Depresyon herkesi farklı etkiler

Hüzün, gerginlik, mutsuzluk gibi duygular gayet normaldir. Farklı sebeplerle ortaya çıkabilirler ve psikolojik sağlığı yerinde olan bireylerde çok uzun süreli olmazlar. Öte yandan, sıkıntı iki haftadan fazla devam ettiğinde, depresyon ihtimali akla gelmelidir.

Haberin Devamı

Hüzün, umutsuzluk, gerginlik, mutsuzluk, çaresizlik, keyifsizlik gibi duygular hepimizin zaman zaman yaşadığı normal duygulardır. Psikolojik sağlığı yerinde olan bireylerde bu duygular çok uzun sürmez. Depresyonda olan kişilerde ise bu duygular günlerce sürer ve günlük hayatını, işlevselliğini olumsuz etkileyecek düzeye gelir.
İki haftadan fazla sürdüğünde, depresyon tanısı konulabilir. Depresyonda olan kişilerin şikayetleri birçok alanda ortaya çıkar:
- Duygu durumda değişiklikler: Hüzün, bıkkınlık, sinirlilik, mutsuzluk
- Olumsuz düşünce yapısı: Düşük özgüven, çaresiz ve umutsuz olduğuna dair inançlar, intiharla ilgili düşünceler
- Sosyal ilişkilerde problemler: Sosyal geri çekilme, sosyal beceri problemleri, sosyal problemleri çözmede zorluklar
- Fiziksel şikayetler: Uyku bozuklukları, iştahta değişiklikler, aktivitede azalma, ilgide azalma, uyuşukluk, miskinlik

KADINLARDA ERKEKLERE ORANLA DAHA YAYGIN

Bu belirtiler depresyonun ortak belirtileri olmakla beraber, duyguların, düşüncelerin ve yaşanılanların ifade edilişi, yaşa ve cinsiyete gore farklılıklar gösterebilir. Amerikan Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü, kadınların, erkeklerin ve çocukların depresyonu farklı şekillerde yaşadığını şu şekilde açıklıyor:
- Kadınlar: Depresyon kadınlarda, erkeklere nazaran daha yaygın. Kadınlarda depresyonun daha yaygın olmasına biyolojik, sosyolojik, hormonal ve hayat döngüsüyle ilgili faktörler neden oluyor. Hormonların, duyguları kontrol eden beyin kimyası üzerinde direkt etkisi var. Örneğin yeni doğum yapan kadınlar, doğumdan sonraki hormonal değişiklikler ve yeni doğan bebeğin bakımını üstlenmek gibi zor bir görev sonucu doğum sonrası depresyona açık olabilirler.
Adet dönemindeki hormonal değişiklikler de kadınların duygu durumlarında belirgin değişikliklere neden oluyor. Menopoz dönemi de benzer şekilde, hormonlarda oluşan değişiklikler nedeniyle kadınların duygu durumlarında oynamalara yol açabiliyor. Hormonlar bir yana, menopoz döneminde ortaya çıkan kemik erimesinin de depresyonla ilintili olduğu ortaya çıkarılmış.
Bunlara ek olarak, kadınlar, iş ve ev sorumluluklarını beraber yürütme, çocuk bakımını, yaşlanan anne-baba bakımını üstlenme, fiziksel, cinsel istismarla karşı karşıya gelme gibi nedenlerle erkeklere nazaran daha fazla strese maruz kaldıklarındane karşı karşıya geldikleri için, depresyon yaşamaya erkeklere nazaran daha açık oluyorlar.
- Erkekler: Erkeklerin depresyonu yaşama şekilleri, kadınlara nazaran oldukça farklı. Kadın depresyondayken çoğunlukla hüzün, değersizlik, suçluluk duyguları yaşarken, erkek çok yorgun, sinirli, huzursuz, eskiden keyif aldığı aktivitelerden keyif alamaz duruma giriyor ve uykusuzluk çekiyor.
Kızgınlık, düşük tolerans gibi duygular neticesinde etrafındakilere olumsuz davranabiliyor. Kadına nazaran daha sıklıkla alkol ve uyuşturucu kullanma eğiliminde oluyor. Depresyonları hakkında konuşmak erkekler arasında çok yaygın değil, bunun yerine kendilerini işe vererek olumsuz duygularla baş etmeye çalışıyorlar.

YAŞLILAR VE ÇOCUKLARDA SORUN GÖZDEN KAÇABİLİYOR

- Yaşlılar: Araştırmalara göre çoğu yaşlı, hastalıklara, fiziksel problemlere rağmen hayatlarından memnun. Bununla beraber yaşlılar da depresyona girebiliyor ve depresyona girdiklerinde, bu durum gözden kaçabiliyor. Çünkü onların şikayetleri daha farklı şekillerde ortaya çıkıyor ve daha az belirgin...
Hüzün, keder, ayrılık acısı gibi duygular yaşama olasılıkları daha az ya da yaşasalar da çok dile getirmiyorlar. Yakın birinin kaybı ardından yaşanan acı ile depresyonu ayırmak bazı durumlarda güç olabilir. Yas döneminde yaşanan duygular doğal duygularken, çok uzun sürerse üstünde durmak gerekebilir.
Yaşlılıkta ortaya çıkan kalp, felç, kanser gibi hastalıklar da depresif şikayetlere yol açabilir. Başka hastalıklar için alınan ilaçlar da depresif hissetmelerine neden olabilir. Bazı damar hastalıkları aynı şekilde depresyona yol açabiliyor ve buna tıp dünyasında “vascular depresyon” denir.
Birçok kişi intiharın en çok gençler arasında olduğunu düşünebilir, oysa Amerika’da en yüksek intihar oranı 85 yaşın üstündeki erkeklerde görülüyor. Bunun en önemli nedenleri arasında, yaşlıların depresyonunun gözden kaçması ve müdahale edilememesi geliyor.
- Çocuklar ve gençler: Çocukken depresyon geçiren çocuklar, sıklıkla yetişkinlik çağında da aynı sıkıntıyı yaşar. Depresyonda olan çocuk, okula gitmeyi reddedebilir, hasta numarası yapabilir, çok fazla endişeli gözükebilir, anne-babasının eteklerinden ayrılmak istemeyebilir, okulda problemler yaşayabilir, gergin ve sinirli yolabilir. Bu çocuklar sık sık yanlış anlaşıldıklarını hissederler.
Küçük çocuklarda, bu soruna psikosomatik şikayetler de eşlik etmektedir: Karın ağrıları, baş ağrıları, mide bulantıları... Daha büyük çocuklarda, sinirlilik, kaygı, sosyal geri çekilme gözlenebilir.
Bütün bu şikayetler, çocukluğun normal davranışları olarak algılandığında, çocuğun yaşadığı depresyon gözden kaçabilir. Travmatik olaylar ve kronik aile problemleri (alkolizm, şiddet gibi) ardından depresyonun ortaya çıkması sık karşılaşılan bir durumdur.
Ergenlikten önce kızların ve erkeklerin depresyona girme oranı aynı iken, 15 yaşından sonra kızların depresyona girme oranı iki katına çıkar. Ergenlikte yaşanan depresyon, intihar riskini artırır ve sık sık başka bozukluklarla beraber ortaya çıkar; kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol bağımlılığı gibi. Depresif gençlerin yaklaşık yüzde 25’inde karşı çıkma bozukluğu ve davranım bozukluğu görülmektedir.

NASIL TEDAVİ EDİLİR

Depresyon kendiliğinden geçmez, mutlaka tedavi ve destek almak gerekir. Tedavi edilmediğinde şikayetler artarak kişinin hayatını daha da olumsuz etkileyebilir, depresyon ağırlaşabilir.
Depresyon için farklı tedavi yöntemleri olmakla beraber, çoğu kişi tedavi görmüyor. Bunun birçok nedeni var; psikolojik hastalıklara bakış açısı, “ben deli değilim” şeklindeki düşünce tarzı ve bu nedenle yardım arayışı içinde olmama, şikayetlerin nedenini başka yerlerde arama, olumsuz duyguların nedenlerini aile üyelerine, iş arkadaşlarına, ekonomik sıkıntılara bağlama, doğru teşhis konulamaması ve doğru tedavi yapabilecek kişilerin sayısının azlığı...
Depresyon, en iyi tedavi yöntemini bulmak için üzerinde en çok bilimsel araştırma yapılan hastalıkların başında geliyor. En son araştırmalar ve Dünya Sağlık Örgütü, orta ve ağır depresyonun tedavisinde psikoterapi ve antidepresanların beraber kullanılması gerektiğini, bununla beraber, daha hafif depresyonlarda ilacın ilk seçenek olmaması gerektiğini önermekte. DSÖ, ergenlerde ilaç kullanımında dikkatli olunması gerektiğini de vurguluyor.

Yazarın Tüm Yazıları