Çocuğunuzun sizi gerçekten dinlemesini istiyorsanız, yapmanız gereken ilk şey neden dinlemediğini anlamaktır. Çünkü çoğu zaman yanıt vermemesi sadece bir belirtidir, asıl sorun değildir. Bu problem esas kaynağı ile birlikte ele alınmaz ise, küçük bir "dinlememe" vakası zamanla öfke nöbetleri, meydan okuma, inatlaşma gibi daha büyük davranış sorunlarına dönüşebilir.
Araştırmanız gereken ilk önemli konu şu; çocuğunuz sizi dinlemiyor değil, ‘duymuyor’ olabilir! Çocuğunuzun işitme problemi yaşayıp yaşamadığını veya kavrama becerileri ile ilgili bir gelişimsel-zihinsel bir sorun olup olmadığını mutlaka araştırmalısınız. Olabilecek tıbbi problemleri elerseniz, sadece doğru yaklaşımlar sergileyerek bu sorunu çözümleyebilirsiniz.
Bilmeniz gereken ikinci nokta; çocuklar bedenleri ve dilleri üzerinde kontrol sahibidirler. Küçük yaşlarda bu kontrol aktif olmadığı ve bir yetişkin desteğine ihtiyaç duydukları için ebeveynler zorlanmaz. Ancak yaş büyüdükçe güç mücadeleleri başlar. Çocuklar kimi zaman, ‘dinlememeyi’ seçerek güçlerini ortaya koyabilirler. Bu tavır, çocukların yaşamlarında daha fazla kontrole ve bireysel karar verme becerisine ihtiyaç duyduklarını ifade edebilir.
Çocuğunuzun sözünüzü dinlememesi ya da yönergenizi gerçekleştirmemesi sizin cephenizde umursuzluk, karşı gelme, dikkatsizlik gibi görünse de, dikkat çekmenin veya destek ihtiyacını ifade etmenin bir yolu da olabilir. Çocukların görülmeye ve duyulmaya ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaç karşılanmadığında çocuğunuz sizi dinlemeyi bırakacaktır. Her gün olabildiğince çocuğunuzun sevgi, ilgi ve zaman ihtiyacını karşılamalısınız.
Son olarak ebeveynler, ‘Çocuğum beni hiç dinlemiyor!" derken tam olarak neyi kastettiklerini doğru şekilde tanımlamalılardır. Çocuğunuz bazen sizi tamamen görmezden geliyor olabilir. Ama çoğu zaman çocuğun anne-babasını dinlememesi daha temel konularla ilgilidir ve esas sebebi araştırılmalıdır. ‘Yorgun mu, aç mı, yoksa kendini iyi mi hissetmiyor? Ödevler, uyku vakti, kardeşle anlaşmazlık ya da yaşanan bir hayal kırıklığı mı gerçek sorun? Mutlaka belirlenmelidir. Her iletişim kesintisini "dinlememe" şemsiyesi altında toplamayın. Gerçek sebebi bulabilmek için gözlem yapın ve ardından çocuğunuzun iyi bir dinleyici olabilmesine yardımcı olacak 7 önerimi denemeye başlayın:
1. Konuşurken göz göze olun
Çocuğunuzun söylediklerinizi dinlemesini istediğinizde, onun gerçekten dikkatini çekebildiğinizden emin olmalısınız. Çocuğunuz salonda, siz mutfaktayken verdiğiniz bir yönergenin gerçekleşmemesi oldukça beklenendir. Yapmanız gereken ilk şey yakınına gitmek olmalı. Çocuğunuzun boyu seviyesine inin, direkt gözlerine bakın. Sadece sizi gördüğü ve duyduğundan emin olun. Bu şekilde tüm dikkatini ona söylediklerinize verecek ve gerçek bir dinleyici olacaktır.
Pandeminin başlarında ebeveynler için birlikte yapılabilecek aktiviteler oldukça çok görünüyordu ve tüm aile keyif alıyordu. Aktivite bulmakta zorlanılmıyordu. Ancak süre uzadıkça aileler zorlanmaya, çocuklar daha fazla sıkılmaya başladılar, etkinlikler yeterli gelmemeye başladı. Pandeminin başlarında ebeveynler için birlikte yapılabilecek aktiviteler oldukça çok görünüyordu ve tüm aile keyif alıyordu. Aktivite bulmakta zorlanılmıyordu. Ancak süre uzadıkça aileler zorlanmaya, çocuklar daha fazla sıkılmaya başladılar, etkinlikler yeterli gelmemeye başladı.
Pandemi gibi büyük ve küresel bir sorunun içinde olmasaydık yine de ebeveynler için yaygın bir problem olarak konuşurduk can sıkıntısını. Çünkü hemen her ebeveyn çocuğunun 'Sıkıldım' isyanına çözüm bulmaya istemli istemsiz yoğun çaba sarf eder. Bir taraftan da büyük bir ikilem yaşayabilir. Çocuğumu mutlu etmek mi yoksa bağımsız olarak bu sorunu çözmeye çalışmasına yönlendirmek mi?
'Canım sıkılıyor!' cümlesiyle karşılaştığınızda neler yapabilirsiniz?
Can sıkıntısı yaşayan çocuğunuz ve siz ebeveynleri için 5 yararlı ipucu:
Çocuklara ölüm haberini vermek ebeveynler için oldukça zorlu elbette. Ama mutlaka çocuklar ölümden haberdar olmalıdır. Gizlemek, ertelemek yanlıştır.
Hayatımızın en zor konuşmalarından birine bile başlamadan önce, çocukların neyi anlayabileceklerini bilmemiz gerekir. Ölüm ve kayıpla ilgili kavrayışları çocukların yaşına ve deneyimlerine bağlıdır. Yaşına uygun düzeyde açıklamalar yapmak şarttır.
Yaşa göre ölüm kavramı
- Okul öncesi (2-5 Yaş)
Okul öncesi dönem çocuklarının ölümün kesinliğini kabul etmesi zordur. Sadece somut olarak gerçekliğini gördükleri şeyleri anlayabilirler. Bu yüzden ölüm gerçekliğinin farkında olamazlar. Örneğin, 3 yaşındaki bir çocuk, kendisine söylendiği gibi ölen dedesinin “sonsuza dek gittiğini” kavrayamayabilir. Ne zaman döneceğini bile sorabilirler. Bir bitkinin tohumdan fidana dönüşümü, büyümesi, gelişmesi, sağlıklı olması ya da gerekli besinleri alamadığında sağlığını kaybetmesi gibi somut bir örneklendirme üzerinden ölüm anlatılabilir.
Küçük çocuklar doğaları gereği ben merkezlidir. Yaşanan ölüme neden olduklarını veya bunu kontrol edebileceklerini düşünebilirler. Bu onlar için endişe vericidir çünkü olanlardan kendilerini suçlu veya sorumlu hissedebilirler. Örneğin; büyük kardeş ölürse, 4 yaşındaki küçük kardeş, ölüme neden olan şeyin abisiyle ettiği kavgalar, kızgınlıkla söylediği kötü sözler olduğunu düşünebilir.
Bu dönem çocuklarına dini anlatmak ve dini kavramları öğretmek kafa karıştırıcı olacaktır. Cennet, cehennem, ahiret, ruh kavramları çocuğun zihninde bilinmezlikler yaratır. Bu yüzden ölümü anlatırken dini kavramları kullanmamak doğru olacaktır.
- Erken çocukluk (5-7 Yaş)
Kaygılı bir çocuğun zihninde ‘Mükemmel olmam gerektiğini hissediyorum, çok çalışıyorum, en iyi puanı almak istiyorum, ama düşük puan alırsam ne yaparım, korkuyorum, anne ve babama ne derim bilmiyorum.’gibi cümleler sıkça geçer. Bu cümleleri sarf eden çocuğun ebeveynlerinin zorlayıcı, başarı odaklı, mükemmelliyetçi anne ve babalar olmalarını bekleriz. Ancak bu her zaman doğrulanmaz. Görünüşte rahat olan ebeveynler, çocuklarına sıklıkla aynı yaklaşımı sergilerler: Tek istediğimiz, sadece elinizden gelenin en iyisini yapması.
Masum gibi görünen, küçük bir hedef hissi veren ‘sadece elinden gelenin en iyisini yap’ yaklaşımı çocuğu gerçekten daha endişeli hissettirebilir mi?
Evet, daha endişeli hissettirebilir. Bunun 2 nedeni vardır:
- Belirsizlik yaratır
Cümlenin niyeti elbette kötü değildir, ancak yarattığı belirsizlik olumsuz sonuçlara gebedir. Elimizden gelen nedir, nasıldır, ne kadardır? Elimizden gelenin en iyisini yaptığımızı nasıl anlarız? Bu hedefi ölçmenin veya ilerleyişi izlemenin bir yolu yok, bu yüzden bu cümle büyük bir belirsizlik yaratır.
Belirsizlik durumu, hissedilen kaygının yaygın bir nedenidir. Bir şey hakkında ne kadar emin olmazsak, onun hakkında kendimizi o kadar endişeli hissederiz.
- Olumsuz olayları kişiselleştirmeye neden olabilir
Evet, çocuğunuzla konuşmak birkaç yıl önce çok daha kolaydı. Şimdi ise henüz ağzınızı açmadan önce, tetikleyebileceğiniz tüm olası öfke anlarını tahmin etmeniz gerekiyor.
Peki değişen ne? Çocuğunuza neler oluyor? Merak etmeyin, endişelenmeyin. Çocuğunuz hayatı için yeni bir proje üzerinde çalışıyor; ‘Kişilik İnşaatı Projesi’.
Her genç birey, yetişkin olmak için ihtiyaç duyduğu üç şeyi edinebilmek amacıyla bir projeye başlar. Projenin amacı gencin benliğini bulması, kişiliğini inşa edebilmesidir. İhtiyacı olan bu üç önemli şey ebeveynler için genellikle sorumluluk, olgunluk, empati, eleştirel düşünme gibi karakter özellikleridir. Bunların her biri elbette önemli niteliklerdir ancak bunlara sahip olmadan da yetişkin olmak mümkündür. Tıpkı çevremizdeki birçok yetişkin bireyin sahip olmadığı gibi..
Çocuğunuzun kişilik inşaatı projesinde, bir yetişkin olabilmek için ihtiyaç duyduğu üç temel şey; bir yetişkin beyni, bir yetişkin bedeni ve bir yetişkin kimliğidir.
Çocuğunuzun hayatındaki bu noktaya kadar, kimliğinin belirleyici noktalarını çoğunlukla anne-baba olarak siz seçtiniz. Kiminle oyun oynayacağını belirlediniz, hangi kıyafetleri giyeceğini seçtiniz, onu kendi programınıza, kendi ilgi alanlarınıza, arkadaşlarının çoğunlukla tercih ettiği sporlara veya popüler aktivitelere yönlendirdiniz. Şimdi çocuğunuz; kimlerle takılacağı, ne yapmaktan hoşlandığı, neleri giymek istediğini, hangi sporla ilgilenmek, hangi tarzda müzik dinlemek istediğine kendisi karar vermek istiyor. Çocuğunuz artık benliğini en iyi ifade eden şeyleri bulmak için büyük bir arayış içinde.
Ergenlikte çocuğunuzla iletişiminiz nasıl değişecek?
Ergenliğin başlangıcında, çocuğunuz bir birey olarak kendini tanımaya, kim olduğunu anlamaya yönelik nörolojik ve gelişimsel bir ihtiyaç hisseder. Bu ihtiyacını karşılama çabası, çocuğunuzun sizden uzaklaşmak ve ayrışmak için güçlü bir çaba içine girmesine neden olur. Bazen zorlu olsa da ebeveynler kabul etmelidir; bağımsızlaşmak ergenliğin normal ve doğal bir parçasıdır.
İletişimi kesmek, genellikle bu süreçte çocuğunuzun atacağı ilk adımdır. Antropolojik olarak düşünün. Dil; iletişimi sürdürmenin bir yoludur ve kişileri birbirine bağlar. Ancak ergenlikte, çocuğunuzun alışık olduğu yerden uzaklaşmaya ve yeni bağlar kurmaya başlaması gerekir. Ergenlik dönemi gençlerin argoyu benimsemeye başlamasının nedeni de budur. Bu yeni konuşma şekli, arkadaşlarıyla olan ilişkilerini bilinçli olarak kodlamayı sağlar, yetişkinleri dışlar, onların anlama yetenekleriyle alay eder.
Bir bebeğin sağlıklı gelişimi adına sevgi ve ilgi göstermek, temel ihtiyaçlarını karşılamak, konuşmak, oyun oynamak gibi her dönem için gerekli başlıklar vardır. Bununla birlikte dönemsel olarak bebekten beklediğimiz değişimler ve bu değişimler için ebeveynlerin vermesi gereken destek noktaları vardır. Bağışıklık konusunda ilk 6 ay anne sütüne yapılan vurguyu, ben de bebeğin gelişim süreci konusunda ilk 6 aya değinerek yapmak istiyorum.
1 aylık bebek: Ten teması ve güven ilişkisi şarttır
Bebeğin hayatının ilk ayında sadece yemek, uyku ve tuvalet var diye düşünsek de bundan çok daha fazlası vardır. Dünyaya merhaba deyişinin ilk ayı boyunca, aslında 1 yılı için temel oluşturulur. İlk ay ebeveynlere düşen en önemli görev; ten temasını ihmal etmemek ve temel ihtiyaçlara cevap vermektir. Ten temasının önemi tahmin ettiğinizden çok daha büyüktür. Anne rahminde tamamen güvenli ve korunaklı bir ortamdan gelen bebek, artık uyaranlarla dolu bir dünyada yaşıyor ve endişeli. Endişelerini en aza indirmek, sakin kalmasını sağlamak ve güvende hissetmesine yardımcı olmak hedeflenmelidir. Anne ve babalar bebekleriyle vakit geçirirken, bebeği göğüs ya da karın bölgesi üzerine direkt tenleriyle temas edecek şekilde konumlandırmalılar. Bu konumdayken onunla konuşun, şarkı söyleyin. Çünkü sesinizi tanıyor. Bu ayda özen gösterilen temas ve güvenli ilişki konusu gelecek için de önemli bir yatırım olacaktır.
2 aylık bebek: Fiziksel ve duygusal uyanış başlıyor
Bebeğinizin halen temel ihtiyaçları önceliklidir; yemek, uyku ve tuvalet. Hala çokça uyumasına rağmen, haftalar geçtikçe giderek daha uyanık hale gelecektir ve uyanık zamanlarında vücudunu keşfetmeye başlayacaktır. Bebeğinizi ellerini incelerken, ayaklarını emerken ya da bir şeyleri tekmelerken bulabilirsiniz. Bu dönemde bol bol yer oyunu oynamaya ihtiyacı vardır. Çünkü tüm motor becerilerinin gelişimi için gerekli olan güç, denge ve koordinasyonu kazanmasında yer oyunları oldukça önemlidir. Yer oyunlarında zaman zaman yüz üstü konumda olmasını sağlamak kol,bacak,omuz kaslarını geliştirecektir. Aynı zamanda bebeğe görsel ve işitsel uyaranlar bolca sunulmalıdır. Bebeğiniz artık sizin yüzünüzü tanıyor ve duyduğu sesleri anlamlandırıyor.
3 aylık bebek: Hareketlerini keşfediyor
Ne yazık ki şimdiki çocuklar, bizlerin ve anne-babalarının çocukluğundaki kadar dışarıda vakit geçirmiyorlar. Bunun sebebini ailelerin toplumsal endişelerine, koruyucu tutumlarına, teknolojik uyaranların artışına ve yaklaşık son 1 yıldır içerisinde bulunduğumuz salgın sürecinin zorunlu kıldığı kısıtlamalara bağlayabiliriz. Ancak çocukların ihtiyaçlarını göz ardı edemeyiz. Onların fiziksel, zihinsel ve psikolojik sağlıkları için doğada olmaları, temiz havayı ve güneş ışığını yeterli miktarda depolamaları mutlaka gereklidir. Çocuklar için başlayan yarıyıl tatili değerlendirebileceğiniz iyi bir fırsat.
Büyürken daha fazla yeşil alanda bulunmak, yaşamın ilerleyen dönemlerinde psikiyatrik bir bozukluğa yakalanma riskini düşürüyor.
Danimarka Aarhus Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırma; doğada daha fazla zaman geçiren çocukların, gelecekte yetişkin bir birey olduklarında çeşitli psikiyatrik problemler geliştirme olasılığının daha düşük olduğunu gösteriyor. Aile öyküsü, genetik yatkınlıklar, travmatik yaşantılar ve zihinsel sağlığı etkileyen daha birçok faktör bu olasılığı etkiler. Ancak bu araştırma etkenlere önemli bir ekleme yapmamız gerektiğini açıklıyor. Sonuç; hemen hepimizin bildiği şeyi, çocukların ihtiyacı olan doğayı, temiz havayı, hareketi doğruluyor. Esas önemli nokta ise, çocukların bugünü için değil gelecekleri için de doğanın ne kadar gerekli olduğudur.
Araştırma çocukların günde 4-6 saat dışarıda olması gerektiğini söylüyor. Ancak çalışan ebeveynlerin yoğun temposunu, büyükşehirlerdeki toplumsal kaygıları ve salgın kısıtlamalarını düşününce bu çok mümkün olmayabilir. Bunun yerine haftada en az 3-4 kez, toplamda dışarıda 4-6 saati geçirebilmek idealdir. Güzel havalarda sıklığı artırmak elbette doğru bir tercih olacaktır.
Araştırma bulguları doğayla çok iç içe olamayan, şehir sakini ebeveynler için endişe verici olabilir. Ancak dışarıyı eve taşımanın, doğayı kente entegre etmenin yolları da bulunabilir.
Boya fırçalarınızı doğadan yapın: Küçük ağaç dallarından fırçanızın tutacağını, çalılardan, çeşitli şekillerdeki yapraklardan fırçanızın uç kısmını oluşturabilirsiniz. Birlikte, farklı yaprakların sayfada nasıl farklı şekiller oluşturduğunu gözlemleyebilir, doğayı resim kağıtlarına taşıyabilirsiniz.
Tohumdan bir şey yetiştirin: Küçük filizlerin ortaya çıkışını görebilmek için tohum yetiştirmek, çocuklara bir bitkinin yaşam döngüsünü öğretebilecek keyifli ve meraklandıran bir aktivitedir. Bitkinin ihtiyacı olan güneş, su, toprak ve diğer tüm etkenleri konuşabilirsiniz. Aktivitenize biraz daha heyecan katmak için ilgi çocuğunuzun tohumların büyümesinin ne kadar süreceği konusunda tahminler yaptırabilirsiniz. Çocuğunuzla birlikte her günkü değişimi fotoğraflayabilir, notlar alabilirsiniz.
Tohum avcısı olun:
Çocuklarınıza zaman ayırma şeklinizi yeniden düşünün
‘Her gün çocuklarımla 10 saat geçiriyorum neredeyse! Yeniden düşünecek ne var ki?’ diyebilirsiniz. Ama benim kast ettiğim, başka hiçbir meşguliyetin sizi bölmediği ve sadece çocuğunuza günlük ne kadar zaman ayırabildiğiniz.
Fiziksel olarak çocuklarınızla birlikte olduğunuz halde, zihninizle, bedeninizle ve ruhunuzla her zaman tam olarak orada olamayabilirsiniz. Tam anlamıyla çocuğunuzla meşgul olacağınız bir zaman ayırmaz iseniz çocuk çoğu zaman dikkatinizi üzerine çekmek için türlü seçenekler deneyecektir. Ağlamak, öfkelenmek, araya girmek, kardeşlerle kavga etmek gibi. Çünkü tüm bu davranışlar, olumsuz ilgi yaratsa da, anne-babaların dikkatini mutlaka çeker. Çocuklar sadece ihtiyaç duydukları ilginin doyurulmasını isterler.
Çocuklarınızla zaten geçirdiğiniz zaman için yeni bir düzenleme yaparak olumsuz ilgi yaratan davranışlarını tersine çevirebilirsiniz. Çocuğu merkeze alarak, istekli, dinleyici, katılımcı ve doğrudan orada olduğunuz anlar, etkili zamandır. Günlük minimum 10 dakika ile başlamanızı öneririm. Çocuk merkezli olması, ayırdığınız zamanı çocuğunuzun yönlendirmesi demektir. Onun kurduğu oyuna eşlik edin. Elinizi tezgahtan, gözünüzü telefonunuzdan uzaklaştırın. Çocuğunuzla geçireceğiniz vakit için tamamen hazır olun. Birlikte geçirdiğiniz zamanın ardından geri bildirim vermeyi ihmal etmeyin. ‘Bugünkü özel zamanımızdan çok keyif aldım! Bunu yarın tekrar yapmak için sabırsızlanıyorum!’ gibi. Ona ayıracak zamanınız olacağını bilmek, çocuğunuza iyi gelecektir.
Çocuğunuzun yeterince uyuduğundan emin olun
Çocuklar uyku ihtiyaçlarını çoğunlukla kabul etmezler, ancak çocukların düzenli yatma saatine ve kaliteli uykuya mutlaka ihtiyaçları vardır. Değişim için çocuklarınızın uyku saatlerini istikrarlı bir şekilde 15 dakika erkene alarak başlayabilirsiniz. Var olan bozulmuş uykuyu düzene sokmak ya da yeni bir düzen kurmak için etkili olacaktır. Tutarlı ve kararlı olmanız şart. Çünkü bir kez geç yatmasına izin verdiğinizde, çocuğunuz her gün için sizinle pazarlık etmeye başlayacaktır. Yeni bir davranış kazandırmak tekrara bağlıdır. Her gün uygulanan değişmez bir kural çocukta baskı yaratmaz, tam tersi güven hissettirir.
Rutinleri yenileyin
Yatma saatleri için bir rutin oluşturduktan sonra, çocuklar için çok eğlenceli olmayan diş fırçalamak, ödevleri tamamlamak, ertesi gün için gerekli hazırlıkları yapmak gibi işler için zaman planlaması yapın. Günlük rutindeki hoşlanılmayan ama mecburi olan işleri öncelikli tutmalısınız. Tablette video izlemek, telefondan oyun oynamak gibi teknoloji zamanlarının ve ona keyif veren aktivitelerin gerekli işler tamamlandıktan sonra olabileceğini mutlaka belirtin.