçacıklar yalnızca yüzeyde değil, dokunun derinliklerinde de yer alıyordu. Bu sessiz tehlike ve sağlık bilinmezi, önümüzdeki yüzyılın en büyük problemlerinden biri olmaya aday.

‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

NE KADAR AZ MARUZ KALIRSAK O KADAR İYİ

Henüz yolun başındayız. Ancak bilim dünyası bu konuda hızla ilerliyor. Plastik parçalayan mikroorganizmalar, yeni biyobozunur malzemeler ve filtreleme yöntemleri araştırılıyor. Almanya’da yapılan bir çalışmada, terapötik aferez adı verilen kan filtreleme yöntemiyle mikroplastiklerin vücuttan uzaklaştırılabileceği yönünde umut verici bulgular elde ediliyor. Henüz deneysel aşamada olsa da, bu bulgu gelecekte tedavi imkânı sunabilir.

Haberin Devamı

Yine de en önemli şey, maruziyeti en başta azaltmak. Elimizden geldiğince plastik mutfak eşyaları yerine cam veya metal gibi alternatifler kullanmak, plastik kaplarda yemek ısıtmaktan kaçınmak, aşınmış veya çizilmiş plastikleri yeniden kullanmamak, tek kullanımlıkları hayatımızdan çıkarmak, geri dönüşümü artırmak, doğal kumaşlardan giysiler tercih etmek, daha az plastik içeren kozmetik ve hijyen ürünleri seçmek, çocuklar için ahşap oyuncaklar tercih etmek başlangıç olabilir.

‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

GELECEK İÇİN EYLEM VAKTİ

1950’lerden bu yana plastik üretimi hızla artarken, mikroplastikler artık Himalaya buzullarından bulut tabakalarına, 10 bin metre derinlikteki okyanuslardan beynimize kadar her yere ulaştı. Mikroplastiklerin insan sağlığına tehdit oluşturup oluşturmadığına dair araştırmalar henüz başlangıç aşamasında; fakat giderek artan veriler, bu istilacıların insan biyolojisini etkileyebileceğini gösteriyor. Bireysel ve toplumsal çabalarımız önemli. Mikroplastikler aynı zamanda yaşam tarzımızı, tüketim alışkanlıklarımızı ve çevre ile ilişkimizi sorgulamamızı gerektiren bir uyarı.

Haberin Devamı

 ‘Plastik’ hayatlar.... Hücrelerimize kadar girdi

Yazarın Tüm Yazıları