Felsefeyi hayata dahil eden düşünür: Oruç Aruoba

Bir okur/yazar olarak bir kitabı elime aldığımda klasik bir sorunun yanıtını ararım, ikna edici bir gerekçe bulduğumda okurum ve okuturum.

Haberin Devamı

Bu gerekçeye uyan adların başında Oruç Aruoba geliyor.

Bir yazarın bütün kitaplarını okuduğunuzda şunu söyleyebilirseniz o size karşı görevini yapmıştır.

Aruoba, bizi felsefenin soyut labirentlerinde dolaştırırken rehberlik yaptı.

O, felsefeyi, şiiri, günlük yaşamı yazmanın ustalık bileşkesinde buluşturdu. Çünkü o türleri de özümsemişti. Albert Camus’nün bir sözü yazınsal gerçeği simgeler:

“Anlatamıyorum demek anlayamadım demenin eşanlamlısıdır”.

Bildiklerinizi, okuduklarınızı hayatın içine yediremezseniz, etki gücü yitip gider.

Cesare Pavese’nin “Il Mestiere di Vivere”* kitabını çok severim, Cevat Çapan dilimize Yaşama Uğraşı olarak çevirdi.

Yaşamanın hem sanat hem zanaat olduğunu düşünürsek, bazı kitaplarından bu anlamı da çıkarmak mümkün.

Alıntılar, destek özelliği taşımaz, yazarın çağrıştırdıklarının notlarıdır. Yazısıyla anlam kazanırlar, bir havaifişek patlamasının habercisidirler.

Haberin Devamı

Felsefe/edebiyat beraberliğinde hayatın bir seyir defteri olduğunu ispatlar.

Felsefenin günlük yaşamda etkileyiciliğini, bir gün ışımasında, bir doğa güzelliğinde fark ettirir.

Düşünce ile duyarlılık, ancak iyi bir yazarda buluşursa beğenilir. Bu kıvamı Aruoba başarmıştır.

Çok katmanlı yazarın okur kitlesi değişiktir, üstten bakmayan, bilginiz/birikiminiz kadar tat alırsınız ama hangi düzeyde olursanız olun alırsınız.

*

“İle”nin başındaki cümle:

“Önce

Başlangıçaki Defter’i Getiren’e;

sonra

bütün önceki ve sonraki

gelerek Getiren’lere/Giderek Götüren’lere

adanmıştır.”

İlk sayfada Ahmed Serhendî ile Bilge Karasu’dan birer alıntı var.

Aruoba’nın metinlerinde sıkça rastlayacağınız iki ad var: Edip Cansever ve Bilge Karasu.

Bir not düşmeliyim:

Alıntılar çoğu zaman metin yazıldıktan sonra yazıya konulmuştur.

Felsefe düşünmeye bir çağrı mıdır, hayır eksik bir tanım yaşamaya bir çağrıdır.

Kavramları es geçmememizi sağlar, Edip Cansever’den:

“İki kişilik bir yalnızlık olmaz mı bizimkisi?”

Rilke’den:

“Biz bizi anlamıyorsak”.

Anlamanın çeşitlemelerini hepimiz önemseriz, söyleyip geçeriz.

Ahmed Serhendî’nin bu sözünden üretiyor bir metni:

Haberin Devamı

“Anlamaya çalış; kısa akıllılarından olmayasın”.

“Akşamüstü Tümceleri” bir felsefecinin edebiyatçı yanını vurgular, bunlar haiku’mudur, aforizma mıdır, şekil üzerinde durmayacağım. Aruoba zaten bunun yanıtını veriyor:

“haiku olacakken tümce oldu”.

Acaba gizli bir mensur şiir tanımı olabilir mi?

Hayatın seyir defteri saptamasını güçlendiren bir alıntı:

“Gelip giden güvercinler”.

Güvercinler üzerine yaptığı düşünce çeşitlemeleri, çok etkilendiğim yazılardan biri.

Yalnızlık, çok yazıldı, çok yaşandı. Nasıl bir şeydir, Aruoba’nın yorumu nedir?

“Yalnızlık idman gerektirir” der.

Yazıların altına semt, yer koyar. Yaptığı ayrıntının altını çizmek isterim, çünkü yorumun yapılmasında etken bir öğe işlevini üstlenir.

Haberin Devamı

“Boğazdan Tümceler (1983–1993) bir şarkıyla başlar:

Güftesini Cenap M. Kozanoğlu’nun yazdığı, Refik Fersan’ın bestelediği Acemkürdi Yürük Semai:

“Rüzgâr uyumuş ay dalıyor her taraf ıssız

Ölgün bakıyor varsa uzak bir iki yıldız

Bak çıt bile yok korkma ben’im bahçede yalnız

Ey gözlerinin rengi kadar kalbi güzel kız!”

Bu şarkıyı seçmiş biri dünyayı da yaşadığı ülkeyi de anlamıştır.

“de ki işte” genç yaşında aramızdan ayrılan iyi şair Ergin Günçe’nin “Bir Dostu Ölü Götürmek”le başlıyor. Günçe, Frankfurt’ta olduğu zaman bir kitap fuarını beraber geçirmiştik.

Yazmakta ayrıntının önemini bir kez daha anımsatayım. Mevsim bilgilerini benim gibi Takvim-i Ragıp’tan alıyor.

Haberin Devamı

(Anlıyor musun, ey Okur?!..) diye sorar.

*

YAZIYI onun felsefe üzerine sözü ile bitirelim:

Felsefede en son söylenebilecek şey,

En sonunda, hiçbir şeyin söylenemeyeceğidir:-

İşte bu...”

Kitaplarda, belleğimizde yaşayacak.

*

Oruç Aruoba’nın bütün kitapları Metis Yayınları tarafından yayımlanmıştır.

Yazarın Tüm Yazıları