‘Dünya diye bir yer’

İstanbul Modern’de, uluslararası üne sahip Selma Gürbüz’ün eserleri sergileniyor.

Haberin Devamı

Oya Eczacıbaşı, sanatçının kataloğuna yazdığı Önsöz’de Gürbüz’ün sanat dünyasındaki yerine değiniyor:

“İstanbul Modern’in Türkiye sanat ortamındaki kadın sanatçıları görünür kıldığı sergilerine Selma Gürbüz ile devam ediyoruz.

Otuz beş yıllık sanat pratiğinde hem Doğu hem de Batı kültürüne ait öğeleri bir arada kullanarak, kendine özgü bir imge dağarcığı oluşturan Selma Gürbüz’ü Türkiye’de ilk defa bir müze çatısı altında gerçekleşen kişisel sergisiyle sanatseverlerle buluşturuyoruz.

‘Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer’ adlı sergide, İstanbul Modern ve British Museum başta olmak üzere çok sayıda müze ve özel koleksiyonda çalışmaları bulunan sanatçının 100’ün üzerinde yapıtı yer alıyor.”

Sergi ziyaretçileri bence önce katalogdaki Biyografi bölümünü okumalı.

Haberin Devamı

Öykü Özsoy, ‘Zamansız İmgelerle Yeni Bir Dünya Kurmak’ yazısında, sanatçının ilham kaynağını saptar:

“Gürbüz’ün ilham aldığı Anadolu söylencelerinde, Doğu ve Batı mitolojilerinde, Şamanizm anlatılarında, İran, Hint, Türk minyatürlerinde gördüğümüz hayvan başlı, insan vücutlu varlıklar ucubeler değil, aslında doğayla bir ve bütün olmayı simgeleyen yaratımlardır.”

Füsun Yalçınkaya’nın Selma Gürbüz ile söyleşisinde, sanatçı eserleri üzerine soruları yanıtlıyor:

“Yalnızlık olmazsa olmazım. Yalnız kalabildiğim ölçüde kendimi özgür hissediyorum. Özgür hissedebildiğim ölçüde de iç dünyama yoğunlaşabiliyorum.”

Sanatçı, şair Burak Acar’la Tanzanya’ya gittiklerini, bir hafta boyunca Serengeti’de safariye katıldıklarını, üç saati aşkın görüntü kaydettiklerini, o izlenimlerin de sanatına yansıdığını belirtiyor.

Sergide maskelerde yer alan saç unsuru hakkında Gürbüz yorumunu yapıyor:

“Çocukluğumdan bu yana saç benim için dokunmak anlamına geliyor, saçımla hep oynarım, elbette psikolojik anlamını pek bilmiyorum ama saçı çok severim.”

İncelemeyi, söyleşiyi katalogda ‘Yapıtlar’ bölümü izliyor.

Gezilmesi, görülmesi gereken bir sergi.

NUR VERGİN’İN ARDINDAN

BİRKAÇ kez evindeki yemekli sohbet toplantılarına katıldım Nur Vergin’in. Sosyolog olarak bilgisini kitaplardan çıkarıp yaşadığı ülkenin koşullarına indirgeyen anlayışın temsilcisiydi. Karşıt düşünce sahipleriyle kavga etmeyen, onları verilerle, muktesabatıyla ikna etmeye çalışan çağdaş bir bilim insanıydı.
Bilimle bir ülkenin siyasetten yaşama biçimine kadar tahlilini yapan biriydi. İhtiyacımız olan kişileri arıyoruz. Nur içinde yatsın.

GÜNGÖR DENİZAŞAN’DAN BİR ANI

Haberin Devamı

YILLAR önce Hürriyet’in Londra bürosunda buluşmuştuk. Akşam operaya gideceğimi söyledim. Bilet alma benim adımı ver, girersin, dedi.

Ne olur ne olmaz diye akşam biraz erken gidip, sahne kapısı yazan bölüme girdiğimde Güngör Denizaşan adını verdim.

Geldiğimi direktöre haber verdiler, o aşağıya kapıya gelip beni odasına götürdü, en önden yer verdiler, arada ikramda bulundular.

Arada fuayede ne görsem beğenirsiniz? Sahnelenen operalardan büyük fotoğraflar asılmıştı ve altında onun imzası vardı.

Ona da şifalar diliyorum.

ESENLER’İN KURULUŞU

EĞER bir kentin tarihini yazmak istiyorsak, o şehrin semtlerinin, ilçelerinin, beldelerinin tarihini yazdıktan sonra şehrin tarihi tamamlanır. Cihan Aktaş’ın yazdığı ‘Rüzgârla İyi Geçinmek–Esenler’in Kuruluşu’ kitabı bu açıdan işlevsel bir çalışma. Kitabın başında Esenler Belediye Başkanı M. Tevfik Göksu’nun ‘Takdim’ini okudum. Esenler’in başlangıcından bugüne yaşadığı evrilmelere dikkatimizi çekiyor.

Haberin Devamı

Aktaş, Önsöz’de yolunun nasıl Esenler’e düştüğünü, ilk izlenimlerini özetliyor: “Esenler’in kalabalığı ile İstanbul’un netameli cazibesi arasındaki bağı görmemek imkânsızdı. Oturduğum yerden baktığımda caddede akan kalabalıkta çoğunluğu gençlerin teşkil etmesi dikkatimi çekmişti. Orada gerçekleştirdiğim sohbetlerde Esenlerli kadınların kamusal faaliyetler yoluyla sergiledikleri kabuğunu kırma azmini fark etmiştim. Şehir düşünce merkezine giderek teklif edilen kitabın muhtevasını anlamaya çalıştım.

Bir yere ait, İstanbullu veya herhangi bir şehirli olma süreci nasıl yaşanır, içeride ve dışarıda olmak nasıl tecrübe edilir. Esenler’e gidip gelirken dinlediklerim ve gözlemlerim, İstanbul’u farklı bir bakış açısıyla, yeniden tanımanın da yolunu açtı bana. İlçe, kendi halinde iki köy iken elli yıl içinde küreselleşmenin tipik özelliklerini sergileyen bir şehir parçasına dönüştü.

Haberin Devamı

Okumaya hazırlandığınız metinde ilçenin Bizans köyü olduğu dönemlerden 1993’e kadar uzanan hikâyesini çeşitli incelikleriyle ele almaya çalıştım.

Bizans Litros’u ve Avas’ı Cumhuriyet’ten sonra, 1939’da ad değiştirip Esenler ve Atışalanı olarak çağrılmaya başlandı.”

Kitap Füruğ’un ‘Rüzgâr Bizi Götürecek’ten dizelerle başlıyor.

“Küçücük gecemde benim, ne yazık

Rüzgârın yapraklarla buluşması var

Küçücük gecemde benim yıkım korkusu var

Dinle

Karanlığın esintisini duyuyor musun?

Rüzgâr beni götürecek

Rüzgâr bizi götürecek.”

Bir şehrin tarihine katkıda bulunacak bir çalışma.

(Esenler Belediyesi–Esenler Şehir Düşünce Merkezi)

Yazarın Tüm Yazıları