Entelektüel bir ırgat Sevin Okyay

Onun için ‘emekçi’ de diyebilirdim ama onun belli mesai saatleri olmadığı, 24 saat bilgisayarın başından kalkmadığı için en uygun unvan buydu: Irgat.

Haberin Devamı

Müren Beykan’ın yazısında Sevin Okyay, “Büyümekten korkuyorum” diyor. Hiç korkma, ikimiz de aynı dertten mustaribiz, genlerimiz büyümeye müsait değil.
Aynı çatı altında da olduk Okyay’la, bilimkurgu filmlerinde rastladığımız makineler gibi çalışırdı. Kavrama yeteneğine her zaman hayranlık duymuşumdur.
Sevin Okyay’ın anı/deneme kitabı ‘Ara Sıra ve Daima’yı’ okurken onun bilgiden gelen sevecenliğini düşündüm. Birkaç yıldır Talât Sait Halman Çeviri Ödülleri’nin jürisinde beraber çalışıyoruz. Hangi kitabı ona havale etsek, “Hayır” dediğine şahit olmadım. Ödüle katılan kitaplar arasında Japonca, Çince olduğu için bize iş kalmasın diye şimdi o dilleri öğreniyordur.
Ömrü boyunca beynini süslemekle meşgul olduğu için harici süslemelerden uzak durmuştur. Bu yüzden de üstünün arandığını öğrenen bir arkadaşı, “Seni anarşiste benzetmişler” demiş, bu olayın geçtiği zaman da 54 yaşındaymış.
Entelektüel bir ırgat  Sevin Okyay
‘Ara Sıra
ve Daima’ Sevin Okyay ON8 Yayınları.
İsabetli bir tanım
Ona göre çalışmak normal, sağlıkla ilgilenmek anormal bir davranıştır. Zarafeti sindirdiği için bunu gösterişe dökmez. Okuduğuyla, yazdığıyla övünmez çünkü onu sindirmiştir.
‘72 millet’ deyiminden esinlendi herhalde, 72 kişiyi anlatıyor.
Müren Beykan’ın,
‘Senin ince gölgen ruhuma sinmişti / Sanki bir ses bana Sevin demişti’ başlıklı giriş yazısı Sevin için şık bir portre çizimi.
Arka kapak yazısı isabetli bir tanıtımdır: “Selâhattin Hilâv sayesinde ya da yüzünden gazeteciliğe başlamıştır... Enis Batur yüzünden de sinema yazarlığına başlamıştır. Caz ve spor yazmaya başlaması, ‘kendi düşen ağlamaz’ deyimini akla getirir.”
72 portre içinde tanıdıklarım çoğunlukta ama gene de onlar üzerine yazıyı bir başka lezzet duyarak okuyorum. Sevecen bir üslupla yazılmış anıları çok severim. Zaman kötülükleri silip götürmeli, bellekte iyi olanlar kalmalı. Özellikle aramızdan ayrılan dostlarımızla ilgili yazıları okudum, onları bir kez daha anmış oldum.
Kimler bu tanıdıklar?
Mîna Urgan: Önce Altın Kitaplar Yayınevi’nde tanıştım, sonra kitapları yayımlandığında televizyon programları yaptım.
Ece Ayhan: Dostlarımdan biriydi, hayatının birçok safhasında bulundum.
Savaş Dinçel: Ali Poyrazoğlu, Yaman Tüzcet gibi genç kuşak kardeşlerimdendi.
Selâhattin Hilâv: Hürriyet Yayınları’nda birlikte çalıştık, iyi bir dostluk kurduk.
Rekin Teksoy: Kitaplarını okuduğum, yazdığım, televizyonda konuştuğum bir dost.
Jak Deleon: Bale dünyasının önemli eleştirmeni, genç yaşta aramızdan ayrıldı.
Semih Balcıoğlu: Ödül kitabının önsözünü ben yazdım. Ürgüp’teki yarışmalarda derin bir dostluk kurduk.
Şakir Eczacıbaşı: Kültür Girişimi’nden sonra güzel bir dostluk oluşturduk.
Tuncel Kurtiz: Yıllar öncesine dayanan bir dostluk, yurtdışı aralardan sonra pekişen arkadaşlık...
Anı/deneme kitaplarının birkaç özelliği vardır. Onları dostlarına anımsatmak, genç kuşağa da tanıtmak. Anılar tanıtım zincirleridir, aradaki kopuklukları onarırlar. Hafta sonu bir kitapçıya uğrarsanız bu kitabı alın derim.

Yazarın Tüm Yazıları